Söyleşi

'Bir travesti PKK’da da çürük muamelesi görür'

Esmeray, renklilik konusunda “hayat abi”nin “gel çocuğum, yerin önlerde” diyerek cömert davrandığı biri...

11 Ağustos 2010 03:00



Selin ONGUN - T24
[email protected]


Esmeray, renklilik konusunda “hayat abi”nin “gel çocuğum, yerin önlerde” diyerek cömert davrandığı biri.

Türkiye’nin “öteki” listesindeki birçok madde onda mevcut; Kürt, travesti, feminist, solcu...

1974'te Kars'ın çoğunlukla Azeri ve Kürtlerin yaşadığı Eşmeyazı Köyü’nde doğdu, yedi yaşına kadar kendini kız zannetti. Köyündeki Avrat Metin’in yaptığı gibi annesinin elbiselerini giyip köy yerinde dolaşmadı. Ama annesinin tığını alıp, dantel örüyormuş gibi yapıp, bol bol “genç kızcılık” oynadı. Tabii sopayı da yedi; “Oğlum n'apıyorsun sen!”

Zeki Müren ekrana çıktığında köylülerin “Aaa deli çıktı deli” derken, “Sesi de pek güzel” övgüsünü duydukça düşündü: “Avrat Metin'in sesi güzel olsa daha çok itibarı olur muydu acaba?”

Büyüdükçe, başka sorular da çöreklendi zihninde: “Dağa çıkarsam, orada var olabilir miyim?”
Adını koyamıyordu, ama bir “şey”ler oluyordu.


‘Oğlum o ne biçim eda, seksonelsin sen’



15 yaşında İstanbul'a geldi. Badanacılık, börekçilik, bulaşıkcılık, garsonluk... Hangisi denk geldiyse o işi denedi. Börekçide çalıştı. Rutin bir iş anında, hamur açarken, bir mesai arkadaşının çıkışıyla kafası karıştı: “Oğlum o ne biçim eda, valllahi seksonelsin sen!”

Eşcinselliğin ya da transeksüelliğin “aslında ne olduğunu” keşfetmeden, hanesine bir soru daha düştü; “O ne ya? Seksonel ne?”

18 yaşına varmadan cevapladı; “Kadınmışım ben.”

Harbiye, Merter, Ülker Sokak'ta “seks işçiliği” yaptığı dönemde hanesine bu kez bir karar ekledi: “Seks işçiliği erkekliği yeniden var ediyor, buna katlanmayacağım.”

Solcu bir travesti arkadaşının vesilesiyle tanıştığı Duygu Asena kitapları, Pınar Selek'in atölye faaliyetlerinde yakınlaştığı feminist teori, Ülker Sokak'taki küfreden kadınlar ve erkekleri eşitledi Esmeray'ın gözünde; “Burada kadın kalamam.”

Esmeray'ın kendi hayat hikâyesinden hareketle yazıp oynadığı tek kişilik oyunu “Cadının Bohçası” işte bu hikâyeyi işliyor. İki yıl önce sahneye konan oyun, tam bir karnaval; Tarlabaşı'nda yaşayan Nijeryalıların Kürtçe ağızlı Türkçeleri, 12 Eylül'ün yasak koyduğu Bülent Ersoy'un “saray Türkçesi”, midye satan travestinin günahlarıyla barışan (!) Beyoğlu esnafı, sol partiye üye olan “seksonelin” serüvenleri...

Belirtmek gerek; Cadının Bohçası ile “artistik rüşdü”nün asla baraj sorunu olmadığını ispatlayan Esmeray, Nobel ödüllü İtalyan oyun yazarı Dario Fo’nun “Tecavüz” ve “Yalnız Kadın” oyunlarını sahneleyerek yola devam ediyor.

Şimdi soru belli; peki nerede?

Cevap da belli aslında; hangi tiyatro salonu kapısını Esmeray'a açarsa orada!

Temmuz ayında Beyoğlu, Tünel'deki Kumbaracı50 açtı o kapıyı.

Dileriz, 2010 yılı bitmeden İstanbul'un kültür başkentliğinden Esmeray'ın hanesine de bir “açılım” düşer.

~

‘Sen orospuluk yapmıyor musun?’ diye soran polisler


- Esmeray, Türkiye’nin “öteki” listesindeki birçok madde sizde mevcut; Kürt, travesti, feminist, solcu... Bu maddelerden hangisi birincil kimliğiniz?

Kadın, trans kadın. Çünkü pratikte yaşadığım sıkıntıların en can alıcı kısmı bu. Misal; İstiklal Caddesi cıvıl cıvıl, bir huzursuzluk yok, yürüyüş yok, protesto yok. Her şey normal seyirinde, ben de evime yürüyorum. Ama polis beni çevirip kimlik soruyor. Peki tamam, arkasından da o soru; mahkemen var mı? Mantık şu; travestiysen muhakkak mahkemen olmalı! “Var” diyorum. Küstah bir tonda devam ediyor; “Ne yaptın kim bilir?” Taciz ve şiddet gördügüm polislere dava açtım ve kazandım, deyince şok oluyorlar. “Ben çalışmıyorum” dediğimde ise ne demek istediğimi anlıyorlar, ama bu kez üslup şu; “Aaa sen orospuluk yapmıyor musun?” Anlayacağınız hayatın “normal seyirinde” Kürt kimliğimden önce muhatap olduğum onlarca sorunlu soru mevcut.

- Söyleşiden önce sohbetimiz esnasında demiştiniz; “Korkunç bir muhafazakârlaşma var. 20 yıldır Beyoğlu’nda yaşıyorum, burada bile şimdiye dek tanık olmadığım manzaralara şahit oluyorum.” Nedir bu manzaralar?

Muhafazakârlaşma sadece sokakta değil. Televizyonu açtığınız andan itibaren evinizin içinde! Ben şimdiye dek toplumun bu denli evrildiğini, sindirildiğini, sansür mekanizmasının bu kadar işlerlik kazandığı bir başka dönemi hatırlamıyorum. Sözlerim “laik tepki” gibi okunmasın, çünkü bir ideolojiye konumlandırılarak eleştirelerimin “rasyonelleştirilmesini” istemiyorum. Sözü uzattım fakat durum bu; sürekli kendini ifade etme ihtiyacı! Gelelim sorunuza; sansür, sindirme her yerde. Biliyorsunuz, RTÜK’ün çok ciddi yasak ve baskıları var. Travesti, transseksüel kelimesinin olduğu bütün programlar yayından kaldırılma riskiyle karşı karşıya. Örneğin ben tiyatro yapıyorum, kendimi var edebilmem için bana bir alan gerekli. Oyunumda küfür yok, hakaret yok, ajitasyon yok. Ama böyle bir içeriği bile ekrana taşıyamıyorsunuz.

- Neden?

Birçok program sahibinden aynı şeyi duyuyorum; “Seni konuk almak istiyoruz ama…”


‘Okan Bayülgen beni programına çıkardığı için kanalından ve RTÜK’ten uyarılmış’


- Ama ne?

Ama çağıramıyorlar. Çünkü RTÜK’ün çok ciddi baskısı var. Mesela Okan Bayülgen çağırdı, ertesi gün inanılmaz uyarılar almış.

- Kimden?

“Çağırmazsan iyi olur” diyerek hem kanal, hem de RTÜK uyarmış. Belki inatlaşıp beni bir kez daha konuk olarak alsa, adamın programını yayından kaldıracaklar. Hatırlayın o programları; Kuşum Aydın, Fatih Ürek, Huysuz Virjin neredeler şimdi? Kim var ekranda; bir tek Bülent Ersoy. Ona güçleri yetmiyor, halkın tepkisinden çekiniyor olmalılar. Korkunç bir “yok sayma”, “ötekileştirme” bu. Aynı durum sokakta da hâkim. Muhafazakârlığa doğru çok ciddi bir dönüşüm var ve üstelik bu oldukça ikiyüzlü bir dönüşüm.

- İkiyüzlü olan nedir?

Söyleyeceğim şey birçok kişiyi çileden çıkaracak, biliyorum. Bakın ben genelleme yapmayı sevmem, lütfen sözlerimi bizzat tanık olduğum gözlemler olduğunu yazıda belirtin.


‘Beyoğlu’nda ne kadar pezevenk, mafya varsa cuma namazında’


- Kuşkunuz olmasın.

Bir inceleyin; Beyoğlu'nda cuma günü namaz kılanların bazıları kimdir? İnanın her cuma oralardayım. Beyoğlu’nda ne kadar pezevenk varsa, ne kadar mafya varsa, ne kadar çocuk, eroin satıcısı varsa, bu dejenerasyonun içindeki neredeyse tüm “Beyoğlu sakinleri” orada. Bir korku mudur, aldatmaca mıdır, günah çıkarma mıdır, göstermelik bir ibadet midir; inanın kestiremiyorum. Elbette herkesin inancı kendine, ama aklım almıyor; hem kadın satacaksın, hem uyuşturucu satacaksın hem de gidip, “iyi Müslüman” pozları vereceksin. Tutarlı değil bunlar.


‘10 yıl önce Beyoğlu’ndaki camilerde gösteriş için namaza giden bir topluluk yoktu’


- Daha önce bu grup Cuma namazına gitmez miydi?

İçlerinde gidenleri vardır muhakkak. Elbette camiye gidene kimsenin kimlik kontrolü yapacak hali yok. Kim, nerede isterse ibadetini yapar. Fakat benim söylemek istediğim şu; 10 yıl önce Beyoğlu’ndaki camilerde böyle gösteriş için namaza giden bir topluluk göremezdiniz. Anlamıyorum; politik bir tutum mu, imana gelme mi! Öyle olsa, gece kadın satmazlardı herhalde. Ben sosyolojik bir dönüşümden bahsediyorum; 20 yıldır Beyoğlu’nda yaşıyorum. Ama bu manzaralar resme yeni eklendi; kimse gücenmesin, darılmasın. Gerçek bu.

- Az önce Türkiye’deki ana akım medyadaki “sansür”den bahsedince siz, aklımıza düştü; Kürt medyası size, oyunlarınıza ilgi gösteriyor mu?

Sahiden müthiş destek oldular. Kürtçe ve Türkçe yayın yapan dergi ve gazetelerin hepsi son derece duyarlı davrandı. Oyunlardan önce 2006 ile 2008 yılları arasında, iki yıl Gündem gazetesinde çalıştım ben.

~

'Bu ibneye gazateyi nasıl dağıttırırsınız diyen iki Diyarbakırlı Gündem’i basmış’


- Göreviniz neydi?

Dağıtımdaydım, İstiklal bölgesi bana aitti, gazete dağıtıyordum. Hürriyet ya da Zaman gazeteleri bu işi verir miydi bana?

- Şimdi bazı akıllardan geçmesi muhtemel; “Kürt olmasaydınız Gündem iş verir miydi size?”

O işi bana Kürt olduğum için vermediler, başka bir travesti gitse yine yardımcı olurlardı; şüphem yok. Çünkü baskılara rağmen geri adım atmadılar; gazete dağıtmaya başladığım ilk günlerde iki Diyarbakırlı, “Siz bu ibneye bizim gazeteyi nasıl dağıttırırsınız?” diyerek gazeteyi basmış.


‘Kimsenin memleketinden ibne çıkmaz, o zaman bizi leylekler getirdi!’


- Esmeray, söz buraya gelince şimdi affınızı rica ederek soralım; seks işçiliği yaptığınız dönemde Kürt olduğunuzu fark edip, sizinle birlikte olmaktan vazgeçen Kürt erkekleri barajı geçer mi?

Şöyle bir şey gelmişti başıma; Ülker Sokak’ta çalışıyordum o zaman. Şivan Perwer dinliyordum. Adam Kürt olduğumu anlayınca, “Allahım ben burada ne yapıyorum?” dedi, mahcubiyetle kalktı gitti.

- Genel bir refleks midir bu?

Pek değil ama bazılarında olurdu. Şu da ilginç; sol düşünceden yana olduğumu öğrendiğinde, “Biz yoldaşmışız” deyip gidenlere rastladım. Yani listeyi uzatmak mümkün; “Yozgat’tan eşcinsel cıkmaz, Kürtlerden travesti çıkmaz, Karadeniz’den top çıkmaz! ” Yaygın algı bu; kime sorsan onun memleketinden, mezhebinden, milliyetinden ibne çıkmaz! O halde bizi leylekler getirdi! Bu zihniyet işin bir yönü. Bir de şu var; “Travesti mıravesti ama Kürt, bak kimliğini unutmamış!” Bu tabii daha iyi niyetli bir hâl. Geçen yıl “Cadının Bohçası” için turnedeyken keşfettim bunu. Van’da bir salonda oynuyordum; bir kadın derneğinin organizasyonuydu. Salon kadınlarla doluydu, her birinin kucağında çocuk. Hepsi pür dikkat beni izliyordu, gözlerindeki şefkat ve empatiyi görmemek imkânsızdı; “Travesti ama Kürtlüğünü unutmamış” diyen o gözler.


‘Bir transseksüel ya da eşcinsel de homofobik olabilir’


Aslında burada bir özeleştiri yapmak gerek. Ataerkil ve hetoroseksüel sistemde yaşadığımız için homofobi hepimizin içine işlemiş. Bu şu demek; bir transseksüel ya da eşcinsel de homofobik olabilir. Çünkü neticede bu insanlar da bu sistemin ürünü. Yani bir travestinin yolda yürürken kendine dikkat etmesi, “Aman anlamasınlar” diyerek sesini değiştirerek konuşması, bunlar da transfobinin paydaları. Mesele hep aynı; kendinden korkma, kendini saklama, kabul görmeme. Bu anlamda geriye dönüp, muhasebe yaptığımda fark ediyorum; benim cinsel kimliğimi ailemin nispeten daha “sancısız” kabul etmesinde Kürt kimliğinin kesinlikle olumlu bir etkisi olmuş. İnsan hakkı, kendini ifade etme talebi, değişmeden kimliğini kabul ettirme ihtiyacı… Tüm bunların mücadelesini verdiklerinden, belki de benim durumumu daha anlaşılır karşıladılar.


‘Oğlunun eşcinsel olduğunu kabul edemeyen baba ile Kürtleri kabul edemeyen devletin psikolojisi paralel’


- O halde şu benzetmeye katılır mısınız; “Çocuğunun eşcinsel olduğunu kabullenmekte güçlük çeken geleneksel anne-babanın tavrı bir yerde Kürt olan çocuklarını oldukları gibi kabul etmekte güçlük çeken ‘devlet baba’nın refleksleri ile örtüşüyor?”

Bence yersiz bir benzetme değil. Çünkü ortak payda, her ikisinde de “olduğun gibi” kabul edilmeme üzerine odaklı. Oğlunun eşcinsel olduğunu fark eden bir babanın “Öyle değil böyle konuşacaksın!” tavrıyla, bir köy meydanında ahaliye “Kürtçe yok, Türkçe konuşaksınız!” dayatmasında bulunan devletin psikolojisi paralel. Her ikisi de “Benim dediğim yapılacak!” diyor, değil mi?

- Esmeray siz politika ile ilgilisiniz, Kürt siyasetçilerinin bu anlamda LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel) bireylere bakışı “Eşcinsellik hastalıktır” diyenlerden ne kadar farklı?

BDP bu konuda çok duyarlı. LGBTT bireylerinin hakları konusunda hükümete verilen gensorulara bakıyorsunuz; BDP’lilerin imzası var.
~

‘Milletvekili adaylığına soğuk baktım’


- Şu mümkün bir varsayım mı peki; bir travestiyi BDP’nin milletvekili aday listesinde görebilir miyiz?

Bana teklif ettiler. 2007 genel seçimlerinde İstanbul Beyoğlu bölgesindeki kadınlar, genel merkeze benim ismimi önermek istediklerini söylediler. Kabul etmedim.

- Neden?

Yıpranmak istemiyorum, çok yıpranırdım. Bir de o yemin var. Kabul etmediğim, eleştirdiğim birçok şey için yemin edebilir miydim; bunu çok düşündüm. Ben şiddete karşı bir antimilitaristim. Dolayısıyla her türlü silahlı mücadeleye karşıyım. Fakat burada, politik arenada var olan Kürt siyasilerinin karşısına koyulan nedir; “PKK koşulsuz silah bıraksın” söylemi. Ben bunu söylemem. Bunu söylemediğiniz zaman da Meclis’te kabul görmeniz olası değil. Aslında bazen düşünüyorum; bu sorunu siyasiler değil, anneler çözer belki. Bir şehit annesi ya da gerilla annesi “Bir oğlum daha olsa onu da gönderirim” demek yerine “Yeter artık, çocuklarımız ölmesin! Biz bu savaşa artık çocuklarımızı göndermeyeceğiz” dese, öyle bir an olsa, belki taşlar yerinden oynar.


‘Bir travesti PKK’de de çürük muamelesi görür’



- Siz askere gittiniz mi?

Hayır, tahmin edileceği üzere muayeneden çürük raporu sonucu çıktı.

- Bir travesti PKK’ya katılmak istese ne olur; orada da durum benzer mi?

Devletten aldığı gibi çürük raporu olmazdı, ama orada da “çürük” muamelesi görür. Gerilerde bırakırlardı herhalde, dağ kadrosunda yer vermezlerdi, başka alanlara yönlendirirlerdi.

- Böyle öyküler var mı?

Var. İsim vermem doğru olmaz. Ama gerilladayken eşcinsel olduğu deşifre olunca dağ kadrosundan Avrupa’daki faaliyetlere gönderilenler var.


‘Çocukken dağa çıkmayı düşündüm ama beni bu kimliğimle var etmeyecekleri için çıkmadım’



- Sizin aklınızın bir köşesinden dağa çıkmak geçti mi hiç?

Çocukken köyde (Kars’ın Eşmeyazı Köyü) çok düşünmüştüm, içimde çok tartışmıştım bunu.

- Hangi fikir galip geldiği için çıkmadınız?

Büyüyecek kadar vaktim oldu benim. Büyüdükçe, cinsel kimliğimi fark ettikçe, kadınlık baskın geldi. Orada bu kimlikle kendimi var edemeyeceğimi, bu kimlikle orada beni var etmeyeceklerini anladım. Ve zaten yıllar içinde her dönemde bu anlamda erkekliği sorguladım. Feminist teoriyle tanıştıktan sonra kesin olarak, elime silah alamayacağımı anladım. Hayat enteresan, Duygu Asena'nın kitaplarını ilk keşfettiğim dönemde, müşteriye horozlandığımı hatırlıyorum; “Ama bu çok erkek egemen bir üslup!” Mizah yaptığımı sanmayın; sahiden yaptım bunu. Nasıl bir naiflik! Oysa aynı seks işçiliğinde kavgayı öğrendim ben. Dört beş kişi üzerime çullandığında baş edebiliyordum! Kendini var etmek için, çirkefleşiyorsun. Peki niye katlanıyorsun buna; kadın olmak için. En azından benim nedenim buydu. İşin feci tarafı o işi yaptıkça, erkekleşmek.


‘Menopoza girmeden kadın olacağım’


- Esmeray, sosyal güvenceniz yok, sabit geliriniz yok, oyunlarla geçiminizi kazanmaya çabalıyorsunuz şimdi değil mi?

Öyle.

- Peki şu soru nerede duruyor; “37 yaşıma gireceğim, ufukta ameliyat ya hiç olmazsa?”

Menopoza girmeden olacağım! (Gülerek) Bu ameliyat parası da benim için başlık parası biriktirmek gibi oldu; ama tamam, az kaldı. Bu kış “gelin” olacağım!