22 Mayıs 2014 14:00
Başbakan Tayyip Erdoğan, Ankara'da TOBB Üniversitesinde düzenlenen, TOBB'un70. Mali Genel Kurulu'nda konuştu. Erdoğan, Soma faciasına ilişkin, "Kazayla ilgili adli ve idari soruşturmalar başladı. Soruşturmalar neticesinde hem kazanın sebebi tam olarak aydınlatılacak, hem de ihmali olanlar bunun hesabını verecekler. Bu facianın ardından Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" dedi.
Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
TOBB'a, gerek sayın başkan ve ekibinin Soma'ya yaptığı ziyaret ve gerekse başlattığınız yardım kampanyasından dolayı şükranlarımı ifade ediyorum. Tüm oda ve borsalarımıza, reel sektörün temsilcilerine, sanayicilere esnafa Soma'ya olan maddi manevi desteklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Soma’da hakka uğurladığımız 301 kardeşimiz için Allah’tan rahmet diliyor, bir kez daha yakınlarının, milletimizin, sizlerin başı sağ olsun diyorum.
Soma’daki kazanı ardından milletimiz gerçekte örnek bir dayanışma sergiledi. Geçmişte yaşadığımız pek çok acı hadisede de olduğu gibi Soma’da da milletimiz bir oldu, bütün oldu. Yürekleri dağlayan bu acının yasını tuttu. Milletimiz acıyı kendi acısı gibi sahiplendi, acıyı azaltmanı gayreti içine girdi. 77 milyon içinde acılardan fırsat devşirmeye çalışanlar da oldu. Ancak milletin basireti ve feraseti bütün bu olumsuzlukları bastırmaya yetti.
Cenazelerimizi çıkardık, şehitlerimizi defnettik. Birincisi bu hadisenin tüm boyutlarıyla aydınlatılması gerekiyor. Kazayla ilgili adli ve idari soruşturmalar başladı. Soruşturmalar neticesinde hem kazanın sebebi tam olarak aydınlatılacak, hem de ihmali olanlar bunun hesabını verecekler.
Hükümet olarak bu hadisenin bizzat takipçisiyiz ve takipçisi olmaya devam edeceğiz. Hiçbir ayrıntı atlanmayacak. Hiçbir noktanın üzerinin örtülmesine izin verilmeyecek. Bir başka önemli konu şehitlerimizin geride bıraktıkları aileleri. Ne yaparsak yapalım o yarım kalmış hayatlar geri gelmeyecek ama geride kalanları kutsal bir emanet olarak değerlendiriyor, onların geleceklerini kendi derdimiz olarak görüyoruz.
Şehitlerimizin acılarını hafifletmek adına, teselli etmek adına bu adımları atıyoruz. Gelecekle ilgili endişe taşımamaları için dün Bakanlar Kurulumuzda meseleyi etraflıca ele aldık. Yasal düzenlemeleri yapacak, yardımları koordine edecek, şehitlerimizin emanetleri bir nebze teselli olacaktır. Bu kazanın ardından en fazla üzerinde durmamız gereken konu, iş sağlığı ve güvenliği konusudur. İş dünyasının çatı örgütü olan TOBB Genel Kurulu’nda böyle elim bir kazanın ardından iş sağlığı ve güvenliği temenni ediyorum ki en önemli gündem maddesi olacaktır. Şimdi bir araştırma komisyonu kuruluyor. Ekonomi büyürken, üretim, yatırım, istihdam artarken çalışma hayatı koşullarının buna paralel bir gelişme göstermediğini hepimiz görüyoruz.
İş güvenliği ve sağlığı işverene ek bir maliyet yüklüyor ve bu konuda ciddi ihmaller yaşanabiliyor. Devletin ve hükümetin yapabilecekleri bellidir. Yasayı, mevzuatı çıkarır, denetimleri de yaparız. Yaptırımları uygularız. Bunun ötesi artık işverenin ve çalışanın sorumluluğu altındadır.
Şu anda herhangi bir savaş yok vs. gibi temennilerle hazırlıksız olamazsınız. Bütün tedbirleri almak zorundasınız. Tevekkül asla tedbirsizlik anlamına gelmez.
İşveren kardeşim de işçi kardeşim de en kötü ihtimale karşı tedbiri mutlaka almak zorundadır. Bir seferde bu kadar büyük bir can kaybının yaşanması tabi olarak aziz milletimizin de medyanın da dikkatini çekti. Hepimizin canını acıttı.
Her gün ortalama iki işçimizi iş kazalarında kaybediyoruz. Rakamlar her gün düşüyor. Son 12 yılda ülkemizdeki iş yeri sayısı yüzde 111 arttı, çalışan sayısı yüzde 128 arttı.
Türkiye’de 2002’de 5 milyon kişi istihdam ediliyordu, şu anda 12 milyon kişi istihdam ediliyor. İş kazası oranı yüzde 55 oranında azaldı. Yeterli mi, elbette değil. Hedef sıfıra doğru bunu yaklaştırmak.
Dünyada hiçbir ülke bunu başaramıyor. Başaramasa da bizim hedefimiz bunu başarmak olmalı.
TOBB olarak bazı yetkiler istenirken herhalde bu konularda da sizin de üzerinde bazı sorumlulukların olduğunu bilmeniz gerekir. Tüm üyelere bunu aktarmak gerekir.
30 Haziran 2012’de bir kanun çıkardık. Bu kanun çalışma hayatımızda bir devrim anlamı taşıyordu.
İnsan hayatın, can güvenliğini, tedbiri öne çıkaran gayet modern bir yasayı çıkardık. Kanun çıkarmakla kalmadık, 81 ilde tanıtım ve bilgilendirme yaptık.
Sizlere organize sanayi bölgelerinde bilgilendirmeler yaptık. Teftişler aynı şekilde devam etti. Sadece geçen yıl madenlerde 1047 teftiş yapıldı. 54 yerinde iş durduruldu, 428 işyerine para cezası kesildi.
Konunun tarafı olan işçilerimizin de kendi sağlıkları, kendi canları, onları bekleyen aileleri adına durup düşünmesi gerekiyor. Sendikalarımızın çok daha hassas ve dikkatli olması şart.
İşçi bana bir şey olmaz diyorsa, sendika ve işveren buna itiraz edecek. Hiçbir şey candan daha değerli değil. Yapılan masraf telafi edilir ama canın telafisi yok. Kalıcı hastalığın, sakatlığın telafisi yok.
“Kentsel dönüşüm yapacağız, depreme hazırlık yapacağız” dedik. Hiçbir hükümet bu kararı alamadı, tam aksine oy uğruna gecekondular teşvik edildi. Biz popülist davranmayacağız, gereken neyse yapacağız dedik, çoğu zaman itirazla karşılaştık. Bedeli ne olursa olsun dedik, oy kaybedeceksek kaybetmeye razıyız dedik, başlattık ve kararlılıkla da sürdürüyoruz.
O itirazların, endişelerin yersiz olduğu da ortaya çıktı. Benim vatandaşım korunaksız evlerden çıkıyor, güvenle yaşayacağı, huzurla uyuyacağı yerlerde yaşıyor.
Hatta diyoruz ki bizim zorlamamıza gerek kalmadan, işveren sorumluluğunu yerine getirsin, bunun takipçisi olsun. Bu konuda Türkiye’nin en büyük çatı örgütü olan TOBB’dan bugüne kadar gösterdiği duyarlılığın daha fazlasını bekliyoruz.
Siyasetçiler de bu işin takipçisi olsunlar. Sendikalarımız yılda bir kez inatla, polisle çatışmayla değil, bu konularla gündemde olsun. Bu facianın ardından Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Bedeli çok ağır olan bir hadise yaşadık, artık bunun minimize olması için çalışmalıyız. Bu işin bir de haksız rekabet boyutu var. Bir işyeri sigortasız işçi çalıştırıyor, aynı sektörde başka bir işyeri sigortalı işçiye üretim yaptırıyor. Dürüst olmayan her üretim bu salondaki tüm dürüst kardeşlerimin alın terinden, emeğinden, ekmeğinden çalıyor.
12 yıl boyunca TOBB ile ve TOBB’un tüm mensuplarıyla birlikte yaptık, hedef birliği yaptık, kader ortaklığı yaptık. Türkiye ekonomisini büyüttük. AB sürecinde TOBB’la birlikte yürüdük. Türkiye’nin itibarının artması için, ay yıldızlı bayrağımızın daha özgür dalgalanması için, yatırımlarımızın dünyaya yayılması için birlikte yürüdük.
Ecdadımız tarih boyunca nereye ulaştıysa, biz de siz de oralara yetişmeye çalıştınız. Şu anda 70 ülkeye vizesiz girebilen bir ülke konumuna geldik. Bunlar tabii ki durup dururken olmadı. Bu ilişkilerimizin ne denli olumlu istikamette geliştiğinin en güzel ifadesidir. 81 vilayetin kalkınması için birlikte mücadele verirken, birlikte Somali dedik, Filistin dedik, Suriye dedik, Myanmar dedik.
Son 1 yıl içinde yaşadığımız bir tecrübeyi hatırlatmak istiyorum. 30 Mayıs 2013 ile 30 Mart 2014 arasında yaşanan hadiseler iş dünyasına çok önemli mesajlar verdi. TOBB’un delegeler arasında yaptığı anketi inceledim.
Yüzde 34’ü satışların arttığını, yüzde 32’si azaldığını, yüzde 34’ünün de azaldığını gördük. Ekonomik büyümeye ilişkin umutların da yüksek olduğunu bu anketten görüyoruz. Sokak eylemlerinin, içeride ve dışarıda yürütülen karalama kampanyalarının, darbe girişimlerinin ekonomiye nasıl bir yük yüklediğini bu anket ortaya koyuyor. TOBB Genel Kurulu’nda 2013 Mayıs ayındaki gelişmelerini hatırlatmak isterim.
Borsa tarihinin en yüksek seviyesine çıktı, faiz tarihinin en düşük seviyesine geriledi. İhracatta, enflasyonda rekorlar kaydettik. IMF’ye borçları sıfırladık. 2002’de 23,5 milyar dolar devralmıştık. 14 Mayıs’ta IMF’e olan borç sıfırlandı. MB rezervimiz 135 milyar dolarla rekor kaydetti. Şu anda da yine son rakam hamdolsun 130 milyar dolar döviz rezervi vardır. Buraya nereden geldik? 2002 sonunda 22,5 milyar dolardı.
Aynı ay içinde Japonya ile nükleer santral konusunda mutabakata vardık. 2,5 milyar dolar yatırımla üçüncü köprünün temelini attık. Kredi derecelendirme kuruluşları üst üste Türkiye’nin kredi notunu yükseltti. Türkiye bu başarıları yaşarken, Gezi olayları adı altında şiddet eylemleri oldu.
Bu saldırının etkilerini telafi ettiğimiz bir noktada bu kez de 17 – 25 Aralık darbe girişimleri gerçekleşti. 30 Mart seçimiyle bu darbe girişimine, hem de sahiplerine, destekçilerine milletimiz tarafından gereken ders en güzel şekilde verildi.
Saldırılarla ülkedeki istikrarı hedef aldılar. Benzeri saldırılar Mısır ve Ukrayna'yı hangi noktaya taşıdığını görüyorsunuz. Bu saldırılar ile sizin de ekmeğiniz hedef alınmıştır.
Şimdi aynı senaryolar Soma üzerinden gerçekleştiriliyor. Aleni provokasyon girişimlerinde bulunanlar var. Bizim gösterilerden ve eleştirilerden korkumuz yok. Ama ekonomimiz ve istikbalimiz hedef alınıyorsa buna müsaade etmeyiz.
Basın özgürlüğü yok denilen bir ülkede son 1 yıldır, aylardır, özellikle son haftalarda, hükümet için başbakan için ağza alınmayacak hakaretler manşete çekilebiliyor.
Bir köşe yazarı çıkıyor, ölen işçilerimiz AK Parti mitingine katıldıkları için “müstehaktır” diyor. Acaba onlar CHP’nin MHP’nin mitingine de gitmiyorlar mıydı? Biz yüzde 42 aldıysak, CHP ve MHP’nin yüzde 20’lerde oy aldılar. Baretli kardeşlerimiz onlara da gittiler. Böyle bir yaklaşım nasıl olabilir? Böyle bir köşe yazarlığı olabilir mi? Aynı patronun başka bir köşe yazarı “niyazi” diyor. Bu ne densizliktir?
Hala bu ülkede basın özgürlüğü yok deniyor. Polis, asker, bekçi şehit edenler hapse konuluyor, adları hapisteki gazeteci oluyor. Her gün sokaklarda terör estiriliyor, esnafımız mağdur ediliyor, huzur bozuluyor, her nasılsa o ülkede özgürlükler olmuyor. Bu bir algı operasyonudur ve hedefi de şahsım, arkadaşlarım değil, 77 milyondur.
Az önce yeni bir Anayasa'dan bahsettik. Ana muhalefetin başkanı da burada. Bir anayasa uzlaşma komisyonu kuruluyor, bizim 326 üyemiz var biz bu komisyona 3 üye veriyoruz. Diğer partiler 220 üyesi olmasına rağmen 9 üye veriyor. Derdimiz ne? Yeni Anayasa sözünü yerine getirmek. 60 maddede uzlaşma var. Sayın başkan, "Çözmeye hazırız" diyor. Gelin yapalım dedik, kabul etmediler. 60 maddeyi hadi yapalım. Niye MHP'yi HDP'yi bekliyoruz. Gelin ikimiz yapalım. Tayyip Erdoğan sözünün adamıdır, sözlerinin adamıysa gelsinler Anayasa'yı yapalım. Gelin masadan kaldıralım 60 maddeyi. Tüm bunların yanında sayın Başkan konuşması esnasında- TOBB Başkanı- huzurdan bahsetti. Bu ülkenin Başbakanı'na "Diktatör" ifadesini kullananlar var. Karşımda oturuyor. Diktatörün olduğu ülkede bunu yapamazsın. Ama bu tür yakıştırmalarla milletin huzurunu bozarsınız.
Bana diktatör diyenlerden bazıları şu an karşımda oturuyor. Ağzından çıkanı kulağınız duymuyor mu. Nasıl bir Başbakan’a diktatör diyebilirsiniz.
Şimdi önümüzde Cumhurbaşkanı seçimi var. "Sivil" konusunu gündeme getiriyorsunuz. Sayın Özal sivil değil miydi, Sezer sivil değil miydi? Sen sivil değil misin? Abdullah Gül de sivildi. 7 yıldır bu işi yürütüyor. Ne diyor Başkan, sivil Cumhurbaşkanı. Sen de sivilsin. Çık Cumhurbaşkanlığına adaylığını koy. He siz halen apoletli bir aday arıyorsanız onu bilemem. Ama milletimiz tercihi ile her şeyi gösterecek.
© Tüm hakları saklıdır.