Gündem

Berkan'ın Oda TV tespitlerine Bumin'den destek

Hürriyet yazarı İsmet Berkan’ın Oda TV ve İnternet Andıcı davasındaki 18 farka yer verdiği yazısına Yeni Şafak Yazarı Kürşat Bümin’den destek geldi.

14 Eylül 2011 03:00

 T24- Hürriyet yazarı İsmet Berkan’ın Oda TV ve İnternet Andıcı davasındaki 18 farka yer verdiği  yazısına Yeni Şafak Yazarı Kürşat Bümin’den destek geldi. Bumin “Oda TV davası ve Berkan’ın yerinde tespitleri” başlık bugün (14 Eylül 2011) yayımlanan yazısında Oda TV iddianamesinin analizini yaparken yadırgadığı noktaları sıralıyor.
  

Bumin’in yazısı şöyle:
  

TÜBA tartışması"na girdiğim için konu bugüne kaldı. İsmet Berkan'ın dünkü yazısını ("İnternet Andıcı davasıyla Oda TV davası arasındaki 18 fark", Hürriyet) okuyunca bugünün konusu da bu olsun dedim kendi kendime. 
 

"Ergenekon" merkezli benzer davaların iddianamelerini önüme açıp okumamıştım bugüne kadar. Medyada yer alan özet ve değerlendirmelerle yetinmiştim. Ancak şüpheliler (artık sanıklar) arasında Ahmet Şık'ın da yer almasının da etkisiyle olacak "ODA TV iddianamesi" yakın zamanda açıklanınca 150 sayfadan fazla tutan dosyayı açıp okumaya karar verdim. 
 

Söz konusu iddianameyi gerektiğinde altını çizerek satır satır okuduğumu iddia edecek değilim. Buna rağmen iddianamenin özüne ilişkin ilk izlenimimi söyleyebilirim. İddianamede çok tekrar var. "Örgütsel dokümanlar" adı altında sıralanan telefon konuşma kayıtları ve yazışmaların bir bölümü tekrar tekrar önünüze geliyor. 
 

"Terör-terörizm" denince tabii olarak ben de bu sözcüklerden dünyanın anladığı şeyi anladığım için iddianameyi gözden geçirirken özellikle bu tür suçlardan söz edilen bölümleri bulmaya çalıştım. İddianamede sıralanan suç başlıklarına bakınca, "terör-terörizm" suçu olarak anlaşılabilecek ancak iki başlık bulabildim sadece. Şunlar yani: "PKK terör örgütüne destek amaçlı yürütülen faaliyetler" ve "devletin güvenliğine ilişkin bilgi ve belgelerin temin edilmesi".
 

İddianamenin suç olarak anlayıp sıraladığı diğer faaliyetlere gelince. Bu faaliyetlerin önde gelenleri de şunlar: "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme amaçlı yürütülen faaliyetler", "Türk Silahlı Kuvvetleri'ni darbe yapmaya teşvik etme amaçlı yürütülen faaliyetler", "Siyaset dünyasına yön vermek amaçlı yürütülen faaliyetler" (altı başlıklar olarak, "AK Parti"ye yönelik..." ve "CHP'ye yönelik...") "Medya yapılanması kapsamında Halk TV ile ilgili faaliyetler", "Ergenekon soruşturması ve dava sürecini etkilemeye yönelik faaliyetler"...
 

Ben mi yanılıyorum; son olarak sıraladığım bu "faaliyetler" nasıl olup da "terör-terörizm" suçları kapsamına giriyor anlamadım doğrusu...
 

Burada bir mola verip, İsmet Berkan'ın başlığını yazının başında andığım yazısında yer alan tespitlerin bir bölümünü aktaracağım:
 

"İnternet Andıcı diye bilinen davada yargılanan şey, devlet gücü ve parası kullanılarak yapılan kara propagandadır, hedefi sadece Türk halkı değil aynı zamanda ülkenin yasal ve meşru hükümetidir: o yüzden savcılar suç isnadında bulunuyor.
 

Oda TV davasında yargılanan ise 'siyasi propaganda'dır. Bir görüşün yayılmak istenmesidir., çok genel tanımıyla 'gazetecilik'tir ama kötü gazetecilik. (...) Bana göre kötü gazetecilik de bir suçtur ama Türk Ceza Kanunu çerçevesinde, mahkemelerde yargılanmak üzere bir suç değil, mesleki anlamda bir suç."
 

Doğru, yerinde tespitler bunlar.
 

Zaten -herhalde- bu yüzden olsa gerek, "Oda TV iddianamesi" medyada (olması gereken!) ilgiyi görmedi. İddianamede sıralanan "faaliyetler" gazete sayfalarını doldurmadı. Ortaya gerçek anlamda (yani "dünyanın anladığı anlamda") "terör" suçları dökülmediği için, "Hoca"nın yıllardır TV ekranlarından millete dinletmeye çalıştığı sayıklamaları ve "Sabri'yi boş bırakmayın", "Ahmet'le Nedim'i sıkıştırın" benzeri "kayıtlarla" dolu bir iddianamenin okurun ilgisini hiç mi hiç çekmeyeceği düşünüldü herhalde. 
 

İddianameyi okurken bugünün Türkiyesi'nde -benim açımdan tabii ki- suç teşkil eden "faaliyet" olarak sadece "Hoca" kod adlı(!) Yalçın Küçük'ün evinde-çalışma yerinde bulunan MİT ve Savunma Bakanlığı'na ait gizli birtakım belgelerle karşılaştım. Evet doğru, bu gerçekten de "terörizm"le de bağlantısı kurulabilecek bir suçtur...
 

İddianamede yer alan delillerden anlaşılan özetle şu: "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü"nün yöneticilerinden olduğu ileri sürülen Yalçın Küçük başta olmak üzere, Oda TV'de bir araya gelmiş "ağır Kemalist", "yeminli AK Parti karşıtı", "CHP'yi fethetmeye çalışan", "TSK'nin yönetime el koymasını gönülden dileyen", "Ergenekon'a ilişkin süreci etkilemeye çalışan", "Tarikat-cemaat denince yerinden fırlayan", "kafalarına göre bir medya oluşturmak için çaba sarf eden", "Emniyet Teşkilatı'ndaki gelişmelerle yakından ilgilenen" birtakım insanların "emellerine" ulaşabilmek için aralarında gerçekleştirdikleri yazışmalar ve konuşmaların dökümü. 
 

Tamam benim gözümde de "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek amaçlı yürütülen faliyetler" bir "nefret suçu" olarak cezalandırılmalıdır. Ama bu faaliyetlerin "silahlı terör örgütü" başlığı altında toplanması gerektiği yerinde bir "iddia" mı? Ayrıca unutmayalım ki, ülkemizde bu suça karşı müeyyideler olması gerektiği gibi işletilemediği için, ortalık -dün olduğu gibi bugün de- "nefret suçu" işleyenlerden geçilmiyor. 
 

"Oda TV iddianamesi"yle ilgili yapacağım son bir gözlem de, iddianamenin "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü"nden soruşturması tamamlanmış, davası görülmüş ve hakkında mahkemece karar verilmiş bir oluşum olarak söz etmesi oldu. Yanlış anlaşılmasın (peşinen söylüyorum ki lafı tersinden anlayanlar yine parlamasın!) "Ergenekon yoktur" filan demiyorum; söylemek istediğim, iddianamenin bu "örgüt"ten hakkında nihai karar çıkmış bir oluşum olarak söz etmesi. 
 

Yazıyı İsmet Berkan'ın yazısında yer alan bir soruyu aktararak bitireyim.
 

Berkan, iddianamede özellikle "İmamın Ordusu" adlı kitabın gerçek müellifinin sorgulanması çerçevesinde adı çok geçen Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanı Sabri Uzun'dan bahisle şu soruyu soruyor: 
 

"...madem hem savcı hem polis, kitabı aslında Sabri Uzun'un yazdığından şüphelenmektedir, neden bu eski polis müdürü bırakın iddianamede suçlanmayı soruşturulmamıştır bile?"
 

Bu soru da güzel doğrusu...