T24- AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın WikiLeaks'in sıızdırdığı belgelerde yazılanlar için Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu'ndan "özel görüşmede özür dilemesini" eleştirdi.
Ayşe Böhürler'in Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde yayımlanan (4 Aralık 2010) yazısı şöyle:
Küresel Endişe
Küresel bir endişe herkesi sarmış durumda. Dünyada Amerika'nın olmadığı hiç bir yer olmadığı gibi bu endişeden muaf da kimse yok. Herhalde bir tek güvercinlerle haberleşen Afganistan dağlarındakiler rahattır bu dönemde. Wikileaks sayesinde yaşasın teknoloji, kahrolsun teknolojiye dönüşecek neredeyse. Elbette Wikileaks depremi dünya diplomasisinin yöntem ve metotlarını yakından etkileyecek. Şimdiden Fransa başta olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri kripto sistemlerini değiştirmeye başladılar. Ne kadar kontrol etmeye çalışılırsa çalışılsın, kontrol edilemeyecek olan siber ağlar, şifresi Wikileaks'de gizli tüm dünya medyasına servis edilen zipli dosyalar açıklanmadığı sürece küresel endişe tüm dünyada siyasetçilerin ensesinde demoklesin kılıcı gibi sallanıp duracak.
Burada önemli olan belgelerde yazılanlardan ziyade Amerikan siyasetinin bu belgeleri baz alıp almadığı. Kitle iletişim araçlarının gelişimi ile dünya bir "küresel köy" e dönmüştü zaten. Dış politika da köy kültürüne uygun şekilleniyormuş demek ki.
...
Wikileaks'in yayınları içinde Türkiye'nin adının geçtiği 9562 belge var.
Bu belgelerin 7918'i ise İstanbul, Ankara çıkışlı.
Türkiye ile ilgili şimdiye kadar açıklanan belge sayısı da 91.
...
Amerika'nın bu süreçteki hali suçlu-mahcup-şaşkın olarak tarif edilebilir mi? Eğer öyleyse de bu duygu durumunun tam nedeni acaba nedir?
Bu belgeleri koruyamadıkları için mi? Böylesine basit, birçoğu ispata muhtaç dedikodudan ibaret bilgi feedback leri ile dünyayı yönettikleri için mi?
Ya da bu durumun ifşa edilmesinden dolayı mı yukarıda tarif edilen duyguları taşıyorlar? Verdikleri bu duygusal izlenim imajiner mi? gerçek mi? bilmiyoruz ancak ne zaman bu duygusal halden kurtulup mevcut durumu kendi çıkarlarına hizmet eder hale getireceklerini merakla bekliyoruz.
...
ABD Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton'un Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu ve Ak Parti Dış İlişkileri Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ile birlikte yaptığı görüşmede, Türkiye'den özür dilemesini ve bunun ön plana çıkarılmasını manalı bulmuyorum. Bu büyük bir kabahati ört bas etmek adına bir kaşık bal sürmek gibi bir şey. Ayrıca Amerika sadece Türkiye'den mi özür diledi? Neden bunu kamuoyunun önünde değil de özel görüşmede yaptı?
Amerika diplomasi sırları deşifre olan bütün ülkelerden kapalı kapılar ardında değil kamuoyunun önünde özür dilemeli ki bir değer taşısın.
LOCADAN
Son 5 gün içinde tam dört kez Ankara-İstanbul Yeşilköy arasında uçak ile yolculuk yapmak bahtsızlığını yaşadım. Çünkü acelem vardı. Ancak bu tercihim ne yazık ki sonuç vermedi, işlerim arapsaçına döndü. Zamandan kazanmak yerine hem zaman hem para kaybettim. Bilet başı neredeyse 450 TL vererek stres, yorgunluk, bezginlik iş kaybı satın aldım.
Araba ile iki buçuk saat, otobüs ile beş buçuk saatte gidebileceğim İstanbul- Ankara istikametinde, gideceğim yere yaklaşık 5 saati bulan sürede ulaştım.Hem de bir kere değil tam 4 kez yaşadım bu trajediyi.
Bu kadar saatte uçak ile Katar Doha'ya ya da Londra'ya gidebilirdim.
Uçak biletini satın aldıktan sonra artık istisnasız şöyle bir kader sizi bekliyor.
Bir defa asla uçağınız vaktinde kalkmıyor. Delayed 30-40-50...Ya uçak alana inmemiş oluyor ya da bağlantılı sefer. Hadi nasip gücü ile vaktinde uçağa alındınız, bu sefer uçak içinde pistte kalkış sırası bekliyorsunuz. 12.13. sırada iseniz koyu bir uykuya dalın bekleme stresinden kurtulun. Uyuyamadınız ve içinizdeki afakanlarla dost olma seansını başarı ile atlattınız "uçak kalktı iniyor şükür" derken Yeşilköy'ü pas geçip Karadeniz'e doğru devam etmekte olduğunuzu fark edince afakanlarla baş etmek daha da zorlaşıyor.
Bu sefer de havadan iniş sırası bekliyorsunuz. Bazen 30 bazen 45 dakika. 45 dakikalık toplam uçuş süresi oluyor 3 saat. Eh bu sürede uzak bir Avrupa başkentine rahat rahat inerdiniz.
Kim bunların sorumlusu, THY mi? TAV mı? Devlet Hava Meydanları mı? Yani bilet bedeli içinde para ödediğimiz kuruluşlar.
Hadi DHM devlet kuruluşu pas geçelim, diğer iki şirket markalaşması güçlü, satış ve pazar payları yüksek, prestijli kendi kalkınmaları kadar Türkiye kalkınmasına da katkı sağlamış dev şirketler. Son derece profesyoneller, dünyanın en iyi şirketleri arasında kabul ediliyorlar. Eyvallah!
2003'te 59 olan THY uçak sayısı Anadolu jet dahil bugün 153'e ulaşmış durumda. Filoya bir 50 uçağın daha katılması bekleniyor. Bu arada alanı sadece THY kullanmıyor. THY dışındaki uçak firmaları da büyüdü. Diğer taraftan TAV da hızla büyüyen bir kuruluş. Bu başarıların bilincinde olmak yaşadıklarımızı mazur göstermiyor ne yazık ki!
Çünkü bu durum geçici değil.
Atatürk Havalimanı'nın bir saatte uçak kaldırma ve indirme kapasitesi 40 uçak ile sınırlı. Şu anda 60-65 iniş kalkış yapılıyor. Yazın bu sayı 80'e çıkıyor. Bu arada THY 2011'de 22 yeni destinasyon açacak. Yani sıkışıklık daha da artacak. Yeşilköy havalimanının kapasitesinin artırılması ise fiziksel şartlar itibarı ile mümkün görünmüyor. Alternatif havalimanları konusunun hızla devreye girmesi gerekiyor.
THY, TAV gibi kuruluşlara da büyümeyin diyemeyiz elbette. Ancak vatandaşın parası ile büyürken vatandaşa eziyet etmenin önüne geçmek gerekmez mi?
Yetti gari!