Melda Onur
Mis gibi zeytinyağı üzerine yayılmış nefis bir domates salçasından yapılı kahvaltılığa, fırın ekmeğinin dev dilimini banarken, bir yandan da 2 yılı aşkın bir süredir gelecek kuşaklara emsal olacak bir hak mücadelesinin kadınlı erkekli, gençli yaşlılı, çoluklu çocuklu direnişçilerini izliyorum. “Direnişçi” kelimesini yazarken çok düşündüm. Aslında cümlenin gelişi belki “neferleri” olmalıydı. Ama bu erkekler ve kadınlar nefer olmanın çok ötesinde, umutsuzluğu umuda çeviren bir sürecin taşıyıcıları oldular. Üstelik de güce, iktidara, sermayeye ve her türlü tehdide direnerek. O yüzden “direnişçi” demek çok da yanlış olmaz.
Mesela Hasan Amca var içlerinde. Başında hiç çıkarmadığı beresi, tombul güleç yüzü. Hacı amca diyorlar ona. Eski bir madenci o da. İlk tanıştığımda Kıbrıs Gazisi olduğunu duymuş ve “Benim babam da Kıbrıs Gazisi” deyip heyecanla hemen babama göstermek için bir fotoğraf çektirmiştim Hacı amcayla.
Mesela Gülsüm Abla var. Her ortamda dili döndüğünce madenci ailelerini bilinçlendirmeye çalışan, kadınları hak mücadelesine katmaya çalışan, evlat acısını başkaları da yaşamasın diye eşi İsmail abiyle bu yola baş koymuş bir kadın. Abi, abla dediğime bakmayın. Belki benle yaşıtlar ama acı büyütüyor insanları. Hitabım saygımdan.
Mesela Elmas Abla var. Susup susup, patronun avukatının gözlerinin içine bakarak konuşan. Mahkeme çıkışında söylenmiş onca sözüm ardından ettiği iki kelime ile bir çırpıda koca bir yumruk oturtan boğazlara. Sonra sessizce bir yerlerde elinden düşürmediği sigarasını tüttüren.
Daha çok var. Evlatsız, eşsiz, kardeşsiz, babasız bir çok çift göz var. Titreyen dudaklar, sizi kavrayan sıcak eller var. Bir çift koca mavi göz var, bir minik bedende. Gördüğüm en güzel gözler. “Bu da göremedi babasını” diyerek bakarken annesi, bu gözleri nereden aldığı ortaya çıkan.
Bugün dava var dostlar.
Direne direne
Soma'nın 301 madencisinin geride bıraktığı, öyle tazminatla falan dinmeyecek tarifsiz acının bir daha yaşanmaması için bir emsal teşkil etmesi beklenen davanın 14. duruşması var. Soma Holding'in bu büyük iş cinayetinden dolayı tutuklu yöneticilerinin ceza almaları için aileler ve avukatlarda bugüne büyük bir mücadeleyle gelmiş olabilmenin iç huzuru var. İlk duruşmada salona alınmamışlardı, ama direndiler, barikatları yardılar ve bugün evlatlarının davasını izledikleri salon onların artık. “Patrona dokunulmaz” deniyordu ama Soma Holding'in sahibi Alp Gürkan'ın oğlu Can Gürkan tutuklu diğer 5 kişiyle birlikte. “Çok fazla tutuklu kalmazlar” deniyordu ama 2 yıldır tutuklular. Ve talimat mahkemesi ile Alp Gürkan ilk kez 3 hafta kadar önce İstanbul'da hakim karşısına çıktı ve ifade verdi. Soma aileleri de oradaydı.
Emsal dava olacak
Bugünkü (23 Ocak 2017) duruşmadan 1 gün önce Somalı aileler, Sosyal Haklar Derneği'nin Soma Temsilciliği'nde kahvaltıda buluştular; bu haftaki duruşma günleri ile ilgili bilgi aldılar. Avukatlar artık bu işin sonunun yaklaştığını ve davaya daha sıkı sarılmanın önemini vurguladı defalarca. Salonun davacı ailelerle dolması, davanın sahiplenilmesi önemliydi. Bu davanın sonucu önümüzdeki döneme bir referans olmalıydı. Tıpkı Belçika'da 1956 yılında yaşanan bir maden faciası sonrası iş güvenliği koşullarının ciddi anlamda gözden geçirilmiş ve iyileştirilmiş olması gibi. Çoğu İtalyan, 252 madencinin öldüğü facianın akabinde İtalya, Belçika kömür madenlerine maden işçisi göndermeyi kesmişti. Bu olayın ardından yürütülen soruşturma ve araştırma komisyonunun vardığı sonuç, maden sahibinin cezalandırılmasının yanı sıra göçmen işçilerin de çalışma koşullarının düzeltilmesi olmuştu.
Kömür karası geçim kavgası
Bugün de Soma'dan verilen mücadele, yitip giden gencecik insanların ardında kalanların bu davaya sahip çıkarak, çocuklarına ve torunlarına daha iyi insanı koşullarda, iş ve sosyal güvencesi eksiksiz iş ortamının sağlanması mücadelesidir. Çünkü ülkenin bazı diyarları kömürle bütünleşmiştir. Bu maden burada olduğu müddetçe ve ekonomik ömrü boyunca, o bölgenin insanının geçim kaynağı olacaktır. Çok söze gerek yok; Somalı çocukların yaz okulunda yaptıkları resimlerin bir yerinde hep bir kömür karasının olmasıdır bunun anlatısı. Soma'nın acılı babalarından şu cümleyi duymuştum:
“Biz madenden emekli olduk, ama oğlumuz olamadı.”
Eğer bu mücadele verilmezse yarın torunlar ve onların çocuklarını da aynı tehlike bekliyor olacak. Bu nedenle bu dava hem iş ve sosyal güvenlik koşullarının düzeltilmesi, hem de bu ölümlerin “fıtrat” değil ağır kusurdan kaynaklandığının kayıtlara geçirilmesi açısından önemli. Tıpkı Avukatın söylediği gibi:
“Eğer bu davayı kazanırsak, Türkiye'nin tüm işçi ailelerinin hayır duasını alacaksınız.”
Bugün davamız var dostlar. 301'in davası...