İstanbul'da "yaşam tarzı"na yönelik olarak düzenlenen saldırılarla ilgili olarak "Cihangir’de son yıllarda hızla artış gösteren olaylar münferit ya da tesadüf değil. Saldırganların dilinde sürekli güvendikleri 'abileri' var. Bu abiler kimdir? Bu saldırganlar kimlerden güç almaktadır? Bu saldırılar neden cezasız kalmaktadır? Bu bir yıldırı ise, ‘başarılı’ oluyor" dedi.
Melih Alphan'ın "Bu saldırganların güvendiği ‘abi’ler kim?" başlığıyla yayımlanan (12 Haziran 2017) yazısı şöyle:
21 Eylül 2010
Tophane’de 20-30 kişilik bir grup akşam saatlerinde ellerinde sopalarla Boğazkesen Caddesi boyunca sergilerinin açılışını yapan sanat galerilerini dolaşıp cam çerçeve indirdiler, açılışa gelenleri yaraladılar. Gerekçeleri, içki içilmesiydi.
9 Mayıs 2014
Tophane Hacımimi Mahallesi’ndeki Mixer Sanat Galerisi’nde düzenlenen ‘Erör’ adlı grafiti sergisinin açılışında bir grup, ellerindeki sopalarla galeri önünde duranlara saldırdı. Gerekçeleri, içki içilmesiydi.
21 Şubat 2015
Tophane’deki Daire Sanat Galerisi’nde ‘Çoktan Seçmeli’ sergisinin açılışına 15 kişilik bir grup saldırdı. Gerekçeleri, galerinin önünde bir çiftin öpüşmesi idi. “Davranış şeklinizi beğenmiyoruz” diyen grup galeriye giren çiftin arkasından “Getirin onu buraya, burada çiftlerin böyle davranması bizim kültürümüze ters” diye bağırdı. Özür dilemesini talep ettikleri kadının “Biz özür dilenecek bir şey yapmadık” sözüne cevapları ise “Sen kadınsın, nasıl özür dileyeceğini buraya gel de anlatalım” oldu.
2 Şubat 2016
Cihangir’de Roma merdivenlerinde oturanlara 30 kişilik bir grup “Ya Allah bismillah Allahu ekber” diyerek sopa ve cam şişelerle saldırdı. Ellerindeki
silahlarla defalarca havaya ateş açtılar. Aynı grup kafelerde oturan insanlara da sataşıp laf attı.
17 Haziran 2016
Tophane’de Velvet Indieground Records adlı mekânda düzenlenen Radiohead etkinliğine Tophaneli bir grup saldırdı. Gerekçe “Ramazanda içki içilmesi” idi. Grup tehditler savurdu ve mekândaki gençleri dövdü.
Ve en son, 9 Haziran 2017
Cihangir’de İSPARK’ın üzerindeki küçük parkta iki kişinin köpek yüzünden tartışmalarına yoldan geçerken dahil olan Ahmet M.elindeki ventilator demiriyle saldırdı. Bir kişinin kafasını yardı.
Cihangir’deki bu park vaktiyle sahibi tarafından belediyeye çocukların ve köpeklerin kullanması şartıyla bağışlanmıştı. Ama son birkaç yıldır, burada konuşlanan bir tayfa tarafından köpek sahipleri sözlü olarak taciz ediliyordu. Burada mesele köpek falan değil. Burada mesele, kimilerince çeşitli yerlerde dillendirilen, “Bunlar köpek besleyen, içki içen, bekâr insanlar. Önce çocuk doğursunlar” gibi sözlerden de gaza gelerek kendine durumdan vazife çıkaranlar.
Nitekim, cuma akşamı yanına arkadaşlarını da alıp gelen saldırgan Ahmet M.’nin “Ben Tophane çocuğuyum. Sizi burada yaşatmam” sözleri önceki saldırıların müsebbipleriyle parallel bir çizgide.
Ahmet M.’nin polisten de korkusu yok. Olay sırasında “Polis gelsin. Benim adım Ahmet M. Bana ne yapabilir ki polis? Benim abilerim var. Devlet beni korur” dedi.
*
Tophanelileri semtlerine dair gelişmelerden haberdar eden tophanehaber.com sitesine biraz girip gezinirseniz aslında meseleyi kavrayacaksınız.
Bir gazete haberi şöyle verilmiş mesela:
“Yeni Akit, Tophane ve civarındaki camilerin etrafını saran alkollü içki satışı yapan kafe/barlar rezaletine dikkat çekti.”
Sanat galerilerine yaklaşım ise şu haberden anlaşılabilir:
“Tarihi çeşmeleri ve mekânlarıyla bilinen Tophane’de bulunan çeşitli eserler farklı tarihlerde sürekli hırsızlık girişimine maruz kalmaya başladı. Özellikle semt içerisinde sanat galerileri ile beraberinde faaliyetlere giren hostellerin açılmasıyla eser hırsızlığında artış görüldü.”
*
Cihangir’de son yıllarda hızla artış gösteren olaylar münferit ya da tesadüf değil.
Saldırganların dilinde sürekli güvendikleri “abileri” var.
Bu abiler kimdir? Bu saldırganlar kimlerden güç almaktadır?
Bu saldırılar neden cezasız kalmaktadır?
Bu bir yıldırı ise, ‘başarılı’ oluyor.
Zira Cihangir sakinlerinin kimi bu semti terk ederken, kalanlar da şöyle diyor:
“Cihangir’de yaşıyorum, daha da nerede yaşayacağım? ‘Kimse bana karışmasın’ diyeceğimiz bir ortam istiyorsak daha başka nereye gidelim artık? Her gün bir dert, her gün bir sürtüşme.”