Frankfurter Allgemeine Zeitung Londra’daki konferansa ilişkin yorumunda şu
görüşlere yer veriyor:
“BM’ye bağlı kuruluşların bu yıl içinde 2015’e oranla üç kat daha fazla
paraya
ihtiyaçları var. Buna rağmen donör ülkelerin bu yıl taahhüt ettikleri paraları gerçekten
verme olasılığı oldukça yüksek. Zira mültecileri bulundukları yerde tutmak için 1 euro
verildiğinde, Avrupa’da üç euro tasarruf edileceği artık birçokları tarafından
anlaşılıyor. Londra’daki Donörler Konferansı’nda finans yardımlarının Suriye’deki
savaşa siyasi çözüm olarak görülmemesi gerektiğine de haklı olarak dikkat çekildi. Bu
tür toplantılar insanların acılarını dindirmeye yönelik, barışı tesis etmeye değil.
Ancak
Suriye için geçici bir siyasi çözüm bulunması yönünde 2012 yılından beri üçüncü
kez
başlatılan Cenevre’deki barış girişimi ertelenmek zorunda kaldı. Zira Suriye rejimi
kendi şartlarını dikte ettirmek istiyor. İşte bu görüşme isteksizliğinin ceremesini de
herkes çekiyor.”
Die Welt adlı gazetenin yorumu da aynı konuda:
“Uluslararası topluluk, Suriye çevresindeki mülteci kamplarına milyarlık yatırımlar
yaparak mülteci akınını frenlemeye çalışıyor. Ancak Batılı devletler, mülteci krizinde
şimdiye dek skandal diye nitelenebilecek bir rol üstlenen bölgesel aktörleri, örneğin
Körfez ülkelerini ve herşeyden önce de Suudi Arabistan’ı, sadece Almanya'da cami
inşaatları yapılması için değil, din kardeşlerinin selameti için de önemli miktarlarda
parasal katkıda bulunmaya zorlamalıdır.”
Almanya'nın üç eyaletinde polis radikal İslamcılara yönelik operasyonlar düzenledi.
Berlin Savcılığı, radikallerin Berlin'de saldırı planladığını açıkladı. Der Tagesspiegel
gazetesinin güvenlik birimlerinin bu başarısına vurgu yaptığı yorumunda şu görüşleri
okuyoruz:
“Tam bir başarı bu! Polis ve Anayasayı Koruma Teşkilatı (iç istihbarat servisi)
İslamcıların planladığı bir saldırı eylemini engelledi. Bu başarı şunu gösteriyor:
Güvenlik kurumları -gündelik kuru gürültüye aldırmadan- iyi işliyorsa bu, demokrasinin
çıkarınadır. Ancak bir ülkenin vatandaşları sorunların çözümüne inançlarını kaybeder
ve demokratik sistemin istikrarı bozulacak olursa, bu sistem içinde sorumluluk taşıyan
herkesin başarısı önem kazanır. Burada payı bulunan bu kişi ve kurumları övmek de
gerekir. Zira siyasi - toplumsal düzeyde herşeyin yüksek sesle, saldırgan ve radikal bir
biçimde yürütüldüğünü, bunun da demokrasiyi tehlikeye atma eğilimi gösterdiğini
görmek durumundayız.”
Berliner Zeitung da yorumunda aynı konuya farklı bir açıdan yaklaşıyor:
“Terör gittikçe yaklaşıyor ve Berlin’in burada özel bir rol oynaması kimseyi
şaşırtmıyor. Ancak soyut bazı saldırı planları dışında bazı alanların ve yer isimlerinin
güvenlik birimleri tarafından anılmış olması insanı oldukça tedirgin etmeye de yetiyor.
Berlin’in ünlü meydanı Alexanderplatz sembolik anlamı olan bir alan. Bu meydanda
günün her saatinde yüz binlerce kişinin yolları kesişiyor ve bir kentin kültürel çeşitliliği,
işlerini görmek üzere kentte bir noktadan diğerine giden insanların günlük yaşamlarına
da yansıyor. İşte tam bu insanlar, bizler hedefteyiz ve daha bir süre daha hedef
kalmaya da devam edeceğiz.”