Gündem

Baskın Oran: Rabbim kimseyi bu ülkede Gayrimüslim etmesin

'AKP’yle bir tutam nefes geliyor ama...'

04 Şubat 2015 13:40

Erdoğan Rejimi bu memleketi gittikçe nefes alınmaz hale getiriyor diyeceğim, diyemiyorum, utanıyorum. Çünkü bu memlekette bir de Gayrimüslim doğmak olabilirdi. Üstelik bu insanların çektikleri bizim gibi yeni de değil, ezeli. Şimdi de, 1936 Beyannamesi denilen yargı ucubesi hortlatıldı.  

 

Bomonti birası ve okulu

 

[Tahliye edilen Bomonti Mıhitaryan İlkokulu binası ve okulun bahçesine taşınan sıralarda ders yapan öğrenciler (Şubat 1999)] Tahliye edilen Bomonti Mıhitaryan İlkokulu binası ve okulun bahçesine taşınan sıralarda ders yapan öğrenciler (Şubat 1999)

Bomonti deyince aklımıza bira gelir. 1902’de Şişli’nin bu semtinde İsviçreli Bomonti kardeşlerin kurduğu  ve semte adını veren bira fabrikası önce Tekel’e sonra Efes Pilsen’e geçmiş. Şimdi de Ağrılı İbrahim Çeçen’inİC Holding’ine satılarak rezidans ve AVM olacak bir “Tower Projesi”ne dönüşmekle meşgul. (link). 

Bomonti’de bir de okul var: Bomonti Ermeni Katolik İlkokulu. Size onun öyküsünü özetleyeyim. Konuyu “kendi mülkünde kiracı” veya “eşyaları kış vakti sokağa atılan okul” (link) rumuzlarıyla hatırlayabilirsiniz. Eğer keyfiniz yerinde değilse atlayın geçin çünkü ben yazarken çok rahatsız oldum.

 

Okul binası satın alınıyor

 

1830’da Beyoğlu’nda kurulan okulu yöneten Vakıf,  onu Bomonti’ye taşıyor. 4 Haziran 1958’de Emine Tevfika Ayaşlı adlı bir hanımdan 710.000 liraya bir bina satın alıp. İstanbul Valiliği izniyle. Tapuya tescil ettirip.    

Yirmi yıl sonra, 1979’da, Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) dava açıyor: ‘Bu bina 1936 Beyannamenizde gözükmemektedir, Beyannamede sizin mülk edinebileceğinize dair hüküm de yoktur, yani bu bina sizin değildir, geri vereceksiniz’ diyor.

Oysa, daha önce çok yazdım: Bu Beyanname, İslamcı vakıfların ekonomik kaynaklarını kurutmak amacıyla 1936’datüm vakıflardan istenmiş bir mal beyanıdır; vakfın mülk edinip edinemeyeceğini belirleyen bir belge yanivakıfname filan değildir. Gayrimüslim vakıfları Osmanlı zamanında Padişah fermanıyla kuruldukları için, vakıfnameleri bulunmaz.

Kıbrıs meselesi 1960’lar ortasında patlayıp da devletimiz Rumları sıkıştırmak isteyince VGM bu beyannameleri vakıfname addediveriyor, bunlarda “mülk edinebilir” diye bir hüküm bulunmadığı için de Gayrimüslim vakıflarının 1936’dan sonra edindikleri bütün taşınmazlara el koymaya başlıyor.

 

Kıbrıs meselesi ve yargıtay

 

Bu hukuksuzluk filminde başrol Yargıtay’ındır. Birbiri ardına verdiği 3 kararla (1971, 1974 ve 1975) yarattığı korkunç “içtihat” sonucu mahkemeler, 1936 tarihinden sonra edinilmiş Gayrimüslim vakıf mallarına VGM’nin el koymasını “hukuki” sayacaklardır. Bu mallar bunları satmış olanlara geri verilecektir, mirasçı olmaması halinde de Hazine’ye intikal ettirilecektir. 

Burada da Şişli 2. Asliye Hukuk mahkemesi okul binasını Vakfın elinden alıyor, eski sahibine veriyor (1982/572 E, 1984/50 K). Yargıtay da, tabii ki, bu inanılmaz kararı (kendi kararını!) 1985’te onuyor.

O sırada Emine Tevfika Ayaşlı rahmetli olmuş. Vasiyetnamesindeki mirasçılar beş para ödemeksizin binaya sahip oluyorlar: 6/8 oranında Ankara Ayaş Belediyesi, 2/8 oranında da Ayaşlı’nın akrabaları. Bu akrabalar paylarını hemenMiltaş AŞ diye bir şirkete satıyorlar.

Şimdi biraz sıkı durun: Bu vasiyetnamenin düzenleniş tarihi 1 Aralık 1958. Yani, Ermeni vakfının okul binasını satın alıp kendi adına tapuya tescil ettirdiği 4 Haziran 1958 tarihinden beş ay sonra.

Yahu, bir insan, satıp da parasını aldığı binayı vasiyetnamesine koyar mı? Ya bu hanım o sırada akli melekelerine sahip (“mümeyyiz”) olmadığı için bir katakulli döndürüldü, yahut bir biçimde “birileri” kendisine dediler ki, ‘Bu gavurlara bu mal yedirilir mi hanımefendi, zaten ellerinden alacağız, sen kendi varislerini düşün, biz gerisini hallederiz’.

Bilemem artık. Tek bildiğim şey, burasının Türkiye olduğudur ve Yüce Yargı bu 36 Beyannamesi işini de yapabildiyse, artık bu ülkede her şey mümkündür. Kuşlar bile Türkiye semalarından geçerken bir kanatlarıyla arkalarını kapatarak uçmak zorundadırlar. 

 

Beleşçi ortaklar birbirine giriyor ve olan...

 

… Ermeni vakfına oluyor. Şöyle oluyor:

1) Vakıf, eğitim kesilmesin diye, Ayaş Belediyesi’ne (üstelik, geçmişe de dönük olmak üzere) kira ödemeye razı oluyor (1998). “Kendi mülkünde kiracı” buradan gelmekte (link);

2) Bu kira işi küçük ortak Miltaş AŞ’yi öfkelendiriyor. Çünkü, iddiasına göre, Belediye bu kirayı kendisine koklatmamaktadır. Belediye ise kiranın dörtte birini Miltaş’a gönderdiğini iddia etmektedir.

Ve Şirket, kendi payını Belediye’den talep edeceğine, öfkesini Vakıftan alıyor: İşgal tazminatı (ecrimisil) davası açıyor.

Türk yargısı da 2 Şubat 1999’da tahliye kararı veriyor. Okul aynı gün boşaltılıyor, öğrenci sıralarından piyanoya ve oyuncaklara kadar her şey sokağa atılıyor. “Eşyaları kış vakti sokağa atılan okul” da buradan gelmekte (link).   

Üç gün sonra yönetim kurulu başkanı Mevlüt Adıgüzel, bu rezalete ilginç bir yorum getiriyor (link): ‘‘Belediye ihale açmadan bu binayı kiraya verdi. Ortağı olan bizi atlattı, kapalı kapılar ardında anlaştılar. Bizim başımıza çorap örmeye çalıştılar. Onlarınki adalet mi?”

Soyadına kurban olduğum Mevlüt Bey, belediyeye diş geçirememiş, Ermeni vakfına geçirecek:

‘‘Vakıf, binayı kaybetmemek için hukukun bütün yollarını denedi. Onlar Ayaş Belediyesi ile anlaşarak bizi hiçe saydılar. Yıllarca kira vermediler. Bizi her yönden dışladılar. Başka gayrimenkulleri de var. Tedbirlerini alsalardı.”

Ama vali bey araya giriyor, Miltaş AŞ’nin sahipleri de muazzam alicenaplık sergiliyorlar, tahliyeyi okulların kapandığı hazirana ertelemek gibi bir böyyüklük gösteriyorlar (link). Eşyalar yağmurdan içeri alınıyor.

Haziran’da, CHP’li Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül yardıma geliyor, Miltaş’ın 2/8 hissesini satın alıyor. Şirket devreden çıkmıştır. Vakıf, Ayaş Belediyesi’ne aylık kira ödeme karşılığında öğretime devam edebilecektir. 

 

Sonra, ayaş başlıyor...

 

Yalnız, bu arada haberlerden öyle anlaşılıyor ki, bu zavallı küçük ortağa çok zulmeden zalim Ermeni vakfı, büyük ortak Ayaş Belediyesi’ni de kazıklamaktadır! Nitekim, Mart 2004 yerel seçimlerinde göreve gelen CHP’li belediye başkanı Ali Başkaraağaç kirayı az bulmuş ve Vakfa dava açmıştır. Kasım 2006’da dediği şudur:

"Emine Tevfika Ayaşlı, dedesi Sadullah Paşa’dan kalan tüm mal varlığını Ayaş Belediyesi’ne bağışladı. Bu miras içinde Şişli’deki bina da var. Biz binamızı boşaltmalarını istiyoruz. Herkes okuluna gidecek ve dinini öğrenecek. Ancak, Ayaş Belediyesi olarak binamızı haraç mezat kullanmalarını istemiyoruz. Emine Hanım vasiyetnamesinde, kira gelirlerinin çeşme, yol, su, kimsesiz çocuklara burs gibi hizmetlerde kullanılmasını istedi. Ancak, bu [düşük] kira yüzünden vasiyetnameyi yerine getiremiyoruz" (www.hurriyet.com.tr/ankara/5481494.asp).

Tabii, bu kadar baskıdan yılan aileler çocuklarını okuldan almaktadır. Olaylar başlamadan sadece anaokulu bölümünde bile 52 öğrenci bulunan okulun 2011-2012 öğretim yılındaki toplam mevcudu 35’e düşmüştür (link). 

 

AKP’yle bir tutam nefes geliyor ama...

 

AKP bu süreç sırasında iktidara gelmiş, birbiri ardına AB reformları yapmaktadır. 2008’de,  1936 Beyannamesi saçmalığını sona erdiren yeni bir Vakıflar Kanunu çıkartıyor. Ardından da, onun eksiklerini 2011’de gidermeye çalışan bir KHK. Dikkate değer bir reformcu, vakıflar üzerine doktora yapmış Adnan Ertem de 2010’da VGM’nin başına gelmiştir.

Bu ortamda, kendi mülkünde sürünmeyi sona erdirmek isteyen Ermeni Vakfı 2011’de dava açıyor. İstanbul 13. Asliye Hukuk da, binanın tekrar vakıf üzerine tesciline karar veriyor (2011/383 E-2012/407 K, 01.11.2012 tarih).

Fakat Ayaş Belediyesi kararı temyiz edecek, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi de kararı bozacaktır (2013/5471 E-2014/5819 K, 18.03.2014 tarih).

1936 Beyannamesi hortlamıştır. Bu derece basit ve vahim.  

 

Son umut: Karar düzeltme talebi

 

Vakıf, son umut olarak, 1936 Beyannamesi denilen hukuk rezaletinin artık bitirilmesi için aynı Daire’ye, 1. Hukuk Dairesi’ne karar düzeltme talebinde bulunuyor ((2014/16057 E).

Bu Daire, yukarıda bahsettiğim 3 Yargıtay kararından sonuncusuna imza atan, Gayrimüslim vatandaşlara “yabancı” diyerek “yabancıların Türkiye’de mal edinmeleri yasaklanmıştır” diye karar çıkartmış olan Daire (3648/6594 sayılı ve 24.06.1975 tarihli karar).

Vakıf, karar düzeltme talebinde çok şey söylüyor.

Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı ile Samatya Surp Kevork Ermeni Kilisesi Mektebi ve Mezarlığı Vakfı hakkında AİHM’nin aldığı kararlar ektedir, diyor.

AİHS’nin ayrımcılığı yasaklayan 14. Maddesini zikrediyor.

AİHS’ye ek 1 No’lu Protokol Md. 1’le teminat altına alınmış mülkiyet hakkını anıyor.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin, Gayrimüslim vakıflarının mülk edinebileceklerine ilişkin 2002/3817-2002/5375 sayılı ve 18.11.2002 tarihli kararını gösteriyor.

Okul binasının alım ve tapuya tescilinin, İstanbul Valiliği Hukuk İşleri Müdürlüğü’nün 1958/220 sayı ve 29.04.1958 tarihli izniyle gerçekleşmiş olduğunun altını çiziyor.

Türkiye’de Anayasa diye, onun da 90/5 maddesi diye bir şeyin bulunduğuna işaret ediyor.

Ve, Türkiye Devleti’ni 24 Temmuz 1923’te kuran Lozan’ın42/3 maddesinin halen yürürlükte olduğunu hatırlatıyor:

“Türk Hükümeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye’deki vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve Türk Hükümeti, yeniden din ve hayır kurumları kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir” 

Bu yazı Agos'ta yayımlanmıştır.