Mahkemenin DTP'li vekillerin polis zoruyla ifade vermesine yönelik kararını yorumlayan Başbakan Yardımcısı Arınç, "Bana göre DTP'lilerin yargılanmaması lazım" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, mahkemenin DTP'li üç milletvekilli için verdiği "polis zoruyla getirilsinler" kararını NTV canlı yayınında değerlendirdi.
Arınç şunları söyledi. "Mahkemenin yargı sürecini devam ettirme konusunda ne kadar kızsak, bağırsak, çağırsak buna bir çare bulmamız mümkün değil. Mahkeme gereğini yapıyor. Parlamentodaki bir milletvekilinin yargılanması konusu beni bir milletvekili olarak rahatsız ediyor. Bir milletvekili suçlanıyor; Yargıtay 9. Ceza Dairesi de karar verip 'bunu yargılayın' diyor. Bana göre yargılanmaması lazım.
Değerli milletvekili arkadaşlarımız göğüslerini gere gere mahkemeye gidip ifade vermelidir. Durumu protesto edebilirler, onlara katılabilirim. Ben de onlarla birlikte protesto edebilirim. Ama Türkiye’de yeni bir gerginliğe yol açmamak, bir tartışmaya yol açmamak, TBMM’yi tartışılan bir kurum haline getirmemek için milletvekili arkadaşlarımız her şeye rağmen giderek ifade vereceklerdir ve sonra serbest bırakılacaklardır. Yargı süreci devam edip gidecektir."
Bülent Arınç, demokratik açılımla ilgili mecliste yapılacak oturuma ilişkin şöyle konuştu:
"Her yıl 1 Ekim’de yeni yasama dönemi başlıyor. İlk gün sayın cumhurbaşkanı konuşuyor akşam resepsiyon oluyor. Bizim çalışmalarımız salıdan başladığı için biz de 6 Ekim’de başlayacağız.
Sanırım iki aydan bu yana İçişleri Bakanı’nın koordinatörlüğünde demokratik açılım çalışmaları sürüyor. Sayın Başbakan ‘muhatabımız millettir. Millet iradesinin temsil edildiği yer meclistir’ dedi. Bence de çok uygun olarak bunun kapalı oturumda tartışılmasını istedi. Meclis Başkanlığı yaptığım için biliyorum bizden önce de kapalı oturumlar yapılmıştır. Ben geçtiğimiz günlerde de düşüncemi ifade ettim. Kapalı oturumların tek bir gerekçesi var: On yıl boyunca tutanak açıklanmıyor. Burada konuşulanlarında dışarıda konuşulması mümkün olmuyor. Demek ki bu kapalı oturumda gizli kalması gereken konular konuşulabilir.
Yurdumuzdaki birlikteliği bozmaya yönelik hareketler, bunun iç ve dış mihraklarla bağlantısı, bazı özel isimler zikredilecekse, bazı ülkelerden bahsedilecekse bunların açık oturumda konuşulması, ülkeler arası ilişkileri zedeleyebilecek, istihbari açıdan sıkıntılara yol açacaksa kapalı oturumda konuşulması gerekir. Yoksa açık oturumda elbet çok şey söylenebilir ama gizli kalması gereken konuların açık oturumda konuşulması mümkün olmayacak.
Açık otorum ihtimali daha yüksek
CHP ve MHP'nin sanki kapalı oturumda milletten birşey gizlenecekmiş, hatta bunları dışarıda bizzat kendileri tarafından açıklanacağının suç işleneceğini ifade etmeleri karşısında istismara yol açmamak için başbakan “açık oturum yapabiliriz” dedi. O gün geldiğinde karar veririz. Açık oturum da yapabiliriz, kapalı oturum da olabilir. Ne zaman olacak derseniz 6 Ekim’de başlıyoruz. İlk işimiz TSK'ya ülke dışında hareket imkanı veren tezkerenin görüşmesi yapılacak. 6 Ekim’de o yapılacağına göre 13 Ekim ya da müteakip salı günlerinden birisinde, önceden de parti gruplarına haber verilerek böyle bir görüşme yapılacak. Ben açık oturum yapma ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum.
Mektup konusunu Sayın Baykal karikatürize etti
“Başbakan, Baykal'a mektup yazacağını söylemişti. Ne zaman gönderilecek içeriği ne olacak” sorusuna Arınç “Mektup konusu sayın Baykal tarafından da karikatürize edildi. Başbakan bunu iyi niyetle söyledi, çünkü randevu talebi eleştiri konusu yapıldı. Mektubu yazacak olan ben değilim. Ama Başbakan’ın meclis açılışını takiben böyle bir mektupla belki özet bir bilgi vermesi ve randevu talebi mümkün olacak” yanıtını verdi.
Baykal'ın "Türkiye Irak'a döner" benzetmesi çok haksız
Baykal, Bahçeli ve Ahmet Türk'ün demokratik açılımla ilgili açıklamalarını da değerlendiren Arınç, şunları söyledi: "Baykal ve Bahçeli’nin tutumlarında bir değişiklik yok. En ağır cümlelerle, en haksız ifadelerle hem hükümeti hem bu mevzuyu eleştirmeye devam ediyorlar. Türk'ün tutumuna gelince herhalde üzüntüyü ifade ediyor. Çünkü demokratik açılım konusunda kendilerinin de talepkar olduklarını biliyoruz . Yani bir resepsiyonda şununla bununla konuşurken böyle bir söz sarfetmiş olmasını diğer siyasi partilerin el vermemesinden dolayı üzüntüsünü ifade etmiş olabilir.
Sayın Baykal’ın sözleri çok haksız. Türkiye Irak’a benzer, Türkiye Yugoslavya’ya döner ifadelerini Türkiye gerçeği karşısında hiçbir zaman kabul etmiyoruz. Bunlar çok uç ifadeler. Türkiye’nin sosyal yapısı, Türkiye’yi tek millet halinde tutan zamkın, birlikteliğin bugüne kadar nasıl geldiğini bilmesi lazım. Açılım konusunda o kadar peşin hükümlü ki bunu eleştirmek için en acı en sert ifadeleri söylüyor.
Sayın Bahçeli dün de bir konuşma yaptı. Bir ay önceki, evvelki konuşmalarının tıpatıp aynısı. Kendisi açısından tutarlı, bizim açımızdan çok haksız eleştirilerle dolu konuşmasını tekrar yorumlama gereği duymuyorum.
Biz bu konuya başlarken 8-10 maddelik bir programla kendilerine gitseydik ayrıca eleştiri konusu olacaktı. Halbuki ucu açık şekilde "bizim genel olarak böyle bir düşüncemiz var sizden de bu konuda katkı bekliyoruz, deneyimlerinizden yararlanmak istiyoruz" diye gittik. Onlar bu katkıyı vermemek için "biz sizin ne düşündüğünüzü bilmiyoruz" diyorlar. Karşılıklı konuşmazsak nereden bileceksiniz. Kum torbasını yumruklar gibi hiç aklımızdan geçmeyen konularla itham ettiler. Türkçeden başka yabancı dilin resmi dil haline gelmesi gibi, biz bunları söylememiştik, düşünmemiştik. Ama siz bunu gölge boksu yapar gibi itham ettiniz. Bu gelgitler içerisinde muhalefetin tutumunu samimi bulmuyoruz. Sayın Bahçeli zaten yazılı açıklama yaptı "gelmeyin sizinle görüşmeye ihtiyaç duymuyoruz" dedi. Sayın Baykal’ın gelin mi gelmeyin mi dediği çok net anlaşılmıyor ama bu işten zevk aldığı ortada. Görüşme imkanı bulamazsak kıyametin kopması anlamına gelmez. TBMM’deki görüşmelerimizde İçişleri Bakanımız gelinen süreci, üzerinde konsensüs sağlanan konuları sanırım açıklayacak"