Gündem

Burhan Kuzu: Sıkıyönetimde asker dipçiği olur ama OHAL'de polis kibarca götürüyor!

"Bilim adamının akademik kimliğini tartışmak, bir kadının namusunu tartışmaya benzer"

08 Haziran 2017 16:56

AKP İstanbul Milletvekili ve anayasa profesörü Burhan Kuzu, darbe girişiminden sonra ilan edilen olağanüstü hâl uygulaması sırasında polisin tavrının "yumuşak" olduğunu savundu. AKP'li Kuzu, "OHAL’in sıkıyönetimden farkı şu: Sıkıyönetim olsa asker dipçiği olur ama burada polis geliyor, kibarca götürüyor. En hafif dozunu uyguluyoruz OHAL’in. Bin gramsa biz elli gram veriyoruz ilaç olarak" görüşünü dile getirdi. 

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın Prof. Burhan Kuzu'ya sosyal medya hesabından, profesörlüğe yükselmek için girdiği jüride intihâl nedeniyle ceza alıp almadığını ve bu olay sonrası jürinin değiştirilip değiştirilmediğini sormuştu. Kuzu bu iddiaya "H..S" harflerinin yer aldığını bir tweet atmıştı. Küfür olarak algılanan bu tweet'le ilgili açıklamada bulunan Kuzu, "H.S.'yi yanlış anladılar, 'Hadi sen de' demek. Ayrıca bir bilim adamının akademik kimliğini tartışmak, bir kadının namusunu tartışmaya benzer" görüşünü dile getirdi.

Darbe girişiminin planlayıcısı olmakla suçlanan Fethullah Gülen'in liderliğini yaptığı "hizmet hareketi"nin siyasi ayağının ortaya çıkarılmamasıyla ilgili gelen eleştirilere de değinen Kuzu, "FETÖ’nün en zayıf ayağı siyasettir. Onun asıl hücum ettiği bürokrasidir. Asker, polis, istihbarat birimleri, üniversiteler… Onlar siyasetçiyi yolcu, bürokratı hancı kabul ederler. Her dönem Meclis’in üçte ikisi değişir. Böylesine zayıf bir halkayı niye sahiplensin bu adam?" dedi.

Kuzu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın AKP Genel Başkanlığı'na seçilmesiyle birlikte gerçekleşen parti içindeki değişiklerin ardından beklenen Kabine değişikliği için Ramazan Bayramı'nı işaret etti. Kuzu, kabine değişikliğini "Olacaksa Ramazan sonunda olur. İnsanlar bari bayramı yapsın" diye yorumladı. Ayrıca Kuzu, yüzde 51.4 'evet' oyunun açıklanmasıyla sona eren halk oylamasında kabul edilen anayasa değişikliğine göre 2019'da yapılması öngörülen seçimlerle ilgili ortaya atılan erken seçim ihtimalini sıfır olarak nitelendirdi.

Burhan Kuzu, Sözcü gazetesine yönelik yapılan 'FETÖ' operasyonu sonrası ortaya çıkan Fethullah Gülen'le birlikte olduğu fotoğrafla ilgili konuştu. Kuzu şunları söyledi:  

Bundan 23-24 sene önceki fotoğraflar. Abant Platformu vardı. Kurucuları bunlarla alakalı değillerdi. Hayrettin Karaman vardı, Yaşar Nuri Öztürk gelirdi. Komünist, solcu, ateistler vardı. Hepimizin ortaklığı demokrasiyi savunmaktı. Tarih, 28 Şubat 1997… Türkiye’nin girdaba girdiği yıllar. Cesur bilim adamları o zaman çıktı. 12 sene benim profesörlüğüm verilmedi, 10 sene derse sokulmadım bu mücadelelerim sebebiyle. Abant toplantılarını Moskova’da, Çin’de yaptılar. ABD’de de yapacaklarmış. Beni aradılar Yazarlar Vakfı’ndan. Hocam senin de buna çok emeğin var, herkes korkuyordu, kimse yokken sen geldin dediler. Kimler yoktu ki o zaman! Mehmet Aydın hoca vardı bizim eski bakan. Ben de Amerika’ya gitmemiştim, kendi paramızla göremiyoruz, bu bahaneyle Amerika’yı görürüm dedim. Gittik. Fehmi Koru, Hüseyin Gülerce vardı. New York’a gideceğiz, yolda da Fethullah’a uğrayalım dediler. Yoldan gelmişiz, yemek verdi, yemeyelim mi? Sonra yolumuza devam ettik. ‘Al sana FETÖ’nün siyasi kanadı!’… Allah’tan korkmak lazım.

Kuzu'nun Gazete Duvar'dan Özlem Akarsu Çelik'e verdiği söyleşi şöyle:

Gündemin en sıcak başlığıyla girelim… Körfezdeki bu krizden Türkiye nasıl etkilenir?

Katar’la bir yakınlığımız var, orada işlerimiz var, üssümüz var. Ben Katar’ın durumunu, hücum edilme bakımından kendi durumuma benzetiyorum. Teröre destek verdin, diyorlar. DAEŞ’i kuran Amerika, Avrupa; El Kaide’yi kuran Amerika; PKK’yı kuran Avrupa. Katar ne yapmış bu manada? Katar üzerinden Türkiye hedef bence. Katar üzerinden vurmaya çalışıyorlar. Yalnızlaştırma projesi. Adil bulmuyorum Katar’a yapılanı.

1 Mart Tezkeresi geçmeliydi Amerika hâlâ bunun acısını bizden çıkartmaya çalışıyor. Kuzeyden 4 günde geçecek Amerika, 15 günde güneyden geçti ve müttefik olarak Kürtleri buldu orada. Bu kadar şehit olmayacaktı. Orada da en büyük hata CHP’nin. Bizim milletvekillerimiz yeni. Deniz Baykal çıktı Genel Kurul’da, (Amerika’dan korkmayın, Allah’tan korkun!’ dedi. Allahtan korktu 3 aylık vekil. O günün yanlış kararının cezasını çekiyor bugün Türkiye,

"Erken seçim ihtimali, sıfır!"

Siyasi kulislerde erken seçim ihtimali konuşuluyor. Var mı böyle bir hazırlık?

Sıfır. Çok büyük bir gelişme olmazsa tabii ama zaman ne gösterir bilemem. Mart 2019’da mahalli idareler seçimi var. Kasım 2019’da da iki seçim birden olacak.

"Yeni bir darbeye ihtimal vermiyorum"

Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi yeni bir darbe ihtimalinden söz etti ve 15 Haziran tarihini verdi. Size de bu yönde duyumlar geldi mi?

İhtimal vermiyorum. AK Parti Kongresi'nden bir gün önce, 21 Mayıs gecesi güya darbe olacak dediler. Şimdi de bu. Niye 15 Haziran? 15 Temmuz dese darbenin yıl dönümü diyeceksin ama inanıyorum ki öyle kolay kolay yeni bir hareket başlatamazlar. Tamamen bitti mi? Elbette bitmedi ama organize olma güçleri kırıldı. Bir darbe boyutunda olmaz gibi geliyor bana. Ciddi olarak ayıklama yapıldı hâlâ yapılıyor.

"Kabine revizyonu, bari bayramı da yapsınlar diye ramazandan sonra olur"

Herkes kabine revizyonunu bekliyor. Sizce olacak mı ve olursa ne zaman olur?

Kabine revizyonu benim ilgi alanımın tamamen dışında.

Belki doğrudan ilgi alanınızın içinde olacak bir değişiklik gerçekleşir.

Benim işim değil, çok ilgilendiğim bir alan da değil. Bugüne kadar çok sayıda hükümet kuruldu. Hiçbirini de merak etmedim, hangi arkadaş gelir hangisi gider. Bütün arkadaşların gelme hakkı da var gitme hakkı da var. Yeni isimler girebilir mi? Olabilir.

Olacaksa Ramazan sonunda olur gibi geliyor bana. Bari bayramı yapsın insanlar diye. Bir de çok köklü bir değişiklik beklemiyorum. MKYK’da da farkındaysan 3 kişi değişti. O 3 kişi de zaten MKYK’da yoktu. Şaban Dişli ve birkaç arkadaştan boşalan yerlere yeni arkadaşlar geldi.

"Partide dengeyi iyi kurmak lazım"

Son dönem yazıları daha büyük ilgiyle okunan Star yazarı Ahmet Taşgetiren, zaman zaman yaptığı bazı eleştirilerle dikkat çekiyor. Taşgetiren, “AK Parti’nin İslamcıları tasfiye edip etmemesi diye bir tartışma başlığı açılmışsa ipin ucu kaçmaya başlamış demektir” diye yazdı. Kongre’de parti yönetimine alınan genç isimler bile böyle yorumlandı. Böyle bir tasfiye var mı partide?

Bu doğru bir eleştiri değil. Seçilme yaşını 18’e indirmemiz sebebiyle gençlere açılan bir alan var. Malum 7-8 milyonluk bir grup var orada. Onları da temsilen MKYK’ya birkaç arkadaşımız alındı. Baktığınız zaman yaş ortalamasına, yanlış hatırlamıyorsan 47 falan. Genç bir tablo yok. Gençlerin hevesi ve dinamizmiyle birleştirmektir yapılan. Olağanüstü kongreye çok geniş bir katılım vardı. İlk defa bütün dargın, kırgın, küskün, aklına kim geliyorsa oradaydı.

Gelmeyenler vardı.

Abdullah Gül’ü diyorsun. O örnek olmaz, ayrı bir şey.

Nasıl ayrı?

Mesaj çekti; okundu, alkışlandı, bitti. Hepsine gittim orada, tek tek hoş geldiniz dedim. Eskileri kenara çekiyor lafı doğru değil, uygulamada yok bir defa. Doğru da olmaz zaten. Dengeyi iyi kurmak lazım.

Parti köklerinden, özünden uzaklaşmamalı mı diyorsunuz?

Zaten öyle bir uzaklaşma durumu yok.

Kadir Topbaş’ın damadı FETÖ’den tutuklandı, sağlık gerekçesiyle serbest bırakıldı. Bülent Arınç’ın damadı da FETÖ üyeliği suçlamasıyla tutuklandı. Hep dillendirilen ama bir türlü gerçekleşmeyen, o siyasi ayağın ortaya çıkarılması söz konusu olacak mı?

FETÖ ile alakalı olarak kim gelirse gelsin eğer gerçekten öyleyse aile olarak arkadaşlarımızdır, dostlarımızdır, birlikte çalıştığımız insanlardır, üzülürüz, o ayrı konu ama acıma olmamalı. Bir kayırma bu teşkilat bakımından olmamalı.

Kadir Bey’in damadının bırakılması meselesi veya Bülent Bey’in damadı, bunlar eleştirilebilir. Nereden geliyor bu eleştiri? ‘Birileri yatarken onlar niye çıksın!’ deniyor. Bu açıdan baktığınızda elbette bir doğruluk payı var ama şu doğru değil ‘devreye Tayyip Bey, Başbakan, Kadir Bey girdi’. Ben buna ihtimal vermem. Kadir Bey’in asla ve kata telefon açayım da bunu çıkartayım diyeceğini düşünmüyorum.

"Yıllardan beri tutuksuz yargılanmayı savunurum"

Benim Burhan Kuzu olarak bu konudaki yaklaşımımı bilirsin, yıllardan beri tutuksuz yargılamayı savunurum. Yurt dışına kaçma riski varsa, azılı katilse, teröristse, bu darbeyi yapanlardansa bunları elbette yargılayıp hapsedeceksin! Sağdandır soldandır, mümkün olduğu kadar tutuksuz yargılanmalı ama bir an önce yargılanıp cezası verilmeli. Ona dikkat etmemiz lazım. Türkiye’de yargının yapması gereken hızlı karar vermenin yollarını bulmaktır. 4 bin 500 hâkim atılınca da bunu yapmak zor oluyor. Bunların çoğu da tecrübeli hâkimlerdi ve bu yargının yavaşlamasına sebep oldu. Hâkim başına düşen dosya sayısında da artışlar meydana geldi, biraz ondan; yoksa ben de isterim tutuksuz yargılansın herkes ve bir an önce de karar verilsin.

"Kadir Bey'in damadının bırakılmasını eleştirenler, Can Dündar'ın Almanya'ya kaçmasını eleştirmiyor"

Kadir Bey’in damadının bırakılmasını eleştirenler Can Dündar’ın Almanya’ya kaçmasını eleştirmiyorlar. Bak tutuklamadığın zaman da kaçıyorlar! İçeride yatıyordu, bıraktınız kaçtı işte. Niye bırakıldığının izahı yok. Bence yurt dışına çıkış yasağı koyacaksın, gerektiğinde bulacaksın.

Ergenekon, Balyoz’da da bunu söyledim. O zaman FETÖ yoktu ama tabii gene aynı şeyi söylüyorum; azılı bir katildir, hırsızdır, uyuşturucu mafyasıdır, teröristtir, bunlar ayrı bir suç kategorisi. Ama örgüte katılmış denilen kişi oğlunu dershaneye göndermiş, parası bankada, onların sendikaya üye olmuş… Bunlar tutuksuz yargılanabilmeli.

"Yakında yeni bir barış süreci asla mümkün değil"

Tutuksuz yargılanmasını istediğiniz isimlere HDP milletvekilleri de dâhil mi?

Şöyle dâhil olmuyor, bunlar teröre bizzat açıktan destek verme. Dediğim grup buna girmiyor. Adamın bankada parası var, ne olduğu belli değil ama diğerinin ne olduğu eldeki dosyalardan belli; PKK ile bağlantısı çok net. Milletvekili olunca yurt dışına kaçması daha kolay oluyor. Birkaçı kaçtı, onların milletvekilliğinin düşürülmesi Genel Kurul’a gelecek. Ayrıca onların içinde de hâlâ davası devam eden ve içeride yatmayanlar var. Gözaltına alınıyor, ifadesi alınıp bırakılıyor.

Bir parlamenterin bu kadar sıradan bir olaymış gibi gözaltına alınıp bırakılması normal mi? Siyaset kurumunu da yıprattığını düşünmüyor musunuz bu muamelenin?

Dediğin bir anlamda doğru da bir taraftan da milletvekili sorumluluğu başka bir şey. İspanya’da Batasuna partisi vardı. Bizdeki HDP’nin muadili sayılır. 2003 yılında Yüksek Mahkeme ETA terör örgütüyle organik bağı olduğu gerekçesiyle bu partiyi kapattı. HDP de PKK’nın Meclis’teki temsilcisi. Hiçbir zaman o bağı kopartmadılar. Korku, tehdit ne dersen de. Vekilleri dağ kadrosu belirliyor, sıralamayı onlar yapıyor, vekillerden değişik şekilde pay alıp dağıtma işini onlar yapıyor. Bunları hesaba çeken arka planda dağ kadrosunun emrinde olan bir meclis var. ‘Sırtımızı bilmem nereye dayadık’ diyeceksin, Kobane olaylarını çıkartıp 50 vatandaşın ölümüne sebep olacaksın… Bunların zerresi Avrupa’da olsun milletvekilliğini hemen düşürürler. İspanya’da Batasuna’yı kapattılar. Niye? ETA örgütü bir eylem yapmış, Batasuna bunu kınamamış. Sonunda dava AİHM’ne gitti. AİHM kapatmayı sözleşmeye aykırı bulmadı.

“Tutuksuz yargılansın, bir an önce karar verilsin” dediniz az önce. Tutuklu HDP milletvekillerinin çoğu aylar sonra mahkemeye çıktı.

Elbette bir vekil o duruma düşsün istemeyiz ama bu millet onlara 7 Haziran’da fevkalade bir imkân sağladı. Türk milliyetçisinin aldığı oy kadar oy veriyor sana millet ama bunun kıymetini bilmiyorsun. Nişantaşı’ndaki sosyete de sana oy veriyor, Beşiktaş’taki, Bakırköy’deki de. Sonra bunun kıymetini bilmeyince millet onlara ceza verdi. Devletle alay ettiler, devletin gücünü hiçe saydılar. Doğu ve Güneydoğu’da yapılan ‘çukur siyaseti’ felaket bir şey. Binlerce insanımız, gencimiz öldü, güvenlik güçlerimiz şehit oldu. İnsanın tüyleri diken diken oluyor.

Kimi köşe yazarları, bazı siyasetçiler yeni bir barış sürecinin mümkün olduğunu ima eden yazılan yazıyor, yorumlar yapıyorlar. Sizce yeni bir barış süreci mümkün mü yakın bir zamanda?

Asla!.. Böyle bir çalışmamız yok. Bizim barıştaki amacımız, bölge halkı mağdur olmasın, şu kan dursun şeklindeydi. Maalesef PKK, HDP bunu terörize etti. O süreç bitti kapandı. Şu an devlet silah gücüyle bir taraftan bunlarla mücadele ederken öbür taraftan da halkın mağduriyetini gidermek için ne varsa bunu yapmaya çalışıyor. Barış olsaydı da bu olacaktı ama şimdi şehitlerimiz geliyor, kan dökülüyor. Çözüm süreci her zaman olur; silahları bırakıp kendiliğinden silahları gömdük, geldik desinler; ‘Teslim Olma Yasası’ var, ‘Etkin Pişmanlık’ var. Şu anda gördüğüm kadarıyla Güneydoğu ve Doğu’da teröre katılım yok denecek kadar az. Elemen bulamıyorlar. Konuşmalara baktığımızda da korkunç bir panik var kadroda, bu bence devam edecek.

"Devlet, 'Ben varsam sen yoksun' dedi"

Referandumda AK Parti’ye Kürt seçmenden gelen oylardaki artış çok konuşuldu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun MYK’da ‘Mevcut uygulamalar sayesinde bu artışı sağladık. Bunu sağlamlaştırarak sürdürmemiz lazım” dediği yazıldı. Belediyelere atanan kayyumlara rağmen nasıl sağlandı bu artış?

Kayyumla alakalı konuya gelince elbette ki doğru olan seçilmiş kişilerin yönetmesi ama onlara bakıyorsun ilçesini, ilini çöp götürüyor, parayı PKK’ya peşkeş çekiyor, dağa gönderiyor, sandıkta tehdit ediyor. Devlet de ya sen varsın ya ben, ben varsam sen yoksun dedi ve gereğini yaptı. Batıda da olsa böyle bir şey orada da mümkün, yasal olarak bir engel yok tabii ama devletin böyle bir politikası yok. Kayyumla bölge halkı zorla AK Partili yapılmadı. Vatandaş sağduyusuyla devletin şefkatli ellerine kendini teslim etti. Bu oy zaten artmalı. Keşke sadece AK Parti ve HDP değil her siyasi parti orada olsa belli oranda. Referandumda çok güzel bir tablo çıktı oradan.

"Başkanlık 40 yıllık hayalimdi, gerçekleşti"

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanı seçildiği kongrenin ardından hızla uyum yasalarının Meclis’e getirilmesi bekleniyordu ama AK Parti’de bir bekleyiş, sessizlik var. Ne bekleniyor?

Başkanlık sistemi benim 40 yıllık hayalimdi, rüyamdı, o gerçekleşti. Anayasa’da çok köklü bir reform yapıldı. Bizim mevzuatımız parlamenter rejime endekslenmiş yapıya sahip. Şimdi yeni modele uygun yasalar gerekiyor. Bunu da doğrudan Genel Kurul’a apar topar getiririm şeklinde olmuyor. Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, Halkoylaması Kanunu, İç Tüzük başta olmak üzere binlerce maddeyi bulacak bir değişiklikten söz ediyoruz. Bundan bir ay önceydi, bir toplantı yaptık. Adalet Bakanlığı bir iç hazırlık yapmış. Onları değerlendirdik, belli bir noktaya getirdik.

"Ağırlığımız titizlikten kaynaklanıyor"

Atlamayalım titizliği de var işin içinde. Ağırlığımız bundan kaynaklanıyor ama çalışmalar sürüyor. Anayasada yaptığımız değişiklikte geçici maddeler bölümünde 6 ay içinde tamamlanır diye koyduk ama hukukta bunun adı düzenleyici süredir. Altı ay geçti bitti nokta, böyle değil. Altı ayda değil bir senede de olabilir. Makul bir zamanda olması gerekir, zorunlu uyum yasalarının. Mecburen yapılacak. Ana muhalefet biz bu işe karşıyız, engelleriz. Bunun hiçbir mantığı yok, akla ziyan yaklaşımdır. Ne olacak peki Türkiye’de kaos mu olacak? İnsanın kanına dokunan bir engelleme.

Cumhurbaşkanının aklında bir takvim mi var?

Başka bir takvim yok. Malum kongre yaptık. Genel başkan değişikliği oldu. Partinin MKYK’sı değişti.Yüzde 51 ‘in niye az olduğu düşünülüyor. Bunun için komisyonlar kuruluyor, Anadolu’da da çalışılıyor. Bu iş neden fifti fifti oldu? İl ve ilçe kongrelerini yapacağız önümüzdeki yıl ve aylarda. Onları da dikkate alıp belediye başkanı mı il ve ilçe başkanı mı değişecek, kim başarılı kim başarısız değerlendirilecek. Bütün bunlar arasında uyum yasaları için görünmüyor ama teknik kadro çalışıyor.

"FETÖ'nün en zayıf ayağı siyasettedir"

AK Parti milletvekili Şamil Tayyar, kongreye sayılı gün kala “FETÖ’nün AK Parti’ye de sızdığı’ yönünde bir açıklama yaptı.

Onu bilmem ama FETÖ’nün bizim içimiz dışımız değil Türkiye’de girmediği hiçbir teşekkül yok. Gayet doğal. Bu alçaklar yola, hizmet hareketi diye çıktılar. O zaman Müslüman bir insan katkıda bulunmayı, sadakasını vermeyi görev saydı, sevap kabul etti.

Şamil Tayyar geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, AK Parti’den FETÖ şüphelisi 300 kişinin ihraç edildiğini söyledi.

Şamil “300” dedi ama oranını bilemem. İldir, ilçedir, yönetimlerdir çok temizlik yapıldı. Sayıyı bilmiyorum ama ciddi ayıklama yapıldı. FETÖ’nün en zayıf ayağı siyasettir. Onun asıl hücum ettiği bürokrasidir. Asker, polis, istihbarat birimleri, üniversiteler… Onlar siyasetçiyi yolcu, bürokratı hancı kabul ederler. Her dönem Meclis’in üçte ikisi değişir. Böylesine zayıf bir halkayı niye sahiplensin bu adam? Onları geçici görüyor. Bürokrat gelse 30 sene orada.

"Kılıçdaroğlu, Allah'tan kork!"

Kılıçdaroğlu 150 tane ByLok’çu milletvekili var, diyor. Allahtan kork! Buna kitapsızlık denir! Ben de diyorum ki bütün CHP milletvekilleri ByLock’çu. Ben de onlara iftira atayım. Böyle sorumsuzluk olabilir mi? 2015 Haziranında malum yeni bir milletvekili listesi yaptık. Orada bir ayıklama oldu. Eski sporcular falan vardı Hakan Şükür gibi isimler ayrıldılar. 1 Kasım’daki listenin yapımında bizzat bulundum ben. FETÖ girmesin diye azami dikkat gösterdik, birçok yere soruldu, incelendi. Buna rağmen kaçmış mıdır? Birdir, ikidir, bilemem ama ByLock’çu demek sulandırmak, affedersin bunun pisliğini çıkarmak. Kaba tabir kullanmamak için böyle diyorum.

Sizin Fethullah Gülen ile yemek yerken bir fotoğrafınız paylaşıldı. Okullarına mı gittiniz?

Yurt dışında çok yere gidiyorsun. Ben de gittim. Moskova’ya Onur Öymen’le gittik. Okula gidelim deyince kıramadık. Atatürk’ün portesi kocaman dalgalanıyor, Rus çocuğu İstiklal Marşı’nı okuyor. İnsanın göğsü kabarıyor. Sevmeyip de ne yapacaksın bu adamı? Devletin yapamadığını yapıyor, insanlara Türkçe öğretiyor. Sonra öğreniyoruz ki bildiğimiz o hoş tablo hep göz boyama. Sadece on çocuk İstiklal Marşı’nı okuyabiliyor.

Ben Turgut Özal’la çalıştım, Demirel’e danışmanlık yaptım. Tansu Çiller’den Mesut Yılmaz’a hepsi korudu, en çok koruyan da Ecevit’ti. Bunları eleştirmek için söylemiyorum. İslami hassasiyet, milli hisler hepimizde var, Ecevit’te de vardı. Bu hainin böyle bir çapta hazırlık yapıp devletin tepesine binebileceği gelir mi aklına? Gelmez.

"Amerika'yı görmemiştim, 'Bu bahaneyle görürüm' dedim"

Şahsımla alakalı basında çıkan fotoğraflara gelince. Bundan 23-24 sene önceki fotoğraflar. Abant Platformu vardı. Kurucuları bunlarla alakalı değillerdi. Hayrettin Karaman vardı, Yaşar Nuri Öztürk gelirdi. Komünist, solcu, ateistler vardı. Hepimizin ortaklığı demokrasiyi savunmaktı. Tarih, 28 Şubat 1997… Türkiye’nin girdaba girdiği yıllar. Cesur bilim adamları o zaman çıktı. 12 sene benim profesörlüğüm verilmedi, 10 sene derse sokulmadım bu mücadelelerim sebebiyle. Abant toplantılarını Moskova’da, Çin’de yaptılar. ABD’de de yapacaklarmış. Beni aradılar Yazarlar Vakfı’ndan. Hocam senin de buna çok emeğin var, herkes korkuyordu, kimse yokken sen geldin dediler. Kimler yoktu ki o zaman! Mehmet Aydın hoca vardı bizim eski bakan. Ben de Amerika’ya gitmemiştim, kendi paramızla göremiyoruz, bu bahaneyle Amerika’yı görürüm dedim. Gittik. Fehmi Koru, Hüseyin Gülerce vardı. New York’a gideceğiz, yolda da Fethullah’a uğrayalım dediler. Yoldan gelmişiz, yemek verdi, yemeyelim mi? Sonra yolumuza devam ettik. ‘Al sana FETÖ’nün siyasi kanadı!’… Allah’tan korkmak lazım.

"Tek cesur, en cesur bendim"

Anayasa profesörü bizim sağ kesimde yok gibiydi. Tek cesur, en cesur bendim o zamanlar. Nurcusu, Süleymancısı, devletten atılan asker, hepsi bana gelirdi. Bu başka, irtibat kurmak başka!

Ben bu insanları hiçbir zaman sevmedim. Mesela, herkes cennete gidecek derler. Bu, bizim Kuran’ı Kerim’e uymaz. O zaman da duyardık, bunlar şantajcı mantajcı diye. Anlattıydı biri, siyasette önemli bir ismi tuzağa düşüreceklerdi diye. Kasetlerinde de çıktı. Kendisi diyor ya, ‘Onu bir kadına götürüyorlardı. Ben bunu aradım, sonra başka bir ahbabını buldum, ona dedim ki, sen git oraya gitmesin. Onu kurtardım.’ Sen Manukyan mısın, din adamı mısın? Sana mı düşmüş! Senin işin bu mu! Gider gider, sana ne yani! Demek ki bu tuzağa düşürecek olan da kendisi. Kıblesi yok bunların. Nerede güç varsa secdelerini o tarafa çevirirler. Kenan Evren’e mektuplar yazdı. Çevik Bir’e de. Demirel bunlar geleceği zaman masaya bunların kitaplarını koyardı. Ondan ‘Nurlu Süleyman’ diye söz ederlerdi. Ecevit’i açık açık desteklediler. Bir Erbakan’la iyi geçinemediler çünkü onda iktidar olma gücünü görmediler.

"Bunlara bulaşmayan kimse yok"

Efendim o irtibatlı, bu irtibatsız… Bunların anlamı yok. ‘Kim dün neredeydi?’den ziyade ölçü olarak makul bir süre almak gerekir. 17-25 Aralık makul bir süredir. Bunların ne olduğu yavaş yavaş ortaya çıkmış, MGK’da konuşulmuş ama inadına, Hükümete rağmen gidip bankalarına para yatırmışsın. Yoksa, çocuğu onun okulunda okudu, ölçü değil. Bunlara bulaşmayan kimse yok.

"En büyük FETÖ'cü CHP'de"

Şu andan itibaren kim tutuyorsa en büyük FETÖ’cü onlar. En büyük FETÖ’cü CHP’de. Kemal Bey başka olmak üzere korkunç destek veriyorlar.

Bu kontrollü darbe işi iyice sulandırdı zaten. Silivri’de bir davaya gittim, bunların sözünü kullanıyorlar. Muazzam destek var. Mağdur oldu edebiyatını kullanıyorlar. Kendi iki danışmanı ByLock’tan içeride yatıyor. Her yerin oranı değişik olabilir ama tam bir pislik gibi her yere bulaşmış, ahtapot gibi sarmış her yeri. CHP’nin eski İzmir milletvekili Birgül Ayman Güler açık açık basının önünde dedi ki, ‘Biz 30 Mart mahalli idareler seçiminde bunlarla birlikte çalıştık.’

"Biz günahı bilmeden işledik, CHP bile bile işliyor"

Geçen gün bir tweet’te te söyledim. AK Parti olarak biz günahı bilmeden işledik, CHP bile bile işliyor. Bunun ne örgütü, ne gâvur olduğu, memlekete neler yapmak istediği besbelli. 15 Temmuz hiçbir şeye benzemezdi. Anahtar teslim alınmak istedi ülke ve bu engellendi ama hâlâ onların yanında duruyorlar.

Öyle bir hava veriyor ki, önüne geleni atıyoruz biz içeri. Öyle yapınca da sulandırarak nereye gidebilirsin. Ergenekon, Balyoz’u bunlar yaptı. O zaman ne yaptı CHP? Hücum etti bunlara. Her gün Silivri’ye gidiyorlardı. 15 Temmuz’u da bunlar yaptı. Onu yanlış buluyorsun da bunu niye doğru buluyorsun? Biz 17-25 Aralık’ta bunlarla boğuşurken bir baktık FETÖ’nün televizyonlarında geziyor, duruşmalara gidiyor onların tahliyelerine alkışlarla destek veriyorlar. Hükümete vuruyor ya, ben de onunla vururum! Halbuki o darbe gerçekleşseydi, tozu dumana katacaktı.

"Kontollü kaos, deli saçması!’

 

CHP, 2005 ve 2010 yılında ‘F tipi araştırılsın’ diye önerge verdi, biz reddettik, yanlış yaptık. Şimdi tam tersini yapıyorlar. Gel beraber çalışalım! Orada yoklar. Kontrollü darbe diyerek ipe sapa gelmez laflar. Hepsi inkâr ediyor FETÖ duruşmalarında. Tam bir tiyatro. Savunma hakkı sonuna kadar veriliyor. Ne eziyet ne bir şey! Vatandaşın birisini geçen gün duruşmada bağırmış, dilini çıkarıyor. Hale bak! Bu neye güveniyor? Amerika’daki adam bunlara güvence veriyor herhalde, filan gün tekrar geleceğiz diye.

Kontrollü kaos, deli saçması. 250 kişi ölmüş, binlerce insan yaralanmış. Burada temsili bir yangın çıkar desem ne yaparsın tüm masala benzin döküp kibrit mi çakarsın tek bir masayı mı yakarsın? Hepsini yakarsan kendini de kurtaramazsın!

Mahkemelerde savunmalar çok rahat. Hepsi inkâr. Peki siz niye toplandınız o gün? O zaman Melih Gökçek’in dediği gibi iş cinlere geliyor. İş cinlerin üzerine kaldı.

"Neden FETÖ davalarında CHP'li vekil yok?"

Belki yeni kasetler var. CHP olur, başkası olur. Bunlarla bu kadar organik yapı içine girdiğine göre herhalde bir korku sarmalı var ki buradan soruyorum hiçbir CHP’li vekil FETÖ davalarında neden yok? Eskiden hücum edip gidiyorlardı. Basın da ilgi göstermiyor. Buradan onu da söyleyeyim.

Bu sadece AK Parti meselesi olarak görülmesin. Bizim mücadelemizi kıran bir davranış yanlış olur. Biz yapamazsak kimse yapamaz. Az çok tanıyoruz bu adamların nereden gelip nereye gittiğini. Ana muhalefet yok. HDP zaten yok.

"H.S.'yi yanlış anladılar, 'Hadi sen de' demek" 

Geçenlerde CHP milletvekili Mahmut Tanal’a kaba tabir kullandınız. H.S. yazdınız Twitter’dan. Mahmut Tanal, sizi profesörlüğe girdiğiniz jüride intihal yapmakla suçladı ve bu nedenle ceza alıp almadığınızı sordu Twitter üzerinden paylaşımında.

Bir bilim adamının akademik kimliğini tartışmak, bir kadının namusunu tartışmaya benzer. Sen kötü yolda bir kadınsın demektir. Bizim en büyük özelliğimiz dürüstlüğümüzdür. Üniversitede verdiğim mücadeleyi ben bilirim. Orada Arafat gibi tek başınaydım. Şaronlar’la boğuştum. Benim verdiğim mücadeleyi Allah’ın hiçbir kulu veremezdi. Ben dağları devirerek geldim, neyin intihali? Adamlar beni profesör yapmamak için uyduruk soruşturma açıyorlar, ortada bir ceza yok. Alıyorum, filana aittir diyorum. Bunun neresi intihal?

Ben ona en hafif laf ettim. Ben de desem ki arkadaşımızın avukatlık diploması sahteydi. Tartışılsın. Ne güzel ya! Durduk yerde başka iş yok, insanlar bunu mu tartışacak? Kimliğim olmasa, aklına en galiz küfür hangisi geliyorsa onu söylemem lazım ona, yapamıyorum.

"FETÖ davasına müdahil olacağım"

Silivri’deki dosyada darbe olsaymış ilk tutuklanacak beş isim içinde ben de varmışım. Dolaysıyla müdahil olacağım davaya.

"OHAL'in en hafif dozunu uyguluyoruz"

OHAL İnceleme Komisyonu ocak ayında kuruldu ama çalışmaya yeni başlıyor. 200 bin dosyanın başvuracağı konuşuluyor. Nasıl çıkılacak bu işin içinden?

OHAL iyi midir? Değildir tabii. Eski OHAL’lerden farkı, vatandaş hissetmiyor. Ben sokakta arabaların çevrildiğini, insanları indirildiğini görmedim, duymadım da. OHAL’in sıkıyönetimden farkı şu: sıkıyönetim olsa asker dipçiği olur ama burada polis geliyor, kibarca götürüyor. En hafif dozunu uyguluyoruz OHAL’in. Bin gramsa biz elli gram veriyoruz ilaç olarak.

"CHP'liler havayı seviyorlar"

Polis kibar davranır dediniz ama Ankara Yüksel Caddesi’nde, “işimi geri istiyorum” eylemine polis her gün plastik mermi ve biber gazıyla engel oluyor. CHP milletvekilleri de geçen gün gaz yedi orada.

Onlar gider oraya. Bazı ihtiyaçları oluyor gidiyorlar demek ki. Herkesin yaşam biçimi var. Kazakistan’da yaylalarda oksijen çok. Geldim hasta yattım. Herkesin alıştığı bir hava var. CHP’liler o havayı seviyorlar.

"Açlık grevleri insani yollar değil"

Peki, ya Yüksel Caddesinde başlayıp cezaevinde devam eden ve tehlikeli sınırı çoktan aşmış olan açlık grevi….

Bu açlık grevleri vs insani yollar değil, yöntem olarak da yanlış. Sesini duyurmak için ille de açlık grevi yolu yok. Yüzlerce sivil itaatsizlik yolu var. Onun kitapları var. Baksınlar.

"Yeni modelin kilit partisi MHP, bölünmemek şartıyla"

Aralık ayında sizin “Başkanlık geldiğinde MHP kapanacak” dediğiniz konuşuldu. MHP’ye ne olacak bu süreçte?

Enayi miyim ben? Öyle demedim. Cumhurbaşkanlığı seçiminde çok sayıda aday çıkabilir ama ikinci tura iki aday kalacak dedim. Ümit Özdağ almış bunu ‘Burhan Hoca doğruyu söylüyor demiş. Didem Yılmaz’ın programıydı. Kimse açıp izlemedi. O zaman da söyledim, MHP yeni modelin kilit partisidir. Birliğini, dirliğini muhafaza ederek kendi içinde bölünme olmazsa sağı tutarsa sağ kazanır, solu tutarsa sol kazanır. MHP birinci partidir, anahtar partidir. Her zaman anahtar partidir, bölünmemek şartıyla.