Kürt Sorunu hakkındaki çalışmaları ile bilinen Sosyolog ve Araştırmacı yazar İsmail Beşikçi, "Devlet, Kürdleri hala bir halk olarak, millet olarak tanımamaktadır. Abdullah Öcalan’ı tanıması, onunla konuşması, Kürdleri tanıdığı anlamına gelmemektedir. PKK/BDP, Qandil’deki, Avrupa’daki yöneticiler ve KCK bu durumun bilincine varmalıdır" dedi.
Radikal.com.tr blog'da Çetin Çeko'ya konuşan Beşikçi, barış sürecine ilişkin devlet politikasının sorunlu olduğunu belirterek, "Başbakan, “pazarlık yok” diyor, “taviz vermedik” diyor. Gasp edilen hakların özgürlüklerin iadesi taviz midir? Bugünlerde kullanılan kavramlardan bir de “helalleşme”dir. Gasp edilen haklar ve özgürlükler konusunda bir gelişme olmadan “helalleşme” olur mu? Nasıl olur?" dedi.
Devletin üç bine yakın cinayeti olduğunu söyleyen Beşikçi, "Kürdler devlet güçleri tarafından kaçırılmış, işkenceli sorgularla yok edilmiş. Aileler, uzun çabalar sonunda yakınlarının, çocuklarının cesetlerin, kemiklerine ulaşabilmişler, onlar için bir mezar yapabilmişler" ifadesini kullandı.
Çetin Çeko'nun Radikal.com.tr 'de yayınlanan (23 Nisan 2013) söyleşisini bir kısmı şöyle:
Abdullah Öcalan, PKK/BDP, Qandil’deki ve Avrupa’daki yöneticiler, KCK 1921 Anayasası üzerinde çok duruyorlar. Önemli olan bu anayasada, 29 Ekim 1923 günü, sessiz bir şeklide yapılan değişikliklerdir. Bu tutumun irdelenmesi, Türk yönetiminin nasıl bir yönetim düşündüğü, Kürdlerin nasıl yönetileceği konusunda önemli bir fikir vermektedir. 1921 Anayasası’na, adem-i merkeziyet ilkesinin konulması konjonktürel bir durumdur. Savaş koşullarında böyle bir hükmün yararlı olacağı düşünülmüştür. 1923’de, Yakındoğu İşleriyle İlgili Lozan Antlaşması imzalanıp devlet güçlü bir şekilde ortaya çıkınca, ilk iş bu temel ilkenin terk edilmesi olmuştur.
PKK, BDP dışındaki Kürt kesimlerinin Öcalan’a yönelik iki temel önemli eleştirileri söz konusu. Birincisi, Öcalan’ın tutsaklık koşullarından dolayı baş müzakereci olmasının yanlış olduğu. İkincisi gerillanın otuz yıllık mücadele sonucu hangi kazanımlarla kayıtsız şartsız geri çekilmek zorunda bırakıldığı. Bu eleştiriler konusunda neler söylemek istersiniz?
Görüşmelerin MİT ile yapılması, Abdullah Öcalan’ın son sözü söyleyen kişi olması yanlıştır. Görüşmelerin hükümetle yapılması gerekir. Çünkü, MİT bir güvenlik kurumudur. Her zaman Türkiye’nin güvenliğini gündeme getirir. Kürd/Kürdistan sorunu da Türkiye’nin güvenliği için tehdit olarak algılanır. Kürd/Kürdistan sorunu ise, politik bir sorundur. Bu bakımlardan, görüşmelerin hükümetle yapılması gerekir.
Öcalan’ın Diyarbekir Newrozu'nda okunan mesajında atıfta bulunduğu “ortak tarih”, “misakı milli”, “Çanakkale ruhu” ve İslam’a vurgu yapan düşüncelerini içeren “yeni paradigmasını” nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Ortak tarih”, “misak-ı milli, “Çanakkale ruhu”, “İslam kardeşliği” gibi kavramlar, PKK/BDP, görüşlerinin, Öcalan’ın görüşlerinin resmi ideolojiye, AKP’ye ne kadar yakın olduğunu göstermektedir. “İslam kardeşliği”, Ezidi Kürdleri, Alevi Kürdleri Kürd birliğinin dışında bıraktığı için yanlıştır.
Çanakkale’de birlikte savaşmak, Kıbrıs’ta, Kore’de birlikte savaşmak, Kürd-Türk kardeşliğinin bir göstergesi falan değildir. Bu savaş kimin savaşıydı. Siyasal eşitlik olmadan kardeşlik falan olmaz. Ayrıca, şunun da sorulması gerekir. Çanakkale’de birlikte savaştık. Daha sonra neler oldu? “Kıbrıs’ta, Kore’de birlikte savaştık” daha sonra neler oldu? Çanakkale, Kıbrıs, Kore kimlerin savaşıydı, kimler için savaşıldı?
“İslam Kardeşliği” sloganının, Kürdleri kandıran, avutan bir slogan olduğu da dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Kürdler bu sloganın da bilincine varmalıdır. Kürdlerin haklarını özgürlüklerin kısıtlayanların, bu konuda, emperyal devletlerle işbirliği yapanların hep İslam devletleri olduğu açıktır. İslam devletleri her zaman da, “İslam kardeşliği” sloganının kullanarak bu engellemeleri yapmışlardır. İbrahim Sediyani’nin, “Kürdleri kandıran, Bengal Halkını Kandıramayan İslam kardeşliği” yazısı bu bakımdan önemli bir yazıdır. Kadir Amac’ın “Kürdistan’ı Sevme Sanatı” başlıklı yazısı da öyledir.
Kürdler, hakları, özgürlükleriyle ilgili olarak, hep İslam devletleriyle mücadele içinde oldular. Müslüman Bengal halkının, Müslüman Pakistan devletine karşı mücadelesinde “İslam kardeşliği” sloganı kullanılmıştır. Haklarını ve özgürlüklerini kazanması bakımdan Müslüman Bengal halkının bu slogana yaklaşımı ve mücadelesi incelenmesi gereken bir süreçtir.
Kürtler için federasyon, bağımsız devlet gündeme geldiği zaman, özellikle PKK/BDP çevresi, “diyelim ki bağımsız devlet oldu, bu hangi sorunu çözecektir?” şeklinde karşı bir soru soruyorlar. Bu konuda ne demek istersiniz?
Bu soru yanlış bir sorudur. Kürd kimliğini, Kürdistan kimliğini küçümseyen, önemsemeyen, resmi görüşe arka çıkan bir anlayıştır. İşaret edilen de Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’dir.
Bugün, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde, gelir dağılımında dengesizlikler, bozukluklar olabilir. Rüşvet, yolsuzluk, akraba kayırma gibi sorunlar olabilir. Bunlar, Kürdlerin kendilerinin halledecekleri sorunlardır. Sağlıklı toplumsal politikalarla, Kürdler bu şikayetlerin asgariye inmesini sağlayabilirler. Ama Kürdlerin önce, Arap yönetimiyle, daha sonra da Türk ve Fars yönetimleriyle sorunlarını çözmesi gerekir.
Federasyon, bağımsız devlet söz konusu edildiği zaman, “diyelim ki bağımsız devlet oldu, bu hangi sorunu çözecek?” diyenler, önce bu ilişkiler üzerinde durmalıdır. Ortadoğu’da, Türkler, Araplar ve Farslarla kendi konumlarını karşılaştırmalıdırlar. Örneğin, Başbakan, 31 Mayıs 2010’daki Mavi Marmara saldırısında ve bu saldırıda 9 Türk vatandaşının ölümünden dolayı, İsrail’e karşı yoğun bir siyaset yürütmüştür. Filistinlilerin ve Türklerin haklarını aramıştır. Ama 27 Aralık 2011’de meydana gelen Roboski katliamı mağdurlarını hiç dinlememektedir, Kürdlerin taleplerini hiç önemsememektedir! Bu neden böyle olmaktadır? Senin bu konuyla ilgili düşüncen nedir diye sormak gerekir.