Gündem
BBC Türkçe

BM Raportörü: Batı, Türkiye'yi hukukun üstünlüğüne ikna etmeli

Türkiye'de bu ay incelemelerde bulunan BM Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü David Kaye, Reuters'a yazdığı değerlendirmede Batı'yı Türkiye'yi hukukun üstünlüğü çizgisine çekmek için daha fazlasını yapmaya çağırdı.

30 Kasım 2016 18:13

Birleşmiş Milletler (BM) Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü David Kaye, Reuters haber ajansına, Türkiye'de bu ay yaptığı temaslarla ilgili bir makale yazdı.

Kaye, Batı'yı Türkiye'yi hukukun üstünlüğü çizgisine çekmek için daha fazlasını yapmaya çağırdı, Türkiye hükümetine ise, temel haklar ve değerleri korumaya dönüş için çok geç olmadığını söyledi.

14-18 Kasım tarihleri arasında Türkiye'yi ziyaret eden özel raportör Kaye, hükümet ve yargı yetkilileriyle, gazeteci ve yazarlar, akademisyenler, politikacılar ve bağımsız toplum örgütlerinden onlarca kişyle görüşmüş ve tutuklu yazar, gazeteci, akademisyenlerin derhal serbest bırakılması çağrısı yapmıştı.

Amerikalı bir hukuk profesörü olan Kaye'in, cezaevinde ziyaret ettiği Necmiye Alpay'dan söz ederek başladığı makalesi özetle şöyle:

"Necmiye Alpay, beni sıcak bir şekilde karşıladı. Spor giysiler içindeydi. İyimser havası ise Bakırköy Kadın Cezaevi'nın ıssız ortamıyla tam bir tezat teşkil ediyordu.

"Eylül ayı başından beri Bakırköy cezaevinde tutulan Alpay, İstanbullu önde gelen bir çevirmen, dil bilimci ve yazar. Türkiye'nin en usta romancı ve yazarlarından Aslı Erdoğan ile birlikte tutuluyor. Hükümet Erdoğan ile görüşme talebimi reddetti fakat Alpay ile 17 Kasım günü bir saat görüşmeme izin verdi.

"Her iki kadın da Ağustos sonlarında hükümet tarafından kapatılan Kürt siyaseti yanlısı Özgür Gündem gazetesiyle ilişkileri gerekçe gösterilerek gözaltına alındı. Hükümet bu gazetenin sembolik yayın kurulunun üyesi olma, yazı yazma ve nöbetçi yayın yönetmenliği üstlenmenin,-ABD, AB ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanımlanan- PKK üyeliği ya da propagandası teşkil ettiği görüşünde. Alpay ve Erdoğan ise, yoğun bir şekilde barış sürecine odaklı yazılarının terör ya da terörü teşvik suçu oluşturabileceği fikrini reddediyorlar.

"Avukatı aracılığıyla bana yolladığı mektupta Aslı Erdoğan tutukluluğunu hukuki bir temeli ve gerekçesi olmayan bir 'cadı yakma' ayinine benzetiyor. Necmiye Alpay da görüşmemizde verdiği mektupta suçlamaları 'akıl ve mantık dışı, gerçek üstü' diye niteliyor. Savcılar her iki kadın için de müebbed hapis cezası istiyor.

"İstanbul'daki 13 bin kişilik dev Silivri Cezaevi'nde de hikaye aynı. Silivri'de tutulan onlarca yazar ve binlerce çeşitli kamu görevlisi arasında modern Türkiye'nin kuruluşundan bu yana en önde gelen eleştirel medya organlarından olan Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticileri de var.

"Silivri'de Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinden Hakan Kara, Bülent Utku, Güray Tekin Öz, Mustafa Kemal Güngör ve Önder Çelik ile görüştüm. Hükümet aralarında Ahmet ve Mehmet Altan, karikatürist Musa Kart ve gazeteci-yazar Kadri Gürsel'in de bulunduğu diğer bir çok kişiyle görüşme isteğimi reddetti.

"Alpay ve Erdoğan gibi Cumhuriyet gazetesi tutukluları da haklarındaki suçlamalara dayanak olan delillere ulaşabilmiş değil. Fakat görüştüğüm Cumhuriyet çalışanları gazetede yer alan yazılar ya da reklamların, bir zamanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın müttefiki olup şimdi Türkiye'de darbe girişiminin ardındaki güç olduğuna yaygın şekilde inanılan Fethullah Gülen hareketi hakkında propaganda ya da ona gelir temini sayıldığını söylediler.

"Görüştüklerim Türkiye'de şu anda cezaevinde bulunan tahminen 155 yazar, gazeteci ve medya yöneticinden sadece bazıları. Çoğu göründüğü kadarıyla sadece işinin gereğini yaptıkları için yargılanmayı bekliyor. Yetkililer alanda işini yapan gazetecileri de gözaltına alıyor. Bunun son örneği BBC muhabiri Hatice Kamer'in hafta sonunda güneydoğuda Kürt bölgesinde gözaltına alınıp bir gün sonra bırakılması oldu.

"Aynı terör suçlamaları ile hükümet eleştirel seslere yönelik kapsamlı bir saldırı yürüttü. Bu kapsamda 12 televizyon ve 11 radyo istasyonu kapatıldı, Kürt medyası hemen tamamen yok edildi. İnternet siteleri düzenli olarak engelleniyor, iletişim ağları kapatılıyor, sosyal medya platformları sansürleniyor. Muhalif siyasi liderler tehdit ediliyor veya tutuklanıyor. Sadece Erdoğan'ın açtığı 1,900 hakaret davası var. Bunların çoğu ironi, alay, çirkinlik içeren sosyal medya mesajlarına karşı açılmış.

"Hükümetin baskı girdabına yakalanmış onlarca diğer insanla görüştüm. Bir çok akademisyen nasıl binlerce meslektaşları gibi Gülenci ya da PKK yanlısı olmakla suçlanarak işlerinden atıldıklarını ve kendilerine hiç bir itiraz hakkı verilmediğini anlattı. Kapatılan yüzlerce bağımsız toplum örgütü ve kültür merkezinin sözcüleri hükümetin niye kapatıldıkları konusunda gerekçe göstermediğini anlattılar.

"Bu arada Türkiye'nin toplam kamu çalışanlarının tahminen yüzde ikisi -en az 110 bin memur- sadece Gülen bağlantılı oldukları iddialarına dayanılarak görevden alındılar. İkisi Anayasa Mahkemesi üyesi binlerce savcı ve hakim de buna dahil. Ayrıca bu insanları savunan avukatlardan soruşturmaya uğrayıp tutuklananlar oldu.

"BM'deki raportörlük görevim sayesinde sadece baskıya maruz kalanlarla değil, aynı zamanda bu baskıların yürütülmesinden sorumla onlarca yetkili ile de görüştüm. Üst düzey yetkililer ve milletvekilleriyle yaptığım görüşmelerde sık sık duyduğum şey Türkiye'nin gerçek tehditlerle karşı karşıya olduğu idi. Temmuz'daki darbe girişiminin ardından IŞİD ve PKK'nin sivillere yönelik saldırılarından söz eden yetkililer, bu tür aşırı önlemler almanın gerekliliğinden söz ettiler.

"Hukukun üstünlüğüne derin bağlılığını ifade eden hakimlerle, samimi olarak kurumlarını korumaya kararlı görünen bürokratlarla da biraraya geldim. İzlenimim, hükümetin büyük ölçüde yalnızca cumhurbaşkanlığı ve başbakanlıkta alınan kararları uygulamaya koyduğu oldu. Bu iki yetkili ile görüşme çabalarım ise sonuçsuz kaldı.

"15 Temmuz'dan bu yana Erdoğan OHAL kapsamında onu aşkın kararname yürürlüğe koydu. Hükümeti, BM ve Avrupa Konseyi'ne vatandaşlarını ve demokratik kurumlarını korumaya çalışırken temel insan hakları ile ilgili taahhütlerini yerine getiremeyeceğin ibildirdi.

"Bir çok hükümet yetkilisinin özellikle de Ankara'da F16'ların parlamentoyu bombalayışına tanık olanların bir travma içinde olduklarını anlıyorum. Hükümet, güvenlik tehditlerine karşı koyma hakkına sahiptir. Fakat yine de hükümetin adımlarının gerekli ve tehditle orantılı olanın çok ötesine geçtiği sonucuna vardım.

"Türkiye'nin Avrupa ve NATO'daki müttefikleri Irak ve Suriye sınırındaki ülkenin stratejik önemi ve Avrupa mülteci krizi üzerindeki olası etkisi nedeniyle yakın zamana kadar suskun kaldı. (...)

"Türkiye'nin Batı'daki dostları Erdoğan'ı yeniden hukukun üstünlüğü çizgisine ikna etmek için daha fazlasını yapmak durumunda. En azından Ankara'nın terör tehdidiyle mücadelesine destek verdiklerini ama, atılan aşırı adımların devamı halinde, ülkenin Avrupa Konseyi ve dünya düzenini sağlayan diğer uluslararası kurumlardaki konumunun tehlikeye düşeceğini net bir şekilde belirtebilirler.

"Erdoğan da kolektif cezalandırma hezeyanında tutuklananların tümünü serbest bıraktıracak, OHAL uygulamalarını geri döndürüp, aşırı kapsamlı Terörle Mücadele yasalarını gözden geçirtecek bir değişimin başını çekmelidir.

"Aslı Erdoğan bana mektubunda ' Bildiğim kadarıyla 21. yüzyılda müebbed hapis cezası isteiyle yargılanan ilk yazarım' diyor ve ekliyor: Bu Ortadoğu tipi diktatörlüğün kurbanları olan bizlerin, acilen, temel insan hakları ve düşünce ve ifade özgürlüğü gibi değerlerin savunucusu uluslararası kurumların desteğine ihtiyacı var.

"Türkiye çok uzak olmayan bir geçmişte bu haklar ve değerleri koruma yolunda ilerliyordu. Geri dönmek için çok geç değil."

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir