T24 - Gazeteci-yazar Kürşat Bumin, savcılık tarafından incelemeye alınan Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) 'Demokratik Özerklik Taslağı'nı analiz etti. Bumin, taslağın akan kanı durduramayacağını ve barışın sağlanmasının imkânsız olduğunu savundu.
Bumin'in "Demokratik Özerklik Modeli Taslağı'nın analizi" başlığı ile bugün (22 Aralık 2010) yayımlanan yazısı şöyle:
Önce, "Taslak"a ilişkin tepkiler üzerine yapılan açıklamaları hatırlayalım. "Taslak" Diyarbakır'da toplanan "Demokratik Özerklik Çalıştayı' sonrasında açıklanan bir metin değildir. "Taslak" söz konusu toplantıda konuşulup tartışılması için kaleme alınmış -müellifleri belirtilmemiş- adı üzerinde bir taslaktan ibarettir.
Ancak bu metin bir "taslak" da olsa hakkında konuşmamız gerekiyor. Çünkü sonuç olarak karşımızda –Fırat Haber Ajansı'nın geçtiği haliyle- içinde büyük yanlışlar- belirsizlikler barındıran ve okurlarına hiç de hoş olmayan unsurları çağrıştıran bir metin durmaktadır.
Benim nazarımda Demokratik Toplum Kongresi ve BDP'nin giderek daha açık biçimde ifade ettikleri "demokratik özerklik" konusu –tabii ki- lafı geçer geçmez celallenilecek bir talep değildir. Nitekim geçen yaz, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir bu konuyu gündeme getirdiğinde şöyle yazmıştım:
"Özerklik'ten söz etmek devleti ve toplumun bir bölümünü niçin bu derece rahatsız ediyor ki? 2003 yılında Ömer Dinçer'in kaleminden bir örneği ile karşılaştığımız 'Kamu Yönetimi Reformu Yasa Tasarısı'nın yeni ve geliştirilmiş bir örneğini tekrar tartışmaya başlamanın ne gibi bir zararı olabilir ki? Türkiye'nin 1988'de imzaladığı, epeyce maddesini 1991'de 3723 sayılı kanunda sıraladığı 'Avrupa Yerinden Yönetimler Özerklik Şartı'nın siyasi partiler ve diğer siyasi-sivil oluşumlar tarafından hak ettiği ciddiyetle tartışılmaya başlanmasının ne gibi bir sakıncası olabilir ki?"
Bu alıntıyı yapıyorum, çünkü birazdan "Taslak"a yönelteceğim eleştirilerin bir "özerklik düşmanı"(!) tarafından yapılmakta olduğu gibi yanlış bir izlenim edinilmesin.
Gelelim "Taslak"a:
Ahmet Türk, Diyarbakır'da toplanan "Çalıştay"ın açılış konuşmasında çok doğru ve güzel sözler ediyordu. Mesela şu sözler: "Kürt Halkı (...) Sosyal, kültürel, kimliksel ve ekonomik alanlarda yönetime katılmak, yerinden yönetim ve yerindelik ilkesinin uygulanmasını istemektedir. Kendi coğrafyasında, sadece kendisi için değil, tüm Kürdistani inanç ve kimliklerin, anayasal-yasal güvence altına alınmasını vazgeçilmez bir hak olarak görmektedir. (...) Dünya deneyimlerini gözden geçireceğiz, karşılaştırmalı olarak benzerliklerimiz ve farklılıklarımızı ortaya koymaya çalışacağız."
O zaman soralım: Sözünü ettiğimiz "Taslak" nasıl oldu da Türk'ün çerçevesi ve amacı açık-seçik olan bu konuşmasıyla başlayan "Çalıştay"a sunulabildi?
Önümdeki "Taslak" –gerçekten- haddinden fazla problemli bir içeriğe sahip. Bunu söylerken "Taslak"da yer alan "özgün bayrak ve semboller"i kastetmiyorum, çünkü bunlar daha önce de telaffuz edildi.
Beni "endişeye" düşüren, metne hâkim olan –hem de bayağı hâkim- o "tanıdık" üslup, ifade biçimi ve sözcüklerdir.
"Taslak": "Demokratik özerklikte siyasi yönetim, tabandan başlayarak köy komünleri, kasaba, ilçe, mahalle meclisleri, kent meclisleri biçiminde demokratik konfederal temelde örgütlenmesini yaparak üstte toplum kongresinde temsiliyetini bulur.
"Bu ne demek şimdi?? Eskinin "Sovyetler"ini, "konseyler"ini hatırlatan, kendisine yepyeni bir "temsil" mekanizması icat eden bu "örgütlenme" modelini neresinden başlayarak tartışacağız?
"Taslak": "Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, demokratik Türkiye cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur."
Bu ne demek şimdi? "Köy komünleri"nden başlayan örgüt yapısının "temsiliyetini" bulduğu sözü edilen Kongre, nasıl olup da "demokratik Türkiye cumhuriyeti"nin parlamentosuna "kendi temsilcileri"ni gönderecektir? Bu yolun parlamenter demokrasiden farklı bir yol olduğu belli olduğuna göre bu süreç nasıl işleyecek? Bu satırlarla kastedilen bir "doğrudan demokrasi" midir, demokratik temsil mekanizması yerine "emredici vekâlet"e mi terk etmiştir, anlamak mümkün değil.
"Taslak": "Bu anlamda demokratik özerklik, Kürt halkının Demokratik Türkiye içinde yaşama iradesidir."
Bu ne demek şimdi? Tamam bir şeyleri sezmiyor değiliz ama bu cümlede haddinden fazla bir belirsizlik gözlenmiyor mu?
"Taslak": "Başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm kesimlerin tabanda meclisler oluşturarak politikaya katılımları demokratik sistemin demokratik işleyişi, ahlaki politik toplum gereğidir."
Bu ne demek şimdi? Vazgeçtik "Demokratik sistemin demokratik işleyişi" gibi ne anlama geldiği belli olmayan ifadeleri anlamaya çalışmaktan, cümlenin tamamında yer alan "ahlaki politik toplum" da nedir?
"Taslak": "...Şehir, kasaba, mahalle ve köyde yaşayan tüm halklar faşist, gerici ve soykırımcı saldırılara karşı bilinçli ve duyarlı olur, öz savunma esasında bu yönelimler karşısında toplumsal direnişi ifade eder. Öz savunma uluslar arası sözleşmeler ve BM tarafından da tanımlanan bir haktır."
Bu ne demek şimdi? Her şeyden önce bu "öz savunma" da nereden çıktı? Bu "savunma" türü uluslararası sözleşmeler ve BM tarafından nasıl tanımlanmıştır, söylenmek istenen doğal hukukun altını çizdiği "direnme hakkı" mıdır?
Sonuç olarak, "Taslak"a hâkim espri-ruha ilişkin benim tespitim şudur:
Bu metin, içinde barındırdığı "komünler", "örgütlenmeler", "emredici vekâlet" benzeri yöntemler, parlamenter sistemin -ağza alınmayacak derecede- yok sayılması, "öz savunma" vs gibi sözcük ve ifadeleri dikkate alırsak, "milliyetçilik" ile "Leninizm-Stalinizm" türü (Marks'ın adını anmıyorum, çünkü büyük haksızlık olur) bir örgütlenme ve toplum biçiminden çokça esinlenerek kaleme alınmıştır.
Bu "Taslak" ile "akan kan"ın durması, ülkenin çoktan hak ettiği barış ile tanıştığı günlerin gelebilmesi imkânsızdır.