Gündem

Can Dündar: Çapkın'ın sicili ne kadar temiz

Can Dündar, polise "saldır" emir veren amirlerin kabahatini sorgularken, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın sicilini köşesine taşıdı.

07 Aralık 2010 02:00

T24 - Başbakan Erdoğan'ı protesto etmek isteyen üniversite öğrencilerine polisin coplu, biber gazlı müdahalesi "orantısız güç" tartışması yarattı. Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar, polise "saldır" emir veren amirlerin kabahatini sorgularken, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın sicilini köşesine taşıdı.

Can Dündar'ın Milliyet gazetesinde "Çapkın’ın sicili" başlığıyla yayımlanan (7 Aralık 2010) yazısı şöyle:


Çapkın’ın sicili

Arkadaşım küçük kızıyla yolda yürüyormuş.  Birden ortalık karışmış. Yürüyüş yapan gençlere polisin saldırısına tanık olmuşlar. Arkadaşım gaz bulutu altında oradan kaçmaya çalışırken, panik halindeki kızı sormuş:
“ -Polis niye onları dövüyor anne?”
“ -İzinsiz gösteri yapıyorlarmış kızım...”
Küçük kız irkilmiş:
“ -Peki bizim iznimiz var mı anne?”


* * *


Barışçıl yürüyüşlere yapılan resmi saldırıların asıl kalıcı sonucu budur:
Yürüyen protestocular kadar sıradan insanlar da caydırılmış olur.
Bir kararından dolayı bir devlet büyüğünü protesto etmek şöyle dursun, sokağa çıkmanın, yolda yürümenin bile tehlikeli olduğu fikriyle korkutulur genç beyinler...
İktidar soluklanır; muhalefet sindirilir.
Oysa bütün sınırlamalara rağmen, hakkın özü Anayasa’da yazılıdır:
“Herkes, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplanma veya gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir.”


* * *


Her “orantısız polis şiddeti”nden sonra emniyetçilerin sığındığı bir bahane var:
“Polisin koşulları... Eğitim sorunu... Psikolojisi” vs...
Oysa örneklerle biliyoruz ki, “Saldırmayacaksınız” emrini alan polisin hemen eğitim durumu düzeliyor; psikolojisi de...
Asıl sorun da burada:
Yani polise göz yuman, hatta “Saldır” emri veren siyasi iktidarda veya o iktidarın gözüne girmeye çalışan amirde...


* * *


İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, “Hatalılar cezalandırılacak. Gençlerden özür dileriz” diyemez miydi?
O ne yaptı?
Gençlere kameralar önünde cop ve biber gazıyla saldıran polise sahip çıktı; “Hatası olan varsa iç bünyemizde düzeltiriz” dedi.
İyi de bizim iç bünyemiz artık kaldırmıyor bu lafları...
Çünkü kendisi de iyi bilecektir ki, polisin iç bünyesi hataları düzeltmeye değil, örtbas etmeye yarıyor daha çok...
Mesela Türkiye’de insan hakları mücadelesinin simge davalarından biri haline gelen Manisa’yı hatırlıyor musunuz?
Çoğu lise öğrencisiyken vahşice işkence gören 16 genç, 7,5 yıl sonra örgüt üyeliği suçlamasından beraat etmişlerdi.
Onların polis aleyhine açtığı dava ise yıllarca sürmüş, o yıllar boyunca polisler korunup kollanmış, mahkemelere ya yollanmamış ya da resmi araçla yollanmış, zaman aşımına birkaç ay kala 85 yıl hapis cezasına mahkûm olmuşlardı.
Dava dosyasının sürekli Yargıtay’a gidip geldiği o dönemde, kapısında “Bu işyerinde işkence vardır” yazısı asılı Manisa Emniyet Müdürlüğü’nde kim vardı?
Ben hatırlatayım:
Hüseyin Çapkın...


* * *


Ya 2007’de İzmir’de kovalanırken başının arkasına saplanan bir polis kurşunuyla ölen 20 yaşındaki Baran Tursun?
O zaman da polisler, ölümü gizlemek için trafik kazası raporu düzenlemişlerdi.
Cinayet faili polis tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken, öldürülen gencin isyan eden ailesi “polise hakaret”ten gözaltına alınmıştı.
Kimdi bunlar olurken İzmir Emniyet Müdürü?
Hüseyin Çapkın...


* * *


Çapkın belki “Bu olaylarla ilgim yok” diyecektir, ama “Amir”, “Memurum her koşulda haklıdır. Haksızsa da kol kırılır yen içinde kalır” diye bakarsa polis cesaret alır, şiddet cüret kazanır.
Bu gidişle hepimizin yürürken izin alacağımız günler yakındır.