13 Şubat 2019 01:15
TBMM Başkanı ve AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım, "11 yaşındaki ortaokul öğrencisi Binali, Binali Yıldırım oldu. Buraya gelmişsem İstanbul'a borçluyum. İstanbul 2003 Kasım'da beni milletvekili seçti. Bakan oldum, TBMM Başkanı oldum. İstanbul beni seçti. Bir yola çıktım, İstanbullular destek verirse belediye başkanı olduğumda borcumu ödeme gibi yükümlülüğüm var" diye konuştu.
Yıldırım İstanbul'da yaşanan trafik sorununa ilişkin, ''İstanbul'da en önemli sıkıntı toplu ulaşım altyapısının yetersizliği. Şu anda raylı sistemin payı artı otobüs, metrobüs yüzde 18. Bunlar yapıldığında hedefimiz yüzde 48,5. İstanbullu evinden çıktıktan 750 metre sonra metro istasyonuna ulaşacak. Ben bunu vaad ediyorum'' dedi.
Habertürk'te Veyis Ateş'in sunduğu 'Akılda Kalan' programına konuk olan TBMM Başkanı Binali Yıldırım soruları yanıtladı. Yıldırım'ın çocukluğundan günümüze değin yaşam kesitlerin fotoğraflarla sunulduğu programda söyleşinin ağırlıklı bölümünü İstanbul tuttu. Yıldırım'ın konuşmasından öne çıkan başlılar şöyle:
Bu mesleği tekrar isterdim. Mühendis olmayı isterdim. Herhangi bir pişmanlığım olmadı. Hayalimdeki her şeyi doya doya daha fazlasını gerçekleştirdim. Bir pişmanlık duygusu içinde değilim. Yol yapmayı, köprü yapmayı, hava yolunu geliştirmeyi hep hayal etmişimdir. Bunları Rabbim nasip etti. milletimiz fırsat verdi, sayın Cumhurbaşkanımız da bize yol gösterdi, liderlik yaptı ve başardık.
Bir terbiye kuralıdır o. Eğer dedemin olduğu odada, mecliste ben çocukken hatırlıyorum babama doğru emekliyerek giderdim. O günleri hatırlardım. Babam da ayağıyla geriye iterdi. Büyüdüğüm zaman beni dedeme yönlendirirdi. Bu bir gelenek, terbiye, doğrudur, yanlıştır o ayrı şey. Hayatın çetin meşgalesinde, yoğunluğunda çocuklarımıza tam anlamıyla çocuk muamelesi yapamadık. Telaşemiz içerisinde onlar büyüdüler. Şimdi acısını torunlardan çıkarıyorum. Onları sevme fırsatımız olmadı.
Torunları sevmek bedava. Ağlıyorsa bizi ilgilendirmiyor. Altını ıslatıyorsa bizi ilgilendirmiyor.
İlkokulda iken amcalarım İstanbul'daydı, dedem de İstanbul'daydı. Biz geniş bir aileyiz. Amcalar, halalar herkes birlikte yaşıyor. Görev bölümü yapılmış. Bir kısmı İstanbul'a gidiyor, bir kısmı köyde kalıyor. Köyde kalan babam. Dede yazın gelir, kışın giderdi. Ben İstanbul'da Tarlabaşı'nda oturuyorlardı. İlkokul son sınıfa gelince babamın niyeti bir an önce okulu bitirsin, işin bir yerinden tutsun. Biz köyün çok geniş aileyiz. Çok fazla yerimiz var, tarlamız var, işleri yetiştiremiyoruz. Bir an önce gelsin.
İstanbul'a geldim. Dedemin satın aldığı Tarlabaşı'ndaki apartmanda oturuyoruz. Annem, babam köyde, biz amcamlarla oturuyoruz. Kimseye yük olmayayım, kısa yoldan yatılı öğretmen okuluna gideyim diye bir karar verdim. Benim gibi iki tane arkadaşım daha var. Bir tanesi bizim köyden diğeri yine bizim ilden başka bir yerden. Müracaatımızı yaptık, sınavlara girmek için az bir süre var. Sınava giriş kartı veriliyor. Onu alacağım, dediler ki, 'Müdür bey seni çağırıyor, o kartı vermiyor' dedi. Rahmetli Hasan Çelik, coğrafya hocamızdı. Gittim, karşısına geçtim. 'Ne oldu' dedi. 'Ben öğretmen okulu imtihanına gireceğim, kağıdımı verin' dedi. Baktı yüzüme 'sen öğretmen mi olacaksın' dedi. Kağıdı çıkardı yırttı, çöpe attı. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. 'Hadi git' dedi. O kadar üzüldüm ki, anlatamam.
Mehmet Ali Bey hayranlıkla takip ettiğim hocamdı. Bana hep 'sen mühendis ol' derdi. Kafama bunu yerleştiren insan Mehmet Ali Bey hocamız oldu. 9 ay falan üniversitede asistanlık yaptım. Oradan tersaneye gidip çalışmaya başladık. Gemi Makina Mühendisiyim ben. Daha sonra askere gittim, askerliğimi yaptım. Askere gitmeden önce yüksek mühendislik lisans üstü eğitimimi tamamladım. Askere gittim Ağustos 1980'de 12 Eylül darbesi oldu. Askere gitmemden 1 ay sonra darbe oldu.
İsveç'te işim bittiğinden bir gün önce hazırlıklarımı tamamladım yurda döndüm. Oralar cennet gibi.Sessiz, trafik sorunu yok, insanlar birbirine daha saygılı. Her yönüyle muntazam. Aşırı muntazam olması beni rahatsız etti. Hiç anormal bir şey yok. Ona alışmanız zaman alıyor. Gelince tam tersi oldu. Burada hiç yaşamamış gibi sinirimi bozmuştu. 1-2 ay kafamı evin duvarlarına vuruyordum, Türkiye'ye dönünce.
Beşiktaş'ın maçını seyretmek için Malmö Stadı'na gittik. Onların tarafına gittik. Bize ayrı bir tribün yok. bir gol oldu. Fırladık 'Feyyaz' diye. Yanımızda da bir tane saçı sakalı birbirine karışmış adam oturuyor. İkinci gol oldu tekrar fırladık 'Feyyaz' diye. Bir gol daha oldu bizim kaleye. Bu sefer hiç konuşmayan adam ayağa fırladı 'Feyyaz' diye bağırdı. Adam bize golü attı. Adam demek ki Feyyaz ismini 'gol' olarak anlamış.
Biz Semiha hanımla akrabayız. Semiha Hanım'ın dedesinin babası ile ile benim dedemin babaları kardeş. Önceden tanışıyoruz. O öğretmen okuluna gitti, ben İstanbul'a geldim. Okullar bittikten sonra bir şeye karar verdik, aile olmaya karar verdik. Ben İTÜ'de öğrenciyim. O da Bakırköy Kirazlı Velikapı diye bir yer var. Orada öğretmen, ilkokul öğretmeni. Hasta oldu, çocuklarına çok düşkün. Dersler boş geçecek. 'Ben gideyim' dedim. Gittim, içeri bir girdim. Bir kargaşa, gürültü, birbirlerinin saçını başını yolanlar vs. Benim geldiğimi hiç farketmediler. Tahtaya vuruyorum, bağırıyorum, hiç oralı olmuyorlar. Birden önüme ilk gelen çocuğu tuttum havaya kaldırdım. Herkes suspus oldu. Bana bakıyorlar. Sonra bıraktım. Bir şeyler anlattım ama çocuklarda çıt yok, hiç tepki yok. Ders bitti, geldim. 'Nasıl geçti' diye sordu hanım, 'Güzel geçti, hallettik' dedim. Okula dönünce müdür bey demiş ki hanıma 'O senin dersine gelen kimdi'. Semiha Hanım 'eşim' deyince, müdür bey 'sen ona söyle, dersler boş geçsin ama gelmesin'...
Geniş bir aile, birbirine düşkün bir aile olacağını hiç hayal edemezdim. Torunum Bahar Sena bana dedi ki, 'Dede şurada bir AVM var, bizim eve yakın bir yerde. Oraya gidelim kitap alalım, eğlenelim, gelelim' diye. Kabul ettim. 3-4 yıl önce oluyor. Gittik, park ettik. Bakanlığım döneminde. İnsanlar bizi görünce 'Ooo bakanım hoşgeldin' diyorlar, sarılıyorlar. 100 metrede birçok insan geldi, kucaklaştık. Bir türlü dükkanlara gidemiyoruz. Bizim torun pek hoşnut değil. Bir şey diyemiyor bana. Gidip kendi aldı geldi. Gayet sakin döndü. Eve gelince annesi sormuş, o da demiş ki 'Anne o bakanım diye sarılıyor, bu sarılıyor, ne kitapçıya gidebildik, ne filme gidebildik. Bir daha gitmem' demiş.
İstanbul Deniz Otobüslerinin kuruluşu Dalan dönemindeydi. Sözen döneminde pek bir şey yapılmamıştı. Geldiğimizde 9 tane deniz otobüsü var ama iyi durumda değiller. 7-8 tane iskelesi vardı. Esasında kapanmaya yüz tutmuş bir şirketti. Bir karar vermeniz gerekiyordu. Ya kapatacaktık ya da İstanbulluların rahatça kullanabileceği hale getirecektik. İkincisine karar verdik. Sağ olsun Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da böyle bir karar verdi. 4,5 yıl görev yaptım. İDO kendi sınıfında dünyanın en büyüğü oldu. 29 gemiye ulaştı. 30'dan fazla iskele yapıldı. Bütün Marmara'nın kuzeyine, Avşa, Bandırma, Mudanya, Armutlu, Çınarcık hatta Gölcük'e, Avcılar'a, Şarköy'e seferler yaptık. Bana göre İDO'nun en büyük hizmetlerden biri 1999 depremidir. 99 depreminde ben Acıbadem'de oturuyorum. Depremden hemen sonra iletişim koptu. Ben hemen Bostancı'ya gittim. Şirket merkezinde baraka vardı. Açtım bütün gemilerle SSP telsizle irtibata geçtim. Bandırma, Mudanya, Esenköy, Çınarcık, Yalova, hatta Gölcük'ü. Arkadaşlara dedim ki, 'Çıkın etrafı dolaşın 10 dakika içinde bana rapor edin. 10 dakika sonra beni aradılar. 'Çınarcık, Yalova, Gölcük çok kötü' dediler. Bir anons yaptım 'Bütün gemiler doğru Gölcük, Yalova, Çınarcık'a gidecek. Buradan gün boyunca yaralıları taşıyacak' dedim. Yenikapı'ya yüzlerce ambulans dizdim. Gemiler getiriyor oradan alınıyor, hastanelere getiriyorlar. Bir günde 2 bin 500 kişi taşıdık, hayata döndürdük.
Rahmetli Ecevit, bir açıklama yaptı, İDO'nun yaptığı büyük hizmeti biraz da methederek anlattı. Şöyle dedi, biz bu şirketi destekleyeceğiz dedi. O zaman en büyük sorunumuz yakıttı. Gittik fakat sonuç alamadık. Sonra ben geldim o iş kendinden çözüldü.
Ben gemi inşaat mühendisiyim. Gelince fotoğraf çektim ve hızlı plan yaptık. Sayın Başkanımıza anlattım meseleyi. O da 'tamam, tam yetkilisin' dedi. Hemen harekete geçtik. O gemilerin mevcutlarını yeniledik, yeni iskeleler açtık. Dünyada ilk 100-200 kişilik Adnan Menderes, Turgut Reis, Turgut Özal gibi feribotları getiren bendim. 40 mil hızla gidiyorlar, saatte 75 kilometre ile gidiyorlar. Önceden Bandırma'ya 6 saatte gidiliyordu feribotlarla 2 saatte gidilmeye başlandı. Müthiş bir taşımada farkı ortaya koydu. O eski şirketi hayriye vapurlarıyla saatler süren yolculuk, hızlı bir şekilde yapılır hale geldi. Bize devletin o günlerde, hatırlayın 5 Nisan kararları var, kur almış başını gitmiş, enflasyon var. Bizim risk primimiz devletin risk priminden daha düşüktü. Libor + 1.125'le borçlandık. Devlet libor + 2,5'la borçlandı. Büyükşehir belediye başkanının şahsi imzasıyla aldık. Kısa sürede ödedik ve muazzam bir konuma geldik.
11 yıldan fazla bakanlık yaptım. Türkiye'de Ulaştırma bakanlarının ömrü 8,5 aydır. Ömrümüz çalışmakla geçmiş. İnsanımıza hizmet etmekle geçmiş. İstanbul gibi bir şehir beni ben yapan şehir. 11 yaşındaki ortaokul öğrencisi Binali, Binali Yıldırım oldu. Buraya gelmişsem İstanbul'a borçluyum. İstanbul 2003 Kasım'da beni milletvekili seçti. Bakan oldum, TBMM Başkanı oldum. İstanbul beni seçti. Bir yola çıktım, İstanbullular destek verirse belediye başkanı olduğumda borcumu ödeme gibi yükümlülüğüm var.
Ben İstanbul'a borçlu olduğumu düşünüyorum. İstanbul'un meselelerini biliyorum. İstanbul deyince aklınıza ne geliyor? İstanbul'u nereye koyuyoruz? İstanbul bir devlet olsaydı AB'nin 13. büyük, dünyanın 41. büyük ülkesi olurdu.l İstanbul'un yıllık geliri 232 milyar dolar. Romanya, Macaristan, Bulgaristan'ın dahil olduğu 140 ülkeyi geride bırakıyor. Türkiye'nin milli gelirinin yüzde 33'ünü İstanbul tek başına sağlıyor. 72 milyar dolarlık ihracatla Türkiye ihracatının yüzde 44'ünü tek başına sağlıyor. Güney Afrika, Portekiz, Şili'nin ihracatından daha yüksek. 100 büyük sanayi kuruluşunun 42 tanesi İstanbul'da. 6 milyon 578 bin kişi, iş gücünün yüzde 20'sine tekabül ediyor. 40 milyon turistin 13,5 milyonu İstanbul'a geliyor. İstanbul hapşırsa Türkiye nezle olur.
İstanbul'daki trafik sorununu ben çözerim. 15 yılın geçmişime bakın. Yol yapmışız, hızlı internet getirmişiz, hava yolunu halkın yolu yapmışız, kazaları azaltmışız, yolları bölmüşüz insanları birleştirmişsiniz. İstanbul'a baktığınızda İstanbul Anadolu şehirleri ve dünya ile bağlantısında sorun yok. Sorun İstanbul'un içinde. Dünyanın en büyük havalimanından dünyanın 216 noktasına uçuş var. Atatürk'ten bir müddet sonra buraya geleceğiz. İstanbul'dan 56 havalimanına uçuş var. 3. Köprü, Avrasya Tüneli. İstanbul içinin trafiğinin çözülmesi mesele. Bunu ben çözerim. Trafik sorununu yüzde yüz ben çözerim dersem bana inanmasılar. Dünyanın 20 milyon nüfusu olan şehirde trafik sorunu yok demek, insanları yanıltmak demektir.
İstanbul'da en önemli sıkıntı toplu ulaşım altyapısının yetersizliği. Şu anda raylı sistemin payı artı otobüs, metrobüs yüzde 18. Bunlar yapıldığında hedefimiz yüzde 48,5. İstanbullu evinden çıktıktan 750 metre sonra vaad ediyorum. İstanbullu metro istasyonuna ulaşacak. Ben bunu vaad ediyorum.
Hiç tereddüt etmedim. Ben Cumhurbaşkanımız 94'de belediye başkanı olunca beni davet etti İDO'nun başına geçtim. Şunu gördüm ki, önü açık. İstanbul'dan çıkan bu yolculuk Türkiye'yi de kapsayacak. O gün iktidar sahipleri 'bu bizim için ileride tehdit olacak değil eften püften sebeplerle başkanlığını tamamlamayarak mahkum oldu'. 94'te onunla başladım 99'un Kasım'ın da bıraktım. O cezaevine gitti, biz kendi işlerimize döndük. Temaslarımız devam etti. Parti kurulurken de tereddüt etmedim.
CHP'den belediye Refah Partisi'ne geçmiş. Refah muhafazakar parti olarak biliniyor. İDO'ya geldim, herkes tedirgin. Kimi eşyalarını topluyor. Hepsini topladım dedim ki, 'Sizin hepiniz şu anda bana eşit mesafedesiniz. Zaman içerisinde kimin mesafesi bana daha çok yaklaşacak veya uzaklaşacak size bağlı. Bana daha da yaklaşabilirsiniz, daha da uzaklaşabilirsiniz. Baştan şunu söyleyin, ideolojik olarak sizinle tanışmak istemiyorum' desin dedim. Bir tanesi 'efendim bana müsaade' dedi. İdeolojinizi işinizin önüne geçirmediğiniz müddetçe benden bir sıkıntı yaşamazsınız dedim.
Bir kadın geldi, biz buraya atandığınızı duyduk, çok korktuk dedi. Neden, dedim. Biz buraya cübbeli, sarıklı, sakallı bir adam gelecek diye düşündük. Sizi gördük, siz İngilizce konuşuyorsunuz, anlayamadık sizi dedi. Ben bu kadar önyargı, saplantı olur mu diye sordum. O zamanlar önyargılar ve algı ile olgu arasında o kadar büyük bir fark vardı ki.
Çin ve Türk ortaklıklar tarafından yapılıyordu. uzattıkça uzatıyorlar. Baktım olacak gibi değil düzenli olarak her ay en az bir sefer işin gidişatına göre sizi güzergah üzerinde toplayacağım, hepiniz bana rapor vereceksiniz. Mazeret istemiyorum. Şantiye sorumlusu gibi takip ederek bitirtmek zorunda kaldım. Türklerle Çinlilerin iş yapma şekilleri farklı. Biri için önemli olan diğeri için önemsiz gözüküyor. Aralarında zaman kaybının en büyük sebebi uyumsuzluk, iletişimsizlik ve mantalite.Aynı şeyi Marmaray'da Japonlarla yaşadık.
Japonlara 'Türkler'in son dakika mucizesi vardır' dedim
Cumhurbaşkanımız bana Marmaray'ın bitiş tarihini sordu. 29 Ekim dedim. Geldim Üsküdar'da toplantı yaptım. 29 Ekim'de 2017'de açacağız değil mi efendim dedim. Cumhurbaşkanımız "Ne diyorsun. Bu senenin 29 Ekim'inde açacağız" dedi. 'Mümkün değil' dedim. 'Mümkün değil diye bir şey yok, açılacak. İtiraz ediyorsan al ceketini git, ben yaparım' dedi. 2013 29 Ekim tarihi vardı. Sonunda Japon'a dedim ki 'Ya bitirirsin ya da Sarayburnu'ndan kendini atarsın' dedim. Genel Müdürümüz vardı Metin Bey. Ve dediğimiz tarihte bitirdik. Japonlara dedim ki, 'Türkler'in son dakika mucizesi diye bir şey var' dedim. Sonra hakikaten varmış dediler.
İstanbul bilim ve teknolojinin merkezi olabilir
İstanbul'un temel meseleleri, trafik, ulaşım, otopark, yeşil alan üretmeyle ilgili bir sorunum yok. Bunu Türkiye ölçeğinde yaptık. İstanbul daha küçük bir ölçek, burada haydi haydi yaparız. İstanbul'a yapacaklarımız sadece altyapı değil. Sosyal, kültürel içerikli projeler, ekonomik projeler. İstanbul'un bu yönlerini daha ön plana çıkarmak, marka değerini daha da arttırmak. İstanbul bilim teknolojinin merkezi olabilir. Gençlerin kabiliyetlerini göstereceği merkeze dönüşebilir. Yapay zeka var mesela. Bugün bildiğiniz mesleklerin yarısı yok olacak.
Biz bilgi toplumunun göçmeniyiz gençler de yerlisi. Ben onlara dijital yerliler diyorum.
“İstanbul'u cazip hale gelip istihdam oluşturacak”
Belediye başkanlığında biraz üst yapıya çalışacağız. Şimdi herkese iş bulacağız diye bir şey yok tabii. Böyle ne bir kaynağımız var ne de yetkimiz var. İstanbul'u yaşanan bir merkez haline getireceğiz ki, buraya daha çok yatırım yapılacak ve istihdam alanları oluşacak. Üreten İstanbul'da 1 milyon öğrenci, 50 tane üniversitesi var. Sağlık tesisleri, gastronomi gibi.Bunu gençlerle yapacağımız kısmı, diğer kesimlerle yapacağımız kısmı var. Yeşilliği arttıracağız. Bir yandan mahalle ve ilçelerde millet bahçeleri yapılıyor.
“Biz dikey koridorlarla yeşil ile maviyi birleştireceğiz”
İstanbul kuzeyindeki yeşil alan ile maviyi buluşturacağız. Buralarda yürüyüş yolları, bisiklet yolları olacak. Yeşille maviyi buluşturacak dikey damarlar olacak. A5 bin 462 bin kilometre karelik sadece 1050 kilometre karesinde yerleşim var. Biz bu koridorlarla yeşil ile maviyi inşallah birleştirmiş olacağız.
© Tüm hakları saklıdır.