T24 - Köşe yazarları, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Ankara Milletvekili Nesrin Baytok'la özel görüntülerini içerdiği öne sürülen gizli kayıt ile görüntüleri içeren videonun yayınlanmasını kınadılar. Ancak bir grup köşe yazarı CHP liderine pusu kurulmasını lanetlerken Baykal'ın "gereğini" yapması gerektiğini dile getirerek istifa çağrısı yaptı. Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Hürriyet Yazı İşleri Müdürü Tufan Türenç, Vatan yazarları Güngör Mengi ile Ruhat Mengi Baykal'ın CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa etmesi gerektiğini savundular. Yeni Şafak yazarı Salih Tuna ise "Değil Türk siyasi hayatına 40 yıl hizmet veren birine, kimseye bunu yapamazsınız. (...) Kimsiniz lan siz? İnsanların özel hayatlarına bu kadar hunharca saldırma hakkını kimden alıyorsunuz. Sizde hiç mi Allah korkusu yok. Ana muhalefet partisi lideri torun torba sahibi bir siyasetçinin onur ve şerefiyle oynamaya utanmıyor musunuz? Böyle alçaklık, böyle edepsizlik, böyle haysiyetsizlik olur mu" ifadelerini kullandı.
Taraf gazetesi de, Baykal'ın görüntülerini internet sitesinde yayınlayan Vakit gazetesini sert ifadelerle eleştirdi. Vakit'e gönderme yaparak manşetinde "ALÇAKLIK VAKTİ" başlığını kullanan Taraf, spotunda "Vakit gazetesinin internet haber sitesi habervakti.com seviyesizce bir iş yaptı. Deniz Baykal'a ait olduğu öne sürülen gizli kamera görüntülerini servise koydu. Siyaset hiç bu kadar kirlenmedi" ifadesini kullandı.
Hürriyet sürmanşetinde "Baykal'a kaset darbesi", Milliyet sürmanşetinde "Sırada ne var?", Sabah manşetinde "Baykal'a şok", Habertürk manşette "Dört dörtlük rezalet", Vatan sürmanşette "Baykal depremi" , Posta manşetinde "Baykal'a suikast", Radikal manşetinde "Gerçekten korktuk!", Cumhuriyet birinci sayfasında "CHP: Adi bir komplo", Yeni Şafak birinci sayfasında "CHP'de gizli kamera şoku", Akşam başyazısında "Haneye tecavüz", Takvim sürmanşetinde "Baykal'a gizli kayıt şoku", Milli Gazete birinci sayfasında "Şok görüntülere savcılık el koydu", Tercüman birinci sayfasında "Baykal'a iğrenç tuzak", Yeni Asır sürmanşetinde "Baykal'a şok", Sözcü sürmanşetinde "Ahlaksız ve çirkin bir komplo", Güneş sürmanşetinde "Baykal'a iğrenç tezgâh", Ortadoğu birinci sayfasında "Baykal'ın kaseti iddiasına soruşturma" başlığını kullandı.
Gizli kayıtları internet sitesinde yayınlayan Vakit ile Zaman, Star, Birgün, Bugün, Evrensel, Türkiye, Referans, Dünya, Yeniçağ ve Ortadoğu gazeteleri ise haberi birinci sayfalarında görmediler.
Baykal ile Baytok'un hedef olduğu saldırıyı ele alan köşe yazıları şöyle:
Mehmet Y. Yılmaz - Hürriyet: Kişilik haklarına alçakça bir saldırı
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile bir CHP milletvekiline ait oldukları ileri sürülen video görüntülerinin yayınlanması nasıl bir ülkede yaşadığımızı bir kez daha görmemizi sağladı.
Görüntülerin gerçekten Baykal’a ait olup olmadığını bilmemize olanak yok.
Bunun önemi de yok. Önemli olan, böyle bir şantajın yürürlüğe sokulmuş olması.
Büyük olasılıkla bu iş de “kim vurduya gidecek”.
Yapanın yanına kâr kalacak, “korku cumhuriyeti” kurmak isteyenler bir zafer daha kazanacaklar.
Kamusal kişiliklerin özel yaşamları elbette, kamuoyunun projektörleri altındadır.
Ancak bu son olay “özel hayatın kamuoyu tarafından izlenmesi” sınıfına sokulamaz.
Bu işin sınırı, kişilik haklarının korunmasından geçer ki bu olay da Baykal’ın ve birlikte olduğu iddia edilen milletvekilinin kişilik haklarına karşı girişilmiş alçak bir saldırıdır.
Bu aynı zamanda Türkiye’de “muhalif olmanın” nasıl bedelleri olabileceğini gösteren bir örnektir.
Bir çete var ve bu çete, kendi varlığı için tehdit olarak algıladığı kişilere karşı her türlü yöntemi deniyor, kullanmaktan çekinmiyor. Telefon dinlemek, ortam dinlemek, görüntü kaydetmek ve sonra zamanının geldiğini düşündüklerinde de bunları fütursuzca kullanmak bu çete için sıradan bir iş.
Savcılık, elindeki bütün olanakları kullanarak, bu örgütlü suçu açığa çıkarmak zorundadır.
Bunu yapanlar ortaya çıkarılmalı ve şiddetle cezalandırılmalıdır ki böylesi aşağılık şantajlara teşebbüs etmeyi kimse aklından bile geçirmesin!
Sedat Ergin - Hürriyet: Korku toplumuna doğru tam sürat
CHP lideri Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen bir görüntünün dün sabahtan itibaren bazı internet sitelerinde dolaşıma girmesiyle birlikte, Türkiye’nin gündeminde büyük bir sarsıntı meydana geldi.
Türkiye’nin önümüzdeki günlerde bu görüntülerle ilgili büyük bir tartışmaya sahne olacağını söyleyebiliriz.
ZAMANLAMASI DİKKAT ÇEKİCİ
Bu görüntülerin orijinal mi, yoksa montaj mı olduğu konusuna, yani içeriğine girmeden önce -hangi şık geçerli olursa olsun- bunun iğrenç, alçakça ve aşağılık bir tertip olduğunu hemen başlangıçta belirtmeliyiz.
Böyle bir tertipte ülkenin ana muhalefet liderinin hedef alınabilmiş olması, Türkiye’de siyasi mücadelenin artık tamamen “belden aşağı” yöntemlerle, pusu kurma taktikleriyle yürütüleceğinin yeni bir işaretidir.
Bu hamleyi yapanların, Anayasa değişikliklerinin TBMM’de geçtiği sırada, yani dikkatlerin artık CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yapmayı planladığı itiraza ve referandum sürecine çevrilmekte olduğu bir sırada düğmeye basmış olmaları, ister istemez hareketin zamanlamasını dikkat çekici kılıyor.
Ancak bu tertibin gerisinde öngöremeyeceğimiz başka siyasi hesaplar da olabilir.
GÖRÜNMEYEN MERKEZLER
Ama özellikle son dönemde yasadışı telefon kayıtlarının internete düşmesi olaylarının sıklaşması ile birlikte değerlendirildiğinde, bir olasılık olarak durumu şöyle de okuyabiliriz: Belli ki, Türkiye’de elinde muhtelif şahsiyetlerle ilgili görüntü ya da ses kaydı şeklinde veriler bulunduran bir “görünmeyen merkez” ya da “merkezler” var.
Bu odaklar, belli bir siyasi hesaba dayanan bir amaç doğrultusunda ve azami sonucu elde edecekleri bir zamanlamada elindeki malzemeyi dolaşıma sokmakta, nokta atışı yaparak hedefi vurmaktadır. Bu hedef bazen bir başsavcı, bazen de bir komutan olabilmektedir.
İlginçtir ki, son dönemde bu şekilde yapılan vuruşlardan hükümetin mağdur olduğu pek bir olay yoktur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın telefon dinlemeden mağdur olduğu olaylar, 2003-2004 yıllarında yapılan ve sorumluları bugün Ergenekon’da sanık olarak yargılanan Jandarma bünyesindeki bir şebekenin marifetidir.
HÜKÜMET ISLIK ÇALARAK BAKAMAZ
Bu tür dinleme yöntemlerin sıkça uygulanmasının kaçınılmaz bir sonucu herkesin zihnine kendisinin de başına benzer bir şey gelebileceği hususunda bir korkunun salınmış olmasıdır. Bugün artık neredeyse herkesin dinlendiğinden şüphe duyması, bu korkunun toplumda ne kadar yayıldığının bir ifadesidir. CHP liderine yapılan tertip bu korkuyu daha da derinleştirecektir.
Bu, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin iftihar edebileceği bir durum değildir. Böyle bir ruh hali toplumun geniş bir kesiminin üzerine karabasan gibi çökmüşse, hükümet buna hiçbir şey yokmuş gibi ıslık çalarak bakamaz.
Hukuk devletinde hükümetlerin görevi vatandaşları bu tür korkuların cenderesinden azat etmektir. Üzülerek belirtmek zorundayız ki, bugünkü siyasal iktidar geride bıraktığımız dönemde topluma bu yönde korku salan uygulamaları Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bazı açıklamaları hariç tutulursa- genelde kayıtsızlık içinde seyretmekle yetinmiştir.
Özellikle Ergenekon davası sürecinde yapılan dinlemelere ilişkin kayıtların ayıklanmadan açıklanarak insanların özel hayatlarının kamuoyuna deşifre edilmesi, bu ruh halinin psikolojik altyapısının örülmesinde belirleyici bir rol oynamıştır.
HÜKÜMETE DÜŞEN GÖREV
Benzer bir durum yasadışı bir şekilde yapılan kayıtların internete düşürülmesidir. Kimse kimsenin zekâsına hakaret etmesin. Yasadışı dinlemelerin en azından bir bölümünün kamu görevlileri tarafından yapıldığı ve bu teknik imkanların emniyet örgütünde fazlasıyla mevcut bulunduğu malumun ilamıdır.
Çok çarpıcı bir örnek gazeteci Uğur Dündar’ın başına gelen mağduriyetten verilebilir. Dündar’ın karısının yurtdışı çıkışlarıyla ilgili Emniyet’teki bilgisayar kayıtlarının hükümete yakın bir gazetede yayımlanması üzerine yapılan soruşturma, Ankara Emniyeti Organize Suç masasından üç polisin bu kayıtlara girdiği gerçeğini ortaya çıkartmıştır. Bu üç polis hakkında dava açılmıştır.
Salt bu örnek bile vatandaşların devlet gücünün kötüye kullanıldığı durumlar karşısında nasıl korumasız ve çıplak bir durumda olduklarının çarpıcı bir kanıtıdır.
Sonuçta Türkiye süratle bir korku toplumuna dönüşmektedir. Böyle bir ülkenin yeri, hükümetin öne sürdüğü gibi ileri demokrasiler değil üçüncü dünya ülkeleri ligidir.
Son olay, hükümetin artık bu konuyu ciddi bir şekilde ele alması zamanının geldiğini gösteriyor.
Tufan Türenç - Hürriyet: Baykal gereğini yapmalıdır
Baykal'ın siyasi yaşamının böyle bir skandalla noktalanması çok üzücü.
Bir parti lideri 18 yıllık sekreteri ile ilişkiye girerse ve onu milletvekili yaparsa bunun ortaya çıkmasından sonra yapılacak bir tek davranış olabilir.
İstifa edip politikadan çekilmek.
Kuşkusuz iki insanın özel yaşamının gizli kamerayla belirlenip afişe edilmesi rezil bir davranıştır.
İnsanlığa sığmayan bir alçaklıktır.
Yapılan hiçbir şekilde kabul edilemez ve onaylanamaz.
Ama bir parti lideri de böyle bir skandalın baş aktörü durumuna gelirse yapması gereken davranış bellidir.
Deniz Bey uzun yıllar bu ülkede politika yapmış bir liderdir.
Dönem dönem ülkenin kaderinde rol oynamıştır.
Ülkesini seven, dürüst bir insandır.
Aile bireylerine, etrafına hiçbir şekilde siyasi gücünü kullanarak bir çıkar sağlamamıştır.
Hiçbir zaman yolsuzluklara bulaşmamıştır.
Türk kamuoyu bırakın akrabalarını, dostlarını, eşinin ve çocuklarının bile isimlerini bilmez.
Yaşamı son derece mütevazıdır.
Bütün bunlar Baykal’ın Türk siyasetine getirdiği artılardır.
Bugüne kadar bu konularda en ufak bir defosu bile olmamıştır.
* * *
Ancak vazgeçilmez bir gerçek de bu konuma gelmiş bir insanın özel yaşamına özen göstermek zorunda olmasıdır.
Evet, insanların özel yaşamları kesinlikle sergilenemez.
Bu alçakça bir davranıştır.
Ayrıca hukuk açısından da ağır bir suçtur.
Bütün bunlar tamam ama Baykal’ın sekreteri olan ve milletvekili yaptığı bir kadınla ilişki içine girmesi bir skandaldır.
O nedenle ana muhalefet lideri konumundaki bir politikacının böyle bir durumla karşılaştıktan sonra gereğini yapmaktan başka çaresi yoktur.
Biliyorum, şu anda CHP’liler, CHP’ye oy verenler büyük bir şaşkınlık ve üzüntü içindeler.
Bu durumdan büyük mutluluk duyanlar da şu anda bayram yapıyorlar.
Baykal’ın siyasi yaşamının bu şekilde sonlanmasına herkes üzülüyor ama gelinen noktada başka bir çıkış yolu görünmüyor.
* * *
Şimdi olaya gazetecilik açısından değinmek istiyorum.
Bu olayda görsel ve yazılı medyaya ilkesel bir görev düşüyor.
Hem televizyonlar, hem de gazeteler sorumlu davranmalıdır.
Olayın görüntülerini, fotoğraflarını özel yaşamın gizliliği ilkesine bağlı kalarak yayınlamamalıdırlar.
Meslek ilke ve kuralları bunu gerektirir.
Ama olay çok büyük bir haberdir.
O nedenle kullanılması doğaldır.
Baykal’ın ise bir hukuk mücadelesi vermesi gerekir.
Bu konuda herkes kendisine destek olmalıdır.
Türk yargısı bu tuzağı kuran ve yayınlayan suçluları belirleyip cezalarını vermelidir.
Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu unutulmamalıdır.
Rakip politikacılar bu olaydan yararlanmaya kalkarlarsa bu onları kesinlikle büyütmez.
Baykal yaşamının en önemli kararını vererek bu yanlışının faturasını ödeyecek kadar onurlu davranmalıdır.
Güngöre Mengi - Vatan: Son görev çağrısı
Sabah o iğrenç görüntüleri izlediğimde beynimden vurulmuşa döndüm.
Yaşadığımız ortamın çirkefliğinden ötürü kendime, bir siyasi lider nasıl bu kadar sorumsuz davranır diye düşünüp ona umut bağlamış yığınlara acıdım.
Acaba Baykal “Kasetteki o adam ben değilim” der mi diye akşama kadar bekledim.
O beklentim de avukatlarının “yayın yasağı” için başvuruda bulundukları haberi ile son buldu.
Dün perde, İslâmcı kesimin agresif gazetesi Vakit’in internette “Bir parti liderinin seks videosu” başlığı ile yayınladığı görüntülerle açıldı.
Kayıtta Baykal ile ona yakın bilinen bir kadın milletvekilinin yatak odası görüntüleri yer alıyordu.
Bant yayından çekildi ama hemen ardından Youtube’a konuldu.
Baykal’dan ses seda çıkmıyordu. Sadece etrafındakilere “Büyük bir hukuki mücadele başlatacağım” dediği haber verildi.
Suç duyurusu üzerine Ankara C. Başsavcılığı soruşturma başlatırken videonun bulunduğu internet sitelerine erişimin engellenmesini sağlayacak tebligatlar yapıldı.
Baykal’ın takdiri!
Şu anda herkesin bildiği bir habere “gizlilik” getiren yargı kararı nedeniyle düşündüklerimizi sakınarak yazıyoruz.
Bu haberin gizlenmesinden kamu yararı değil kamu zararı doğacağını söylüyoruz.
Gizli kameralarla özel hayatların mahremiyetine tecavüz elbette alçaklıktır. Ama bu aşağılık iş savunulması mümkün olamayacak bir ahlâkî zaafı ve ağır bir görev ve takdir kusurunu açığa vuruyorsa onu da görmezlikten gelemeyiz.
İsmet İnönü’nün parlak bir parlamenterlik başarısı yaşamış olan torunu Gülsün Bilgehan Toker’i son seçimde aday göstermediği için Baykal ağır eleştirilere hedef olmuştu.
Kasette izlenen kadının milletvekili oluşu, Baykal’ın aday belirleme yetkisini kabul edilemez bir adaletsizlik ve sorumsuzlukla kullandığını kanıtlamıyor mu?
Cesaret ve saygı...
Ülkenin içinden geçtiği tehlikeli süreci CHP lideri iki gün önce dramatik ifadelerle açıklamıştı. Hatırlayalım:
“Türkiye’de devlet olanaklarının zorbalıkla, yolsuzlukla bir sivil diktanın emrine doğru dönüştürülmekte olduğu çok açıktır.. Bu sürecin sonu Anayasa değişikliği aşamasıdır. Bu tamamlanırsa artık Türkiye çok farklı bir aşamaya gelmiş olacaktır!”
Baykal elini vicdanına koyup cevaplasın: Türkiye’yi böylesine vahim bir tehlikeye karşı koruyacak gücü ve inanılırlığı bundan sonra temsil edebilir mi?.
Hayır, buna imkân yok.
Başına gelen talihsizliğin asli sorumlusu kendisidir. O nedenle ceremesini partisine ve AKP iktidarına karşı alternatif arayan halka ödetmemelidir.
Siyasi yaşamını cesur bir kararla sonlandırması, büyük ihtimalle partisinin önünü açacaktır.
Bu son hizmeti esirgemesin!
Ruhat Mengi - Vatan: Baykal... Doğruysa derhal istifa!
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, eski sekreteri ve şimdi milletvekili olan bir kadın siyasetçiyle ilişki yaşadığını gösteren gizli kamera kayıtları, doğal olarak gündeme bomba gibi düştü.
Hangi parti lideri veya ünlü siyasetçiyle ilgili olursa olsun, her ülkede aynı bomba etkisini yapardı. İtalya Başbakanı Berlusconi’nin maceralarını dünya az mı dinledi, izledi?
Elbette Baykal gibi deneyimli bir siyasetçinin, bugüne kadar ailesine bağlı, toplum değerlerine saygılı bir genel başkan görüntüsü çizen bir ismin böyle bir yanlışı ona olan güveni zedeleyecektir. Ben “fırsat bilerek ağır hakaretlerle saldırıya geçenler”i kınamakla birlikte bu olayın; “özel hayat” olması nedeniyle yok farzedilmesi gerektiğini düşünenlere katılmıyorum. Deniz Baykal milyonlarca seçmeni olan büyük bir partinin, ana muhalefet partisinin Genel Başkanı’dır ve davranışının sadece kendisini, ailesini ve partisini değil “Türkiye’nin geleceğini etkilemesi” mümkündür.
Bundan sonra referandumda da, seçimde de olay “manevi (hatta dinî) değerlere saygısızlık” olarak kullanılabilecektir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi “Devlet adamı, bilim adamı gibi kamuoyunda tanınmış kişilerin özel yaşamlarına ilişkin gizlilik alanı sade vatandaşlarınkinden daha dardır” diyor. “Sır alanları”nın yine “yayınlanamayacağını, resimlenemeyeceğini” söylüyor ama doğrusu bu herhalde “hiçbir toplumsal yaptırımın olmayacağı” anlamına da gelmez.
Kesin olarak kanıtlanma durumunda Deniz Baykal’ın derhal CHP Genel Başkanlığı görevinden istifa etmesi gerekir. Partisine ve ülkesine saygısı, sevgisi varsa bunu zaman geçirmeden yapmalıdır. Hâlâ “gitmem” diyorsa söyleyecek tek şey var; pes!
Salih Tuna - Yeni Şafak: Baykal...
"Yazmadan yapamazdım..." yollu lakırdıların alayını yazar zirzopluğu telakki eder, gülüp geçerdim.
Yanılmışım ki ne kadar!
Meğer böyle zamanlar varmış.
Mesela, bugün benim yazı günüm değil, ama yazmadan yapamayacağım bir gün!
Sayın Baykal hakkında internette dolaştırılan müstekreh "iddialara" muttali olduğum an kan beynime sıçradı!
Bu rezil, bu alçak "iddiaları" lanetlemek için bile olsa zikredecek değilim.
Duymazlıktan gelmek, hiç kaale almamak belki en doğrusu.
Zira bazı şeylerin şuyuu vukuundan beterdir.
Fakat...
Mahut "dedikodu" duymazlıktan gelme boyutlarını maalesef çoktan aştı.
Dün gün boyu bu iğrenç "dedikodularla" çalkalandı Türkiye!..
Velev ki, malum "çirkinlik" vuku bulsun; dinimizin emri onu örtmek, gizlemektir; gizli kamera marifetiyle "günah avcılığına" çıkmak değil...
Münferit bir "çirkinlik" yüzünden bütün dindarları suçlayan, hatta bununla da yetinmeyip bizzat dinimize bühtan eden bir takım "ulusalcı –laik" çevreler, dinimizin bu ölçüsü karşısında yaptıklarından hicap duysunlar.
Bu bağlamda, "Mazlumder"in özel hayatın mahremiyetine saygıya davet etmesi ve söz konusu görüntüleri yayanları kınaması da son derece önemlidir.
Bir insanı seversiniz, sevmezsiniz; lakin asla özel hayatına tecavüz edemezsiniz.
Değil Türk siyasi hayatına 40 yıl hizmet veren birine, kimseye bunu yapamazsınız.
Kimsiniz lan siz?
İnsanların özel hayatlarına bu kadar hunharca saldırma hakkını kimden alıyorsunuz?
Sizde hiç mi Allah korkusu yok?
Ana muhalefet partisi lideri, torun torba sahibi bir siyasetçinin onuru ve şerefiyle oynamaya utanmıyor musunuz?
Böyle alçaklık, böyle edepsizlik, böyle haysiyetsizlik olur mu?
Hasan Cemal - Milliyet: Özel hayat, mahremiyet, siyaset...
Özel hayat, mahremiyet, siyaset... Ve tabii medya... Bu konular öylesine bir çerçeveyi oluşturur ki, azami dikkat ve itinayı gerektirir.
Evet, mahremiyet mahremiyettir.
Özel hayat, özel hayattır.
Ama işin içine siyaset girince ne olur?
Bir başka deyişle:
Siyasetçinin özel hayatı olur mu, olmaz mı?
Veyahut:
Özel hayat ne zaman özel hayat olmaktan çıkar, siyaset söz konusu olunca?..
Yanıtlar ülkeden ülkeye değişebiliyor.
Fransa’dan Cumhurbaşkanı Mitterand örneği vardır.
Cumhurbaşkanın evlilik dışı ilişkisini ve bundan doğan kız çocuğunu bilmiyen yoktu. Ama Fransız kamuoyunda Mitterand ölünceye kadar gizli kaldı bu ilişki. Medya bundan hiç söz etmedi. Kız çocuğunun ilk görüntü ve fotoğrafları Mitterand’ın cenaze töreninde çıkmıştı.
İspanya da farklı değildir.
Fransa gibi koyu Katolik bir ülke olmasına rağmen bu ülkede de medya, önde gelen siyasetçilerin evlilik dışı ilişkileriyle çok fazla ilgilenmemiştir.
İngiltere’den ise farklı örnekler var. Bazı özel durumlarda özel hayat, bu ülkede özel hayat olmaktan çıkabiliyor. Bu açıdan bazı kriterler belirleyici olabiliyor.
Profumo Skandalı’nı hatırlıyorum.
İngiliz savunma bakanı bir ‘hayat kadını’yla ilişkisi yüzünden istifa etmek zorunda kalmıştı. Çünkü basın bastırınca, ilişkinin bir üçüncü boyutu ortaya çıkmıştı.
Savunma Bakanı’yla ilişkisi olan kadın, aynı zamanda ajan olduğundan şüphelenilen bir Rus diplomatıyla da ara sıra buluşuyordu. Casusluk mu sorusunun çengeline takılınca, savunma bakanının özel hayatı özel hayat olmaktan çıkmıştı.
Başkan Clinton’la Monica örneğini Amerikan siyasetiyle birlikte bütün dünya yaşadı. Bill Clinton, Beyaz Saray’daki Monica ilişkisini önce inkar etmiş, sonra kabullenmek zorunda kalmıştı. Ama ilginçtir, karizmatik Clinton görevini devam ettirirken, popülaritesini de koruyabilmişti.
Amerika’da siyasetçilerin özel hayatı kamuoyunun yakın ilgi ve markajı altındadır. ‘Sapmalar’ medyada didiklendiği gibi, siyasal yaşamları da sona erdirebilecek sonuçlara yol açabilir.
Siyaset-mahremiyet konusunda Yunanistan daha rahat bir ülkedir.
Eski başbakanlardan, sosyalist lider Andreas Papandreu’nun,(Bugünkü Yunan başbakanının babası) çapkınlıkları dillere destandı. Yunan havayollarından bir hostesle, Liani’yle ilişkisi kamuoyunda patlayıncaya kadar bu yaşantısı haber olmamıştı. Haber olunca da, Papandreu karısından boşanmış, kendinden bir hayli genç olan Liani’yle evlenmişti.
Türkiye’ye gelince...
1970’lerin sonunda, Ecevit hükümetinin içişleri bakanıyla bir şarkıcı arasındaki ilişki uzun zaman kamuoyunu meşgul etmişti.
Bir gazeteci olarak bu olaya mesafeli kaldığımı hatırlıyorum.
Uzun yıllar gazete yönetirken de özel hayatla mahremiyet ve siyaset konularında mesafeli, dikkatli davranmışımdır.
Bence doğru olan budur.
Kim olursa olsun, insanların özel hayatına, mahremiyetine saygı esastır, bunlara karışmamak gerekir diye düşünüyorum bir gazeteci olarak.
Bizim medya bu konuda ne kadar dikkatli, ne kadar özenli sorusuna gelince, yanıtlar öteden beri pek parlak değildir.
Ama bu arada şunu belirtmek isterim.
Özel hayatın, mahremiyetin elbette bazı sınırları vardır. Özellikle siyasal bakımdan bazı çizgiler çekilebilir bu konuya.
Ancak bu çizgiler çekilirken de, son derece duyarlı ve dikkatli davranılması, yani elin titremesi lazımdır.
Bir konu daha var:
Acaba devlet, örneğin bizim memlekette özel hayata, mahremiyete ne kadar saygılı?.. Bu sorunun cevap sicili de ne yazık ki kötüdür.
Uzun lafın kısası:
Özel hayat özel hayat olarak kalabilmeli, mahremiyet mahremiyet olabilmeli...
Temel ilke budur.
Güneri Civaoğlu - Milliyet: İğrenç ve adice
Bütün Türkiye’nin konuştuğu “iğrenç tezgâh” için Avrupa kriterlerinden birkaç örnek...
Fransa’da üst üste 17 yıl cumhurbaşkanlığı yapan François Mitterand’ın evlilik dışı bir kızı olduğu ancak toprağa verildiği gün öğrenildi.
Mezarın başında 19 yaşında bir güzel genç kız dikkatleri çekmişti.
Sadece ailenin yaklaşabildiği kadar tabutun yakınında ve protokolde yer alması üzerine bu sır sızdı.
Gazete sayfalarına, TV ekranlarına yansıdı.
Mitterand’ın yıllardır süren ilişkisinin mekanı Paris-Saint Germain’deki Mazarine sokak 37(yanılmıyorsam) numaraydı.
Herhalde bu nedenle olmalı ki genç kızın adı “Mazarine...”
Mezarın başındaki Seramonide Mitterand’ın eşi Danielle’nin yanı sıra Mazarine’nin annesi Anne Pingeot da vardı.
Düşünün...
François Mitterand cumhurbaşkanlığı süresince ve belki daha da önceden başlayarak hemen hemen her akşam Mazarine sokaktaki eve geliyor Anne Pingeot ve kızı Mazarine ile TV seyrediyor, sohbet ediyor, yemek yiyiyor, sık sık orada kalıyor.
Türkiye’de hiç sevilmeyen eşi de durumu medyaya taşımıyor.
Peki...
Bu ülkede hiç mi kulağı delik gazeteci yok...
Fransa’da rakibine bel altından vuracak hiç mi politikacı ve rakip parti yok.
Fransa’da dedektif, takip izleme ve fotoğraflama yapacak polis ve gizli servis mi yok?
Nasıl oluyor da Cumhurbaşkanı’nın özel hayatındaki bu çok özel ilişki “sır” olarak kalabilmiş.
Elbette, her ülkede olduğu gibi Fransa’da da kulağı delik gazeteci, rakip politikacı ve parti, uzmanlaşmış polis/gizli servis var. Ama orada politika yatak odası röntgenciliğiyle yapılmıyor.
Mitterand’ın kadınlar arasındaki adı “François le beau (yakışıklı François)” idi.
Sosyalist partide yıldızı parlamıştı.
Daha genç yaşlardan itibaren hem fiziği, hem sol entelektüel karizmasıyla Fransa’nın özellikle sanat çevresindeki genç ve güzel kadınlarının odağıydı.
Fakat siyaset kariyeri boyunca özel yaşam paletindeki bu renkler hiçbir zaman önünü kesmedi.
İKİ BAŞKAN DAHA
Gene Fransa’dan iki özel yaşam örneği daha...
Dört dönem önceki Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing resmi davet ve programların dışında gecelerini sevgilisinin evinde geçirirdi.
Saraydan çıkarken özel kalemine bir kapalı zarf bırakırdı.
Ancak çok çok önemli bir şey olduğu zaman, zarfı açarak içindeki numaradan kendisinin aranabileceği bilinirdi.
Rivayet odur ki, ilişkisi olan kadın Albaylar ihtilali üzerine Fransa’ya kaçmış olan dönemin Yunanistan Başbakanı’nın ailesindendi.
Yunanistan’ın AB’ye tam üye olmasının arkasındaki nedenin bu özel ilişki olduğu diplomat milletinin sohbetlerine konuydu.
Bu ilişki medyaya hiç yansımadı.
Claudia Cardinale ve Başkan
Dünyanın en güzel kadınlarından biri olan İtalyan film yıldızı C.C. diye anılan Cloudia Cardinale üç dönem önceki Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile büyük aşk yaşadı.
Chirac da haftanın birkaç gecesini C.C’nin evinde geçirirdi.
İçinde telefon numarası olan kapalı zarf ritüeli onun döneminde de uygulanırdı.
Medya bu ilişkiyi hiç yayınlamadı.
Üstelik C.C. belki başkanın kendisinden bile daha çekici magazin figürüydü.
..................
Türkiye’de kimi pislik odaklarına ve bunu politika için iğrenççe kullanan çukurdakiler eminim o seviyeye çıkamayacaklar ama o seviyeden bakarak çukurdakileri göstermek için bu örnekleri yazdım.
Fatih Altaylı - Habertürk: Baykal’a komplo ama
Deniz Baykal’ın yaptığı hiçbirimizi ilgilendirmez aslına bakarsanız.
Hesabını eşine verir.
Olcay Hanım’a.
Ama ne yazık ki, siyasetin zirvelerinde olunca, hesaplar halka veriliyor.
Deniz Bey’in de öyle yapması gerekecek.
“Bu olay bir komplodur” diyorlar.
Doğru, bu bir komplodur.
Yoksa kim, niye böyle bir ilişkiyi kayıt altına alsın. Kim, niye bunu gece vakti karanlık internet sitelerinde yayınlasın.
Açık bir komplo var. Zaten komplolar olmasa, böyle olaylar nasıl açığa çıkar ki!
Ama komplonun malzemesini verenin hiç mi suçu yok.
Böyle bir olay, dünyanın her yerinde haberdir.
İstesek de, istemesek de.
Muhalefet partisi liderinin, o partinin milletvekili kadınla ilişkisine kim “Haber değil” diyebilir.
Elbette siyasi fanatizm gözleri kör ederse, bunu söyleyen de olacaktır.
O zaman onlara sorarım: “Peki ya rakip siyasi partinin lideri bunu yapsa ve bu yayınlanmasa o zaman ne derdiniz?”
Basını suçlamaz mıydınız, “Baskıdan korktunuz” diye.
Bence bu olayın tek bir çözümü vardır.
Deniz Baykal hemen istifa etmelidir.
Çok başarılı olmasa da son güne kadar “temiz” götürdüğü bir siyasi hayatı, “insani bir zaafla kirlettiği” için CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmelidir.
Aynen yıllar önce Hasan Fehmi Güneş’in Aynur Aydan’ın kapısı önünde fotoğrafı çekildiği için istifa ettiği gibi.
Görüntüler montajlı
DENİZ Baykal’a yönelik bu komplonun muhalif işi olma olasılığını düşük gördüğümü söylemeliyim.
Bence komplocuyu yakınlarında bir yerde aramalı.
Zaten bu bir muhalif komplo olsa, o görüntüler bugün değil, seçimlere bir ay kala yayınlanırdı.
Şimdi o görüntüler incelenecek. Davalar açılacak.
Bizim gördüğümüz, yayınlanan görüntüler farklı zamanlarda çekilmiş ve peş peşe eklenmiş.
İnandırıcılığı artırmaya ve görüntülerdeki kişilerin kimliğini daha net vurgulamaya yönelik bazı işlemler yapılmış.
Ama bütün bunlar sonucu değiştirmiyor.
Deniz Baykal siyasi bir kimlik olmasa, halktan oy istemek zorunda olmasa bu konu kimseyi ilgilendirmezdi.
Ama durum bu değil.
Ortada büyük bir rezalet var.
Ve her şeyin bir bedeli.
Kaydeden önemli
BAYKAL’a yönelik komploda üzerinde durulması gereken bir şey var.
“Bu görüntüleri kim kaydetti?”
Bu görüntüleri eğer devletin bir güvenlik kuruluşu,MİT, Emniyet veya herhangi bir resmi birim kaydettiyse bu olayın seyri farklı bir yöne gider.
Bunun dışında kim kaydettiyse, bu içeriden veya dışarıdan bir siyasi muhalif, olayın içinde bulunanlardan biriyse o zaman bu görüntülerin ortaya çıkmasında hiçbir sorun yoktur.
Şu andan itibaren üzerinde durulması gereken nokta, bu görüntülerin “devlet gücü ve otoritesi kullanılarak elde edilip edilmediğidir”.
Bizim gazetecilik ilkesi olarak benimsediğimiz ise şudur:
Bu görüntüler şöyle veya böyle illegal yöntemlerle taraflardan en az birinin bilgisi dışında elde edildiği için, biz bu görüntüleri yayınlamayız.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bedelini ödemeden hiçbir şeye sahip olunmayacağını anladığımız zaman.
İsmail Küçükkaya - Akşam: Haneye tecavüz
Bugüne kadarki en uzun yazı işleri toplantımızı yaptık. Güvendiğim iletişimcilere danıştım. Sonra Enis Berberoğlu, Fatih Altaylı ve Mustafa Karaalioğlu'nu aradım. Bütün gazetelerde hararetli tartışma konusu aynıydı.
O iğrenç tezgah nasıl haber yapılacaktı? Ne kadar büyük görülecek, nasıl yorumlanacaktı? Her olasılığı tek tek masaya yatırdık. Bir insanın, ana muhalefet partisi liderinin yatak odasına kadar uzanan kaset tuzağından söz ediyorum.
İlk seçenek, 'Böyle bir planın parçası olmayalım' diyerek haberi görmemekti.
Öte yandan konu, Türkiye'nin konuştuğu bir numaralı olay haline gelmişti. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak doğru olur muydu?
Sonunda, 'Tavrımızı koyalım, ilkemizi anlatalım' dedik. Kurbanın kim olduğunun önemi yoktu, bütün liderler ve tüm şahıslar için aynı duyarlılık söz konusuydu. Biz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın illegal yollarla elde edilen telefon görüşmelerine hiç yer vermemiştik. Bir büyük kulüp başkanının kaçamak görüntülerine, belediye başkanının gizli kamera kayıtlarına, muhafazakar medya patronunun legal yollarla yapılan dinleme kayıtlarına da... Üstelik ünlü, zengin, güçlü ayrımı yapmıyorduk.
Vakit ayarlı kaset
'Haneye tecavüzün geldiği son noktadayız.'
Telekulak skandallarının en acımasız ve gaddar aşaması.
Deniz Bey'i evinden aradım, sadece üzüntülerimi bildirmek için, konuştuk...
Döndüm, birinci sayfa toplantısına devam ettik. Tavır haberi için arkadaşlarım yaratıcı başlıklar önerdiler. 'Vakit ayarlı kaset' bunlardan biriydi. Yine de içimize sinmiyordu. Ne yaparsak yapalım o kirli planın bir uzantısı oluyorduk. Vazgeçtik, yayın yönetmeni arkadaşlarımın bazılarından 'Biz haberi giriyoruz' telefonları geldi. Fark etmezdi, kararlıydık.
Bizimki ilkesel bir duruştur. Dileriz kimse için söz konusu olmaz ama her kimin başına gelirse gelsin gizli kamera tuzaklı haberler bizim sayfalarımızda yer almayacak, asla.
Mustafa Mutlu - Vatan: Dün internete düşen kaset kime yarar?
Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen gizli kamera görüntüleri internet sitelerine düştü.
Bu görüntülerin yayınlanması kadar beni şaşırtan bir başka olay da Baykal’ın sabah saatlerinde bir basın toplantısı yapmayıp, o görüntülerdeki kişinin kesinlikle kendisi olmadığını açıklamamasıydı.
Baykal’ın susmayı tercih etmesi, saatler ilerledikçe bu görüntüleri izleyen ve inanmak istemeyen yüz binlerce kişiye “acaba?” dedirtti...
Partiden yapılan, “bu bir komplodur” açıklaması ise son derece cılız kaldı.
***
Olay doğruysa da vahim, komploysa da...
Allah göstermesin ama; böyle bir olay sizin başınıza gelse... Saatlerce susmayı becerebilir miydiniz?
Eğer gerçekten komploya uğrasaydınız hemen kameraların önüne çıkıp bu alçaklığı yapanlardan hesap soracağınızı haykırmaz mıydınız?
Ne Baykal yaptı bunu ne de o görüntülerdeki kadın olduğu iddia edilen eski sekreteri, yeni milletvekili Nesrin Baytok...
İkisi de susmayı tercih edip; sözü görüntülerle ilişkisi olmayan üçüncü kişilere bıraktı.
***
Şimdi en kısa zamanda şu soruların yanıt bulması gerekiyor:
- Baykal, o görüntülerin çekildiği mekânı biliyor mu?
- Düzmece de olsa böyle bir kasetin varlığından haberdar mıydı?
- Bu görüntüleri dün sabahtan önce hiç izledi mi?
- Aynı nedenle hiç şantaja muhatap oldu mu?
- Görüntüler “komplo” olsa bile Baykal, “haksızlığa uğradığımı kimselere anlatamam” diyerek muhtemel şantajcıların bazı taleplerini yerine getirmiş olabilir mi?
- Çok kritik bir referandum öncesinde; kurultaya haftalar, genel seçimlere ise 14 ay kala internete sızdırılan bu görüntülerden kim ya da kimler yarar sağlayabilir?
***
Olay gerçekten iğrenç...
O görüntüleri peşin peşin doğru kabul etmek ne kadar yanlışsa, yok saymak da mümkün değil.
Çünkü dün sabahtan akşama kadar yüz binlerce kişiye ulaştı; üzerine milyonlarca yorum yapıldı.
Şu saatte yapılması gereken tek şey var:
O da Deniz Baykal’ın ve Nesrin Baytok’un bu görüntülerin düzmece olduğu kanıtlanıncaya kadar hemen tüm görevlerinden ve milletvekilliğinden istifa etmeleri...
Aksi halde bu görüntüler CHP’nin referandum ve seçim sürecinde büyük yara almasına neden olur!
Reha Muhtar - Vatan: Baykal'ın olduğu iddia edilen seks kaseti rezilliğini kimler hazırladı?..
Bir gün Yunan Başbakanı’yla evlenen genç hostes Dimitra Liani’nin, üzerinde külot bulunan bir erkeğe çıplak yatakta yatarken bakışının ve erotik halinin resmini yayınlamıştı Yunan gazeteleri...
O günlerde Türkiye’de siyasi mücadele böyle yapılmıyordu...
Müthiş bir infial göstermiştim...
Sonunda resmi külotlu bir adamla yayınlanan kadın o anda muhalefet lideri olan eski Yunan Başbakanı’nın karısıydı...
Yaşlı Papandreu bu resimlerden sonra çıkmış ve çok dokunaklı bir konuşma yapmıştı...
Şöyle demişti bu komployu hazırlayanlara:
“Sizlerden daha az namertlik bekliyorum...”
Ya da şöyle tercüme edilebilir:
“Sizlerden biraz daha mert olmanızı bekliyorum...”
***
Dün Baykal’ın eski özel kalem müdürü evli bir bayanla birlikte olduğunu söyleyen o görüntüler yayınlandığında, şöyle dedim:
“Türkiye’de tıpkı bir zamanlar Yunanistan’da olduğu gibi inanılmaz bir iktidar kavgası yaşanıyor... Ölümüne ölümüne... Kemik sesleri gelircesine... Belden aşağı, kalleşlik, rezillik, şantaj, ispiyon ne ararsan var... Hiçbir zaman bu kadar kirli olmadı bu işler...”
***
Ankara’dan ve İstanbul’dan bir dizi görüşme yaptım olayın perde arkasını bir parça aralayayım diye...
Şu sonuçlara ulaştım...
1) Seçimlere yaklaşık bir sene kala bunu yapanlar, Baykal’ı CHP Genel Başkanlığı’ndan diskalifiye etmek istiyorlar bu belli...
2) Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan diskalifiye olmasını kim ister?.. Şu anda iktidara olan yakın güçler mi, yoksa sosyal demokrasinin içindeki rakipler mi?..
3) Deniz Baykal ailevi konularda özellikle iktidara yönelik bir muhalefet yapmıyordu... Bu konuda çok dikkatliydi... O zaman kim niye Baykal’a yönelik böyle belden aşağı bir rezilliğe girişti?..
4) Saadet’le Kürt kökenli milletvekillerinin ortak seçime girmesi ihtimalinin ortaya çıkmasıyla, seçimlerde 4 partinin parlamentoya girmesi ihtimali ağırlık kazandı...
5) Bu da AKP’nin tek başına iktidarını imkansız kılmaya aday bir gelişme... Bu gelişme mi bir yerleri harekete geçirdi?..
6) Yoksa Baykal’ın yerine yeni bir adayla CHP’nin iktidar olacağını hesaplayan birileri mi bu pis komploya tevessül etti?..
***
Artık Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...
Dün siyasi mücadeleler tarihinde yeni bir milattır...
Evet 27 Mayıs Yassıada duruşmalarında savcı külot gösterip bu sizin külodunuz mu diye sorular sormuştu...
Çok onur ve haysiyet kırıcı olaylara sahne oldu Türk siyaseti ve darbeler tarihi...
Hasan Fehmi Güneş’in Aynur Ayan’la yakalanması da hatırlardadır...
Ve fakat artık pornografiye yaklaşan görüntüler eşliğinde sahnelenen siyaset iğrençtir...