Gündem

Böhürler: Küçük yaşta örtünen çocukluğu yaşayamaz

AKP MKYK üyesi ve Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler'den 'ilköğretimdeki türban'a eleştiri

23 Ekim 2010 03:00

T24 - Siyasi partilerin üniversitelerde türban yasağını kaldırmaya yönelik girişimleri henüz sonuç vermezken, türban sorununa kamusal alan tartışması eklendi. Adana, Mersin, Diyarbakır ve Konya’da bazı aileler ilköğretim öğrencisi kızlarını okula türbanla sokmak istedi. Bu girişimlere hükümetten "ilköğretimde türban planımız yok" açıklaması gelirken AKP MKYK üyesi ve Yenişafak gazetesi yazarı Ayşe Böhürler, çocukluk çağındaki kızların başörtüsüyle okula sokulmak istenmesini eleştirdi. Böhürler, çocukluk çağındaki kızların ilköğretimde örtünme taleplerinin gerçekliğini sorgularken, "Ben işin dini boyutunu bilemem ancak çocukların tercih edecekleri, gönülden isteyebilecekleri yaşa gelmeden örtünmelerine gönlüm pek razı olmaz. Çok küçük yaşta örtünmelerinin çocukluklarını gönüllerince yaşamalarına mani olduğunu düşünürüm. Aynı zamanda, örtünen kızlar erken büyür, sanki genç kızlık aşamasına gelmeden kadın gibi algılanmaya başlar gibi gelir bana" dedi.

Böhürler'in Yenişafak gazetesinde "Neden şimdi?" başlığıyla yayımlanan (23 Ekim 2010) yazısı şöyle:


Konu başörtüsü olunca yaz yaz bitmez. Kelimeleri değiştir aynı şeylerin etrafında dön dur. Kısır, çıkışı olmayan "senin dinin sana benimki bana" şeklindeki ilahi tavsiyeye kulak vermeyen taraflar birbirini dinlemeden ikna peşine düşünce ortaya tatsız tuzsuz tartışmalar çıkıyor. "Sen öyle düşün ben de böyle, ortak yaşam prensiplerini senin dinine de benim dinime de zarar vermeyecek şekilde belirleyelim" demek yerine benim dediğim olacak dayatmasına dönüşünce, ortaya çıkan durum hepimiz için tatsızlaşıyor.

Laikliği din özgürlüğünü kısıtlamak olarak algılayanların dayatmalarına direnirken, din özgürlüğünü savunanların yaklaşım tarzları da itici hale gelebiliyor. Her iki gurubun dayatmalarına direnen bir cephe çıkıyor bu sefer ortaya. Dindar kadınlar cephesi... Yıllardır kadın hakları meselesinden örtünmeye birçok konuda farklı yaklaşımları savunurken çarpışmalarımız geliyor aklıma. Çelişkiler ve ikilemler ile dolu aklım; düşünmeyen, eleştirmeyen, sorgulamayan, farklılıklara saygı göstermeyen dindarlara yasakçı laikler kadar tepki duyuyor. Zaman zaman ben de endişe duyuyorum elbette. Necip Fazıl'ın dizeleri ile her iki tarafa da "durun kalabalıklar bu cadde ıssız sokak... Haykırsam kollarımı makas gibi açarak" demek geliyor içimden.

Diğer taraftan modern dünya, farklılıkların bir arada ilişkilenmek zorunda kaldığı bir hayatı hepimize dayatıyor. Londra'da ilkokula giden her renk ve kıyafette çocukları görünce kimse yadırgamıyor. Kimse çocukların ne giydiğine karışmıyor ancak kimse de devletten din eğitimi vermesini talep etmiyor. Çocuklarına din eğitim vermek isteyen aileler hafta içi devlet okulu, hafta sonu da dini eğitim veren kendi kurdukları okullara çocuklarını gönderiyorlar. Bu ne onlar ne aileleri ne de devlet için bir sorun oluşturmuyor. İngiltere'de başörtülü olarak okula giden kız çocuklarından kimse rahatsız olmuyor, bu durum herkese doğal geliyor. Peki ya Türkiye'de?

Bu yaşta kişisel tercih söz konusu olamaz, bir çocuğun inanç ve düşünce dünyası üzerinde de ailelerinin etkisi yadsınamaz elbette. Ancak böyle bir yaklaşımı benimseyen bir aile çocuğunu tam da bu tartışmaların ortasında ille de başörtülü, pardösülü halde okula göndereceğim diye dayatıyorsa ne yapacağız?

Türkiye koşullarında bu talep, zamanlaması nedeni ile provokatif gibi duruyor. Ayrıca zamanlaması bir tarafa dindarların arasında da bu konu yeterince tartışılmamış durumda.

Hayatın ve çağın getirdikleri, İslam düşünce geleneğinin sorunları üzerine kafa yormak kadar İslam pratiğinin sonuçları üzerine de kafa yormayı gerektiriyor.

28 Şubat gibi bir süreç ile karşılaşacağımızdan haberimizin olmadığı günlerde bir gün televizyonlarda Aczemendiler ile tanıştık, ardından Fadime Şahin, Ali Kalkancı gibi isimleri tanımaya başladık. O yıllar tahkiki iman-taklidi iman tartışmalarımızın yanı sıra İslam düşünce geleneğinden pratiğine tartışmalarımızın fazla olduğu yıllardı. Ancak ne Aczemendiler ne Fadime Şahin ne de Ali Kalkancı'yı tanıyorduk. Kimdi bu insanlar? Hiçbirimizin etrafında benzerleri dahi yoktu. Biz daha mevzuya vakıf olamadan Sincan'da bir Kudüs günü izledik ve ardından herkesin başına 28 Şubat tokmağı iniverdi. Bu darbe 12 Eylül ve öncekiler gibi kanlı değildi. Bir psikolojik harbin, sindirme, yok etme, dönüştürme hedeflerini taşıyordu ki kısmen başarılı oldu.

Dün televizyonlarda ilkokula çocuklarını başörtülü sokmak isteyen eylemcileri görünce benzer bir duyguyu hissettim. İlk yasaklarda başörtüsü eylemlerine, tanımadığımız bir takım insanların peçe ile çarşafla gelmeye başladıklarını gördüğümde hissettiklerim aklıma geldi.

Neden konu şimdi gündeme gelmişti? Tam da üniversitelerde reşit olmuş kızların örtünmeleri eğitimin önünde bir engel olmaktan çıkarken, örtünme meselesini siyasi bir alandan, dini tartışmalardan uzaklaştırıp temel hak ve özgürlükler yekünü içinde hazmetmeye çalışırken...

Daha ergen olmamış, biyolojik olarak ergen olsa da ruhsal olarak ergen olmamış çocukluk çağındaki kızların ilköğretimde örtünme talepleri sahici bir talep midir? Yoksa başörtüsü meselesi yine bir tezgâha kurban mı gidiyor? Sanki birileri bize "bakın bunlara taviz verirseniz daha neler isterler" demek için bu senaryoyu kurgulamış gibi...

Bunların dışında bu konunun dini ve psikolojik boyutları da var. Ben işin dini boyutunu bilemem ancak çocukların tercih edecekleri, gönülden isteyebilecekleri yaşa gelmeden örtünmelerine gönlüm pek razı olmaz. Çok küçük yaşta örtünmelerinin çocukluklarını gönüllerince yaşamalarına mani olduğunu düşünürüm. Aynı zamanda, örtünen kızlar erken büyür, sanki genç kızlık aşamasına gelmeden kadın gibi algılanmaya başlar gibi gelir bana. Kız çocuklarını erken büyütmek istemem. Çocukluğun o cinsiyetin altının çizilmediği dönemlerini pek kıymetli bulur, bu dönemi sağlam kişilik gelişimlerinde önemserim. Bunlar elbette benim şahsi duygularım.

Elbette her dinin içinde ekstrem guruplar vardır. Yahudilerde de Hıristiyanlarda da Müslümanlarda da... Bu gurupların içinde yaşadıkları toplumdan talepleri demokratik bir ortamda tartışılabilir, temel hak ve özgürlükleri kısıtlanmadan talepleri özel uygulamalar ile yerine getirilebilir. Amerika'da Amişler, İsrail'de ortodoks Yahudiler gibi...

Ama hala neden şimdi, tam da başörtüsü meselesi çözülmesi için yol alınmaya başlanmışken diye sormadan edemiyorum. Yoksa bu meselenin çözümünü istemeyen gurupların arasında dindarlar da mı var?