ABD merkezli Bloomberg haber ajansının internet sitesinde bugün Türkiye ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la ilgili olarak, “10 yıldır Erdoğan'ın gizli bir planı olduğunu söyleyen paranoyak laikler haklı çıkıyor. 10 yıllık iktidarın ardından, Erdoğan şüphesiz Türkiye'ye fayda sağlamaktan çok zarar veriyor” ifadeleri yer aldı.
ABD merkezli Bloomberg haber ajansının internet sitesinde bugün Türkiye ve Erdoğan’la ilgili tartışma yaratacak bir yorum yayınlandı. Sitede bulunan "The Ticker" bölümünde yer alan yorum, ajansın İstanbul temsilcisi Marc Champion'ın imzasını taşıyor. Champion, “Türkiye'deki dekolte baskısı üniversitelere yayıldı” başlıklı yazıda, Türkiye'deki son dönemdeki çok tartışılan bazı gelişmeleri aktarıyor ve "Erdoğan'ın Türkiye'yi İran'a ya da bir Körfez ülkesine dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum. Ancak Türkiye'nin yönünü değiştirebilir" yorumunu yapıyor.
Champion'ın yazısının, hurriyet.com.tr'de yer alan Türkçe çevirisinin bir kısmı şöyle:
Türkiye’de işler değişiyor
Bunu kabul etmekten nefret ediyorum ama 10 yıldır Başbakan Erdoğan'ın gizli bir planı olduğunu söyleyen paranoyak laikler haklı çıkıyor.
Yıllar boyunca nazik bir dille paranoyak laiklere Erdoğan'ın zaten uzun süredir iktidarda olduğunu ve açıkça ifade ettiği muhafazakâr ajandasının aksine gerçekten sakladığı İslamcı bir büyük planı varsa çok iyi bir iş becerdiğini söylüyordum.
Ayrıca, Mısır'da Müslüman Kardeşler'in liderlerine laik bir devlet ve anayasaya ihtiyaç duyduklarını söylediğini duymadınız mı? (Eğer onu dinlemiş olsalardı şimdi beyaz tulumlar giyiyor olmazlardı.)
Önceden, Erdoğan'ın çoğunlukçu bir demokrasi anlayışı olduğunu, rakiplerinin haklarını hiçbir şekilde gözetmediğini ancak kendisine güç sağlayan eski İslamcı muhafazakârlar, milliyetçiler ve liberaller koalisyonunu dağıtmak için fazla zeki olduğunu söylüyordum. Bu ortaklık Adalet ve Kalkınma Partisi 'nin 2011'de oyların yüzde 50'sini almasını sağladı. AK Parti'nin İslamcı selefi Refah Partisi, 1995'te yüzde 21'le en yüksek oyunu almıştı.
Eh, Türkiye'de işler değişti. Bence bunun nedeni Erdoğan'ın bir anda içindeki İslamcı'yı dayatma özgürlüğünü hissetmiş olması değil, gerçi biraz bu da var. Bence asıl konu Erdoğan'ın önümüzdeki yıl yapılacak ilk doğrudan başkanlık seçimlerinde oyunu artırmak için en iyi yol olarak seçmeni kutuplaştırmayı görmüş olması. Türkleri iki seçenek arasında seçim yapmaya zorluyor: Ya Erdoğan'lasınız ya da ona karşısınız. Eğer ona karşıysanız yaşlı, tahta kafalı, ordu destekli laik sistemin ve onun yozlaşmış evlatlarının yanındasınız.
Erdoğan'ın faydalandığı ayrıştırıcı girişimlerin son örneği üniversitelerde kadınlar ve erkeklerin birlikte barınmasının yasaklanması. Bu durum kulağa sosyal muhafazakârlık gibi gelebilir ancak bundan fazlası var. Erdoğan anayasanın "gençliği" koruma maddesinin gereklerini yerine getirdiğini belirtiyor ama üniversite öğrencileri yetişkinler. Dolayısıyla Erdoğan kişinin ev içindeki mahremiyetini koruyan anayasayı yok sayıp İslam'ın talep ettiğini düşündüğü davranış biçimini dayatmak istiyor. Bu İslamcılığın güzel bir tanımı ve birçok insanı kızdırdı ki amaç da buydu zaten.
Erdoğan'ın AK Parti'deki yardımcıları o günden beri bu adımı yasal olarak meşrulaştırmanın yollarını arıyor. Sonuç olarak İçişleri Bakanı Muammer Güler, "terörist örgütlerin üniversite gençliği içindeki erkekler ve kızlar arasındaki ilişkileri kötüye kullanmaya başladığını, örgüte adam çekmek için zemin olarak kullandığını" söyledi.
Bugün [salı] parti sözcüsü Hüseyin Çelik de öğrenci yurtlarının fuhuş için kullanıldığı yönündeki endişeleri dile getirdi. Aynı zamanda partisinin geniş ve farklı bir kitleye sahip olduğunu ancak kendisinin şahsen Hristiyanlığı ya da Yahudiliği onaylamadığını da söyledi. Birkaç hafta önce de Çelik TV'de yayınlanan bir yetenek yarışmasının sunucusunu çok fazla dekolte giydiğini söyleyerek kovdurmuştu.
Erdoğan laik öğrenciler ve TV'de provokatif şeyler giyen kadınları düşman olarak görüyor. Gezi Parkı protestocularını terörist olarak yaftaladığı gibi, o ve destekçileri Erdoğan'ın aldığı desteği artırmak ve güçlendirmek için rakipleri canavarlaştırıyor. Bundan önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde ve sonrasında Erdoğan'a rakip olacak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi parti içindeki ılımlılar da nasibini alıyor.
Erdoğan koalisyonunun içindeki liberalleri çoktan kaybetti. İslam ve liberalizmin birlikte yürüyebileceğine inanan ve Erdoğan'ın ihlalleriyle katkılarını kıyaslamak için varını yoğunu ortaya koyan köşe yazarı Mustafa Akyol gibi destekçileri bile artık Erdoğan'dan vazgeçiyor. Ancak çoğunluğu muhafazakâr olan Türkiye'de Erdoğan liberalleri kaybettiğine üzülür gibi görünmüyor. Umudu geri kalanı kapabilmek.
Şimdi umutlar Erdoğan'ın devletin iktidarını fazlasıyla kişiselleştirip sosyal çatışmayı artırması ve böylece daha ılımlı parti liderlerinin, özellikle de AK Parti'nin diğer iki kurucusu Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Erdoğan'dan kopması yönünde. Erdoğan'ın yurt baskısına muhalefet ettikten sonra Arınç devlet televizyonu TRT'ye, "Ben Başbakan'ın söylediklerinden sorumlu değilim. Ben sadece bir bakan değilim. Geçmişi, geleceği ve partinin vizyonunu temsil ediyorum. Benim hiç sayılmamam lazım" dedi.
Ben hâlâ Erdoğan'ın Türkiye'yi İran'a ya da bir Körfez ülkesine dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum. Erdoğan Türkiye'yi yeni bir yere taşıma ya da 100 yıllık tarihi silme kapasitesine sahip değil. Ancak Erdoğan Türkiye'nin yönünü değiştirebilir. 10 yıllık iktidarın ardından, Erdoğan şüphesiz Türkiye'ye fayda sağlamaktan çok zarar veriyor.
Hürriyet’te yayımlanan makalenin tamamını okumak için tıklayın