Gündem

Başbakan'dan teröre karşı Doğu ve Güneydoğu'ya yatırım çağrısı

Başbakan, TOBB Genel Kurulu'nda Doğu ve Güneydoğu'ya yatırım çağrısında bulundu

20 Mayıs 2012 16:41

Başbakan Erdoğan, Türkiye üzerinde ameliyat yapmak isteyenlere karşı Doğu'da ve Güneydoğu'da yatırım yapılmasını beklediğini söyledi. Erdoğan, "Haydi güneydoğuya, doğuya yatırımları yapalım. Bu yatırımları yapalım, terörün belini iyice kırarız. Siz girişimci kardeşlerimden müjdeli haberler bekliyorum" dedi. Erdoğan, ''Birileri gitmiş kuzey Irak'ta, Kandil Dağı'nda bir taşeronluk ofisi açmış. Bu taşeronluk ofisinde ne yazık ki kanla alışveriş yapılıyor, canla alışveriş yapılıyor. Oradan sadece belli kişiler, belli gruplar da değil, altını çizerek söylüyorum Türkiye'ye karşı hasmane tutumu olan belli ülkeler, belli odaklar da gidiyor kan karşılığı, can karşılığı alışveriş yapıyorlar'' diye konuştu.

Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) 67. Genel Kurulu'nda, TOBB'a Türk ekonomisine verdiği eşsiz katkılardan dolayı teşekkür etti. 

TOBB'un, yeni anayasa ile ilgili çalışmalarını da takdirle, dikkatle izlediğini söyleyen Erdoğan, samimi katkılardan ve çabalardan dolayı kutladı. 

Başbakanlığı süresince, TOBB'un genel kurullarına katılmaya büyük özen gösterdiğini, reel sektörün kalbinin bu salonda attığını bildiğini ifade eden Erdoğan, Türkiye ekonomisinin, neredeyse bir bütün olarak coşkusuyla, başarılarıyla, sevinçleriyle aynı zamanda eksiklikleriyle ve sorunlarıyla bu genel kurula yansıdığını, ekonomide ve diğer alanlardaki yalın, somut ve gerçek fotoğrafının bu genel kurullarda çekildiğini anlattı.

İktidarda oldukları 9,5 yıl boyunca TOBB ile samimi, başarılı ve herkese örnek teşkil edecek bir koordinasyon ve işbirliği içinde çalıştıklarını, bundan sonra da bu şekilde çalışmaya devam edeceklerine inandığını dile getiren Erdoğan, hükümet olarak Türkiye'nin ekonomik sorunlarına daima gerçekçi yaklaştıklarını, ekonominin gerçeklerinden kopuk bir pembe tablo çizmenin, herkes için yanıltıcı ve aldatıcı olacağını bildiklerini söyledi. 

Erdoğan, ''Sorunları duymayan, görmeyen, sorun yokmuş gibi davranan, sorunları gerçek sahipleriyle istişare etmeyen bir hükümetin hizmet, politika üretemeyeceğine, Türkiye'yi büyütemeyeceğine inandık ve inanıyoruz'' dedi. 

Türkiye'de ilk kez oyunu artırarak üçüncü kez iktidara gelmiş bir parti olduklarını hatırlatan Erdoğan, ''Elde ettiğimiz başarı bizi Allah korusun kibre, şımarıklığa, gurura, tepeden bakmaya, rehavete sevk edecek bir başarı değildir. Tam tersine biz çalışarak, inanarak, milletimize güvenerek bu yolda sizlerle, bu yolda milletimizle yürüyerek bugünlere geldik'' diye konuştu. 

Üçüncü iktidar dönemlerinde de hizmetle, eserle dolu dolu bir sürecin yaşandığını ifade eden Erdoğan, üçüncü hizmet dönemlerinde de hiçbir alanda geri adım atmadan, hiçbir alanda rehavete kapılmadan ileriye doğru yürümeye, hatta koşmaya devam edeceklerini kaydetti.

 

''Sürekli pedal çevirdik''

 

Başbakan Erdoğan, 9,5 yıl boyunca sorunları birlikte tespit ettiklerini, birlikte çözümler ürettiklerini belirterek, şöyle konuştu: 

''Ben bu yolda, TOBB'un değerli mensuplarıyla yürüyor olmaktan gerçekten büyük memnuniyet duyuyorum. İnşallah önümüzdeki dönemde de 2023 hedeflerini yakalamak üzere, hep birlikte olmaya, birlikte çalışmaya devam edeceğiz. Başlattığımız reformları birlikte tamamlayacağız, yeni reformların hazırlıklarını yapacak, bu reformları birlikte hayata geçireceğiz. Ortaya sorunlar çıkarsa geçmişte olduğu gibi yine birlikte bu sorunların üzerine gidecek ve beraber çözeceğiz. 

Belki bu salondaki herkes, belki çocuklarımız, torunlarımız bisiklete binmiştir ve bunun bir araç olduğunu hepimiz biliriz. Pedalı çevirdiğimiz, direksiyonu kontrol ettiğimiz sürece, frenlerimiz sağlam olduğu sürece, iki teker üzerinde kalır ve ilerleriz. Ama pedalı çevirmeyi bıraktığımız anda bisiklet durmaya başlar ve ardından dengesini kaybeder ve devrilirsiniz. Son 9,5 yıl, sürekli pedal çevirmenin bizim için ne kadar hayati olduğunu gösterdi. Avrupa krizde, pedal çevirmiyor, yatırımları durdu. Dünya aynı şekilde, ama onların durduğu yerde biz yatırımlarımıza devam ettik. Gerek altyapıda gerek üst yapıda. Girişimcilerimize de 'sakın durmayın, yatırımlarınıza devam edin' dedik. Devam edenler başarıyı artırmaya devam ettiler, ama duranlar şu anda sıkıntıdalar. 

Geçmişte dönem dönem bunları yaşadık. Kimi zaman ülkede pedal çevrilmez oldu. Kimi zaman direksiyon kontrolü kaybedildi. Kimi zaman frenler tutmadı, bisiklet duvara tosladı. Ciddi manada enerji, nakit kaybı yaşadık. Ülkenin durduğu, durakladığı, mola verdiği dönemlerde yarıştan, rekabetten ciddi şekilde geride kaldık. Bizim bugün artık böyle bir lüksümüz yok. Biz hem geçmişin o kayıplarını telafi etmek hem de bununla yetinmeyip önümüzdekileri geçmek zorundayız. Hepimiz böyle bir güce, yeteneğe birikime, tecrübeye sahip olduğumuzu biliyoruz. Bugün hamd olsun Türkiye artık kendisine güveniyor, kendisine inanıyor. Türkiye bugün başardıklarıyla övünmek yerine çok daha fazlasını başaracağına yürekten inanıyor. Demokrasi pedalını 9,5 yıl boyunca olduğu gibi bugün ve bundan sonra da asla yavaşlatmadan çevirmek zorundayız. Türkiye'nin itici gücü demokrasidir. Türkiye'yi geleceğe taşıyacak olan, büyütecek olan, 2023 hedeflerine ulaştıracak olan hiç kuşkusuz tıkır tıkır işleyen, kusursuz işleyen, ileri standartlarda işleyen bir demokrasidir.''

 

''İşleri tıkırında olanlar...''

 

Başbakan Erdoğan, demokrasi kesintiye uğradığında, birilerinin bundan çıkar sağladığını, demokrasinin kesintiye uğramasından rant elde edenler olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti: 

''Antidemokratik dönemlerde işini büyütenler, kazancını artıranlar, işleri ciddi manada tıkırında olanlar oldu. Ama bu bir avuç seçkin büyürken, bu bir avuç seçkinin işleri tıkırında giderken, Türkiye'de geriye kalanların tamamı yoksullaştı, işsiz kaldı, çarklar durdu, kepenkler kapandı. Gazetelerde çarşaf çarşaf hatırlayın belli markalar karalanırken, bazı imtiyazlılar pazarda rakipsiz kaldılar, tek kaldılar, tekel oldular. Bakın şurası çok ama çok enteresandır; 28 Şubat döneminde bazı sivil toplum kurulularının yöneticileri de yapılan haksızlığa, hukuksuzluğa, antidemokratik girişimlere maalesef aleni destek vermiştir. Düşünebiliyor musunuz, dönemin en soldaki işçi örgütüyle, en büyük işveren örgütü hiçbir konuda anlaşamazken, uzlaşamazken o dönemin hükümetine, Meclisi'ne karşı işbirliği, ittifak yapmıştır. Örgütler böyle bir tavır takınırken gerek 28 Şubat'ın olduğu yıllarda gerek arkasından gelen tarihimizin en büyük krizlerinde faturayı ödeyen TOBB'un mensupları, üyeleri olmuştur, işçiler, esnaf, memurlar, işveren olmuştur.''

Erdoğan, 2000 ve 2001 krizlerinde Türkiye'nin varını, yoğunu her şeyini, hatta geleceğe dair ümitlerini kaybettiğini, o krizlerden doğan faturayı kendi iktidarları döneminde de ödediklerini, yapılan borçlanmaların daha 2010'da tamamlandığını anlattı. 

O dönemdeki bankaların durumlarından örnek veren Erdoğan, ''Koskoca Ziraat Bankası'nın hali neydi? Halk Bankası'nın, Vakıfbank'ın hali neydi? Özel bankalara girmeyeceğim. Ancak şu anda bu bankalarımız hamd olsun Avrupa'daki bankalarla yarışıyorlar ve örnek gösteriliyorlar'' dedi.

İktidara geldiklerinde 2002'de devletin IMF'ye 23,5 milyar dolar borcu olduğunu, 9,5 yılda bu borcu ödeyerek artık 2 milyar doların altına indirdiklerini anlatan Erdoğan, ''Size müjdeyi veriyorum. 23,5 milyar dolar olan borç artık şu anda 1,9 milyar dolar. Bu çok önemli. 1,9 milyar dolar ve biz IMF ile 4 yılı aşkın süredir stand-by anlaşması yapmıyoruz'' diye konuştu.

''27 milyar dolar nerede 93 milyar dolar nerede? Buraya ulaştık. İnşallah önümüzdeki yılın nisan ayında IMF'nın borcunu tamamen sıfırlamış olacağız. Bu yılsonu itibarıyla da hedefimiz Merkez Bankası'nın döviz rezervini 100 milyar dolara ulaştıracağız'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''En önemlisi de biz, inşallah ne bizden sonraki hükümetlere ne bizden sonraki nesillere, milletimize, ülkemize asla ve asla böyle bir fatura yüklemeyecek, böyle bir bedel bırakmayacağız. Sağlam bir ekonomik yapı için, güçlü, istikrarla büyüyen bir ekonomi için demokrasiyi güçlendirdik, güçlendirmeye devam edeceğiz. İki sır kelime; istikrar ve güven. İşte Türkiye bu dönemde bunu yakalamıştır. Artık istikrar var, artık güven var. Demokrasi güçlendi, ekonomi güç kazandı ve at başı ikisi beraber yürüyor. Demokrasi güçlendikçe sadece belli kesimler, belli zümreler, belli bölgeler değil, Türkiye'nin tamamı kazandı. Hukuk güçlendikçe ekonomi büyüdü. Mafyalar, çeteler devre dışı kaldıkça ekonomi büyüdü. Demokrasi güçlendikçe ekonomi büyüdü. En küçük bir geriye gidiş bütün bu kazanımların heba olmasına neden olur ki, biz geriye gidişe, durmaya ve duraklamaya asla müsaade etmeyeceğiz. Ben, işverenlerimizin, iş dünyamızın, reel sektörün de artık demokrasiye çok sıkı şekilde sahip çıktığını görüyorum ve bundan da gelecek adına ayrıca umut duyuyorum. İnşallah yeni bir anayasa ile hem ulaştığımız seviyeleri daha güçlü şekilde muhafaza etmeye hem de gelecekteki hedeflerimize daha kararlı şekilde ilerlemeye devam edeceğiz.''

 

''2023 hedeflerimiz sadece ve sadece yeni bir anayasayla mümkün olabilir''

 

Yeni bir anayasa konusunda parti ve hükümet olarak hiçbir ön yargılarının olmadığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Elbette ülkenin ve milletin sınırları, bizim sınırlarımızdır. Ama bu sınırlar dairesinde huzuru, barışı, refahı, dayanışmayı ve kardeşliği pekiştirmek isteyen her adımın yanında oluruz, arkasında oluruz'' dedi. Erdoğan, şöyle konuştu:

''Dayatmayla yapılan reformların, dayatmayla yapılan anayasaların Türkiye'ye fayda sağlamadığını, tam tersine zarar getirdiğini hep birlikte gördük ve yaşadık. Yeni bir anayasa için oluşan fırsatın hiçbir şekilde dayatmayla, zorlamayla heba edilmesini istemeyiz. 12 Haziran seçimlerinin hemen akşamı biz, yeni anayasayla ilgili çalışmaları zaten başlatmıştık. Aradan yaklaşık bir yıl geçti. Gerçekten yeni anayasa için şu anda dahi çok ciddi bir birikim oluştu. Bizim partimizde ilgili kurullarımız çalışmalarına devam ediyor. Meclis grubumuz, Meclis'teki komisyon, TBMM Başkanlığı aynı şekilde çalışmaya devam ediyor. Başta TOBB olmak üzere sivil toplum örgütleri bu noktada çok anlamlı ve kapsamlı çalışmalar yaptılar.''

''Biz parti olarak yeni anayasa çalışmalarında masadan kalkan taraf asla olmayacağız, asla'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

''Sürecin kilitlenmesine, bütün bu sarf edilen enerjinin heba edilmesine de göz yummayacağız. Uzlaşma, herkesin heybesindekini karşı tarafa dayatması değildir. Uzlaşma, tarafların birbirine doğru adım atması, atabilmesidir. Uzlaşma, ortak bir noktada buluşabilmektir. Farklılıkları değil, ortaklıkları öne çıkarabilmektir. Hiç kimsenin, hiç bir güruhun zihnindekini, heybesindekini bütün bir millete dayatmasına, böyle bir girişimine, böyle bir girişimin içine girmesine rıza göstermeyiz ama sürecin kilitlenmesine de müsaade etmeyiz. Biz en başından beri 'Sivil, özgürlükçü, demokratik bir anayasa' diyoruz. Bu sıfatlar, bu kavramlar ne kişiden kişiye, ne partiden partiye değişen, ne de sınır çizilecek kavramlar değil. Ben sivil, özgürlükçü, demokratik bir anayasa yapabileceğimize inanıyor, bunun umudunu taşıyorum. Şu ana kadar oluşan manzara, oluşan ortak heyecan esasen bunun bir ifadesidir. İnşallah anayasa için oluşan güzel manzarayı bozmadan, anayasa için oluşan heyecanın heba olmasına izin vermeden bu süreci mutlu bir sona ulaştıracağız. 2023 hedeflerimiz sadece ve sadece yeni bir anayasayla mümkün olabilir. Mevcut anayasayla özgürlükleri genişleten değil, daraltan bir anayasayla, 'ama'larla, 'ancak'larla dolu bir anayasayla 2023 hedefleri yakalanamaz. Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olamaz. Biz hep birlikte Türkiye'nin ayağına pranga olan, Türkiye'yi adeta paçasından tutup aşağı çeken tüm bu engelleri kaldıracak, ufku daha da genişletecek, görüş alanını daha da aydınlatacağız.''  

 

''Telaffuzu dahi mümkün olmayan kavramlar üzerindeki gölgeyi kaldırdık''

 

Terörü, Türkiye'nin en önemli meselelerinden biri olarak nitelendiren Erdoğan, terörün sadece belli bir bölgeyi, belli kesimleri değil Türkiye'nin tamamını ilgilendiren ve huzursuz eden bir sorun olduğunu söyledi.

Yaklaşık 30 senedir bu sorunun yaşandığını bildiren Başbakan Erdoğan, ''Gerek yanlış teşhis, gerek yanlış yöntemler nedeniyle iktidarı devraldığımızda yıllar içinde küçülen değil, büyüyen bir terör olgusuyla karşılaştık'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, şu açıklamalarda bulundu:

''Öncelikle teşhis noktasında dar kayıplara, sloganlara, ön yargılara kapılmadan gerektiğinde eleştirimizi, gerektiğinde ülke olarak öz eleştirimizi yaparak temellere inmeye çalıştık. Sorun nereden geliyor, nasıl başladı, nasıl ilerledi ve nasıl terör boyutuna ulaştı? Sorun bir mağduriyetin telafisi talebinden çıkarak nasıl istismar boyutuna ulaştı? Bunları samimi şekilde ön yargısız şekilde konuştuk ve konuşuyoruz. 2002'de konuşulmayan, konuşulamayan mevzuları gündeme taşıdık. Telaffuzu dahi mümkün olmayan kavramlar üzerindeki gölgeyi kaldırdık. Siyasetin ve diplomasinin dilinin ötesinde soğuk bir devlet diliyle değil, kardeşliğin diliyle meseleye yaklaştık. İnkar politikalarını çok kararlı şekilde reddederken eş zamanlı olarak bölgeye yönelik ihmali de telafi etmenin çabası içinde olduk. Doğu ve güneydoğu illerimizde Cumhuriyet tarihimizin en büyük kamu yatırımlarını gerçekleştirdik. İller, bölgeler arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak için eğitim, sağlık, adalet, emniyet hizmetlerinin, ulaşım hizmetlerinin bölgeye yaygın ve kaliteli şekilde ulaşması için yoğun yatırım yaptık. Yine eş zamanlı olarak kültürel ve demokratik alandaki reformları cesaretle uyguladık. Sadece sorunu değil, sadece sorunu ortaya çıkaran sebepleri değil, kardeşliğimizin önündeki engelleri, kardeşliğimize yönelik tehditleri de dikkate alarak çok kapsamlı bir süreci, çözüm sürecini başlattık.''

 

''Birileri gitmiş Kuzey Irak'ta, Kandil Dağı'nda bir taşeronluk ofisi açmış...''

 

Bir benzetmeyi de salondakilerle paylaşan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Birileri gitmiş Kuzey Irak'ta, Kandil Dağı'nda bir taşeronluk ofisi açmış. Bu taşeronluk ofisinde ne yazık ki kanla alışveriş yapılıyor, canla alışveriş yapılıyor. Oradan sadece belli kişiler, belli gruplar da değil, altını çizerek söylüyorum, Türkiye'ye karşı hasmane tutumu olan belli ülkeler, belli odaklar da gidiyor kan karşılığı, can karşılığı alışveriş yapıyorlar. Kan akıtarak, can alarak ticaret yapan bu taşeronluk ofisi sahipleri ticaretlerini zarara uğratacak her faaliyetin önünde durmaya çalışıyorlar. Böyle karlı bir iş yeri varken sahipleri orayı niye kapatsın? Böyle her işe uygun taşeron bir firma varken o firmayı kiralayanlar, o firmanın faaliyetlerine niye engel olsunlar? Türkiye'de adının başında milletvekili sıfatı olanlar, adının başında genel başkan sıfatı olanlar pervasızca çıkıp dağdaki gençleri teşvik edebiliyorlar. Neden? Çünkü, onlar da işte o taşeronluk ofisinden besleniyor, onlar da oradan nemalanıyor. Kürt kökenli kardeşlerimin çocukları dağda ölürken, bizim gençlerimiz, polisimiz, askerimiz şehit olurken bu baronlar semirdikçe semiriyor. İşte geçtiğimiz günlerde bir gazetede çok enteresan bir fotoğraf yayımlandı. Deyim yerindeyse ofisin önünde hatıra fotoğrafı çektirmişler, on yıl önce çekilmiş fotoğraf. Fotoğrafta 19 kişi var ve 13'ü çatışmalarda ölmüş, biri kayıp, biri yakalanmış, biri vesaire... Sadece taşeronluk ofisinin sahibi hayatta. Peki Allah aşkına soruyorum; Bunların siyasi uzantısı olan parti bunu sorgulamayacak mı? Susmaya devam mı edecek? Bunlar uyuşturucu ticaretine ses çıkaramazlar, örgüt içi infazlara ses çıkaramazlar, örgütün faili meçhullerine ses çıkaramazlar. Tacizlere, tecavüzlere, mağarada katledilen kadınlara ses çıkaramazlar. Ama çıkarlar utanmadan, sıkılmadan 'Dağa çıkan PKK'lı teslim olmasın' demek pervasızlığını, sorumsuzluğunu sergilerler.''

 

“Kürt meselesini inkar edenler toplumsal uzlaşıdan söz ediyor”

 

Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Şunu burada samimiyetle ifade etmek durumundayım. Bu kanlı örgütün de, bu kanlı örgütün gölgesindeki siyasetçisinin de bunların niyetlerinin görülmesi için Türkiye maalesef gönül birliği içinde bir yaklaşım sergileyemedi. Siyasetçi sergileyemedi, medya sergileyemedi, sivil toplum böyle bir gönül birliği içinde hareket sergileyemedi. Daha düne kadar Kürt meselesini inkar edenler, bugün son derece muğlak biçimde toplumsal uzlaşmadan söz ediyor. Peki nedir toplumsal sözleşme veya nedir toplumsal uzlaşma? Toplumsal uzlaşma, Hakkari'ye gidip Türk bayrakları olmaksızın miting yapmak mı? Toplumsal uzlaşma, istismar mı? Toplumsal uzlaşma acı ölümler üzerinden istismar siyaseti yürütmek mi? Toplumsal uzlaşma, kan üzerinden oy devşirmeye mi kalkışmak veya çalışmak mı? Toplumsal uzlaşma Anayasa değişikliği halk oylamasında hayır oyu kullanmak mı? Onlarla aynı kefede hareket etmek mi?

Aynı şekilde medyaya bakıyorsunuz, terörün ekmeğine yağ sürecek, teröre oksijen sağlayacak, terörün propagandasını yapacak bir tavır sergileniyor. Bu ülkenin, bu milletin birliği, kardeşliği bir tarafa itiliyor, bakıyorsunuz farklı odakların, farklı çevrelerin operasyonları bizzat medyamız tarafından yürütülüyor. Bakın, tüm bu operasyonlara karşı tek yürek olmak zorundayız, sağduyulu olmak zorundayız. Bu ülke üzerinde operasyon yapmak, ameliyat yapmak isteyenlere karşı tek yürek olmak zorundayız. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Hiç kimse yeis içinde, ümitsizlik içinde olmasın. Çok mesafe kaydettik. İnşallah azimle, kararlılıkla yolumuza devam edecek, Allah'ın izniyle terör meselesini de bu ülkenin gündeminden er veya geç çıkaracağız.''