Gündem

"Bu sessizliğin anlamı ne; Şam rejimi ve Rusya, Türkiye'nin Suriye'de yine yanlış yapmasını mı bekliyor?"

Gürsel: Türkiye bu ikileme nasıl hapsoldu?

16 Ocak 2018 14:23

Cumhuriyet yazarı Kadri Gürsel, Erdoğan'ın Türkiye'nin Afrin müdahalesiyle ilgili açıklamalarını köşesinde yazdı. Gürsel, Şam rejimi ve Rusya'nın sessizliğinin anlamını ne olduğunu sorarak, "Türkiye'nin Suriye'de yine yanlış yapmasını mı bekliyor?" yorumunda bulundu. 

Gürsel'in "Zor, Suriye’de oyunu bozar mı?" başlığıyla yayımlanan (16 Ocak 2018) yazısı şöyle: 

Türkiye, Afrin’e askeriyle girip burada PYD/PKK’nin varlığına son vermediği müddetçe, Suriye’de “Astana Süreci” adı altında kurulan Rus oyununun “vassal” unsuru, açık ifadesiyle, kendisine dikte edilmiş şartlar dahilinde hareket edebilen bir eleman olarak kalmaya mahkûmdur. 
Şimdi Ankara, ki bu “Ankara”yı “Cumhurbaşkanı Erdoğan” olarak da okuyabilirsiniz, bu oyunu zor kullanarak bozacağını ilan etmiş bulunuyor. 
İkilem şu: Zor yoluyla denklemi değiştirmek ya da vassal unsur olarak kalmaya devam etmek. 
O zaman da şu soruyu atlamak olanaksız: Türkiye bu ikileme nasıl hapsoldu? 
Cevap: Suriye’de yıllardır izlediği politikalar ve yaptığı tercihlerin sonucunda kendisine başka türlü var olmanın imkânını bırakmadığı için... 
Şam’daki rejimin devrilmesi doğrultusunda oluşturulan politika ve tercihlerin hepsi yanlıştı ama en büyük yanlış, bu yanlışlarda ısrar etmekti. 
Bu bahiste birincisi Afrin. Şam rejimi, Türkiye tarafından zayıflatılınca Kürt çoğunluklu sınır bölgelerini PYD/PKK’ye terk etti. Afrin bu yanlışın sonucunda ortaya çıkan üç Kürt kantonundan biri. 
İkincisi İdlib: Mazide kalmış Türkiye- Suudi Arabistan-Katar ittifakının Esad’ı devirmek için son hamlesi, organize ettikleri grupların 2015’in başında İdlib’i ele geçirmesi oldu. Bu da Halep’e yönelik tehdidi artırdı; rejimin aniden çökebileceği endişesi 2015’in sonbaharındaki Rus müdahalesini tetikledi. 
Rusya, Suriye’deki denklemi altüst ederek bir numaralı oyun kurucu oluverdi. 
“Astana süreci” de Rusya’nın kurup, Türkiye ve İran’ı dahil ettiği bir oyun. Türkiye’nin sürece alınması, eski Batılı ortaklarıyla arasının daha da açılmasına hizmet ettiği için Rusya’nın menfaatine. 
Lakin öncelikler ve çıkarlar örtüşmüyor. Türkiye’nin hedefi Afrin’deki PYD/ PKK’nin tasfiyesi. Desteklediği muhaliflerin İdlib’de olmasını ise rejimi yıkmak amacıyla değil, yeni bir mülteci dalgasını önlemek için istiyor. Bir de “masadaolmak” için... 
Rusya ve İran ise farklı nedenlerle de olsa rejimin ayakta kalmasını ve güçlenmesini istiyorlar. İdlib ise bir tehdit odağı. Halep’ten kaçan cihatçılar İdlib’de, El Kaide/El Nusra kökenli Heyet-ü Tahrir Eş-Şam (HTŞ-Şam’ı Özgürleştirme Heyeti) İdlib’de, Türkiye’nin desteklediği muhalifler de oradalar. 
Vaziyet buyken, Astana üçlüsünün İdlib’de oluşturduğu “çatışmasızlıkbölgesi”nin çatışmasız duramayacağını öngörmemek saflık olurdu. Nitekim Suriye ordusu, Rusların havadan, yabancı milislerin de karadan desteğiyle İdlib’deki çatışmasızlık bölgesinin doğu kısmında saldırıp muhaliflerin kontrolündeki geniş alanları ele geçirdi. Böyle giderse İdlib’in tüm doğusunda rejim egemen olacak ve Halep üzerindeki tehdit sona erecek. 
Burada ilginç olan şu: Rejimin harekâtı, çatışmasızlık kapsamı dışında bırakılan HTŞ’yi hedef almıyor. Çünkü onlar batıda, ziyadesiyle Türkiye sınırındalar. Rejimin saldırısı çatışmasızlık kapsamındaki muhalifleri hedef alıyor ve bu da Ankara’yı rahatsız ediyor. 
Diğer yandan Türkiye’yi, “taahhüdüne rağmen HTŞ ile mücadele etmemekle”suçlayan bir Rus propagandası da söz konusu. 
HTŞ’nin kuzeydeki bazı bölgeleri, Afrin’e yönelik gözetleme noktaları kurmak için geçen ekimde Reyhanlı’dan Suriye’ye giren Türk birliklerine sorunsuzca devrettiği de biliniyor. 
Ankara’nın meselesi Afrin iken Rusya, Şam rejimi ve müttefiklerinin meselesi İdlib. 
O zaman iki soru akla geliyor: 
Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen her gün yaptığı çok sert konuşmalarla Afrin’e harekâtın eli kulağında olduğunu ilan ederken, Şam rejimi ve Rusya’nın neredeyse hiçbir tepki vermemesinin anlamı nedir? 
Daha sonra istifade etmek için Türkiye’nin Suriye’de yine yanlış yapmasını mı bekliyorlar sessizce? 
Yoksa 2016’daki “Ver Halep’i, al Bab’ı” formülünde olduğu gibi, “Ver İdlib’i, al Afrin’i” diye özetlenebilecek zımni bir anlaşmanın alameti mi bu sessizlik? 
Ankara, PYD/PKK tehdidini bertaraf etmenin ötesinde, kendi Suriyeli mülteci sorununun daha da büyümesini önlemek için Afrin’deki Kürtleri Fırat’ın doğusuna gönderip yerine İdlib’den kaçması muhtemel Sünni Arapları iskân etmeyi mi öngörmektedir? 
Bu sorunun cevabını harekât başladıktan sonra alacağız. 
Rejim ise İdlib’i alıp nihai zaferini ilan eder, savaşı bitirir. Türkiye’nin asker soktuğu bölgeler ise cihatçıların kesin yenilgisinin ardından, “Suriye’nin toprakbütünlüğünün yeniden sağlanması” başlığı altında, bir sonraki müzakerenin konusu olabilir.