Başbakan'a suikastla suçlanan subaylar üç gün önce sessiz sedasız beraat etti. Peki bu 6 yılda neler yaşandı, sanıkların hayatında neler değişti?
Ergenekon operasyonları başlamadan önce 'devlet içinde derin yapılanma'nın ilk örneği olarak tanımlanan Atabeyler operasyonu 6 yıl önce medyayı günlerce meşgul etti. Ancak üç gün önce sonuçlanan dava, aynı derece ilgi görmedi. 6 yıl süren davada Başbakan'a suikastla suçlanan birçok kişinin hayatı değişti, bazı subay ve astsubaylar ordudan atıldı.
Özel Kuvvetlerde görevli Pilot yüzbaşı Murat Eren bunlardan biri. Yüzbaşı Eren, Başbakana suikast iddiasıyla 31 Mayıs 2006’da tutuklandı. 3 ay 22 gün sonra ilk duruşmada tahliye edildi.
Ancak TSK’dan da ihraç edildi. Havacılık şirketlerinin aradığı eleman olmasına rağmen, hakkındaki iddialar nedeniyle iş bulamadı. Pazarcılık yaptı, su, çay, simit sattı. Bu süreçte eşinden ayrıldı, annesi kanser oldu. 6 yıl sonra suikast iddiasından beraat etti.
Eren 6 yılda yaşadıklarını Sözcü Gazetesi'nden Saygı Öztürk'e anlattı.
"Özel hava yolu şirketlerinde iş bulamayacağım artık anlaşılmıştı. Ben, pilotluktan başka bir şey bilmiyordum. Bu da olmuyordu. Pazarcılık yapmaya karar verdim. Havlu, çarşaf, masa örtüleri alıp Pazar pazar dolaşıyordum. Yapamayacağımı anladım. Çünkü, arkadaşlarımdan görenler olur diye korkuyordum. Gerçekten de görenler oldu. Benim durumumu düşünüp bilerek görmemezlikten gelen de, benimle görünmek istemeyenler de oldu. Havlu işini yürütemeyince Ankara kurban pazarında su, çay, simit sattım.
Adım başbakana suikast yapacak pilot yüzbaşı olarak çıktığı için ne kadar gizlerseniz gizleyin duyuluyor. İnsanlar fişlenme korkusu yüzünden gelemeyince ben de açtığım kafeyi de kapattım. Ara ara öğretmen pilotluk yaptım. Ankara’da işler olmayınca İstanbul’a gittim. Bir güvenlik şirketinde üç yıl çalıştım. Kısa süre önce de kendi işimi kurdum. Bu kez işlerim yürümeye başladı.
Cezaevinden çıktıktan sonra polisin yakın takibi altındaydım. Buna da alışmıştım. Ancak daha sonra takipler bitti. Hükümet tarafından yaptığım işlerden dolayı bir engellemeyle karşılaşmadım. Ancak, adım çıktığı için herkes benden ürküyordu. Dostlarımı kaybetmiş, gerçek dostumun sayısı da azalmıştı. Şimdi de hayat mücadelesi veriyor, Cumartesi-Pazar demeden çalışıyorum.
Yaşadıklarımızdan dolayı eşimle ilişkilerim bozuldu ve ayrılmak zorunda kaldık. Annem yaşadıklarımdan sonra bunalıma girdi ve sonuçta kanser olup 5 ameliyat geçirdi. Babam asker emeklisi olduğu için silahlı kuvvetlerden atılmamın üzüntüsünü yaşıyordu. Akrabalarımdan bile benimle görülmek istemeyenler vardı. Tamamen yalnız kalmıştım.
Ben üniformama aşıktım. İşimi de severek yaptım. Aslında zor insanın tahammül edemeyeceği olaylar da yaşıyordum. Arkadaşlarınızın uzuvlarını dağda-taşta parça parça topluyorsunuz, yaralıları bir an önce olay yerinden alıp hastaneye yetiştirmek için çabalıyorsunuz, teröristleri etkisiz hale getirmek için gayret ediyorsunuz.
Yaptığımdan pişman değilim. Bugün orada görev yapıyor olsam, daha etkili çalışma yapabilmek için yine çözüm arayışına girerdim. Ama bu kez biraz daha akıllı, paylaşımcı olarak hareket ederdim. Örneğin, patlayıcıları daha etkili hale getirebilmek için neler yapabileceğimizi araştırıyorduk. Aşırı motivasyonla kendimize göre çözümler arıyorduk.
Kim olduğumuzu, nasıl yaşadığımızı hiç bilmeden basında bana inanılmaz saldırılar oldu. Gözaltına alındığında tanıdığım astsubay arkadaşta krokiler bulunmuş. Bunlar, kurslardaki krokilerdir. Genelkurmay önünde bunları basına dağıtanlar hakkındaki şikayetimiz ise kovuşturmaya yer olmadığı biçiminde sonuçlandı.
Beni suikastçılıkla suçlayanlar, olaylardan sonra Başbakanın Şemdinli’ye gidişinde, Başbakana eşlik eden pilotlardan birisi olduğumu bile bilmezler. Başıma gelen olaylar için şunu görüyorum: Bazı güçler gündem oluşturmak, şu anda askerlere dönük olayların ön hazırlıkları için böyle bir şey yaptılar. Bunları tezgahlayanlar da bir gün yaptıklarının hesabını verir.
Aradan 6 yıl geçti. Suikast iddiasından suç unsuru oluşmadığından beraat ettik. Zaten böyle bir şey yoktu. İçi boş lav, el bombası, diğer patlayıcılar ve parçalar hakkında hem emniyetin, hem TSK’nın bunların tek başına bir işe yaramayacağına ilişkin raporları var. Bunları PKK’ya karşı kullanacak, yere değince patlayacak şekilde ayarlayacaktık. Bize patlayıcılardan dolayı 4 yıl 2 ay ceza verildi. Bunu da temyiz edeceğim. Tabii ki yeniden Silahlı Kuvvetlere dönebilmek için başvurularımı da yapacağım. Çünkü ben mesleğine, üniformasına aşık bir insanım.
Çeteyse, çeteyim
‘Atabeyler Grubu” bir çalışma grubunun adıdır. Benimle alakalı bir olay da değildir. Bir arkadaşımızın evi saat 24.00 sırasında aranırken, şilt bulunuyor. Görev sonrası verilen şiltler oluyor, işte onlardan birisi. Bunun üzerinde hatıra olarak bayrağı vardır. O kursa katılan herkese o şiltler verilmiştir. O şiltler oldu ‘Atabeyler Çetesi’ diye. Halbuki hiçbir alakası yok. İki çocuğum üzerine yemin ederek söylüyorum ki hiçbir alakası yok.
Gözaltına alınmamla birlikte başlayan, sonra Türkiye'nin bir numaralı gündem maddesi haline gelmemin şaşkınlığı içindeyim. İnanın sanki bir rüyada gibiyim. Birileri önceden bir senaryo yazmış, Türk silahlı Kuvvetlerinin bir subayı olarak da figüran olarak bizi oynattılar. Subay olarak en ağrıma giden de bu oyunda bir figüran olarak kalmam.
Vatan-millet uğruna bir şeyler düşünmek, PKK'ya karşı mücadele vermek eğer çeteyse, ben çeteyim. Böyle bir çeteliği kabul ediyorum. Astsubay Erkut da, Genelkurmay Başkanından iki kez ödül almış bir arkadaşımız."