-Büyüme yüzde 8'i geçti İSTANBUL (A.A) - 31.01.2012 - Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin 2011 yılında yüzde 8'in üzerinde bir büyümeye ulaştığını belirterek, ''Kati rakamları Mart ayında hep beraber öğreneceğiz'' dedi. Babacan, Sermaye Piyasası Kurulunun (SPK) kuruluşunun 30. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen ''Finansal Piyasalarda Reform ve Düzenleme'' başlıklı konferansın açılışında, 2008-2009 krizinden önceki dönemde, 2002 yılından 2008 yılına kadarki 6-7 yıllık dönemde Türkiye'nin çok önemli reformlar gerçekleştirdiğini söyledi. Reformların kamu maliyesi, bankacılık, sosyal güvenlik, sağlık alanında olduğunu anlatan Babacan, yapılan reformların Türkiye'nin ekonomik yapısını güçlendirdiğini kaydetti. Babacan, Türkiye'nin önemli bir mali uyum sürecinden geçtiğine işaret ederek, ''2002 yılında bütçe açığımız, milli gelirin yüzde 12'si iken, 2006 yılında yaklaşık yüzde 1'lik bütçe fazlasına geçtik. Türkiye'de hızlı şekilde kamu borcu ciddi problem alanı olmaktan çıktı. Bankacılık alanındaki kararlı reformlar, bu konudaki düzenleme ve denetleme çerçevesini güçlendirdi ve tek tek bankalarımızın mali bünyesini güçlendirici tedbirler aldık. 2008-2009 krizine girerken Türkiye'de kurulu olan her bir bankanın tek tek sermaye yeterlilik rasyosu, likidite rasyosu oldukça yukarı seviyelere çekilmiş oldu'' diye konuştu. Şu anda dünyada yaşanan ve 2008-2009'dan bugüne kadarki ekonomik ve finansal sorunların, temelde bankacılık ve kamu maliyesi konularında yoğunlaştığına değinen Babacan, Türkiye'nin her iki alanda da bünyesini güçlendirerek, 2008-2009 dönemine girdiğini belirtti. Babacan, şöyle devam etti: ''Biz, sadece kriz döneminde, kriz dönemi öncesinde yaptıklarımızla değil, aynı zamanda krizin ilk etkilerini hissetmeye başladıktan sonra yaptıklarımızla da ayrıştık. 2009 yılında pek çok hükümet Avrupa'da devlet harcamalarını artırarak, krizi aşmaya çalışırken, biz tam tersine Türkiye'de bir mali konsolidasyon programı açıkladık ve bunu 3 yıllık bir program olarak açıkladık. Bir bakıma Avrupa'da pek çok ülkenin izlediği yoldan bambaşka bir yöne politikalarımızı uyarladık. Bizim için temel öncelik devlete olan güvenin sapasağlam yerinde durmasıydı. Çünkü bir ülkenin devletine olan güven, hazinesine olan güven o ülkedeki finansal sistemin ve tüm şirketlerin temelindeki kendi bünyesinin sağlamlığı açısından kendi bünyesinin güvenirliği açısından baktığımızda temelindeki en önemli unsur. Hiçbir ülke gösteremezsiniz ki, o ülkenin hazinesi zayıflamış olsun, güvenini yitirsin ama o ülkede bankalar sıhhatli bir şekilde çalışmaya devam etsin. Bu mümkün değil.'' Güven unsurunu politikaların tam merkezine koyduklarını ifade eden Babacan, şunları söyledi: ''Biz, 'devlete olan güveni sapasağlam koruyalım, özel sektörümüze güveniyoruz, gerisini zaten özel sektörümüz şöyle ya da böyle çözecektir' dedik. Bizim genç işadamlarımız, tecrübeli işadamlarımız, işkadınlarımız, o girişimci ruhuyla, yatırımlarıyla nasıl olsa ekonomimizi büyüme trendine sokacaktır diye düşündük. Bu, maya tuttu. 2010 yılına geldiğimizde büyümemiz yüzde 9 olarak gerçekleşti. 2011 yılında yüzde 8'in üzerinde bir büyümeye ulaştık ki, kati rakamları Mart ayında hep beraber öğreneceğiz. Böylece Türkiye büyüme rakamları olarak Avrupa'dan birden farklılaşmış oldu ve arada ciddi bir hız farkı oluştu. Üstelik bu büyüme, istihdam üreten bir büyüme oldu.'' -''Dikkatle yürütülmesi gereken alanlardan biri cari açık''- Ali Babacan, Türkiye'nin risk göstergelerinin pek çok AB ülkesiyle karşılaştırıldığında, daha iyi bir durumda olduğunu dile getirdi. Enflasyon konusunda son dönemde yaşanan hareketlenmenin, para politikaları açısından dikkat edilmesi gereken bir konu olduğuna dikkati çeken Babacan, ''Ancak Merkez Bankamız da bunun gereğini yaptı, yapıyor'' dedi. Babacan, Türkiye'de dikkatle yürütülmesi gereken alanlardan birinin ödemeler dengesi olduğunu belirterek, enerji fiyatlarının yüksek oluşu, iç tüketimdeki hareket ile tasarruf oranlarının düşük ve düşüyor olmasının, cari açıktaki bir miktar yükselmeyi beraberinde getirdiğini kaydetti. Cari açığın yapısal pek çok nedeni bulunduğunu, uzun vadede sorunun çözülmesi için yapısal tedbirlerin sözkonusu olacağını dile getiren Babacan, bu konuda sermaye piyasalarının önemli fonksiyonu olacağına işaret etti. Babacan, ülkedeki tasarruf oranını artırmak için sermaye piyasalarının güvenilir oluşu, sermaye piyasası araçlarının çeşitlenmesi ve daha geniş kitlelerin sermaye piyasasına birikimlerini, tasarruflarını yönetilmesinin, yatırım tasarruf açığının azaltılması ve tasarruf oranlarının yükseltilmesi için son derece önemli olduğunu vurguladı. -''Dünyanın güçlü bir Avrupa'ya ihtiyacı var''- 2002 yılından bu yana hiçbir zaman devlet harcamasının büyümeye katkıda bulunmadığını kaydeden Babacan, şu değerlendirmelerde bulundu. ''Borç stoğunun piyasalar açısından endişe kaynağı olabileceği ülkelerde biz, kamu harcamalarının artırılarak büyüme elde edilebileceğine inanmıyoruz. Bunu da bütün uluslararası platformlarda açık açık söylüyoruz. Bir ülkenin devlet borcu çoksa, sadece harcamayı artırıp, o borcu piyasalar açısından daha da endişe kaynağı haline getirerek, orada harcadığımız milli gelirin yüzde 1-2'si kadar rakamla büyümeyi elde etmek beyhude bir çaba. Bütçe açığı az olan, borcu az olan ülkeler, belki geçici olarak bunu yapabilir.'' Başbakan Yardımcısı Babacan, maliye politikalarındaki gevşetme ve sıkılaştırma döngülerini hükümetlerin çok dikkatli ayarlamaları gerektiğini belirterek, gevşetmenin sıkılaştırmadan çok daha kolay olduğunu, sıkılaştırma günü geldiğinde bunun ızdıraplı olacağının da baştan hesaba katılması gerektiğini, şu anda Avrupa'da ne kadar sorun yaşayan ülke varsa, bu tuzağa düştüğünü söyledi. Dünyanın güçlü bir Avrupa'ya ihtiyacı olduğunu vurgulayan Babacan, ''Ama sadece güçlü bir Avrupa'ya değil. Temsil gücü daha yüksek, daha katılımcı, her ülkenin kendi ulusal çıkarlarının peşinde koşmayıp, gerçek anlamda kendi aralarında dayanışma ve birlikteliğin olduğu bir Avrupa... Genişlemeye devam eden bir AB... Dışa açık, temel değerler ve idealler etrafında bütünleşmiş,din, dil ayrımı yapmayan, sadece ortak değerler etrafında buluşmuş bir Avrupa... Böyle bir Avrupa'ya dünyanın ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Zaten Türkiye, AB sürecine hala devam ediyorsa, hala o hedefi varsa, stratejik olarak bunun doğru olduğuna inandığımız için'' diye konuştu.