T24 - PKK, Hizbullah ve mafya davalarında yargılananların tahliye olması kamuoyunda tepki yaratırken, Türkiye'nin yasalarının da üzerinde konumlandırdığı AİHM kararlarının ne dediğini ve ‘nerede yanlış yapıldı?’ sorusunun cevabını, AİHM eski yargıcı Rıza Türmen verdi.
Türkiye’yi AİHM’de mahkum ettiren insan hakları ihlallerinin başında gelen uzun tutukluluk sürelerini gidermek amacıyla yapılan düzenleme, Hizbullah ve mafya davalarının sanıklarının tahliye olmalarıyla tartışma yarattı.
Kamuoyu, bu salıverişlere tepki gösterirken, 'Nerede yanlışlık var?' sorusu, uzun yıllar AİHM’de yargıçlık yapan Rıza Türmen’e soruldu.
Yargılama sürelerinin uzun olduğunu, tutukluluğun ceza olarak kullanıldığını, AİHM kararlarının anayasada yazmasına rağmen dikkate alınmadığını belirten Türmen, tahliyelere neden olan Yargıtay kararının da 10 yıllık süreyi kurumsallaştırdığını ve bunun AİHM kararlarına aykırı olduğunu söyledi.
"Çözüm için zihinsel ve yasal reform gerekiyor" diyen Türmen şunları söyledi:
Nerede yanlılık var?
"Türkiye’de çok ciddi bir tutuklama problemi var. İnsanları özgürlüğünden yoksun bırakan bu problem AİHM’den çıkan kararlarda da görülüyor. Ve yapılan düzenlemeyle bu düzeltilmek istendi.
Yargıtay’ın getirdiği yorum ise ters bir sonuç verecek. Bu karar, AİHM’e aykırı olan bir durumu kurumsallaştıracak.
Neden mi?; AİHM açısından, 102. maddenin kendisinden kaynaklı sorun var. Tutuklamanın yasal olması lazım. Tutuklamaların yasal dayanağı olmalı, AİHM kriterlerine uygun olmalı; yani açık, öngörülebilir olması, belirsizlik taşımaması gerekir. 102. madde ise belirsizlik taşıyor. Yasanın ne getireceği ne götürüceği tutuklular tarafından öngörülemiyor. Birincisi 102. madde açısından sorun var. Bu yasaya dayanarak yapılan tutuklamalar AİHM açısından sorunlu.
AİHM aşamalı bir inceleme yapıyor. Önce tutukluluk koşulları yerine getirilmiş ona bakıyor. Yargıç tutukluluğa karar verirken, gerekçeli kararında kaçma, delilleri karartma, suç işleme tehlikesi varsa yazması lazım. Bunlar yoksa tutukluluk süresi ne kedar kısa olursa olsun ihlal sayılıyor. Bunla var ise, AİHM bu kez süreye bakıyor ve bu da davadan davaya değişiyor. Bir kararı vardır örneğin; 18 yaşından küçük çovuk büyüklerle birlikte 48 saat tutuklu kalmıştır ve AİHM bunun ihlal olduğuna karar vermiştir. Yani süre de davadan davaya değişiyor.
Burada 10 yıldan bahsediyoruz. AİHM ortalama 2 yılı geçen tutuklama sürelerini ihlal kabul ediyor. Yani AİHM’in 10 yıl gibi bir süreyi makul görmesi mümkün değil. Bu kişiler AİHM’den tazminat alacaklardır. Suçu sabit olmamış insanlar var. Esas olan, yargılamanın tutuksuz yapılması. Bunlar yan yana gelince, 10 yılı ağır bir insan hakkı ihlali ve kabul edilemez bir şey.
Adalet Bakanı ‘kadro az , iş yükü çok’ diyor. Yargıtay da aynı şekilde...
Bunu çözmek devletin yükümlülüğünde. Adaleti etkili biçimde yürütmek devletin görevi. Dava bitene kadar tutuklu olarak muhafaza etmek gerekmez. Uzun sürüyor diye adamı tutuklu tutmak mecburiyetinde değilsiniz.
Peki neden böyle?
Çünkü AİHM’deki hakimlerle Türkiye’dekiler arasında zihinsel ve temel yaklaşım farklılıkları var. Orada esas olan tutuksuz yargılanmaktır. Tutuklu yargılanıyorsa önemli gerekçeler lazımdır ve kamu çıkarı olmalıdır; somut veriler olması gerekir. Ayrıca AİHM açısından, tutukluluğa itiraz meselesi davanın esasından ayrı ve bağımsızdır. Davanın ağırlığı ya da niteliği tutukluluğu etkilememelidir.
Domuz bağı ile insan öldürme var bir de Silivri’deki gazeteci ve akademisyenler. Onlar hala nasıl içeride algılaması da var...
Adalet herkes için eşit olmalıdır. Buradaki adaletsizlik aslında 10 yılın sınır olarak kabul edilmesinden kaynaklı...
Anayasanın 90. madesini değiştirildi. Neden; AİHM kararlarıyla Türkiye yasaları arasında çelişki varsa, esas olan AİHM kararlarıdır dendi. İçselleştirdik ve yasaların önünde bir yere koyduk. O zaman yasayı yorumlarken yargıçların AİHM kararlarını dikkate alması gerekir. Bu anayasa değişkliğinin icabıdır. Oysa 102 ile ilgili olarak Yargıtay’ın yorumunda, AİHM içtihatının ne derecereye kadar dikkate alındığı kuşkulu. Yapılması gereken, bu böyle kalacaksa, yasama organın yasayı değiştirmesidir.
Ne yönde bir yasal değişiklik?
Yasayı açık olarak yazmak lazım. Bu yasanın açıkça ‘iki yıldır, azami tutukluluk en fazla 1 yıldır, uzatılır ve toplam 3 yıl olur. Özel Yetkili Mahkemelerin görev alanına giren örgütlü suçlarda azami süre 3 yıl olur’ diye yazması lazım.
Akıllardaki bir soru da hakimlerin tavrı nasıl değişir?
Yasa ve zihniyet meselesi. Tutukluluğa bakış açısı değişmeli. Tutukluluk ceza olarak görülmemeli; Masumiyet karinesinden yararlanan insanları hürriyetlerinde mahrum etmemek için... Tutukluluk kararının ayrı bir süreç olduğunun anlaşılması lazım. Yani, zihniyet ve yasal reform gerekiyor."