Gündem

'Başkanlık, demokrasinin cenaze namazını kılmamız gereken bir sistem olacak'

Aydın Engin: Erdoğan’ın kafasındaki başkanlık sistemi, sultanlık sistemi

19 Ocak 2015 15:11

Cumhuriyet gazetesi yazarı ve T24'ün kurucu yazarlarından Aydın Engin, başkanlık sistemi tartışmalarına ilişkin olarak, "Başkanlık sistemi ABD’de olduğu gibi bizde de olabilir ne var bunda diye, hani mezarlıkta geçerken korkusunu bastırmak için türkü söyleyenler gibi değil, Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki başkanlık sistemi, sultanlık sistemi diye de tercüme edilebilir" dedi "Doğrusu Ortadoğu’da özellikle, Asya’nın bütünü belki devlete taban bir zihniyet yüzyıllardır, belki binyıllardır egemen olmuştur" diyen Engin, "Hiçbir dilde devlet baba diye bir laf yoktur, bizde vardır. Dolayısıyla başkanlık sistemi demokrasinin ruhuna Fatiha okuyup, cenaze namazı kılmamız gereken bir sistem olacak" ifadelerini kullandı.

Engin, "genel seçimlere kamplaşmanın keskinleştiği ve acil çözüm bekleyen sorunların çözüme kavuşmadığı bir ortamda gidileceğini" kaydetti. "AKP’nin tek başına iktidar olmasının önüne ancak Kürt hareketi ve Türkiye solunun birlikte hareket etmesiyle geçilebileceğini" söyleyen Engin, "bunun için de büyük şehirlerde seçim için kapı kapı dolaşılması gerektiğini" ifade etti.

Evrensel'den Şerif Karataş'ın sorularını yanıtlayan (19 Ocak 2015) Engin'in açıklamalarından satır başları şöyle: 

Türkiye nasıl bir ortamda 2015 genel seçimlerine gidiyor?

Kamplaşmanın keskinleştiği, acil çözüm bekleyen sorunların da hiçbirinin ciddiye alınacak çözüme ulaşmadığı koşullarda seçime gidiyoruz. 2015 haziranına kadar da çok büyük bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Yani Türkiye’nin kronik sorunları var. Bir tanesi Kürt sorunu. Bu konuda henüz müzakere aşamasına bile geçilmedi. Söylenen her şey çok iyi gidiyor, yaşasın sağlam yolda gidiyoruz, lafları biraz içi boş, yürek serinletmek için söylenmiş laflar. Atılan ve ciddiye alınacak bir adım yok. Bu konuda da sanırım Kürt hareketinin sabrının sınırlarına geldi. Çünkü onlar atmaları gereken adımları atmaları attıkları halinde Hükümet, AKP kanadı oyalamakla meşgul, bu 2015 hazirana kadar böyle götürecek.

Aynı şekilde Kürt sorunu kadar Ermeni Sorunu da 2015’te önemli. Çünkü 2015 1915 Ermeni soykırımının yıl dönümü, 100. yıl dönümü. Bütün dünya bu konuya eğilecek. Bu konuda da Ermenistan ile komşuluk ilişkisi kurmak bile yumuşatıcı bir etki olabilirdi, bunun yerine; Sarıkamış Şehitleri ve Çanakkale Şehitleri üzerine kurulu milliyetçilik dalgası hükümet tarafından devletin imkanlarıyla kabartılacak. Bu şartlarda da zaten kamplaşmış çok gergin kamplaşmış bir Türkiye’de seçime birbirini anlamamaya yeminli ve kararlı iki kanat olarak seçime gidiyoruz.

 

‘Hiçbir dilde devlet baba yok’

 

AKP’nin bu seçimlerden de tek başına iktidar olarak çıkması halinde, muhalefeti bastırmak için ciddi bir saldırıya girişeceğine dair yorumlar yapılıyor. Siz bu açıdan ne düşünüyorsunuz?

Elbette AKP tek başına iktidar olursa, hele bu iktidar Anayasa’yı tek başına değiştirecek bir çoğunluğa ulaşırsa muhalefetin üstüne çullanmaktan ziyade, Türkiye’de sistemi değiştirecektir. Başbakanlık sistemine geçecek. Başkanlık sistemi ABD’de olduğu gibi bizde de olabilir ne var bunda diye, hani mezarlıkta geçerken korkusunu bastırmak için türkü söyleyenler gibi değil, Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki başkanlık sistemi, sultanlık sistemi diye de tercüme edilebilir. Doğrusu Ortadoğu’da özellikle, Asya’nın bütünü belki devlete taban bir zihniyet yüzyıllardır, belki binyıllardır egemen olmuştur. Hiçbir dilde devlet baba diye bir laf yoktur, bizde vardır. Dolayısıyla başkanlık sistemi demokrasinin ruhuna Fatiha okuyup, cenaze namazı kılmamız gereken bir sistem olacak. AKP tek başına iktidar olursa bizi bekleyen bu. Onun ötesinde muhalefeti bastıracakmış, muhalefeti ezecekmiş falan onlar işin çekirdek fıstık tarafı.

 

‘Kolları sıvamak...’

 

Peki böyle bir olası tabloyu engellemek için neler yapılabilir?

Zorluk orada ya. Zorluk orada çünkü; bu tabloyu tersine çevirmek için, AKP’nin tek başına iktidar olmasının önüne geçmek gerecek. Bunun önüne geçecek tek seçenek, Kürt hareketiyle birlikte onunla hareket eden Türkiye solu. Türkiye solu derken tümünü kapsamıyor. Eğer yüzde 10 barajını HDP aşarsa, güvendiğim bilim adamlarından Seyfettin Gürsel gibi hesaplarına göre 52 ila 63 arası milletvekili çıkaracak. Bunu CHP ve MHP’den almayacaktır. Belki AKP’den alacaktır. Bunun anlamı da, bırakın AKP’nin tek başına iktidar olmayı, bırakın başbakanlık sistemini, koalisyon kurmak zorunda kalacaktır. Kürt hareketinin yüzde 10 barajını aşmama ihtimali de var. Aşmadığı takdirde başka bir felaket senaryosu var: Örneğin, barajın altında kalıp hiçbir milletvekili çıkarmadığı sürece, Diyarbakır’da 7 milletvekili çıkaracak 7 yine Kürt ama AKP’nin dümen suyundan çıkacaktır. Bunu bütün Güneydoğu illerine çoğaltalım. Keza dünyanın en büyük Kürt şehri olan İstanbul’u, büyük seçmen kitlesini barından İzmir’i, Bursa’yı, Adana’yı, Mersin’i de katarsanız, barajın altında kalması da AKP’nin tek başına Anayasa’yı değiştirmek gücüne sahip olması demektir. Buradan tek bir mana çıkıyor: Göze almak ve HDP’nin yüzde 10’un üzerinde bir oy almasını sağlamak için kolları sıvamak demektir. Yenilebilir miyiz? Yenilebiliriz. Başta olmayacak demek de tembellerin işi bu bizim işimiz olamaz.

Seçim sonrasındaki siyasi tabloyu, halk açısından bugünkünden daha farklı bir hale getirmenin imkanlarını sağlamak açısından çeşitli birlik çağrıları yapılıyor.  Kürt hareketinin HDP, ÖDP ve EMEP başta olmak üzere demokratik güçlerin en geniş birliğini sağlamak gerektiğine ilişkin vurgular ve çağrıları oldu. EMEP de, 7. Kongresinin sonunda, demokrasi güçlerinin birleşik cephesi ihtiyacına dikkat çekti. Bu çağrıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunlar iyidir. Tersi olsaydı, ne kadar ayıp etmişlerdir dememiz gereken işlerdir. Şaşırtıcı değil, sürpriz değil. Ama şunu hiç unutmayalım: Türkiye’nin solunun seçmen desteği çok zayıf ve güçsüz. Dolayısıyla Emek Partisinden daha güçsüz olan diğer küçük örgütlere uzanan çerçevenin psikolojik olarak değeri vardır ama, ha bunlar destekliyorsa yüzde 10 seçim barajını yıkar parçalarız arkadaş, diyemeyiz. Dolayısıyla burada önemli olan HDP’ye destek verecek olan Türkiye sol hareketinin bu desteğini kentlerdeki, Türk ve Kürt seçmenlere, özellikle, İstanbul’daki, Ankara’daki, İzmir’deki... özellikle Kürt seçmenleri Kürt siyasal hareketin, PKK yüzünden başka nedenlerden aranıza mesafe koyuyorsunuz, gün o gün değil, AKP tek başına geliyor, konusunda kapı kapı seçim çalışması yapılması lazım. Ben bunun olmadığını düşünüyorum. Baskın Oran kampanyasını yaşamış ve hatta kısmen yönetiminde sorumlu olmuş bir arkadaşınızım, kapı kapı dolaşıldığı taktirde bir avuç insanla çok ciddi sonuçlar alınabiliyor. 35 bin 40 bin oy almıştı Baskın Oran. Barajı aşmak da her yerde bu tür çalışmalar yaparak mümkün olacak.

 

‘Olmazsa kendi kusurlarından olmaz’

 

ÖDP’nin de dahil olduğu Birleşik Haziran Hareketini oluşturan güçler ile HDK’yi oluşturan güçlerin toplamını kapsayacak bir birliği mümkün görüyor musunuz?

Olmazsa kendi kusurlarından olmaz. Olması lazım. Besbelli karşıda AKP var. Biz beraber olmayalım demek, AKP’nin değirmenine su taşıyacağım anlamına gelir. Bir daha söyleyelim:

Türkiye sol hareketinin bu işe eklenmesi oy sayısı açısından ciddi alınacak bir rakam tutmayacaktır. Önceki seçimlerde aldıkları oylarda belli. Alacakları belli. Bu bir kötümserlik değil, bu bir gerçeklik. O yüzden birleştiler tamam bu iş oldu bitti. Hayır böyle bu iş oldu bitti değil. Sadece bu tür birleşmeler iyi olur. Manasız ayrılmalar içindeyiz. Ama bu tür birleşmelerin sadece biz birleştikten öteye alanda çalışmaya yönelmesi lazım. Bu konuda da doğrusu Türkiye solunun sabıka kaydı çok güçlü değildir. Anlı şanlı sol liderlerin seçmen kaydına kayıtlı olmadığını ve oy kullanamadığını gördük. Yani zahmet edip seçmen kütüğüne kendisini kayıt ettirmemiş bir adamın kitlelere yol göstereceği bir pozisyon olsa olsa benim için kara mizahtır.

 

‘CHP’nin cevap vereceği bir soru’

 

Soldaki seçime bir güç birliği ile girme tartışmaları yapılırken CHP’yi bunun için de önerenler de, önermeyenler de var? Sizce böylesi bir birliğin kapsamı nasıl olmalı?

Bu bizim solun cevap vereceği bir soru değil. CHP’nin cevap vereceği bir soru. CHP epey uzun bir zamandan beri, bu soruya cevap vermek zorunda olduğunun farkında ama bir türlü cevaplayamıyor. İçerisinde milliyetçiler var kendilerine ulusalcı olarak tanımlayanlar var. Ben demiyorum, bu milliyetçi kanatla her şeyi kırıp atsın döksün, defolup gitsin, hemen atsınlar demiyorum. Hayır bu değil, ilkeli politik bir çizgi saptarsınız. Bu politik çizgiye uyanlar vardır uymayanlar vardır. Uymayanlar başına çaresine bakar. CHP bu konuda yumruğunu masaya koyamamış bir parti, hayat bu konuda CHP’yi zorluyor. Ama hayata karşı direniyor. Hayata karşı direnmek siyasi partileri hayatın dışına düşürebilir. Böyle bir risk vardır.. CHP bunu bir kere yaşadı. ‘90’lı yıllarda barajın altında düştü, parlamento dışı kaldı. Türkiye’de birçok sol hareket de hayata karşı tavır aldığı için yenilip silinmiştir. Adı bile anılmaz bu günlerde. CHP’yi de bu tehlike bekliyor. O yüzden sorduğunuz sorunun cevabı bize bağlı değil CHP’ye bağlı.

 

‘AKP'nin tek başına iktidarı önlenebilir’

 

Sizce Türkiye’yi 2015 seçimleri sonrası nasıl bir tablo bekliyor?

Zor soru: Şundan dolayı; kehanet bölümüne giriyor ki, bu bizim işimiz değil. O kadar çok bilinmeyenli bir denklemden söz ediyoruz ki, 2015 seçimlere nasıl girilecek? Girilince 2015 seçimlerinde ne sonuç alınacak? Bunun cevabını bilmeden 2015 seçimlerinden sonra bizi ne bekliyoru cevaplamak olsa olsa kahinlik yapmak olur. Ama su kadarı söylenmelidir elbette. Eğer AKP’nin tek başına iktidarı söz konusu ise bu ihtimal var mıdır? Vardır. Önlenebilir mi? Önlenebilir. Ama eğer bu ihtimal ortaya çıkarsa, ödlekler ve korkaklar Türkiye’den kaçmanın yolunu arasınlar. Ne ödleyen ne de korkanlarsa mücadeleyi daha da sertleştirecekleri, daha da yükseltecekleri bunun için yaratıcı, bilinçli eylem türlerini oluşturacak, sivil itaatsizlik için bütün alanları kullanacakları bir Türkiye yaratmaları demektir. Bu dediğim karanlık tabloda, Kürt siyasal hareketin parlamento dışında kalması demektir. O zaman gerçekten demokratik özerklik sadece Diyarbakır için mi geçerli, yoksa Samsun da, Trabzon’da, Çorum’da, Edirne’de Balıkesir’de de demokratik özerklik olmalı mı? Ankara’da Tayyip Erdoğan’ın borusunun çaldığı zaman herkesin hazır ola geçtiği bir dünyayı değiştirmek mümkün mü? Kötü anlattım ama, 2015 için üstüne kainlik yapmadan söylenecek bunlar bence.