Mümtaz'er Türköne
(Zaman, 17 Ağustos 2012)
Hem şiddet üreten, hem barış isteyen bir örgüt
İkisi birden mümkün mü? Bir tarafta Şemdinli'de bağımsız devletin ilk nüvesini oluşturmak ve bayrak dalgalandırmak adına iddialı ve bir o kadar da kanlı bir eylem gerçekleştireceksiniz; öbür tarafta bir milletvekilini kaçırıp "biz şiddetin sona ermesini istiyoruz" mesajı vereceksiniz. Bir elinizde çatır çatır mermi sıktığınız bir silah, öbür elinizde beyaz bayrak. PKK'nın Şemdinli kalkışması ile Aygün'ün kaçırılması eylemleri arasında bir çelişki yok mu?
Meclis Başkanı Çiçek'in, Aygün'ün kaçırılmasına getirdiği yorum, bu çelişkiyi göz ardı ediyor. Komplolarla yatıp kalkmaya çok alıştık. Ses getiren eylemler, sansasyonel olaylar mantığımızı aksatıyor. Sebep-sonuç ilişkileri gürültünün şiddetine göre kuruluyor.
Derin komploların, tezgahların etkisinden uzaklaşıp sade ama sağlam bir mantıkla düşünelim. Aygün'ün söylediklerinden ve kendisini kaçıran PKK'lılardan naklettiklerinden çıkartılacak tek bir sonuç var: Aygün'ün kaçırılması eylemi, sadece Şemdinli kalkışmasını planlayan ve icra eden PKK'nın yönetici kadrosuna yönelik bir protesto eylemi niteliği taşıyor. Aygün'ün naklettiği "Bu eylemle barış ve ateşkes mesajı vermek istediklerini söylediler." sözünün Şemdinli ile bir uyumu var mı? Bu söz Şemdinli kalkışması emrini verenlerin düşüncesi olabilir mi? Bir yanda Suriye'deki iç savaşı fırsat bilerek şiddeti tırmandırmaya ve ileri ve iddialı safhalara geçmeye çalışan bir PKK; öbür tarafta "dağdan inmek istiyoruz" diyen militanlar. Benim yorumum: Aygün'ü kaçıran PKK militanları, Aygün üzerinden kendi örgütlerinin yönetici kadrosuna mesaj veriyorlar. Şayet iki olay arasında bir ilişki aranacaksa başka nasıl kurulabilir?
Tunceli'deki PKK'lılar, birçok can kaybına üstelik PKK'lının hayatına mal olan Şemdinli vakasına karşı tavır koymak için Aygün'ü kaçırıp onun üzerinden barış ve silah bırakma mesajları veriyorlar. Düz bir mantıkla okuduğumuz zaman, bu eylemin merkezin bilgisi dışında yapıldığı iddiası, olayın doğal akışına uymuyor mu? Aygün'ü kaçırmaya kalkışan bir merkez, Tuncelililerin tepkisini hesaplayamaz mı? Sonu hüsranla bitecek bir eyleme neden kalkışır?
Aygün'ün kaçırılması eyleminin, PKK militanlarının kendi yöneticilerine genel kamuoyu üzerinden bir mesaj vermek için girişildiği doğru ise bizim bu mesajı nasıl yorumlamamız lazım?
Bu eylem sonrası Aygün'ün sözlerini, PKK'lıları sevimli göstermeye yönelik açıklamalar olarak yorumlamak doğru değil. Aslında Aygün'ün, alışık olmadığımız bir PKK'lı portresi çizdiği doğru. Alıştığımız PKK'lı portresi aldığı emre göre kan dökmeye hazır bir canavar. PKK da bu karikatürü zihnimize kazımak için çok çaba harcadı. Ama Aygün'ün bize aktardığı PKK'lı, dağda dolaşmaktan bıkmış, barış ve huzur arayan, silahtan ve şiddetten vazgeçmeye hazır biri. Muhtemelen teslim olup itirafçı olamayacak kadar gururlu, ama bu amaçsız şiddette canını vermek istemeyecek kadar da hayatı ve yaşamayı seven insanlar.
Bu PKK'lı portresi, eşit ölçüde PKK'lı yöneticileri de PKK'dan nefret edenleri de rahatsız ediyor. Karayılan, "Barışa adapte olan gerillalar rehavete kapılıyor." diye şikâyet ederken; barış isteyen bir PKK'lı imajı ülkenin birliğini ve bütünlüğünü "bölücü teröre karşı" savunanları da gerekçesiz bırakıyor.
PKK'nın bugünkü gücü ve ağırlığı sadece kendi eseri değil. Bir düşman hakkında üretilen canavar efsanelerine PKK'nın kurmay kadrosu çok şey borçlu. Evet PKK'lılar çok kan döktüler. Askerimizi, polisimizi şehit ettiler. Bu ülkenin dirliğini, düzenini altüst ettiler. Çok cana kıydılar. Galiba bu işi çözmenin yolu, bu örgüt mensuplarının da bizim gibi etten, kemikten ve sinirden müteşekkil varlıklar olduğunu hatırlamamıza bağlı.
Adamlar "dağdan bıktık, barış istiyoruz" diyorlar. Daha ne desinler?