Gündem

Birand, telefonu neden duvara fırlattı?

Mehmet Ali Birand, 28 Şubat sürecinde Erol Özkasnak Paşa'yla aralarında geçen diyalogu anlattı.

28 Şubat 2010 02:00

T24 - Mehmet Ali Birand, 28 Şubat sürecinde Erol Özkasnak Paşa'nın kendisini arayıp "Siz kim oluyorsunuz da Genelkurmay Başkanı'na faks çekiyorsunuz?" diye payladığını, bunun üzerine telefonu duvara fırlatıp kırdığını söyledi.
 
Zaman gazetesinden Fatih Vural'ın haberine göre dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun "Bin yıl sürecek." dediği 28 Şubat 'postmodern darbesi'nin üzerinden 13 yıl geçti.

Medya ve yargı eliyle yürütülen darbe sürecinin on binlerce mağduru var. İnançları nedeniyle fişlenen, işinden atılan ve birçok hukuk dışı uygulamaya maruz kalan binlerce kişinin hayatı altüst oldu. Farklı görüşleri savunan gazeteciler de stotükonun hedefi oldu. O dönemde farklı görüşleriyle ön plana çıkan gazeteciler Mehmet Ali Birand, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak, Zaman'a yaşadıkları mağduriyeti anlattı.

Askere yönelik eleştirilerini sakınmayan üç gazeteci aynı isim tarafından tehdit edilmiş. Bu isim dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak. Gazeteci Mehmet Altan, Çevik Bir'e en yakın isim olarak görülen Özkasnak'ın, Sabah Gazetesi yönetimini arayıp, "Onu süngü ucunda sınır sınır gezdiririm." dediğini anlatıyor.

Mehmet Ali Birand, Özkasnak'ın kendini arayıp "Siz kim oluyorsunuz da Genelkurmay Başkanı'na faks çekiyorsunuz?" diye payladığını, bunun üzerine telefonu duvara fırlatıp kırdığını söylüyor. Nazlı Ilıcak ise patronu Mehmet Emin Karamehmet'in Ankara'ya çağırılarak işten atılmasının istendiğini anlatıyor.

'Yazımı karakolda gördüm'

Mehmet Altan, askeri sinirlendiren olayın 28 Şubat sürecinde yüzde 72 oranında zamlanan asker maaşlarıyla ilgili yazısı olduğunu belirtiyor:

"30 yıllık bir öğretmenin maaşının, askeri kariyere yeni başlayan birisinden daha az olduğunu yazmıştım. Bu yazı üzerine Erol Özkasnak, o dönem Sabah'ın Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu'yu arayıp 'Onun makatına süngü sokup sınır sınır gezdireceğim' demiş, benim hakkımda." Mehmet Altan, bu tehdidin işe yaradığını ve Dinç Bilgin ile Zafer Mutlu'nun haftada 4 gün olan yazılarını bir güne çektiğini söylüyor. Altan, kendisi hakkında Çevik Bir'in Dinç Bilgin'le görüştüğünü de Hasan Cemal'ın Kürtler adlı kitabından öğrenmiş! Bu olaydan bir yıl sonra Özkasnak'ın muhalif gazetecileri Güneydoğu gezisine götürdüğünü belirten Mehmet Altan, "O yazıyı, Şırnak'taki bir askerî karakolda görünce inanamadım" ifadesini kullanıyor.

28 Şubat'ın hışmına uğrayan gazetecilerden birisi de Mehmet Ali Birand. Andıçlara da adı giren gazeteci, 28 Şubat döneminde "telefon ve mektup kampanyalarıyla" sürekli tehdit edildiğini söylüyor. En unutamadığı olayı şöyle anlatıyor:

"Eskişehir'de bir şehit cenazesinde konuşan bir muvazzaf albayın Cengiz Çandar'ı ve beni ismen hedef gösterip 'içimizdeki hainler' dediğini hiç unutmam. Albayı şikayet etmek için Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya faks çekmiştim. Bizi hedef gösterdiğini söylemiş ve özür dilemesini istemiştim. Bir süre sonra Erol Özkasnak beni arayıp 'Siz kim oluyorsunuz da faks çekiyorsunuz?' diye paylamıştı. Telefonu duvara vurup kırdığımı hatırlarım" Birand, 32. Gün'ü yayından kaldırması için Çevik Bir'in, Show TV'nin o zamanki sahibi Erol Aksoy'a baskı yaptığını da hatırlatıyor.

Askerlerin gazetecilere baskısını en ağır yaşayan isim ise Nazlı Ilıcak. 28 Şubat uygulamalarını, Teoman Koman Paşa'nın Susurluk Komisyonu'na ifade vermekten kaçmasını ve Cavit Çağlar'ın yanında çalışmaya başlamasını eleştirdiğini söyleyen Ilıcak, "Erol Özkasnak, yazılarım nedeniyle Mehmet Emin Karamehmet'i Ankara'ya makamına çağırmış. Karamehmet'i azarlayacak derecede uyarıda bulunmuş. Bütün bunlar neticesinde, 1997 sonunda Karamehmet benim işime son verdi" şeklinde konuşuyor

'Canımı acıtmak istediler'

Nazlı Ilıcak, TRT'yle yaşadıkları bandrol davasını da bu süreçle ilişkilendiriyor. Ilıcak, bu nedenle oğlunun yurtdışına kaçtığını belirtiyor. Bu hukuksuzluğu kendisinin canını acıtmak istediklerine yoran Nazlı Ilıcak, yurtdışında çalışan oğlu Mehmet Ali Ilıcak'ın askerlik tecilinin yapılması gerektiği halde, dönemin Seferberlik Daire Başkanı'nın önce "Tabii ki askerliğini tecil edebilir." dediğini, kendi oğlu olduğunu öğrendikten sonra da "Nazlı Ilıcak'ın oğlu ise gelsin burada askerliğini yapsın." diyerek büyük bir hukuksuzluk sergilediğini sözlerine ekliyor.

Süreçte akılda kalan sözler

Gülay Göktürk (Yeni Yüzyıl): Gazeteler Genelkurmay'ın açıklamasını "Ordu rahatsız oldu, ordu sinirlendi, ordu fena halde kızdı" gibi başlıklarla ve büyük puntolarla sürmanşetten verdi diye; haberi kaleme alan editörler de açıklamayı "Bir nevi muhtıraya" benzetti diye biz de sinip oturacaksak...

Tansu Çiller: Muhalefet tekelci sermaye ve kartelci medya ile anlaşarak 'darbe kışkırtıcılığı' yapıyor. (Mayıs 1997)

Erzurum Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek: Adam olan adam gidip o krala misafir olmaz. Ben bunu kabul etmiyorum. Başbakan değil bilmem ne bakanı olursa olsun... Ulan pe... (17 Nisan 1997)

Bir gazetenin muhabiri: Komutanım haberlerimizde bir eksik var mı? Komutanın cevabı: Yanlış veya eksik yok. Gayet güzel. (3 Haziran 1997, Radikal)

Sabah: Türkiye sizinle gurur duyuyor

Hürriyet: Gerekirse silah bile kullanırız. (Savcılara ve basına verilen brifingle ilgili manşetin başlıkları)

'Süngü takar gezdiririm'

Mehmet Altan: Benim başımı belaya sokan yazı, profesörlerin ve generallerin maaşlarını kıyaslayan yazıydı. Telefon edip gazete yönetimine, onun makadına süngü takar, cepheleri gezdiririm demişti.

Çevik Bir'den Milliyet Gazetesi yönetimine: Albright'ın açıklamasını neden bu kadar büyüttünüz? Şimdi oraya da mı iki general göndermem gerekiyor?.. (Milliyet, ertesi gün haberleriyle kendini affettirdi)

Mehmet Barlas: Bana Taha Akyol anlattı: "Çevik Bir Aydın Doğan'ı eleştiriyor. 'Gazetendeki bazı yazarlar türban konusunda, genç kızların başörtüsü konusunda yanlış yazıyor' diyor. Aydın Bey, Çevik Bir'e 'gel kendileri ile konuş' diyor. Bunun üzerine Çevik Bir gazeteye geliyor. Genelkurmay ikinci başkanı yazarlar ile toplantı yapıyor. Taha Akyol kendisine soruyor. 'Niye Türk toplumunun geleneklerine bu kadar karşı çıkıyorsunuz? Bunun için Türkiye'de çok değerli sosyologlar var. Niye onlara danışmıyorsunuz?' diyor. Çevik Bir de 'Eğer sosyologlara danışırsak bu konudaki kararlılığımız dağılır.' diyor.

Cumhurbaşkanı Demirel: Bazen siyasal çoğunluk sayısal çoğunluktan önemlidir. (Hükümeti kurma görevini sayısal çoğunluğu olan Çiller'e değil de Mesut Yılmaz'a vermesini böyle savundu.)

Mesut Yılmaz: Höt dendiğinde kaçanların ülkeye de, devlete de yararı yoktur. (Mart 1998. Asker bildiri yayınlayınca geri adım attı.)

'Yağlı kazığa oturturuz'

Bir general: "Git söyle o kadına, ileri geri konuşmasın. Gelirsek İçişleri Bakanlığı'nın önünde yağlı kazığa oturturuz..." (İçişleri Bakanı Meral Akşener'e yönelik söylenen söz.)

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel: Merve Kabakçı ajan provokatör. (Başörtüsüyle Meclis'te yemin etme girişimine gösterdiği tepki)

Sabah yazarı Can Ataklı: Türk basını çok kötü bir sınav verdi. 28 Şubat süreci içerisinde özellikle büyük gazete ve televizyonların yaptığı haberlerin yüzde 90'ı (doksan) yalandır. Biz yazdık, biz okuduk... Şemdin Sakık'ın ifadelerine o satırlar, (Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand'ı terör örgütüyle irtibatlı gösteren ifade) İstanbul sosyetesiyle sıkı fıkı olan bir komutan tarafından eklendi. Yayımlanmaması halinde gazeteyi batırmakla tehdit etti. (Öküz Dergisi'ne yaptığı açıklama, 22 Aralık 1999)

Çevik Bir: Kin kusanları bir süre izleyeceğiz. Hemen açığa çıktılar. Diğerlerinin de tıynetleri görüldü. Bunların dinle, imanla, Allah'la ilgileri yok. Sırf menfaatleri para. (Cumhurbaşkanı adaylığına tepki gösterenlere verdiği cevap)

Cengiz Çandar (Sabah): Hizbullah'ı palazlandırıp, bir cinayet makinesi haline dönüşmesinde başrolü oynayanlar 28 Şubat'ta ne rol aldılar. Bir hafızanızı yoklayın bakalım. Susurluk üzerine 28 Şubat'ın gelmesiyle örtbas edilmedi mi?

Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşi: Bazı arkadaşlarımıza iftira edenlere yardımda bulunmuş gibi olduk. Böyle adi bir tertibin içinde devletin bulunabileceğini nereden bilebilirdik? (Sakık andıcının gazetesinde yayımlanmasıyla ilgili günah çıkardı.)

Eski Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Özkasnak: O dönemde Genelkurmay karargâhıyla çalışabilmek için askerî kaynaklı haber kırıntılarını bile manşet yaparak komutanlara yaranmaya çalışan, karargâh bir şey söylemeden haber kaynaklarını ihbar eden kalemler, bugün benim kaynak soruşturması yaptığımı iddia eden kalemlerdir. Espri yapmaya cüret bile edemezlerdi.

Bülen Ecevit: Medyaya büyük sermayeler giriyor ve bunlar politikada fazlasıyla etkili oluyor. Bu durum beni rahatsız ediyor. RTÜK Yasası benim hükümetim tarafından çıkarıldı ama her şeye gücümüz yetmiyordu. (5 Şubat 2003)

Eski TOBB Başkanı Fuat Miras: Askerlerin müdahalesine iki gün kalmıştı... Biz bütün Türkiye'de üretimi durduracaktık. Hayat felç olacak, elektrik, su kesilecekti... Hükümet mecburen çekilecekti. (4 Haziran 2001)

Mehmet Ali Birand: En demokratımız dahi, Refah'a karşı asker kartını kullanmakta bir sakınca görmedi. (2 Mart 2007)