11 Aralık 2011 02:00
Hazal Özvarış-T24
[email protected]
“Akbank, Garanti, Finansbank, Vodafone ve kahveye doymayan kampüsümüzde İlly, Robert's Coffee, Dunkin' Donuts ve son olarak da Starbucks. Okulun küresel şirketlere açılmasıyla birlikte kampüs çokuluslu firmaların ticari faaliyetlerini yürütebildiği bir pazar haline geldi. Okulumuzda ders veren CEO'lardan tutun, şirketine tazecik eleman seçen patronlara kadar herkese yer var, bir bize yer kalmadı. Ne ucuz yemek, ne muhabbet edilebilecek bir alan, ne de siz ne istiyorsunuz diye soran var.”
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin bu cümlelerle çağrı yaptığı Starbucks işgal eylemi 7. gününde. “Boğaziçi İşgal Bölgesi” tabelasının karşıladığı Çarşı Kantin, öğrencilerle dolu. Sol taraftaki mutfakta yemek yapılırken yerlere halı atılmış Starbucks’ta öğrencilerin bazıları kitap okuyor, bazıları sohbet ediyor, bazıları da bilgisayarlarını açmış, çalışıyor. T24’ten geldiğimizi söylediğimizde Fahrettin, “Arkadaşlar kim röportaj vermek ister?” diye bağırıyor. Kabul edenlerle toplanırken Rektör Prof. Dr. Kadri Özçaldıran’dan mesaj geliyor. Özçaldıran, Çin’e gitmeden önce öğrencilerle “nötr” bir yerde görüşmek istiyor ama öğrenciler kararlı, “Rektör konuşmak istiyorsa işgal alanına gelecek.”
Starbucks’ın bulunduğu Çarşı Kantin, Güney Kampüs’ün elde kalan son makul fiyatlı kantiniydi. Yazın başlatılan inşaatın ardından kantindeki mekânlar kapatıldı ve yaklaşık 1 ay önce Starbucks açıldı. Bunun ardından toplantı yapmaya başlayan öğrenciler, Starbucks’ı işgal etmeye karar verdi ve ortalama 25 metrekarelik bu alana yerleştiler. Yanlarında götürdükleri tüplerde ünlü menemenlerini pişirdiler, duvarlara programlarını astılar, Çiçek Abbas’ı, Tabutta Rövaşata’yı izledikleri barkovizyonlarını kurdular. Geceleri de dönüşümlü olarak kaldıkları Starbucks, aktardıklarına göre 250-300 kişinin geldiği bir alana dönüştü.
Polis müdahalesiz bir işgal Boğaziçi Üniversitesi lüksü mü, diye sorduğumuzda “Eylem İstanbul Üniversitesi'nde yapılsaydı yarım saatte biterdi ama bu da bizim gerçekliğimiz ve bunu kullanıyoruz” diyorlar. Temsili sisteme ve talep siyasetine karşılar. Bu, yönetiminin ezberini bozarken öğrenciler, yarattıkları yaşam alanına iyice yerleşiyor. Yakında buzdolabı ve fırının da geleceğini söylüyorlar. Beraber yaşamak en büyük kazanım diyen öğrencilerin günlük programları da çok renkli. Doğrudan Demokrasi Atölyesi’nden Kardeş Türküler’den Feryal Öney’in müzik dinletisine kadar çeşitlenen programlarında bugün Devrimci Karargâh davası kapsamında tutuklanan arkadaşları Şeyma Özcan için basın açıklaması var.
Lafı daha fazla uzatmadan, sözü Cuma günü görüştüğümüz Yıldız, Çağrı, Elif ve Esra’ya verelim. İşte Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin www.t24.com.tr’nin sorularına verdiği cevaplar:
‘Madem burası bizim yerleşkemiz, biz de yerleşim, dedik’
- İşgal etme kararınızı nasıl aldınız? Süreç nasıl işledi?
Yıldız: Çarşı Kantin inşaatın ardından açıldıktan sonra biz burada toplantılar almaya başladık. Son toplantıda da buraya yerleşme kararı aldık. Starbucks açılırken bu sürece dâhil olmadık ve şeffaf bir süreç işlemedi. Madem burası bizim yerleşkemiz, biz de buraya yerleşelim dedik ve 4 gündür buradayız.
Çağrı: Starbucks kampüste herhangi bir yere açılmadı, bizim olan bir alana açıldı. Burası tamamen kantindi ve şimdi burada kantin kalmadı. Yemek yeri olarak sadece Wonderland açılacak. Güneyde bir burası vardı, bir de Orta Kantin. Orta Kantin zaten fahiş fiyatlı bir yer haline geldi. Teras kantin zaten öyle. Burası da gidince artık yemek yiyebileceğimiz bir yer de kalmadı.
- Yemekhanede yemek ne kadar?
Çağrı: 2,25 TL.
Esra: Şu ana kadar bildiğim kadarıyla devlet üniversitleri arasında en pahalı yemekhane fiyatı Boğaziçi Üniversitesi’nde.
Çağrı: Fiyatının yanında yemek kalitesi de İstanbul ve Mimar Sinan'ın kalitesinde değil.
- Cüneyt Özdemir'in yazdıklarınızdan yola çıkarak soralım, yapabileceğiniz en garantili eylem bu muydu?
Yıldız: Aksine en garantisiz eylemlerden biriydi. Yürüyüş yapıp noktalayabilirdik ama işgal ettik ve Cüneyt Özdemir'in suçladığı şeyleri bir yerde göze aldık. Ben radikal bir eylem olduğunu düşünüyorum. Birden “biz” olmaya başladık. Konuşuyoruz, burada yatıyoruz, kalkıyoruz. Sadece oturan insanlar olmuyoruz, açık dersler veriyoruz. Süreç kendi içinde evriliyor. Bu garanti olsun diye seçtiğimiz bir eylem değildi.
- Ne bedeller ödemeyi bekliyordunuz?
Elif: Soruşturma, polis...
Yıldız: İlk gün, biz buraya geldik. Sivil polis ve bizim tanımadığımız Starbucks yetkilileri geziyordu. Güvenlik ablukası vardı. Gece 12'de bizi çıkartacaklar diye bekliyorduk. Rektörlük, güvenlik görevlilerini yolladı ve soruşturma açacağını söyledi. Bizden isim istedi. Biz isim vermiyoruz dedik ve aramızdan tanıdıkları bir kaç ismi alma ihtimaline karşı yüzümüzü poşuyla kapatıp polisleri bekledik.
Esra: Bu arada havasızlıktan boğuluyoruz.
Yıldız: Kampüsün dışında çeviklerin olduğunu söylediler ama bir müdahale olmadı. Biz şu kadar bedel ödemeye hazırız, şöyle cesuruz demiyoruz. Bu ajitasyon olur ve böyle bir söylememiz olmadı, olacağını da zannetmiyorum.
Elif: Her iktidarın dili benzerdir. Cüneyt Özdemir'le buraya gelen Rektör Yardımcısı Tereza Varnalı'nın dili aynıydı. İkisi de bir noktaya kadar her şeyi tolere edebiliyorlar. “Yürüyebilirsiniz, pankart açabilirdiniz, hatta gelin Starbukcs'ın önünde oturunama neden işgal ediyorsunuz?” Özdemir'e eleştirimiz biraz da buradan çıktı.
‘Duyarsız değiliz, farklı tür siyaset yapıyoruz’
-Özdemir, sizi daha çok Hopa davaları yaşanırken bunun yapılmasını hafif bularak, tabiri caizse "tatlı su solcusu" olmakla eleştiriyor. Siz ise cevabınızda Hopa'yla dayanıştığınızı söylüyorsunuz. Açıklar mısınız?
Yıldız: Buradan Ankara’ya, duruşmaya giden arkadaşlar oldu.
Elif: Sonuçta burayı bırakıp gidemeyiz. Çok basit bir fiziksel gerçeklik var. Saç kestik, horon teptik. Videolar ve bir metin yolladık.
- Bu işgalden önce parasız eğtim istediği için 18 ay tutklu kalan Berna ve Ferhat, poşu taktığı için 23 aydır tutuklu bulunan Cihan Kırmızıgül davaları da sürüyordu. O zaman neden Boğaziçi’nden yükselen bir ses duyulmadı?
Çağrı: Aslında durum, “onlara ses çıkarmadık, Starbucks'a ses çıkarıyoruz” değil. Bir noktada bardak taştı ve kayış kopuyor. Biz, Ferhat'ın da, Cihan'ın tutuklanmasına da, Hopa davasına da ses çıkarıyoruz.
Yıldız: Kafalarda homojen bir öğrenci hareketi tahayyülü var. Ama biz böyle bir yöntem uygulamıyoruz. Biz ayrı ayrı birçok eyleme katılıyoruz ama biz örgüt değiliz ve karar alıp bir eyleme katılmıyoruz. Berna ve Ferhat için bizim Kuzey'den Güney'e yürümemiz çok bir şey ifade etmeyecekken kitlesel eylemlere katılmamız ve buradan destek vermemiz daha anlamlı. Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnsiyatifi'nden öğrenciler de geldiler ve afişleri de burada asılı. Duyarsız filan değiliz, farklı tür siyaset biçimi yapıyoruz.
‘Soylulaştırma süreciyle dağıtılmış durumdayız’
Elif: Ama çok istiyorsa, kitlesel birkaç örnek de verilebilir. Barış Haftası, Karanlığı Sorguluyoruz, Hrant Dink için Agos'un önüne kitlesel katılım, Gerze'ye, tekel işçileri için Tuzla'ya gitmek gibi eylemler yapıldı. Bunları görmezden geliniyor.
Çağrı: Bu sabah Cihan'ın duruşmasına gittim. 6 kişi gelmiş CHP Gençlik Kolları diye pankart açmıştı. Biz de 10 kişi gerebileceğimiz en büyük pankartı gersek bize de kitlesel katılmış diyeceklerdi. Bunu mu yapalım?
Yıldız: Şimdiye kadar, biraraya gelebileceğimiz alanlar yoktu. Soylulaştırma süreciyle dağıtılmış durumdayız. Oturup konuşabileceğimiz alanları bile kurmak büyük bir efor. Siyasetsizleştirmeye çalışılan bir yerdeyiz.
‘Güney kampüs artık öğrencilerin değil’
Esra: Güney Kampüs’ün soylulaştırılması adım adım gerçekleştiriliyor. Orta Kantin'in gitmesi, İlly'nin gelmesi, yurtların ve kulüplerin güney dışına çıkarılması... Okulun en katılımlı eylemi gerçekleşti ve kulüpler burada kaldı. Ama derslerimizin çoğu artık burada işlemiyor. Güney Kampüs artık öğrencilerin değil.
- Üniversite öğrencilerin değilse kimin?
Elif: Örnek vermek gerekirse, kulüp toplantısı gibi etkinlikler için salonu önceden ayarlamak zorundayız. Daha önce görece rahat aldığımız salonlar için artık aylar öncesinden başvurmak gerekiyor. Başvurunca da oraların aylar öncesinden şirketlere kiralandığını görüyorsun. Kariyer günleri yapılıyor.
- Hangi şirketler?
Esra: Koç, Sabancı, PAG, ne ararsınız var...
Çağrı: Ben genetik okuyorum ve Güney Kampüs'de hiç dersim yok. İşgal vesilesiyle burada çok vakit harcamaya başladım ve farkettim ki 17.00’den sonra Güney çok daha kalabalık. Çünkü salonlarda şirketlerin çalışanlarına yaptığı eğitimler var. Akşamları öğrenciden çok döpiyesli, takım elbiseli şirket insanları oluyor.
Yıldız: Sürekli bir kokteyl ortamı var.
‘Burada biri ders çalışıyor, biri türkü söylüyor, birileri de halay çekiyor’
-Kaç kişiniz? Diğer öğrenciler işgal eyleminize neden katılmıyor?
Yıldız: Net bir sayı yok ama buraya yürürken 150 kişiydik. Sonrasında arttık. Gün içinde dönüşümlü 250-300 kişi oluyoruz.
Elif: Dün 3. günümüzdü ve ilk defa gördüğümüz yüzler vardı. Onlarla tanıştık ve hep beraber toplantı aldık, süreci tekrar gözden geçirdik.
- Starbucks'a sığıyor musunuz yoksa işgal alanı çarşıya doğru yayılıyor mu?
Çağrı: Buraları da kullanıyoruz. Akşam zaten yayılıyoruz. Şurada biri muhabbet ediyor, biri türkü söylüyor, biri ders çalışıyor...
Yıldız: Benim gibi bir kaç deli de halay çekiyor.
Elif: Sayı artıyor. Hiç birimizin tanımadığı hocalar da geliyor ve destek veriyorlar.
‘Destekçisi olduğumuz hareketlerin öznesi olmaya başladık’
- Süreçte neler öğrendiniz?
Çağrı: Ben kendi adıma bu kadar farklı insanla bir arada durabileceğimi tahmin etmezdim. Daha önce de farklı pratiklerde bulunmuştuk.
Konuşurken, bir öğretim görevlisi geliyor ve Çarşı Kantin’deki boş bölmeleri gösterek ne açılacağını soruyor. Çağrı, meyve sucu ve bakkal açılacağını söyledikten sonra kaldığı yerden devam ediyor.
Çağrı: Onlarda bu kadar geniş katılımlı ve demokratik ortam oluşmamıştı. İşin politik ve ideolojik kısmından ayrı 24 saat beraber yiyip beraber içiyoruz. Bunu yapabilmek çok güzel.
Esra: Starbucks üzerinden bür sürü insanla tanıştık. Daha önce tanışmadığımız insanlar olduğu için de güven oluşturabilmek çok önemli. Kurallarımız yok ve bu dayanışmayı sürdürebilmek bizim için en büyük kazanım olacak.
Yıldız: Bir de hepimiz farklı politik harekettiniz. Ben LGBTT hareketin içindenim ve buradaki herkes bunu desteklese de hiçbir karşılaşma anımız yoktu. Derdimizi bu kadar net bir şekilde konuşma ihtimalimiz olmamıştı. Hepmiz destekçisi olduğumuz hareketlerin öznesi olmaya başladık. Hem politik alanda hem yaşamsal pratiklerimizde süreç bizi, biz de süreci yoğuruyoruz.
'Öğrenci Meclisi yaratma ihtimalini düşünüyoruz'
- Eylem ne kadar sürer? Öğrendikleriniz neye evrilir?
Elif: İşgal, süresiz bir eylem ama bundan sonra ne çıkar bilmiyoruz. Talep siyaseti yapmadığımızı söylüyoruz. Bugün rektör de gelen mesajda "Ben hala ne istediklerini bilmiyorum" diyor. Eylemin her anınında temsiliyete karşı çıkan bir halimiz var. Rektörle konuşmamamızdan tutun, ne yiyeceğimizden, bu röportajı kimin vereceğine kadar, bütün kararları toplantılarımızda, konsensusla alıyoruz. Benim edindiğim en güzel şey bunu deneyimleyebilmek. Elimizde bu kalırsa çok güzel olur. Öğrenci Meclisi yaratma ihtimalini düşünüyoruz...
Yıldız: Klasik anlamda meclis değil de, burada yaptığımız gibi karar verileceği zaman toplanıp doğrudan demokrasiyle sorunlarımızı konuşup, gerekiyorsa geçici komisyonlar kurarak yürütmek. Henüz tam karar vermiş değiliz. Benim için hareketin en güzel yanı her akşam konuşarak yeni bir yere evrilme ihtimalimiz. Hiçbir şey statikleşmiyor.
Sinan: Akşam için okuma metni çıkardım. 3 liraya çoğaltabiliyorz. Haberiniz olsun.
Yıldız: Sinan, Starbucks sendikası var ya çok güzel karikatürler var, onları Türkçe'ye çevirelim. Akşam bakalım.
Çağrı: Akşam 7 buçuğa kadar 75 sayfayı kim okuyacak?
Sinan: Arkadaşlar, 75 sayfa değil, zaten bir giriş yapacağız.
Elif: Arkadaşın bahsettiği, akşam yapacağımız atölyede tam da bu mevzuyla ilgili: Temsili demokrasi, doğrudan demokrasi. Sayımız gittikçe artıyor ve bir arada olmanın etiğini oturtmak istiyoruz. Sadece bu süreçten sonra taleplerimizi koyabiliriz.
‘Bilgiye ulaşmak için kendimizi paralamamız mı lazım?’
- Starbucks çalışanlarıyla temasınız oluyor mu?
Elif: Diyalog gelişiyor. Çiçek Abbas'ı gösterirken onların da gelip izledi. Ama “Fazladan mesai için ek ücret alıyor musunuz” diye sorduğumuz zaman buna cevap vermiyorlar. Onlar yerine müdürleri toplantıya “Katılabilir miyim” diye sorup, “Arkadaşlara böyle şeyler sormuşsunuz, normalde size cevap veremezler ama şu an yetki veriyorum buna cevap verebilirler, ek ücret almıyorlar" dedi.
- İmza toplamak artık işe yaramıyor mu?
Elif: Hiyerarşiye karşı olsak da, bizim imzalarımıza cevap verilmesini geçtim, bir kısım hocanın “Starbucks nasıl açıldı, bu ihale nasıl yapıldı, onayı kim verdi” imzalarına da yanıt gelmedi. Herkes topu başka birine atıyor. Rektörlük, “bununla ilgilenen başka bir komisyon var” diyor.
Yıldız: Bunu aramızda konuşmadık ama 3 sene önce Kilyos eylemi yapmadan 800 kişilik Kilyos'tan 450 imza toplamıştık. Kaale alınmadı. İmza toplamak, işe yaramıyor.
Elif: “O kadar imza verildi, cevabı neden gelmedi” diye rektöre de sorduk. Bürokratik sürecin kendi sınırları da esnemiş ama elde hiçbir şey yok.
'Yönetim, bu okula çakılan her çivi için hesap vermek zorunda'
- Milli Emlak, okul yönetimi gibi ihalede adı geçen kurumlarla görüştünüz mü?
Çağrı: Okula dilekçe verdik, olmadı. Tereza geldi,”Bu iş nasıl oldu” diye sorduk, "benim bir bilgim yok, onunla ilgilenen başka" dedi. Öğrenci İşleri'ne gittik, Yapı İşleri’ne gittik, hep "başkası" dendi. Sadece bunun için eylem yapmamız lazım. Bilgiye ulaşmak için kendimizi paralamamız mı lazım? Ayrıca, biz işgalden önce Starbucks'a geldik ve tepkimizi dile getirdik. Kimsenin umru olmadı. O noktada sorunumuz çözülseydi, işgal olmazdı.
Elif: Bilgi edinme hakkını sorgulamalıyız. Bireysel olarak okulda yapılan her şeyi gidip soramam. Zaman ve enerji gibi lükslerim yok. Tereza'yla konuşurken bir arkadaş, “Bu okulun duvarına çakılan her çivi için öğrenci olarak bana, emekçilere, öğretmenlere hesap vermek zorundasınız. Bunun kararını birlikte almalıyız” dedi. Aşağıda inşaat yapılıyor ama kimse ne yapıldığını bilmiyor.
Çağrı: Daha demin, geçen hoca buraya ne açılacak diye sordu. Ben cevabını berberden öğrendim.
Elif: Okulun ÖBİKAS diye bir mail sistemi var. Saçmasapan her gün maillerimiz bombardımana uğruyor. Bu çok kolay ve yapılabilir bir şey. Sadece dert etmiyorlar.
- Aileniz destek veriyor mu?
Elif: Sınavdaydım. Annem beni beklerken bilmeden Starbucks'a oturmuş. Bizim arkdaşlar da o esnada toplantı yaparken bütün sürece dâhil olmuş. Bildirileri okumuş, Zizek'in videosunu izlemiş. Hiç politik bir insan olmamasına rağmen destekliyor.
Çağrı: Benim annem yarın gelip börek yapmayı planlıyor. Arkdaşımın 90 yaşındaki babannesi de evde otururken televizyonda bizi görmüş. “Bunlar senin arkadaşların değil mi, bak orada yatıyorlarmış, aç değiller mi? Bak gözleri çökmüş" diyip bize aşure yapmış.
Bir öğrenci elinde megafonla başlayan açık ders için insanları çağırıyor.
Konu: Şiir Anayasa'ya aykırı mı?
Dersi veren hoca: Olcay Akyıldız
- Önümüzdeki süreci öngörebiliyor musunuz?
Çağrı: Akşamki yemeği düşünüyoruz. Tavuk, pilav varmış.
Yıldız: Sürdürmek üzerine bir irademiz var. Ama belli bir agendamız yok. Her meselede tekrar tekrar tartışıp, konsensus alıp varmayı önemsiyoruz. Öngörememe halimiz de çok politik.
‘Dünya nasıl kurtulurdan önce burada yaşamaya çalışıyoruz’
- Başka bir üniversitede polis gelmeden işgal mümkün olur muydu? Önünüzde zaman varmış hissi bir Boğaziçi lüksü mü?
Çağrı: Mevzumuz Starbucks'ta oturmak değil. Yarın polis gelip buradan çıkartabilir. Eğer bir arada duruyorsak bunun yeri Starbucks olmuş başka bir yer olmuş çok fark etmiyor. Starbucks, sadece görünürlüğümüzü arttırdı.
- Çadırda devam eder misiniz?
Çağrı: Öyle bir irade ortaya çıkarsa neden olmasın?
Elif: Burayı dönüştürmek istiyoruz. Bir şeylerden rahatsız olduğumuzu dile getirirken onun alternatifini de sunmak istiyoruz. Buna da hep beraber karar vermek istiyoruz. Bize destek vermeye gelenler oluyor ve deneyim aktarımı yapıyorlar. Yıllardır kooperatifte çalışan biri gelip yaşadıklarını anlatıyor ve “ortaklaşabiliriz” diyor.
Çağrı: Henüz, olayı teorize edip kooperatif yapacağız diye ideolojik bir şey koymuyoruz. Burada olaylar gündelik yaşamı ortaklaştırmak üzerinden çıktığı için çok pratik sorunlar ve çok pratik çözümlerle ilerliyoruz. Yemeği ne yapacağız derken konu kooperatife bağlanıyor. Dünya nasıl kurtulurdan önce burada yaşamaya çalışıyoruz.
‘İşgal İstanbul Üniversitesi'nde yapılsaydı yarım saatte biterdi’
- Programınız var mı?
Yıldız: Birkaç günümüzü planlamış durumdayız. Bu arada biz buraya daha çok yerleşmeye başladık. Yandaki mutfağa doğru geçtik, burayı düzenlemeye başladık. Bir şey inşa etmeye başladık. Sadece bunu yapacağımızı önceden konuşup planlamıyoruz. Yaşamsal pratiklerle yapıyoruz. Burayı şiirlerle donatalım diye düşünmüyoruz ama bir bakmışız, şiirler yazıp duvarlara asıyoruz. Bir yandan buzdolabı geliyor.
Elif: Herkesin kendi gereçekliğinin farkına varması lazım. Dün bir kaç kişi konuşurken şunu dedik: "Bu eylem İstanbul Üniversitesi'nde yapılsaydı yarım saatte biterdi." Onlar camı indirirdi, polis girerdi, hepsi fişlenir, içeri alınırdı. Boğaziçi'nin çok daha "izole" bir yer olduğunu herkes biliyor, eleştiriler de çoğunlukla buradan geliyor. Ama şu an buradayız. Bu da bizim gereçekliğimiz. İstanbul Üniversitesi'nde okusaydım ve eylemin yarım saat içinde biteceğini bilseydim, o zaman eylem biçimimi ben de ona göre yapardım. Burada öyle ilerlemiyor. O zaman ben de bunu kullanırım. Neden kullanmayım?
Yıldız: Taktiksel olarak Boğaziçi'nde hangi eylemlilik daha etkin olur diye düşünüyorsunuz. Ona göre eylem planlıyorsunuz. “Hiç kimsenin mücadelesi marjinal değil. Mücadeleye başlamak için en uygun yer kendi olduğun yer.”
Esra: Her gün birileri geliyor ve her gelen yeni bir şey getiriyor. Boğaziçi'nin bu izole hali bize çok yarar sağladı. Polis ilk günden buraya gelseydi şimdi burada olamazdık ama başka bir şey yaparak eylemi sürdürürdük.
‘Polis, Boğaziçi’ne giremiyor çünkü yönetim sermayeyi kaçırmaktan korkuyor’
- Biraz geriye sararak soralım, Boğaziçi Üniversitesi gerçekten liberal mi?
Esra: Liberallikten kastımız polis girdi mi girmedi mi’yle sınırlanmalı.
Çağrı: Çünkü öğrencilerin tek somut problemi polis değil. Polis girmediği zaman bütün sorunlar çözülmüyor.
Yıldız: Ben Boğaziçi liberal mi değil mi bilmiyorum ama “Boğaziçili” diye yönetimin yarattığı bir laf var. Bu isim çok önemli. Polisin okula girmemesi bu isimle ilgili. Çünkü polis okula girerse sermaye kaçacak, parayı kaybedecek. Liberallik adına yapılan bir şey değil. Okul bu “korunaklı alanı” kaybetmekten korkuyor çünkü polis girerse kokteyller yapılamayacak. Kokteyller yapılıyor çünkü hoş, naif, manzarası güzel bir yer...
© Tüm hakları saklıdır.