T24 - İnternet Andıcı davasından tutuklu eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, “Özgürlük sadece dışarıda olmak değildir. TSK’yı itibarsızlaştırmak maksadıyla yürütülen asimetrik psikolojik harekâta karşı mücadele ettim” dedi.
Silivri cezaevi'nde tutuklu bulunan Başbuğ’un avukatı İlkay Sezer aracılığıyla Hürriyet gazetesine yaptığı açıklama şöyle:
Bu, asimetrik psikolojik harekât
“Şu an cezaevi ortamının getirdiği kısıtlayıcı koşullar altında yaşıyorum ama bu koşullar kendimi özgür hissetmemi hiçbir şekilde engellemiyor. Özgürlük sadece dışarıda olmak değildir. Hakkımda tanzim edilen iddianamenin sonuç bölümüne bakılırsa, Genelkurmay Başkanı olarak iddia edilen Ergenekon terör örgütü amaçları doğrultusunda hareket ettiğim, bu faaliyetleri yönetmekle suçlandığım görülür. Evet ben, yalnız bir farkla Genelkurmay Başkanı’nın görev ve sorumlulukları doğrultusunda, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmak, sindirmek ve itibarsızlaştırmak maksadıyla yürütülmekte olan asimetrik psikolojik harekâta karşı mücadele ettim.
Evet ben, varlığı halen kanıtlanmamış bir terör örgütüne atıfta bulunarak, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin masumiyet karinesi hiçe sayılarak, kamuoyunda haksız ithamlarla yıpratılmasına ve itibarsızlaştırılmasına karşı çıktım. Evet ben, Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunduğum süreçte Türk Silahlı Kuvvetleri’nin birlik bütünlüğünü ve disiplinini olabilecek her türlü olumsuz etkilere karşı korumak için var gücümle çalıştım. Evet, ben bu süreçte karşılaştığımız sorunlara ilişkin görüş ve tekliflerimi yetkili makamlara ilettim. Zaman zaman da bu konuya ilişkin görüşlerimi, yaptığım konuşmalarla kamuoyuyla paylaştım. Benim yaptığım, yapmaya çalıştığım budur.
TSK'ya yöneltilen ağır bir suçlama
Ancak bugün, inanıyorum ki yapmış olduğum bu faaliyetler ve konuşmalar nedeniyle adeta ‘konuştuğum için’ emekli olduktan neredeyse 2 yıl sonra Silivri’de tutuklandım. Bu suçlamanın kişisel boyutta kaldığı düşünülemez. Anayasa’nın 117’nci maddesine göre Genelkurmay Başkanı Silahlı Kuvvetlerin Komutanı’dır. Bir kimseye hem Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutanı hem de silahlı terör örgütünün yöneticisi demek her şeyden önce Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yöneltilen ağır bir suçlamadır. Soruşturma ve kovuşturma safhasında karşılaştığımız hukuk sürecinin bu şekilde yönetilmesinin ve isnat edilen suçların Türk adalet sistemi üzerine gölge düşürdüğüne dair kamuoyunda önemli bir mutabakatın şekillendiğini görmemek mümkün değildir. Bunlar kamuoyu vicdanının rahatsız olduğunun işaretidir.”