Gündem

İlker Başbuğ’un yargılandığı siyasi ayak duruşmasına gazeteciler alınmadı

03 Mart 2022 11:21

T24 Ankara

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında, “26 Haziran 2009’daki kanun teklifini getiren siyasiler araştırılsın. FETÖ’nün siyasi ayağı yok dersek gerçek inkar olur” şeklindeki sözleri nedeniyle, aralarında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da bulunduğu 6 AKP’linin şikâyeti üzerine açılan davanın duruşması “gizli” başladı. Davaya Bakan Ankara 75. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi, duruşma salonuna gazetecileri almadı.

Gazeteci Yıldız’dan tepki

Davayı izlemek için Ankara Adliyesine giden gazeteciler, mahkeme hakimi tarafından salondan çıkarıldı. Gazeteci Müyesser Yıldız, hakimin bu kararına sosyal medya hesabı üzerinden tepki gösterdi. Yıldız, Twitter hesabından şu paylaşımları yaptı:

“Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında, “FETÖ’nün” siyasi ayağının araştırılmasını istediği için, AKP’lilerin şikayeti üzerine “zincirleme şekilde kamu görevlilerine hakaret” davası bugün Ankara 75. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Duruşma salonuna geldim ki; görevli, Hakime Hanım’ın, basın mensuplarının içeriye alınmayacağı yönünde talimat verdiğini bildirdi. “Pandemi yasakları kalmışken, bu neyin yasağı?” diye sordum, duruşmanın aleniyeti ilkesinin ihlal edildiğini hatırlattım; ancak bir yanıt alamadım. Duruşma başlangıcında Başbuğ’un avukatlarının bu karara itiraz etmesi için bekliyorum. İlker Başbuğ’a destek için Hurşit Tolon ve Yargıtay Onursal Daire Başkanlarından Hamdi Yaver Aktan da geldiler. Duruşma başlangıcında ben ve Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu içeri girdik. Önce Mübaşir ardından da Hakime Hanım çıkmamızı isteyince “Gizlilik kararı mı aldınız? Duruşmanın aleniyeti ne olacak Hakime Hanım?” diye sordum. Lütfen çıkın.” diyerek görevlileri çağırdılar. Dışarı çıkmak durumunda kaldık”

Başbuğ şunları kaydetti:

"Anayasamıza göre Genelkurmay Başkanı aynı zamanda TSK'nın komutanıdır. 2008-2010 dönemine baktığımızda TSK'ya karşı yürütülen komploların en yoğun olduğunu hepimiz hatırlıyoruz. Bu dönemde yaşadığımız komplolara ilişkin Silahlı Kuvvetlerin komutanı olarak eğer ciddi bazı endişelerim var ise bu ciddi endişeleri ifade etmek benim sorumluluğumdur. 26 Haziran 2009 günü CMK'nın 250. maddesinin 3. fıkrasında bir değişiklik yapıldı. Bu değişiklik her şeyden evvel Anayasa'nın 145. maddesine aykırıydı. Ayrıca bu değişikliğin zamanlamasına ve bu yasa değişikliğinden kimlerin faydalandığına baktığımız zaman ilk faydalananlar FETÖ'nün 4 azılı militan savcısı çıkıyor. Bunlar Zekeriya Öz, Fikret Seçen, Ercan Şafak ve Murat Yönder. Seçen ve Öz firarda. Diğer ikisi içeride. Murat Yönder de Yargıtay üyeliğine seçilmiştir. Yasa değişikliği 26 Haziran 2010'da yapılıyor. Bu FETÖ savcıları daha yasa değişikliği çıkmadan Meclis’ten ve yürürlüğe girmeden 24 Haziran 2009'da bir yazı imzalıyorlar ve bu yazıyla Albay Dursun Çiçek'i 30 Haziran 2010'da şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırıyorlar. Biz bunu nasıl izah edeceğiz. Daha yasa değişikliği Meclis’ten geçmemiş, yürürlüğe girmemiş ama bu azılı militan savcılar o kadar kendilerini güçlü görüyorlar ki 24 Haziran'da bu talepte bulunmaktan çekinmiyorlar.

Bu olaydan hiç şüphe duymayacak mıyız? Burada ben ciddi şüpheler duyuyorum. Kimseyi suçlamıyorum. Benim bütün istediğim bu yasa değişikliği teklifini ilk gündeme getiren, bu yasa değişikliğini kaleme alan kimlerdir? Bunlar incelensin diyorum. Bütün istediğim bu. Bunu gündeme getirmek, araştırılmasını istemek, o dönemin komutanı olarak bir sorumluluğumdur. Bu yasa değişikliğinin zamanlaması ve yasa değişikliğinden faydalananlara baktığımız zaman FETÖ terör örgütünün Silahlı Kuvvetlere yönelik yürüttüğü komploların önünü açmak amacı olduğu net gözüküyor. Ben de bunu gündeme getiriyorum.

Bizim o akşam Meclis’te bu önergeye imza koyan milletvekillerini hedef aldığımız bir nokta yoktur. Çünkü onlar önergeyi hazırlamamıştır, Adalet Bakanlığı hazırlamıştır. Benim ortaya çıkarılmasını istediğim konu CMK 250. Madde 3. Fıkrasındaki değişiklik fikri kimden çıktı? Bunu kim kaleme aldı? Kabul etmemiz lazım ki bunu kaleme alan kişi çok zeki, çok akıllı, çok kurnaz birisi var karşımızda. Çünkü bunu ne sen yapabilirsin ne de ben yapabilirim. Bir hukukçu bile yapamaz."

Ne olmuştu?

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, katıldığı bir televizyon programında FETÖ’nün siyasi ayağına ilişkin bir soru üzerine, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan düzenleme için, “26 Haziran 2009’daki kanun teklifini getiren siyasiler araştırılsın. FETÖ’nün siyasi ayağı yok dersek gerçek inkar olur” demişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Başbuğ’un bu sözlerine “Bu boru göstermeye benzemez, parlamentonun hukuku boru ile sindirilemez” sözleriyle yanıt vermiş ve AKP’li vekilleri suç duyurusunda bulunmaya davet etmişti.

“Hakaret” iddiası

Erdoğan’ın talimatı üzerine 2009’daki yasa teklifinin altında imzası bulunan AKP’li milletvekilleri Bekir Bozdağ, Ahmet Aydın, Mustafa Elitaş, Mehmet Ceylan, Ahmet Müfit Doğan ve Yahya Doğan, 7 Şubat tarihinde avukatları aracılığıyla savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Dilekçede, Başbuğ hakkında “kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” suçundan soruşturma yapılarak dava açılması istenmişti. Suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Ankara Başsavcılığı, Başbuğ’un ifadesini almıştı. 

Başbuğ ifadesinde, FETÖ tarafından Ergenekon davası kapsamında 26 ay hapiste tutulduğunu ve örgüte karşı mücadele verdiğini anımsatarak, şunları söylemişti:

“Bazıları hayal dahi edemez”

“Verilen bu mücadeleyi bazıları hayal dahi edemez. Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan düzenleme ile Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı FETÖ tarafından planlanan ve uygulanan komploların önü açılmıştır. Programdaki sözlerim bu konuya ilişkin düşüncelerimin açıklanmasıdır. Konuşmamda üzerinde durulup incelenmesi istenen konu, bu yasa değişikliklerinin kim veya kimler tarafından hazırlandığı konusudur. Hakaret iddiasıyla suç duyurusunda bulunanların bu sonuca nasıl ulaştıklarını anlamıyorum”

4 yıl hapis istemi

Başbuğ, kanun değişikliğinin FETÖ’nün direktifi ile hazırlandığına ve hazırlayan vekillerin FETÖ ile hareket ettiklerine dair bir delili bulunup bulunmadığı sorusuna da “hayır” cevabını vermişti. Başbuğ hakkında daha sonra “hakaret” suçundan dava açılmıştı. İddianamede, bir örgütün direktif ve emirlerini uygulamanın da suç olduğuna dikkat çekilerek, “bu sebeple de herhangi bir kişinin veya kişilerin bir suç örgütünün direktif ve emirleri ile hareket ettiği yönündeki iddianın, iddia olunan kişi aleyhine somut bir suç isnadı teşkil ettiği ve bu iddianın kanıtlanamaması durumunda, iddia sahibi yönünden Hakaret suçunun oluşacağı da aşikardır” denilmişti. Başbuğ’un sözlerinin, kanun değişikliği teklifini hazırlayarak TBMM'ye sunan milletvekillerini, “FETÖ’nün direktif ve emri ile hareket etmekle suçladığı” belirtilen iddianamede, “müşteki milletvekillerinin terör örgütünün emir ve direktifleriyle hareket eden kişiler olarak nitelendirildikleri anlaşılmaktadır” ifadeleri kullanılmıştı. Başbuğ’un iddiasına ilişkin kanıt sunamadığı da kaydedilen iddianamede “kamu görevlisine hakaret” suçundan 4 yıla kadar hapsi istenmişti.