T24 - Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, Van'da yaşanan depremi yerinde inceledi. Ergin, yıkılan binalarda kullanılan malzemelere dikkat çekerek, "Aslında bunları topluca “bilime meydan okuma, bilime kafa tutma sorunu” olarak da adlandırabilirsiniz. Bu noktada ülkenin batısı ile doğusu arasında büyük bir fark olmadığı anlaşılıyor" dedi.
Sedat Ergin'in Hürriyet'te "Bilime kafa tutmanın bedeli" başlığıyla yayımlanan (26 Ekim 2011) yazısı şöyle:
Bilime kafa tutmanın bedeli
Önceki gün karayoluyla Muş’tan Erciş’e doğru yaklaşırken, baştan aşağı yerle bir olmuş bir yerleşim merkeziyle karşılaşacağım senaryosuna hazırlamıştım kendimi.
Oysa kasabadan içeri adım attığımızda karşımıza çıkan binaların çoğu yerli yerinde duruyordu. Derken, yarısı yerli yerinde duran, kalan yarısı ise büyük ölçüde çökmüş bir binayla karşılaştım.
İlçe merkezinde ilerledikçe gördüğüm çelişki dehşet vericiydi. Binaların önemli bir bölümü depremde ayakta kalmıştı. Ama bazı binalar iskambil kağıdı gibi yerle bir olmuştu. Bazı binalar ise oluşan çatlaklar ve içteki hasar nedeniyle boşaltılmıştı.
Çakıl taşından beton yapmak
Erciş’te, Van’da ne olduğunu anlamak için aslında uzman görüşüne başvurmaya hiç gerek yok. Sokaktaki vatandaş, televizyonda aktarılan görüntülerden ne olduğunu çok iyi görmüş bulunuyor.
Çöken binalar değil, aslında bir kez daha Türkiye’nin kuralsızlığı ve denetimsizliğidir.
Van İnşaat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Şemsettin Bakır, Milliyet’ten Gürkan Akgüneş’e durumu özetlemiş: “Van’daki (çöken) 7 katlı binanın malzemesine baktım. Kullanılan malzeme dere kumu. İçinde iri iri çakıllar var. Çakıllar demirle birleşimi sağlamaz. Normalde bu kum kullanılmaz. Beton o kadar dayanıksız ki, elinize aldığınız zaman ufalanıyor. Kullanılan nervürlü (direnci artıran çıkıntı) demir değil. Yeni yönetmelik, yapılarda nervürlü demir kullanımını düzenliyor, düz demir yasak. Yıkılan binada düz demir kullanıldığını gördük.”
Van Mimarlar Odası Şube Başkanı Şahabettin Öztürk farklı konuşmuyor: “Yıkımlar gerekli teknik kurallara, mevcut yönetmeliklere uyulmadan, mühendislik bilgisi olmadan yapılan çalışmaların ürünü. Gereksiz kat artırımlarıyla karşılaştık. Yıkılan binalarda marketler ve galeri olarak kullanımda açıklık oluşturmak için yapılan çalışmaların da büyük rolü olmuş. İşçilik, malzeme özensiz. Büyük bölümü ruhsatsız. Belediyenin denetimsizliğini ciddi boyutta görüyoruz.”
Bilime meydan okumak
Malzemeden çalma, rant için mühendislik bilgisine aykırı davranma gibi sahtekarlıklar hiç yabancımız değil; bu sorunları 1999’daki Körfez depreminden sonra ülke olarak çok acı bir bedel ödeyerek keşfetmiştik.
Aslında bunları topluca “bilime meydan okuma, bilime kafa tutma sorunu” olarak da adlandırabilirsiniz. Bu noktada ülkenin batısı ile doğusu arasında büyük bir fark olmadığı anlaşılıyor.
Nitekim, TMMOB’a bağlı İnşaat Mühendisleri Odası’nın (İMO) Van depremiyle ilgili yaptığı açıklamada “Yaşanan acılardan ve kayıplardan hiçbir ders çıkarılmadığı, Türkiye’nin deprem gerçeği ile yaşamak durumunda olduğu bilinmesine rağmen hiçbir önlemin alınmadığı bir kez daha anlaşılıyor” deniliyor.
Açıklamada, “Türkiye’nin mevcut yapı stokunun deprem yönetmeliğine uygun olmadığı, yapı envanterinin çıkarılarak gereken önlemlerin acilen alınması” talep ediliyor.
İlginçtir ki, İMO bütün bu talepleri geçen 17 Ağustos’ta İzmit’te depremin 12’inci yıldönümü dolayısıyla düzenlediği mitingde de seslendirmiş ama galiba buza yazı yazmışlar.
12 yıl sonra gelen eylem planı
Türkiye’nin deprem sorununa neresinden bakarsanız bakın , bir ders çıkarmama ya da ciddi derecede gecikme durumuyla karşılaşıyorsunuz. Örneğin, Yapı Denetim Kanunu’nun Van’ı da içine alacak şekilde yaygın uygulamasının ancak 2011 Ocak ayında başlamış olması büyük bir gecikmeye işaret ediyor. Ancak bu yasanın uygulamasında ciddi güçlükler var, çünkü denetim eski yapılara uygulanamıyor.
Deprem konusunda olumlu olarak görülebilecek tek gelişme, Türkiye’nin “Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı”nın geçen 17 Ağustos’ta hükümet tarafından açıklanmış olmasıdır.
Bu konudaki eylem planının hazırlanıp açıklanması da tam 12 yıl almış. İMO, planın konu başlıklarını ve hedeflerini doğru bulmakla birlikte, hazırladığı kapsamlı bir raporda belgenin kusurlu gördüğü yönlerine dönük bir dizi eleştiri yöneltiyor.
Körfez depremi olduğunda, çoğumuz artık Türkiye’de bazı şeylerin değişeceğini ve alınacak önlemlerle hataların tekrarlanmayacağını, örneğin artık çakıl taşından inşaat yapılmayacağına inanıyorduk. Van’daki depremin görüntüleri yanıldığımızı gösterdi.
Neyse 12 yılda bir ulusal deprem planı hazırlayabilmiş olmamız tesellimiz olsun...