Gündem

"Buralara CEO diye atanan AKP'lilerin ne kadar maaş aldığını öğrenmek hakkımız"

"Bunca insan evleri çürümeye bırakılmış ve aynı anda banka kredisi ile kira öderken..."

23 Temmuz 2017 16:16

Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası Gülen cemaatine yönelik başlatılan soruşturmalarla ilgili olarak "Onca insan, hiçbir dahli bulunmayan kanlı bir darbe girişiminden dolayı hak etmediği bir mağduriyet yaşarken, buralara CEO diye atanan AKP’lilerin bu görevler karşılığında ne kadar maaş aldığını öğrenmek hakkımız" dedi. Toker, sözlerinin devamında "Yani bunca insan evleri çürümeye bırakılmış ve aynı anda banka kredisi ile kira öderken, bu maaşların hakkı nasıl veriliyor?" ifadesini kullandı. 

Çiğdem Toker'in "Telekom krizi yayılıyor" başlığıyla yayımlanan (23 Temmuz 2017) yazısı şöyle:

Türk Telekom’un işletme hakkı Suudi Oger’de. 
Altyapı tesisleri kamu mülkiyetinde. Kamu çıkarını korumak üzere de “altın hisse” bizim Hazine’de. 
Kredi kullanırken Türk Telekom hisselerini teminat gösteren Oger, 580 milyon dolar vadesi geçmiş borcunu ödemiyor. Hazine yakın zamanda Oger’e bir mektupla 23 Ağustos’a dek ödenmezse yönetime el konulacağını bildirdi. 
Elektrik Mühendisleri Odası Samsun Şube Başkanı Mehmet Özdağ’dan bir ileti aldım. Telekom’un Samsun Bölge Müdürlüğü’nde yönetici olarak görev yaparken akdi tek taraflı olarak feshedilmiş. (“yenileşme/bütünleşme/sadeleşme”...diye başlayan bir gerekçeyle) 
Özdağ, Telekom sorunlarının borçla sınırlı olmadığını belirtiyor:

Oger’e 5.7 milyar dolar kâr payı 
İki de çarpıcı bilgi paylaşıyor: 
- Türk Telekom bünyesinde sekiz şirket var. Toplam çalışan sayısı 34 bin 147. 
Oysa özelleştirildiği 2005 yılında sadece Türk Telekom’un personel sayısı 51 bin 737’miş. Yani bizlerin vergileriyle kurulup geliştirilen bir kamu şirketinde 17 bin 590 kişilik istihdam yok edilmiş. 
- İkinci veri, kamu çıkarları adına daha feci: Bugün 580 milyon dolar kredi borcunu ödeyemeyen Oger Grubu, Telekom’daki yüzde 55’lik A grubu hissesi karşılığında 10 yılda 5.7 milyar dolar kâr payı kazanmış. (Bizzat şirketin açıkladığı mali raporları dikkate alarak, ortalama yıllık döviz kurları üzerinden.) 
10 yılda 5.7 milyar temettü kazanıyorsun, ama Telekom hissesini rehin bırakarak aldığın kredi borcunu ödemiyorsun. Bunun faturasını da kurumda yıllarca emeği geçen çalışanlara kesiyorsun. Ne güzel!

Dumankaya’nın konut mağdurları 
15 Temmuz darbe girişimi birbirine benzemez mağdur kesimleri yarattı. Çoğu ağır hak ihlalleriyle kıyaslandığında fark edilmiyor bile. Ama on binleri etkiliyor. 
Zaman ilerledikçe mağduriyet büyüyor. 
FETÖ’ye finasla bağlantı gerekçesiyle TMSF’ye devredilen şirketlerle yaratılan mağduriyetten söz ediyorum. Eski sahibi “Kandırıldım” diyen Dumankaya İnşaat bunlardan biri. Beş ayrı konut projesinde 10 bine yakın mağdura yol açmış. 
Kimisi yüzde 80 düzeyine ulaşmış inşaatlar çivi çakılmadan çürüyor. 
Vaktiyle belediyenin verdiği ruhsata, bankanın ikiletmeden sağladığı konut kredisine, noterin resmi sözleşmesine güvenip yüz binlerce TL borç altına girmişler. Yüzlercesi hem banka kredisi, hem de ev kirası ödüyor. 
Konutların teslim tarihi çoktan geçmiş. Tek istedikleri kendilerine bir teslim tarihi verilmesi. Ama ne zaman TMSF’nin Dumankaya için CEO’luğa atadığı Polat Sağır’a gitseler “sabır” telkininden başka bir şey alamıyorlar. 
Yeni Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli, düne kadar TMSF’den sorumluydu. 
18 Mayıs’ta “Mağduriyetler çözülecek” sözünü hatırlıyor mudur? 
Dumankaya mağdurları bugün bir basın açıklamasıyla seslerini duyurmaya çalışacaklar. 
Merak edilesi bir konu daha var bence: 
Dumankaya’nın CEO’su AKP Üsküdar Belediye Başkan aday adayı imiş. 
Onca insan, hiçbir dahli bulunmayan kanlı bir darbe girişiminden dolayı hak etmediği bir mağduriyet yaşarken, buralara CEO diye atanan AKP’lilerin bu görevler karşılığında ne kadar maaş aldığını öğrenmek hakkımız. (Kamu kaynaklarından ödendiğini varsayıyoruz tabii.) 
Yani bunca insan evleri çürümeye bırakılmış ve aynı anda banka kredisi ile kira öderken, bu maaşların hakkı nasıl veriliyor?

Arkadaşlar 
Yarın sabah Çağlayan’a sizi görmeye geleceğiz. Koşar adımlarla. 
Varsın birileri duvarların ardına tıkıldıktan 267 gün sonra mahkemeye çıkmanızı rövanş zannetsin. Hakkı verilerek yapılan gazeteciliğin, dünyanın en şahane işi olduğunu bilerek orada olacağız biz. 
Ne yazsak, duvarların ardında geçen 266 günü anlatamayacağımız doğrudur. 
Avukata, aileye “iyiyiz” dense de dokuz ay boyunca koğuşta kim bilir kaç kez tıkanan nefesleri, haksızlık duygusunun öfkesiyle yaşaran gözleri, temiz havaya, denize, bir parça maviliğe, tek dal yeşile, tatlara, kokulara, dokunuşlara, güzel şarkılara, sokaklara, esen rüzgâra duyulan özlemi anlatamayız; bu kesin. 
Yine de geleceğiz. 
Sizi sevenler kadar, haysiyetle tanışmamış, dalkavuklukla edinilmiş dünya nimetlerini kaybetme korkusuyla kötülükte sınır tanımayan o güruh da görecek dayanışmanın, haklılığın ne demek olduğunu. 
Başına farklı sıfatlar getirilse dahi, onlar ile aynı meslek adıyla anılmak bile hanidir çok ağır bir yük. Tabii anlamıyor değiliz. 
Hırstan kasılmış yüzleriyle onlar da farkında; günün birinde bir şeyler değiştiğinde iz bırakmış bir tane haber, anlatabilecekleri bir tane onurlu hikâyelerinin olmayacağının. 
Ne olmadıklarının o kadar farkındalar ki, mesailerini, çirkin ruhlarından akan amatör kurgulu, kara iftiraları yan yana dizmekle geçirmeleri bundan. 
Suratlarının ortasındaki bu kirli gülüşün nedeni de bu. 
Günler, aylar ve mevsimler uç uca dizildikçe ağırlaşan haksızlığı anlatmaya kelime yetmese de. 
Sadece gazetecilik yapmış olmanın, gerçeğin yanında olmanın, gücün yanında hizalanmamış, mesleği “zenginleşme” vesilesi olarak kullanmamış olmanın kıvancıyla geliyoruz.

Hacamat, sülük ve şehir hastaneleri 
Hizmetleriyle bu milleti bizimki kadar düşünen bir Sağlık Bakanlığı’na rastlamak zordur. Bir de kafamızı karıştırmasa iyi olacak. 
Bir yanda kupa terapisi, hacamat gibi modern tıp karşısında bilimsel kanıtı olmayan yöntemleri hastanelerde başlatıyor, kurallarını belirleyip meşrulaştırıyor. 
Diğer yandan da dünyanın en gelişmiş inşaat ve medikal teknolojilerini içeren şehir hastaneleri yaptırıp toplayamadığı vergilerimizi kira diye ödüyor. 
Bir yanda 203 milyar Japon Yeni’ne mal olacağı açıklanan dünyanın en büyükleri arasında yer alacak İkitelli Şehir Hastanesi’nde 2000’den fazla sismik izolatör anlatılıyor, diğer yandan da sülük tedavilerinin faydaları. 
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı da yapmış Rönesans’ın yapacağı bu hastanenin toplam yatırım tutarı 203 milyar Japon Yeni olarak açıklandı. 
Bu rakam, güncel kurla yaklaşık 6.5 milyar TL’ye karşılık geliyor. 
Rönesans şirketi asıl gelirini görüntüleme, otopark, restoran, temizlik, güvenlik gibi alanlardan kazanacak. 
259 milyon TL’yi bir kenara not edin. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta finansman törenine katıldığı İstanbul İkitelli Şehir Hastanesi’nin yıllık kirası bu. Yani Sağlık Bakanlığı’nın şirkete ödeyeceği tutar tabii. 
2014 fiyatlarıyla diye de not düşeyim.

Yeliz’in cihadı 
@yelizadeley kullanıcı adıyla genel kurul salonundan Periscope yayını yapan bir milletvekili vardı. Ahmet Hamdi Çamlı. 
Modern bir kız ismini, “ecnebi” bir isimle birleştirerek müzikhol şarkıcısı çağrışımı yapan bu sahte hesabın hesabını veremeyen, TBMM özgeçmişine, Türkiye’de denkliği bulunmayan Newport Üniversitesi eğitimini koyan, iktidarda partisinin bulunduğunu unutarak “Daha bir araba yapamıyoruz ey CHP” demişliği bulunan Çamlı, cihadı bilmeyen çocuğa matematik öğretmenin yararsız olacağını buyurmuş. 
Murathan Mungan’ın sözü, çoktan atasözüne dönüştü galiba: 
“Türkiye’de her şey olabilirsiniz, rezil olamazsınız.”