Gündem

Bayramoğlu: AKP'deki kriz halk nezdindeki istikrar unsurunu yaralar ve seçmen kaybına yol açar

'ANAP ve Refah Partisi de iç örsenlemeyle bölünmüşler ve dağılmışlardır'

25 Mart 2015 10:25

Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, hükümet ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasındaki İzleme Heyeti restleşmesi ile başlayan, Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç ve Melih Gökçek'in kamuoyu önünde birbirlerine yönelik ağır ithamlarla kavgaya tutuşmasıyla büyük krize yol açan AKP'deki derin çatlağı irdeledi. "Yaşanan krizin AK Parti açısından sonuçları ne olur?" sorusuna cevap arayan Bayramoğlu, "İktidar partisinin dış çeperinde, yakın yayın organlarında cepheleşme yaşanır. Seçmen nezdinde partinin bugüne kadar temsil ettiği istikrar unsuru yara alır. Kriz kokusu ve endişesi, seçmen kaybına yol açar. Özetle bir örselenme süreci başlar" ifadelerini kullandı.

Bayramoğlu, Erdoğan'ın bu kriz üzerinden kamuoyunu başkanlık sisteminin gerekli olduğuna ikna edemeyeceğini de söyledi. "Türkiye’de AP, ANAP, RP gibi partiler dış rekabetle küçülmemişlerdir, iç örsenlemeyle bölünmüşler, dağılmışlar, küçülmüşlerdir" diyen Bayramoğlu, şöyle devam etti:

"AK Parti bu noktadan henüz uzak. Ancak bu tür iç krizler, seçmeninin bir süre sonra anlamlandıramayacağı ve yorulacağı gerilimler örselemenin kuvvetli unsurlarıdır."

Bayramoğlu'nun Yeni Şafak'ta "Kriz siyaseti…" başlığıyla yayımlanan (25 Mart 2015) yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanı ve hükümet arasında türlü sorunların çıkması, görüş farklılıklarının olması tabiidir. AK Parti açısından bakıldığında Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle oluşan iki iktidar alanının, daha doğrusu yeni siyasi iktidar denkleminin, ayrıca, uyum, koordinasyon sorunları üretmesi doğaldır.

Ancak beklenen, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın (mevcut durumda aynı siyasi partinin farklı ayaklarının) bu sorunları kendi içlerinde görüşerek, konuşarak, diyalogla çözmeleridir. Bunun becerilemediği, sorunun  yaşandığı, tartışmanın kamuoyu önünde yapıldığı anlar olabilir. Ancak bunlar istisna halleri ve anlarıdır.

Son dönemlerde yaşanan ise bunun tam tersidir.

Her görüş ayrılığı, her sorun dışa yansımaktadır.

Neden?

Yansımaktadır zira Cumhurbaşkanı katılmadığı, eksik bulduğu, taleplerinin tam yerine getirilmediği tüm durum ve hükümet adımlarını kamuoyu önünde bir tartışmaya dönüştürmekte, siyaset alanı üzerinden seslendirmekte, bir bakıma siyaset yaparak istediği sonucu almaya çalışmaktadır.

Bunun yanında Cumhurbaşkanı hükümetin sorumluluğundaki ekonomi politikası gibi kimi konularda fikir ayrılığı olsun olmasın, hükümetin önünde, siyaset üretici bir konum alarak siyaseti yönlendirme hamlelerini kamuoyu önünde, özellikle onun görmesi amacıyla yapmaktadır.

“Cumhurbaşkanı'nın kendi partisine karşı siyaset yapması” ifadesiyle kastettiğimiz budur.

Bu çerçevede dün üç soru sormuştum.

Cumhurbaşkanı neden böyle yapıyor?

Bunun AK Parti açısından sonuçları neler olabilir?

Ve bu kriz çözüm sürecini nasıl etkiler?

İlk soruya verdiğim yanıt şöyledi: “1. Cumhurbaşkanı talimatları tam uygulansın istiyor, bu olmuyor ve tepkisi bu yüzden. 2. Cumhurbaşkanı onayladığı kimi konularda ortaya çıkan tablodan seçimlere doğru endişe duyuyor ve sonradan duruma ince ayar vermeye çalışıyor 3. Bu çıkışlarla refleksif olarak kaosa işaret ederek başkanlık sisteminin ne kadar gerekli olduğunu göstermeye gayret ediyor. Bence durum hepsinin bir karmasıdır…”

Ortada Cumhurbaşkanı'nın eylemlerine ve arayışlarına endeksli bir siyasi tartışma ve durum bulunuyor.

Nitekim hükümetin Cumhurbaşkanı'ndan bilgi gizlemesi, kritik konularda ona rağmen karar alması, onu görmezden gelmesi gibi iddialar gerçekçi görünmemektedir. Nitekim 4 bakanın Yüce Divan'a gönderilmemesi, şeffaflık yasasının geri çekilmesi bu durumun açık örnekleridir.

İkinci soruya geçelim…

Yaşanan krizin AK Parti açısından sonuçları ne olur?

Öncelikle şu açık: AK Parti’de ayrışma olmaz. Bu partide Tayyip Erdoğan’sız ve ona rağmen siyasetin imkanı da meşruiyeti de yoktur.

Ancak şu da açık: Erdoğan bu kriz üzerinden kamuoyunu başkanlık sisteminin gerekli olduğuna ikna edemez.

Ve en önemlisi bu tarz bir “kriz siyaseti” parti içinde saflaşma ve kavgaları öne çıkarır. İktidar partisinin dış çeperinde, yakın yayın organlarında cepheleşme yaşanır. Seçmen nezdinde partinin bugüne kadar temsil ettiği istikrar unsuru yara alır. Kriz kokusu ve endişesi, seçmen kaybına yol açar. Özetle bir örselenme süreci başlar.

Bir süre önce bir hatırlatma yapmıştım…

Türkiye’de AP, ANAP, RP gibi partiler dış rekabetle küçülmemişlerdir, iç örsenlemeyle bölünmüşler, dağılmışlar, küçülmüşlerdir.

AK Parti bu noktadan henüz uzak.

Ancak bu tür iç krizler, seçmeninin bir süre sonra anlamlandıramayacağı ve yorulacağı gerilimler örselemenin kuvvetli unsurlarıdır. Görmek gerekir ki, dün altını çizdiğim gibi, Türkiye’de AK Parti etrafındaki tartışmalar, bu siyasi partinin politik projelerinden hareketle değil, daha çok şahsileşme unsurundan ve şu anda bu çerçevedeki ortaya çıkan çatlak üzerine temellenmektedir.

Son dönemin en parlak ve mesleği en iyi taşıyan yazarı Abdülkadir Selvi’nin, şu tespitini bir ihtimal olarak hatırlamakta fayda var:  “AK Parti’nin bir büyüsü vardı. Kitleler AK Parti’yi istikrarın sembolü olduğu için tercih ediyordu. Bu büyü bozuluyor…”

12 yıllık (17’ye aday) bir siyasi iktidarın “hakim siyasi parti” düzeninin temel unsuru olan “yönetici elitin iç dönüşümü” ilkesi karşısında bocalaması diyelim…

AK Partililer buna kızmasınlar, bunu ciddiye alsınlar…

Çözüm süreci kısmı yarına…