Milliyet gazetesinde Aslı Aydıntaşbaş'ın Ümit Boyner ile yaptığı söyleşi şöyle:
İki tür insan vardır; enerjinizi aşağı çeken ya da sizi zıplatanlar. TÜSİAD’ın yeni Başkanı Ümit Boyner’le birkaç saat geçirmenin bende etkisi, röportajdan çıktığımda zıp zıp bütün dünyanın yükünü kaldırabilir gibi hissetmem oldu. Heyecanı, hızlı hızlı konuşması, hatta konudan konuya iştahla atlamasından güç almamak mümkün değil.
Boyner’in insana verdiği ikinci his de umut. Türkiye’nin “demokrasi açığı” konusunda son derece eleştirel olmasına karşın, Ermenistan’la protokollerden siyasi partiler kanununa kadar her konuda lafı eveleyip gevelemeden somut reform taleplerini birbiri ardına sıralaması, başkanlığı döneminde TÜSİAD’ın bütün bu konularda ısrarcı olacağa izlenimini güçlendiriyor. Ümit Boyner “demokratikleşme” konusunu Türkiye’nin gündeminde tutmaya kararlı. Bunu yaparken de sadece liberal dürtülerle değil, bir iş kadını olarak, Türkiye’nin ekonomik anlamda “birinci lig” olmaya çok yaklaştığını, ancak tam demokratikleşme olmadan, ekonomik fırsatların bu ülkeyi hiçbir yere götüremeyeceğini biliyor.
Bu yüzden önümüzdeki 2 yıl boyunca TÜSİAD başkanından “kuvvetler ayrılığı”, “önseçim”, “baraj”, “siyasi partiler kanunu” laflarını tekrar ve tekrar ve gerektiğinde tekrar duymaya alışın. “TÜSİAD demokratikleşme söyleminden vazgeçmeyecek” diyor Boyner, “Biz aslında bir iş örgütüyüz. Avrupa’daki muadillerimiz de siyaset değil iş yapıyor. Demokrasiyle uğraşmıyor. Ama Türkiye o noktada değil. Böyle bir lüksümüz yok...”
Seçildiğinizde “Türkiye’de sadece cari açık değil demokrasi açığı var” dediniz. Neden?
Türkiye’nin yıllardır hep bir “eşikte” olduğunu duyarız. Şu eşiği atlatsak da birinci lige çıksak. Ama bir türlü orta gelirli ülke tuzağından da çıkamıyoruz. Demokraside aksayan yerler var ama dünyada öyle bir konjonktür var ki Türkiye belli kazanımlarını, fırsatları söz sahibi bir ülke olmak için kullanabilir. Küresel sistem ciddi anlamda yeniden ele alınacak. Sadece finansal regülasyon değil, eğer sen ev ödevini yaparsan, bağışıklığını güçlendirirsen birinci lige atlama fırsatı var. Ancak sistemi gözden geçirmek gerekiyor.
Sistem derken herhalde sadece ekonomiden söz etmiyorsunuz?
Rekabet gücü, üretim modeli önemli; ama siyasi sisteme de bakmak gerekiyor. Birbirlerini besleyen konular. Kamu maliyemiz birçok Avrupa ülkesinden iyi durumda. GSMH İngiltere, İtalya’dan iyi. Ama neticede genel ortam düzelmedikçe sosyal alanlarda ileri gidemiyoruz. Eğitimde, kadın konusunda, şiddet konusunda hâlâ sorunlar var. Son aylarda bakarsan töre cinayetleri ve kadına karşı şiddette artış var.
‘AKP kendi seçkinini yaratıyor’
Türkiye’nin bölgesinde önlenemez bir ekonomik ve siyasi grafiği var...
Kesinlikle. Ben de bunu görüyorum. Birçok alanda. O nedenle diyorum ki, getir şu demokrasiyi ya! (Heyecanlanıyor) Kır zincirlerini. Ama bunu yaparken de hesap verme zorunluluğunun gelmesi gerekir.
Demokratikleşmede en büyük engeli ne olarak görüyorsunuz?
Bu, askeri vesayetten sivile geçiyoruz tartışmaları çok acıklı. Şu anlamda; Bunları tartışmak yerine nasıl daha çoğulcu bir demokrasiye geçeceğiz ve temsili nasıl arttıracağımızı konuşmak gerekiyor. Sivilleşme önemli ancak demokratikleşme daha önemli.
Görüş’ün kapağında Türkiye’de “lider sultasına” yönelik eleştiri çok ses getirdi.
Artık siyasetin halka inmesi gerekiyor. Sistemimize bakarsan siyasi partiler tamamıyla halka kapalı. Sürekli TÜSİAD olarak baraj ve siyasi partiler kanunu üzerinde duruyoruz çünkü karşıdan ses gelmiyor. İstikrar diyor başka bir şey demiyorlar. Belli bir partiden söz etmiyorum ama (hepsi) lider sultasından da memnun. Partiler daha demokratik olmalı, önseçim şartı gelmeli. hepimiz biliyoruz ki lider var ve etrafında politbüro var; 4 senede bir halka gidip “hadi oy ver” diyorlar. Orada da 10 barajını koymuşlar. İnsanlar temsil edildiğini hissetmiyor. Bir milletvekili ve bakanın sorumluluğu onu seçen lidere karşı. Hiçbir şekilde halka ve kendi seçildiği bölgeye değil.
‘Şu an gerçek demokrasi yok’
Ama AKP'de tam bu noktada seçkinler karşısında halk iradesini temsil ettiğini, çevreyi merkeze taşıdığı iddiasında...
Sosyolog değilim ama sermayenin tabana yayılmasını, Anadolu’nun daha fazla temsil ediliyor olmasını önemsiyorum. Ama biz bu sistem değişikliğini tabana yaymazsak AKP iktidarı da kendi seçkinini yaratacaktır. Yarattı da. Düzen değişmiyor. Sistem olarak kimsenin birbirinden farkı yok. Öyle bir iddiada bulunmaları için gerçekten seçim sistemi ve siyasi partiler yasasını değiştirmeleri gerekiyor. Demokrasi, çoğunluğun etkisi değil azınlığın haklarının da temsil edildiği sistemdir. Biz şu anki sistemimize gerçekten demokrasi diyemeyiz.
Bu görüşleri siyasilere, örneğin Başbakan’a aktarabiliyor musunuz?
Programımızı sunduğumuzda sayın Başbakan ve bakanlara siyasi partiler kanunu ve seçim yasasıyla ilgili görüşlerimizi söyledik.
Ne dedi Ankara’da siyasiler?
Genelde duyduğumuz, “Bu istikrar getirmez. Türkiye’ye mutlaka istikrar gerekiyor. Koalisyonlardan çok çekti bu memleket.” Bir de özellikle söylenen, aslında söylemeli miyim bilemiyorum ama, “Milletvekilleri bu sistemden memnun. Siz niye şikâyet ediyorsunuz ki”. Kendi içinde kendi kendini besleyen bir siyaset.
Alan memnun satan memnunsa, bu durum nasıl değişecek?
Türkiye için ne istediğinize bağlı. Eğer AK Parti ya da başka bir parti temsili artık artırdık, seçkinlerin denetiminde değil demek istiyorsa, bunu yapmalı. Yoksa bu da kendi elitini yaratacak...
Toplumsal cinnet mi geçiriyoruz?
En korkunç örneği bugün Siirt’te yaşanan cinayetler...
Pervari ve geçen hafta Siirt’teki olaylara bakınca cinnet mi geçiriyoruz toplum olarak diyorum. Ama (Meclis’teki) sonra anayasa tartışmalarının ne kadar seviyesiz olduğunu görünce, belki de çok şaşırmamak gerekiyor diyorum. Öyle acayip şeyler yaşıyoruz ki birçok insanın uykusu kaçıyor. Zaten ciddi bir (ekonomik) kriz yaşadık. İşsizlik ciddi; yüzde 28 genç işsizliği var; gençler ümitsiz...
Ancak Başbakan Erdoğan 2023’te Cumhuriyetin yüzüncü yılında kişi başına milli gelirin 15 bin dolara çıkacağını söylüyor ve bu büyüme hızıyla imkânsız gözükmüyor...
Çok yol geldik. Allah’tan 2001 sonrası reformları yapmışız, AB müzakerelerine başlamışız. Tabii ki toplumda ciddi ilerlemeler oldu ama yeteri kadar hızlı mı onu bilemiyorum. Hâlâ büyüyen bir ülkeyiz ve her sene işgücüne katılan bir nüfus var. Önemli fırsatlar var. ABD ve Avrupa Türkiye’yi Ortadoğu’da çözümün bir parçası olarak görmek istiyor. Özgüven çok iyi bir şey ama aşırı özgüven de yapmamız gereken ve toplumun her kademesine etki etmesi gereken reformları engellememeli.
3 madde kuvvetler ayrılığına aykırı
Anayasa paketini eleştirdiniz...
Ankara’ya gittiğimizde tüm partilerden yeni bir anayasa çalışması başlatmalarını istedik ve gelin 2011’i bir anayasa seçimi haline getirelim. Halk da bu tartışmanın içinde olsun. Buradan geldik şu seviyesiz bir ortama. Bu bir güç kavgası haline geldi. Hiç sağlıklı değil. Biz TÜSİAD olarak yeni bir anayasa istiyoruz, darbe anayasasıyla yönetilmek istemiyoruz. Kimse çıkıp da yok 82 Anayasası’ndan memnunuz kalsın demiyor. Ama bunun nasıl yapıldığı önemli. Parçalı bir değişiklik önümüzde. Bu durumda tek tek parçalar hakkında fikir beyan etmek zorundayız.
Neden Meclis çalışmıyor diyorsunuz?
Ortada bir sarmal var. Zaten yasama yürütme içi içe geçmiş durumda Yasama çalışmıyor. Türkiye’de son 10 senede yapılan kanunların yüzde 95’i bakanlar kurulu tarafından yapılmış. Yasamanın ortaya çıkardığı kanun yüzde 5. Bu zaten sistemde bir yanlışlık olduğunu ortaya koyuyor. Bir de yürütmenin yargı üzerinde bu kadar etkili olduğu, karar verici olduğu bir sisteme geçersek, ne olur bu tablo?
Yani referandumda oyunuz hayır.
Bilmiyorum bakalım referanduımda ne gelecek. TÜSİAD’ın bu konuda siyasal bir duruşu yok. Tamamen ilkesel olarak. Eğer kuvvetler ayrılığı, çoğulcu sistem, temsil adaleti gibi ilkeleri istiyorsak, bu paketteki bu 3 madde buna uygun değil. Ombudsmanlık, YAŞ kararlarının yargıya açılması gibi temel hak ve özgürlüklerle ilgili diğer maddeler bizim için çok değerli.
TÜSİAD’da reform konusunda fikir ayrılığı yok
İnsanlar güçlü iktidar karşısında eleştirememekten şikayetçi. Tüsiad başkanlığı için zor bir dönem değil mi?
Ben doğru bildiğimi söylemek zorundayım. TÜSİAD bir sivil toplum örgütüdür. siyasi duruştan çok ilkeler üzerinde çalışır. Biz kişiler değil sistemle ve yarattığı kurumlarda ilgiliyiz. TÜSİAD, sivilleşmeyi çok önemsiyor, ama demokratikleşmeyi daha çok önemsiyor.
Bu noktada üyelerinizin beklentisi ne?
600 üyenin her birinin ne düşündüğünü bilmek zor. Ama biz düzenli olarak nabız yoklamaya çalışıyoruz. Reform beklentisi, TÜSİAD’ın da reformist yüzü ve demokratikleşme tutkusunun öne çıkması konusunda bir fikir ayrılığı yok. Şu var, biz bu kadar siyaset konuşmak zorunda mıyız?Özüne bakarsan biz bir iş örgütüyüz. Avrupa’daki muadillerimiz siyaset değil iş yapıyor, demokrasiyle falan uğraşmıyorlar. Ama Türkiye o noktada değil. Böyle bir lüksümüz yok. AB standartlarında bir demokrasi, kuvvetler ayrılığı, hesap verme adabına sahip olduğumuzda biz de sadece ekonomi konusuşuruz. Çok da memnun oluruz...