Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, komplo teorilerinin teşvik, otoriter liderlik tarzının takdir edildiği çalkantılı Donald Trump döneminin ardından ülkesinin demokrasiye güçlü bağlılığını yeniden vurgulamak için bir zirve düzenliyor.
9-10 Aralık tarihlerinde videokonferans yoluyla düzenlenecek zirvede ABD, demokratik değerler konusunda bugüne kadar dünyaya ders veren geleneksel rolünü yeniden gözden geçirmek istiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı açıklamasında, zirveyle birlikte "demokrasinin, ABD içinde karşı karşıya kaldığı sınamalar hakkında konuşma, dinleme ve öğrenme fırsatından yararlanılması gerektiğini" kaydetti.
Biden yönetiminin, ABD demokrasisinin karşı karşıya bulunduğu büyük ve çetin sınamalarla ilgili öğrenmesi, ders çıkartması gereken çok şey var.
Ocak ayındaki kongre baskını, Cumhuriyetçilerin başkanlık seçimlerinde oy verme hakkını engellemesi, önceden posta yoluyla oy verme hakkının kısıtlanması yönündeki koordineli çabaları, verilebilecek örnekler arasında. Yine NPR'ın yakın bir zamanda yaptığı bir anket, Cumhuriyetçi seçmenlerin sadece üçte birinin seçimlerin adil bir şekilde yapıldığına inandığını ortaya koyuyor. Bütün bunlar Amerikan demokrasisinin sallantıda olduğuna işaret ediyor.
Hem uzun yıllar demokrasinin beşiği olarak tanımlanan ABD'de demokratik değerler konusunda esen kasvetli rüzgar, hem de dünya genelinde demokrasilerin karşı karşıya geldiği ağır sınamalar bu zirveden beklentiler konusunda pek çok soru işaretine yol açıyor.
En muhtemel senaryo
Görünen o ki bu zirve ile öncelikli hedef, sorunların hemen çözüme kavuşturulması değil. Asıl mutabakat, bu sorunların varlığını kabul ederek gündeme alınmasında.
Georgetown Üniversitesi'nden jeopolitik ve adalet profesörü Erik Voeten, zirve ile ilgili olarak, "Somut ya da önemli somut önlemlerin çıkması muhtemel görünmüyor" dedi.
Voeten, Biden'ın girişimini daha çok ABD'nin demokrasiyi dış politika öncelikleri arasına aldığını gösterme amaçlı sembolik bir egzersiz olarak nitelendiriyor.
Avrupa Politika Analiz Merkezi'nin (CEPA) Demokratik Direnç Programı Direktörü James Lamond ise zirve ile başlatılacak süreçte iki soruya verilecek yanıtın önem taşıyacağını vurguladı.
Lamond, yanıtlarını gördükten sonra somut bir değerlendirme yapabileceğini söylediği soruları, "Ülkeler ve katılımcılar somut taahhütlerde bulunacaklar mı? Ve bunlar anlamlı taahhütler mi?" olarak ifade etti.
Küresel bir sorun
Economist Intelligence Unit'in (EIU), demokrasi endeksine göre 2020 yılında ülkelerin neredeyse yüzde 70'inde demokrasi geriledi. Bu, İngiliz analiz şirketi EIU'nun 2006 yılından bu yana paylaştığı demokrasi endeksi verilerindeki en büyük gerilemeyi yansıtıyor.
Biden'ın zirvesine 110 ülkeden siyasiler, özel teşebbüs yetkilileri ve sivil toplum kuruluşlarından temsilciler katılacak. Davetli olmayan ülkeler arasında Rusya, Çin ve Macaristan yer alıyor. Buna karşın demokrasi endeksi Macaristan'dan daha geride olan Filipinler ve Kongo davetliler arasında yer alıyor.
CEPA uzmanı Lamond'a göre Biden yönetimi oluşturduğu özel davetliler listesi ile, davetli olmayanlarda masada oturma ayrıcalığına sahip olma motivasyonunu teşvik etmek istiyor.
Hangi ülkelerin demokratik olup olmadığı, yeterince demokratik olup olmadıkları konusunun her zaman tartışmaya açık olduğuna işaret eden Georgetown Üniversitesi öğretim üyesi Voeten ise, "bu hep subjektif bir egzersiz mahiyeti taşıyacak" dedi.
Peki ABD başka ülkelerin demokrasilerini güçlendirmek ya da savunmak için uyguladıkları stratejilerden, tecrübelerden yararlanmak ister mi?
"Kanımca bu sorunun yanıtı hayır" diyen Voeten, ABD'nin başka ülkelerden ders almaya dirençli olduğunu, hep örnek olmayı tercih ettiğini kaydetti.
Zirvenin kilit stratejisi
ABD'nin demokrasiye liderlik eden ülke olma iddiası darbe aldı. Donald Trump döneminde demokratik ilkeler geri plana itildi. Çin ve Rusya da davet edilmemeye tepkilerini ABD'ye yönelttikleri "ikiyüzlülük" suçlamasıyla dile getirdi.
Demokrasi Zirvesi'nin yapılması ve ABD'nin kendi kusurlarını konuşmak istemesi, işleyen demokrasiyi muhafaza edilebilmek bakımından kilit önem taşıyor.
Bunun ötesinde ABD bu hamlesiyle kendisini yeniden küresel siyaset sahnesinde, yolsuzluklara ve otoriterleşmeye karşı duran, insan hakları ve özgürlüklerini teşvik eden bir konuma oturtmaya çalışıyor.
CEPA Demokratik Direnç Programı Direktörü James Lamond, "Zirve, demokrasinin potansiyel olarak her zaman risk altında olduğunu, bu nedenle üzerinde çalışılması gerektiğine işaret ediyor" diye konuştu.