Gündem

'Başbakan emrine rağmen çocuklarını okul, dersane ve yurtlardan alan yok'

Ahmet Kurucan, Fetullah Gülen'e açık mektup üslubuyla yazdığı yazısında 'Bir kez daha diyorum, siz üzülmeyin Hocam!' dedi

29 Mart 2014 21:21

Fethullah Gülen cemaati bünyesindeki Zaman gazetesinin yazarlarından Ahmet Kurucan, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "tavsiye, telkin ve emirlerine rağmen, üç-beş kişi dışında, çocuklarını okul dersane ve yurtlardan alan olmadığını" yazdı.

Kurucan, Fethullah Gülen'e açık mektup üslubuyla kaleme aldığı "Bir kez daha diyorum, siz üzülmeyin Hocam!" başlığıyla yayımlanan (Zaman, 29 Mart 2014) yazısında, "Cemaat’in işi bitmiştir, söylemleri ile psikolojik harbin en acımasız ve kural tanımaz taktiklerini uygulayan insanlara rağmen, biten hiçbir şey yok Allah’a hamdolsun. Bitti diyenlerin işi bitmiş midir onu bilemem ama ben rahatlıkla söyleyebilirim herkes dimdik ayakta" ifadesini kullandı.

Kurucan'ın yazısı şöyle:

Bir kez daha diyorum, siz üzülmeyin Hocam!

Çok değil bundan tam üç buçuk ay önce Enderunlu Vasıf’ın “Mihneti kendine zevk etmedir âlemde hüner...

Gam u şadi felek böyle gelir, böyle gider!” beyti ile yazıma giriş yapmış ve yaşanan hadiselerden dolayı size haddimi aşkın bir şekilde “Siz Üzülmeyin Hocam” demiştim. Yaklaşık bir aydır sizin o huzur verici atmosferinizde nefes alıp vermekten uzak, gönüllere ferah, kalplere sürur bahseden ikliminizin ötesinde imrar-ı hayat etmeye çalışıyorum.

Anavatan’ımdayım, Anadolu’mdayım. Geziyorum bir zamanlar sizin gezdiğiniz gibi her yeri köşe bucak. Kucaklıyorum ve kucaklaşıyorum Hizmet’e, Hizmet’in ortaya koymuş olduğu felsefeye, değerlere ve metodlara candan inanmış gönüllüler kadrosu arasında. Esnafıyla, işçisiyle, tüccarıyla, ev hanımıyla, çalışanıyla, öğretmeniyle, öğrencisiyle karşılıklı oturuyor, çaylar-kahveler içiyor, dertleşiyorum. Halleşiyorum onlarla. Dünü, bugünü ve muhtemel yarınları mukayeseler ekseninde masaya yatırıp konuşuyoruz karşılıklı. Dün nerdeydik, bugün nerdeyiz ve en önemlisi niçin sorusunu soruyor, cevaplar arıyoruz kendi kendimize.

Bir eksiğimiz var Hocam; o da kırık mızrabın iniltileri diyebileceğim akıl ve kalp sazınızın bamtelinden çıkan nağmeler. Fakat nankörlük etmeyelim; BBC röportajınız, Financial Times’ta yayınlanan yazınız, ardından Zaman ve Şarku’l-Avsat gazetelerine verdiğiniz röportajlarınız kısmen can simidi oldu bugüne kadar sizinle, sizin sesinizle, nefesinizle beslenen, hayat bulan ve istikamet belirleyen bizlere. Açığı kısmen de olsa kapatmaya çalıştık.

Gördüğüm manzarayı söyleyeyim Hocam; en üst düzeyde “Cemaat’in işi bitmiştir” söylemleri ile psikolojik harbin en acımasız ve kural tanımaz taktiklerini uygulayan insanlara rağmen, biten hiçbir şey yok Allah’a hamdolsun. Bitti diyenlerin işi bitmiş midir onu bilemem ama ben rahatlıkla söyleyebilirim herkes dimdik ayakta. Üzülmemeniz mümkün değil ama ben yine de söyleyeyim, siz üzülmeyin. Gönlünüz rahat olsun. Bediüzzaman Hazretleri’nin “Rıza-yı İlâhi’ye uygun hareket etmek, iman hizmetini yapmak, vazife-i İlâhiye’ye karışmamak, asayişi korumak, sabır ve şükür içinde olmak” unsurlarıyla belirlediği müsbet hareket çizgisinde herkes hayatına devam ediyor.

Aslında bunu söylemem çok yakışıksız bir söz size karşı, farkındayım. Zi-ra 17 Aralık sonrası Cemaat’in düşman ve şeytan ilan edildiği günlerin başlangıcında demiştiniz ki: “Allah’ın rızasını gaye edinen insanlar olarak bizler her şeyimizi kaybetsek, dershanelerimizi kapatsalar, okullarımıza-yurtlarımıza el koysalar, O’nun rızasını elde ettiysek hiçbir şey kaybetmiş sayılmayız. Allah’ın takdiri bu kadarmış der sabreder, sineye çeker ve imtihanı kaybetmemek için yine O’nun sinesine sığınırız.” Dolayısıyla meseleye böyle bakan bir insana “herkes dimdik ayakta, gönlünüz rahat olsun” demem belki yakışık almadı. Eğer öyleyse, vakanın raporu gibi kabullenin bu tesbitimi lütfen. Evet Hocam, herkes dimdik ayakta; çünkü abdestlerinden şüpheleri yok, namazlarından da emin haldeler.

İşin daha ilginci Hocam, meydan meydan, ekran ekran gezip sürekli söylenen, gazete manşetlerinde köşe yazılarında tekrarlanan ve Kastamonu mitingi ile “terör örgütü bunlar” sözüyle zirve yapan onca hakaret, itham ve iddialar arasında “çocuklarınızı bunların okullarından alın” tavsiye, telkin ve emrine rağmen nedense çocuklarını okul, dershane ve yurtlardan alan da yok. “Devlet kurumları yeter, bedava kurslar vereceğiz, yer yoksa otel kiralayacağız” sözlerinin sarfına rağmen yurt çapında rakamlara döküldüğünde 3-5 rakamı ile ancak ifade edilebilecek vak’a hariç nedense hiç kimse bu tavsiyeye uymayı düşünmüyor.

Güvenmiyorlar ihtimal. Hizmet kurumlarında bulduklarını oralarda bulabileceklerine inanmıyorlar. Çocuklarının istikballerini kendi siyasi görüş ve emelleri nedeniyle mahvetmeyi içlerine sindiremiyorlar. Halbuki “paralel yapı” uydurmacası ile algı üretimi ve siyaseti yapan kurmay zekalar en üst düzeyde yapılan bu çağrıları takip eden 3-5 gün içinde kurumların içinin boşalacağını tahmin ediyorlardı. Ah ki ne ah! Tanıyamamışlar Hocam bunlar Hizmet’e gönül veren Anadolu insanlarını.

Bir vakıa anlatayım size; “sizin tabanınız iyi ama idareci kadroda yer alan abileriniz, ablalarınız kötü” diyen bir arkadaşına esnaf bir ağabeyimiz; “Ben senin kötü dediğin abi ve ablalarımın aldığı her türlü kararın altına imzamı atıyorum; sen de sizin idarecilerinizin kararlarına imza atar mısın?” diye sormuş. Şaşırmış kalmış muhatabı. Ne diyeceğini bilememiş. Çünkü montaj, dublaj dense de kabul edilmiş ses kayıtları, ortaya saçılan ayakkabı kutuları, para sayma makineleri, yolsuzluk iddiaları karşısında kaçacak yer bulamamış. Hâlâ amin bekleyen duanız aklıma geldi birdenbire şu satırları yazarken nedense.

Hocam! Yalnız toplumdaki kutuplaşmalar için aynı iyimser tavrı sergilemem zor. Hak ve hakikatin bütün çıplaklığı ile ortaya çıkacağı ya da yalanlar, iftiralar, çarpıtmalar, delilsiz ithamlar, topluma kin, nefret ve düşmanlık aşılayan söylemler, muhatabını ötekileştiren ve şeytanlaştıran beyanlar son bulmadığı müddetçe de kutuplaşmaların önü alınamaz kanaatindeyim. Yarın seçim var Türkiye’de. Seçim sonuçları ne olur bilemem. Ama bu söylem sahiplerinin, galibiyet ya da mağlubiyet fark etmez, her iki halde de söz konusu hırçın tavrı eğer devam ederse sözünü ettiğim kutuplaşma katmerli bir şekilde büyür diye düşünüyorum. Mevcud hasarı tamir için zaten uzun zamana ihtiyaç olduğu aklıselim herkesin kabul ettiği gerçek. Bir de bu gergin atmosferin, nefret dilinin seçim sonrası devamını tahayyül edecek olursak, ülkemizin hali nice ola demekten başka çare bulamıyorum. Hak’tan inayet ola!

Fakat Hocam, seçim sonuçları ne olursa olsun, onlar ne yaparlarsa yapsın 75 yıllık hayatınızdaki yaptığınız rehberliğe, bu çerçevede ortaya koyduğunuz değişmez sabitelere dayanarak diyebilirim ki, Allah muhafaza bu hırçın ve anlamsız tavır devam etse bile ben sizi dinleyen Hizmet insanının aynı mehip, vakur, ciddi ve sorumlu tavrını devam ettireceğinden eminim. Sahih bilgi, tecrübe ve müşahede ve güvene dayalı bir kanaat bu. “Dövene elsiz, sövene dilsiz ve derviş gönülsüz gerek” yaklaşımının ateşten bir zeminde dahi olsa devam edeceğine şahsen ben eminim. Son 3 ayda yapılan onca zulme “dosttan gelen cefa” deyip katlanan sulh ve sükunun temsilcileri, asayiş ve güvenin bekçileri olan Hizmet erleri yine katlanacaktır. Siz üzülmeyin. Duanızdan dur olmayın.

Şununla bitirmek istiyorum Hocam. Tarihe kara bir leke olarak geçen şu karalama dönemine en az iki ayrı isim verilmesi gerekiyor. Birincisi iktidar kanadının demokratik-hukuk devletinin içini boşaltan uygulamaları ve devlet imkânlarını kullanarak  bütün dünyanın gözünün içine baka baka yürüttüğü Hizmet’i yok etme kampanyası için. İkincisi; düşmanlaştırılan öteki olarak Hizmet’in bütün bunlara karşı hak ve hakikatin hatırını hiçbir şeye feda etmeyen dik duruşu ve mukabele tarzı için.

Bir önceki yazımı “Allah böylesi ifritten günleri bir daha yaşatmasın ve bu muhtevada bir yazı yazdırmasın. Amin…” diye bitirmiştim. Ama çok daha çetin şartların olduğu süreçte benzer bir yazı daha kaleme almak varmış. Vardır elbet Allah’ın bir bildiği. Sizin ifadenizle “Kaderin tecellisini kendi keyfimize göre bekleyemeyiz.” Öyleyse sabır ve şükür içinde asayişi koruyarak, vazife-yi İlahiye’ye karışmadan, Allah’ın rızasına muvafık biçimde iman hizmeti yapmaya devam edeceğiz.

Siz üzülmeyin Hocam. Allah her şeyi görüyor ve biliyor.