T24 - Yeni Şafak gazetesi yazarı Kürşat Bumin, BDP Batman Milletvekili Bengi Yıldız'ın demokratik özerklik açıklamalarını eleştirdi. Özerklik önerilerinin konuşulabileceğini belirten Bumin, "Özerklik' milletvekili seçimlerinde uygulanacak "temsil" politikasını ve hukukunu nasıl düzenleyecek?" diye sordu.
BDP'li vekil Bengi Yıldız: Özerk yerler vergi vermeyecekBumin'in "Şaka gibi' ama sonu facia ile bitebilir" başlığıyla yayımlanan bugünkü (26 Temmuz 2011) yazısı şöyle:
Son iki yazımda genel çerçevesini çizmeye çalıştığım "politik olarak hazırlıklı olmak" bahsini "Demokratik Özerlik Bildirgesi" ve buna eşlik eden taze bir röportajda yer alan açıklamaları örnek alarak sürdürmek istiyorum. Röportaj daha taze olduğundan ondan başlayalım:
Neşe Düzel'in "DTP-BDP çizgisinden iki dönemdir Batman milletvekili" seçilen Bengi Yıldız ile yaptığı röportaj (Taraf, 25 Temmuz 2011) sizi bilmem ama benim açımdan çok aydınlatıcı oldu. Röportaj Yıldız'ın tek bir konuda, "demokratik özerklik ilanı" konusunda ne düşündüğünü anlamak amacıyla yapılmış. Röportaj çok aydınlatıcı çünkü Düzel, -her zamanki gibi- sorularını Bengi Yıldız'dan aldığı yanıtların "peşini bırakmayan" tarzda oluşturuyor. Yani "kaçış yolları" sorularla kesilmiş!
Bir tam sayfayı aşan boyuttaki bu röportajın tamamını burada özetlemem imkansız olduğu gibi yanlış da olur. Her okurun röportajın her soru ve yanıtını dikkatle inceleyip bir sonuca varması gerekiyor. Röportajın -bu yeni- okurlarının çok büyük bölümünün varacağı sonucun en başta büyük bir umutsuzluk olacağını şimdiden söyleyebilirim sanıyorum. Özellikle de "demokratik özerklik" politikasını ademi merkeziyetçilik ilkesinin erdemlerinden hareketle savunan okurların röportaj sonunda "Nedir bu, demokratik özerklik politikası her şeyden önce ciddiyetten bu derece yoksun düşünce ve eylemlerle mi oluşacak?" diyerek umutsuzluğa kapılmamaları mümkün değildir. Vakit geçirmeden röportajın beni -bir kere daha- içine ittiği ruh halinin özetinin özetini de söylemeden geçmeyeyim: Türkiye'nin bugüne kadar çok büyük acılara neden olan "Kürt sorunu" burada bir örneği daha karşımıza çıkan bu yüzeysel ve tamamı yanlış teori ve pratikle çözülecekse, olduğu yerde kalması evladır...
Düzel'in röportajın Bengi Yıldız'ın hız kazandığı bir bölümünde araya girerek yönelttiği "Adım adım gidelim. Antep, Adıyaman, Siirt gibi iller de var mı bu demokratik özerklik ilan edilen bölgenin içinde" sorusuna aldığı cevabın bir bölümü şöyle: "Demokratik Toplum Kongresi'nin, BDP'nin, KCK'nın etkin olduğu, yani Kürt siyasal hareketinin etkin olduğu yerlerde ilan ettik ve uygulayacağız biz bunu diyoruz. Zaten birçok ilde halk meclisleri var. Bu proje beş altı yıldır mahalle meclisleri, kent konseyleri vasıtasıyla zaten yaşama geçti. Batman'da halk meclisi, kent konseyi var."
Görüyorsunuz, Düzel'in "Adım adım gidelim" önerisi Yıldız tarafından yine dikkate alınmadı, milletvekili yine çok süratli. Özerklik ilanının "Kürt siyasal hareketinin etkin olduğu yerlerde" ilan edildiğini ve "uygulanacağını" açıklamak ne anlama geliyor? Tartışılan ve "ilan edilen" konu eğer şehir halkının "mahalle meclisleri" ve "kent konseyleri" gibi örgütlenmeler yoluyla yerel yönetime aktif biçimde katılımına işaret ediyor ise bunun adına -eskiden- "katılımcı demokrasi" gibi adlar takılmıyor muydu? Ancak röportajın bütününden çıkan sonuç "demokratik özerklik" politikasının Türkiye'nin bir dönem epeyce konuştuğu ve bir adım yol alamadığı-geliştiremediği bu "katılım" ile ilgisi olmadığıdır. Çıkan sonuç, "özerklik" ilanının yapıldığı yerleşim yerlerinde doğrudan "politik temsil"in söz konusu "meclisler ve konseyler" çerçevesinde tarif edilmek istendiğine işaret etmektedir.
Nitekim Düzel'in şu sorusu sözünü ettiğim bu "temsil" sorununun yanıtını daha ayrıntılı olarak almaya yöneliktir: "Daha net sorayım. Özerklik ilan edilecek iller, hangi ölçüye göre seçilecek? BDP'ye verilmiş oylara göre mi?"
Bengi Yıldız: "Şüphesiz o, önemli bir veridir. Bizim belediye olduğumuz, il genel meclislerinde etkin olduğumuz, yani demokratik yollarla yapılan seçimlerde etkin olduğumuz yerlerde, demokratik özerkliği hayata geçirmek, organlarını oluşturmak çok daha rahat bir durum. Çünkü neticede meşruiyetini ve gücünü halktan alıyor..."
İyi ama "bizim" belediyenin seçim aldığı yerlerde "bize" oy vermeyen seçmenlerin "meşruiyetini ve gücünü" kim temsil edecek?
Bengi Yıldız kusura bakmasın ama ülkede epeyce bir zamandır dillerde dolaşan o iyi niyetten uzak sevimsiz formülü, "çoğunluk demokrasisi" formülünü hatırlamanın tam yeridir herhalde! Bir ilde seçmenlerinin çoğunluğunun tercihi yönünde seçilmiş olan belediye ve il genel meclisi yönetimleri "demokratik özerklik"te karar kıldıkları için azınlıkta kalan seçmenlere yeryüzünün bu en makbul yönetim biçiminin yanında yer almaktan başka seçim şansı kalmamıştır!
Peki bu "özerklik" milletvekili seçimlerinde uygulanacak "temsil" politikasını ve hukukunu nasıl düzenleyecek?
Yanlış anlaşılmasın; "özerklik" hatta "federasyon" önerileri tabii ki konuşulabilir ve konuşulmalıdır. Ama -tabii ki- hak ettikleri ciddiyet çerçevesinde.
Bu ve benzer soruların yanıtını da yarınki yazıda aramaya çalışalım.