Gündem

Beşiktaşlı Deniz Gezmiş, Ali Sami Yen Stadı'nda nasıl ölümden döndü?

Can Dündar, Deniz Gezmiş'in hiç yayımlanmamış mektuplarını köşesine taşıdı. Deniz Gezmiş'in kardeşi Hamdi Gezmiş'in 40 boyunca sakladığı mektuplarda neler var?

06 Kasım 2014 13:25

Cumhuriyet gazetesi Can Dündar, 6 Mayıs 1972’de idam edilen Deniz Gezmiş’in hiç yayımlanmamış mektuplarını yazdı. Deniz Gezmiş’in Mahir Çayan ile tanışmasının hikâyesini yazan Dündar, Gezmiş ailesinin İstanbul’a taşınmasını ve Beşiktaşlı olan Deniz Gezmiş’in Ali Sami Yen Stadı’nın açılışında yaşadığı ölüm tehlikesini aktardı.

Deniz Gezmiş’in kardeşi Hamdi Gezmiş’in 40 yıldır sakladığı mektupları yayımlamaya başlayan Can Dündar’ın “Deniz ve Mahir hocaları için gazete taşladı” başlığıyla yayımlanan (6 Kasım 2014) yazı dizisinin ilk bölümü şöyle:

 

Deniz ve Mahir hocaları için gazete taşladı

 

Deniz Gezmiş…

Mahir Çayan…

1960’lardan günümüze taşan iki gençlik lideri. 68 kuşağının efsaneleri. Kendileri dahil kimsenin bilmediği bir tesadüf, onları çok genç yaşta, aynı eylemde bir araya getirdi. Yıl 1963 idi. İkisi de Haydarpaşa Lisesi’nde öğrenciydi. Deniz 1’de, Mahir 3’te. Onları bir araya getiren eylem, Hürriyet gazetesinde çıkan bir haberle başladı. Habere göre, “Haydarpaşa Lisesi’nin pansiyon müdürü, Fenerbahçeli ünlü futbolcu Ömer Boncuk, orta ve lisede okuyan yatılı öğrencilerden altısına, ‘Sizi sınıf geçirteceğim’ diyerek odasına götürmüş ve tecavüzde bulunmuştu.”

Bu bir iftiraydı.

Okulda “Boncuk Ömer” diye tanına beden öğretmeni Ömer Boncuk, öğrencilerin sevgilisiydi. Genç yaşta bir oğul yitirmiş, o yüzden bütün sevgisini öğrencilere vermişti.

Cemil Gezmiş’inde arkadaşıydı. Bir ihbar üzerine atılan bu iftira, onu seven öğrencilerini ayağa kaldırdı. Haberden sonra Boncuk Ömer’in görevden alınması ise bardağı taşırdı. Hocalarına iftira edildiğini düşünen öğrenciler, büyük bir öfkeyle ayaklandı ve protesto kararı aldı. 500’ü aşkın öğrenci, okulda toplanıp vapurla Sirkeci’ye geçti. Cağaloğlu’na gidip Hürriyet gazetesinin önüne geldi.

Ellerindeki pankartta, “Boncuksuz Haydarpaşa olmaz, böyle palavra atılmaz” yazıyordu.

Sloganlar atarak gazetenin camını taşladılar. O günkü Hürriyet’in nüshalarını yaktılar. Binaya girip çıkanları tartakladılar. Hürriyet çalışanları, -o dönemin adetince- camlara Türk bayrağı asarak canlarını kurtarabildi. Gazete yönetimi, Başbakan İnönü’ye telgraf çekerek yardım istedi.

Kızgın öğrenciler bu eylemin ardından Milli Eğitim Müdürlüğü2ne yürüdü. Boncuk Ömer’i görevden alanlara ateş püskürdü. Müdürle görüşerek, okullarına kara leke sürülmek istendiğini söylediler.

Müdür, Boncuk Ömer tahrikatta aklanırsa hemen göreve iade edileceğinin teminatını verdi. Boncuk Ömer, kendisine destek eylemini, odasının penceresinden gözyaşları içinde izledi. Ancak ertesi gün Emniyet’in karşı atağı geldi. Gazete önündeki eylemde çekilen fotoğraflardan tespit edilen öğrencilerin okuldan atılacağı duyuruldu.

Bunun üzerine öğrenciler ortak bir kararla, tanınmamak için saçlarının üç numara asker tıraşı yaptırdı. İşte o eylemde, başı çeken öğrencilerden biri, son sınıf öğrencisi Mahir Çayan’dı. Diğeri, birinci sınıf öğrencisi Deniz Gezmiş.

Deniz’in ilk eylemiydi bu. Mahir’in ilk yargılanışı. 8 yıl sonra, biri, diğerinin kurtarmak için ölümü göze alacaktı.

 

Deniz’in denize kavuştuğu gün

Bu fotoğraf, 1954’te, Sivas Yıldızeli’nde çekilmiş. Cemil Bey ve Mukaddes Hanım öğretmen. Yanlarında Mukaddes Hanım’ın annesi Faika Hanım.

Ve onların dizinin dibinde üç oğluna: Sırasıyla Bora, Hamdi ve Deniz. Bora ile Deniz arasında 3 yaş var. Deniz’le Hamdi arasında ise 5. Gezmiş ailesi, bu fotoğrafın çekilmesinden bir yıl sonra Sivas merkeze taşındı. 1962’de de İstanbul’a göçtü. Geldiklerinde İstanbul’un nüfusu 1 milyondu. Harem’de yeni yapılmış bir apartmanın giriş katına kiracı olarak yerleştiler.

Deniz, denizi ilk kez o gün gördü. Eşyalar taşınırken kardeşi Hamdi ile birlikte Harem sahiline indiler. Hamdi 10, Deniz 15 yaşındaydı. Ağustos ayıydı. Deniz masmaviydi. Ama Hamdi temkinliydi. Daha önce hiç görmediği bu uçsuz bucaksız suya ihtiyatla baktı. Biraz tedirginlikle ayağını soktu, çıkarttı. Sonra az ileriye, çifte kayaların oraya baktı: Abisini üstünü çıkarmış, şortla denize atlarken gördü. Deniz bu ilk tanışmada, denizin kollarına atlamış ve hayatı denizlerde geçmiş gibi yüzmeye başlamıştı. Yüzmeyi öğrenmesi 2 yıl alacak olan Hamdi o gün, “Cesaret böyle bir şey işte” diye geçirdi içinden. O cesaret, abisinin hayatına mal olacaktı.

 

Statta ölümden döndü

 

20 Aralık 1964 günü, Ali Sami Yen Stadı’nın açılışı vardı. Açılış şerefine o gün Türkiye-Bulgaristan milli maçı oynanacaktı. Maçı izleyenler arasında Deniz Gezmiş de vardı. Lakin daha başta, yeni stadın ikinci katındaki büfede bir yangın çıktı. Açık tribündeki binlerce seyirci paniğe kapıldı. İzdiham oldu. Demir korkuluklar yıkıldı ve üst kattaki seyirciler, salkım saçak, alt kata düştü. Büyük bir panik yaşandı. Yaralılar hızla hastanelere taşındı. Radyo “müessif bir kaza olduğunu” duyurarak kan anonsu yapmaya başladı. Valilik sağlık personelini göreve çağırdı.  Gezmiş’ler maça giden oğullarının gecikmesi üzerine telaşlandı. Yollara çıkıp hastaneleri dolaşmaya başladılar. On binlerce insan, aynı telaşla sokağa dökülmüştü. Oğullarını bulmadılar. Çaresiz eve döndüler. Deniz, çok geç vakit eve geldi. Üstü başı perişan haldeydi. Ayağında ayakkabısı yoktu, çorapla eve kadar yürümüştü. “Tribünden düştüm. Ama aşağıda şişman birinin üstüne düştüğüm için yaralanmadan kurtuldum” dedi. Onun kadar şanslı olmayan 84 kişi yaralanmıştı. Deniz ise mucize eseri kurtulmuştu. 

 

Yazının tamamı Cumhuriyet gazetesinde.