Gündem

"Beştepe'de hava bayramlık değil; Erdoğan, çıkarlarını korumak için aleyhine çalışanları görmüyor mu?"

"Abdullah Gül, 'evet' meydanına çıkmıyor diye ihanet etmiş sayılıyor"

04 Nisan 2017 11:40

Hürriyet yazarı Murat Yetkin, 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasına ilişkin yürütülen "Evet" kampanyasıyla ilgili olarak kulis yazdı. "Yaşananlar bir yönüyle Beştepe’deki havanın hiç de o kadar bayramlık olmadığına işaret ediyor" diyen Yetkin, "Erdoğan tecrübesindeki bir siyasetçi etrafındakilerin bir kısmının aslında öz çıkarlarını korumak adına kendisinin de aleyhine işler yaptığını görmüyor olabilir mi?" ifadesini kullandı.

Başbakan Binali Yıldırım'ın “Zaman zaman hepimizin hataları olur, yanlışları olur ama hiçbir arkadaşımız, bu yol arkadaşlığına, bu davaya bilerek ihanet etmemiştir, etmez de" açıklamasını hatırlatan Yetkin, "Buradaki kilit sözcükler 'ihanet' ve 'bilerek' sözcükleri. Başbakan’ınki 'sürç-i lisandan' çok 'Allah söyletti' deyimiyle açıklanabilir belki" diye yazdı. Yetkin, "Yani AK Parti içinden çıkıp Türkiye’nin dışişleri bakanı, başbakanı, cumhurbaşkanı olmuş Gül, 'Evet' meydanına çıkmıyor diye 'ihanet' etmiş sayılıyor, ama 'bilerek' değil, bilmeden 'hataları' ve 'yanlışları' olacak türden" görüşünü dile getirdi.

Murat Yetkin'in "Dün Kılıçdaroğlu, bugün Gül, yarın kim?" başlığıyla yayımlanan (4 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Hakan Çelik 1 Nisan akşamı CNN Türk’te Başbakan Binali Yıldırım’a soruyor: Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu acaba ne oy verir?

Diyebilirsiniz ki, “Hakan Çelik’e ne? Ayrıca Binali Yıldırım nereden bilsin?”. Ama soru haklıdır. Çünkü bir süredir Ankara kulislerinde, hem de bizzat AK Parti içinden, Gül, Davutoğlu ve (onu özellikle katıyorlar) Bülent Arınç’ın “Evet” vermeyeceği, “Hayır” cephesine çalıştığı lafları yayılıyor.

Üstelik Başbakan 2 Nisan’da Gül’ün memleketi Kayseri’de konuşacaktır, Gül’ü de kürsüye davet etmiştir ama Gül katılacağını bildirmemiştir.

Dolayısıyla Hakan sorusunu sorar ve cevabını da alır:

- “Zaman zaman hepimizin hataları olur, yanlışları olur ama hiçbir arkadaşımız, bu yol arkadaşlığına, bu davaya bilerek ihanet etmemiştir, etmez de.”

Buradaki kilit sözcükler “ihanet” ve “bilerek” sözcükleri. Başbakan’ınki “sürç-i lisandan” çok “Allah söyletti” deyimiyle açıklanabilir belki.

Yani AK Parti içinden çıkıp Türkiye’nin dışişleri bakanı, başbakanı, cumhurbaşkanı olmuş Gül, “Evet” meydanına çıkmıyor diye “ihanet” etmiş sayılıyor, ama “bilerek” değil, bilmeden “hataları” ve “yanlışları” olacak türden.

Başbakan Gül’e böyle yüklenince MHP lideri Devlet Bahçeli devamını getiriyor. Gül’ün katılmadığı, Yıldırım’ın 2 Nisan Kayseri mitingi günü, Sakarya’da gazetecilere şöyle demiş:

- “İki sebepten ötürü Gül’ün orada olması lazımdır. Birincisi Kayserili olmasından, ikincisi de kendisinin Cumhurbaşkanlığı devamında erken seçim sonrasındaki kararlılığın Kayseri’de gösterilmesinden. Bu nezaketi taşımaları gerekir.”

Bahçeli’nin sorunu açık: ne Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ne de Başbakan Yıldırım MHP’den umduğunu buldu “Evet” kampanyasında. Şimdi Bahçeli, 16 Nisan’da “Hayır” çıkarsa “Benim yüzümden değil, kendi adamlarınıza bakın” demenin yolunu hazırlıyor. Ve MHP lideri bunu da şu an kolay hedef durumundaki Gül’ü AK Parti adına “vefasızlık” ve nezaketsizlikle” suçlayarak yapıyor.

Oysa MHP’den aradığını bulamadığı için AK Parti yeniden Kürt oylara yönelmişti. Ankara’ya davet edilen Barzani’nin Irak’a dönüşünde Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu ilan etmesine bu yüzden “Yanlış olmuştur” gibi sade suya tirit tepkiler verilmedi mi? Haftalardır 55-56 bayramı yapan kalem erbabının neden dün itibarıyla birden Kürt oyları yazmaya başladıklarından anlaşılmıyor mu sıkıntı?

Ama sadece Gül’e yapılan vefasızlık, Bahçeli’nin kurmak istediği kurt kapanı değil referanduma 12 gün kala yaşananlar.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Hayır” kampanyası danışmanlarından Erdoğan Toprak bakın neler söylemiş Hürriyet’ten Rifat Başaran’a:

- “AKP ve MHP kampanyaları için 80 milyonun parası sayesinde oluşan tüm iktidar olanaklarını kullanıyor. TRT sadece ‘Evet’ propagandası yapıyor. Üstelik medyada adil bir yarış için gereken ‘tarafsızlık’ gereğini de bir kanun hükmünde kararname ile kaldırdılar.

- “Konya’da Sayın Kılıçdaroğlu’na [konuşma yapması için kiralık] salon verilmedi. ‘Hayır’ afişlerini bile asamıyoruz. OHAL bahanesiyle birçok engellemeyle karşılaşıyoruz.

- ‘Evet’ propagandasında uygulanmıyor ama TRT ‘Arkada yıldız görünüyor, bayrağı çağrıştırıyor’ gerekçesiyle reklam filmimizi yayınlamadı. Bizim yayın saatlerimizi bloke etmek için, ya cumhurbaşkanı, ya başbakan, ya da bir bakanın toplantısını özellikle o saate kaydırıyorlar.”

Muş Valiliği HDP’nin kampanya şarkılarından “Bejin Na” (Kürtçe “Hayır deyin”) şarkısını OHAL yetkisiyle yasakladı. Onu Diyarbakır Valiliği izledi. Gerekçe halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek olarak açıklandı. ‘Evet’ meydanlarında “İdam isteriz” diyenlere övgü toplumsal barış çağrısı mı sayılıyor?

Ülker’in reklam filmi üzerine koparılan kıyamet, 1950’lerin 60’ların anti-komünist paranoyasını andırmıyor mu size? O zamanlar mesela Bahar diye bir sigaranın kapağını ters çevirip bir kısmını kapatınca Mao’yu andırıyor filan diye soruşturma açılmış. Bir aşk filminde İstanbul’un Kilyos sahillerinin göründüğü sahne sansürlenmiş, Sovyet donanmasına çıkartma yapacağı kumsal gösteriyor diye.

Dünyadan soyutlanmış bir Türkiye’ye doğru gittikçe daha fazla “Bütün dünyanın derdi bizimle” paranoyasına kapılıyoruz gibi gelmiyor mu size de?

Dün Kemal Kılıçdaroğlu’nun terörist ilan edilmediği kalmıştı, gelen tepkiler üzerine o geri alındı neyse ki, şimdi sıra Abdullah Gül’e geldi, yarın kim bilir kime gelecek sıra.

Yaşananlar bir yönüyle Beştepe’deki havanın hiç de o kadar bayramlık olmadığına işaret ediyor.

Erdoğan tecrübesindeki bir siyasetçi etrafındakilerin bir kısmının aslında öz çıkarlarını korumak adına kendisinin de aleyhine işler yaptığını görmüyor olabilir mi?

Daha önce bir avuç insan Fethullah Gülen ve cemaatinin hiç de o kadar mübarek işler yapmadığını anlatmaya çalışırken ve o yüzden hükümetten de laf işitirken, sonra “Aldatıldık” sözünü duyan bir gazeteci olarak, bu soruyu sorma hakkım olduğunu düşünüyorum.

Gerçekten olabilir mi?