Gündem

Jandarma ve Sahil Güvenlik, İçişleri Bakanlığı’na bağlanıyor

Başbakan Davutoğlu, jandarmanın özel üniforma ile sokaklarda bulunacağını açıkladı

21 Ekim 2014 14:36

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kobanê eylemleri sonrası akbetinin tartışılmaya başladığı çözüm sürecine ilişkin olarak, "Çözüm süreci milli, yerli ve özgün bir projedir ve sonuna kadar korunacaktır" dedi. Davutoğlu, akil insanlar toplantısına katılanlara teşekkür ederek, "11 saat kadar görüştük. Eleştiri yapanlar oldu, onların bütün eleştirilerini not ettim. Toplantıya katılarak çözüm sürecine olan inançlarını bir kez daha dile getirdiler" diye konuştu. 

Davutoğlu, İçişleri Bakanlığı'nda yeniden yapılanmaya gidileceğini belirterek, "Jandarma ve Sahil Güvenlik komutanlıklarının atanması doğrudan İçişleri Bakanlığı'na bağlanacak. Askeri konular hari, bütün yetkiler İçişleri Bakanlığı'na bağlanacak" dedi. Davutoğlu, yeni yönetmelikle birlikte jandarmanın özel üniforma ile sokaklarda bulunacağını açıkladı.

Yeni düzenleme ile birlikte "Bonzai ve diğer uyuşturucu işi yapanlar terör muamelesi göreceklerini" belirten Davutoğlu, "Her biri birer teröristtir. Gelecek nesilleri yok eden bir eylem içindeler. Bonzainin net olarak eroin sayılacağı düzenleme yapılacak" ifadesini kullandı. Davutoğlu, molotofun da artık bir "saldırı aracı" sayılacağını dile getirdi.

Davutoğlu, AKP grup toplantısında milletvekillerine ve toplantıyı izlemeye gelenlere seslendi.

Davutoğlu, dün gece geç saatlere kadar sürdüğü için bugünkü grup topantısında açıklanacağı belirtilen Bakanlar Kurulu'nda alınan İç Güvenlik Reformu'yla ilgili kararlar hakkında da bilgi verdi.

Davutoğlu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:

Biz Amasya’da şehirlerimiz üzerinde konuşurken birileri Diyarbakır’ı, Mardin’i, Van’ı, Siirt’i kana bulamakla meşguldüler. İşte aramızdaki fark bu. Bizler şehir kuran kültürel mirası kurmak için çalışıyoruz. Birileri de ortak yaşam alanını yok etmekle meşguller. Bizler ırk, dil, meslek ayrımı gözetmeden bütün şehirlerimizin her kökenden gelenekten gelen vatandaşlarımızın karşılıklı saygı içinde yaşadıkları çoğulcu şehirler kurmaya çalışıyoruz. Birileri ise şurası Kürt şehri şurası, Türk şehri gibi ayrımlarla şehirlerimizi bölmeye çalışıyorlar.

Basra Şii, Musul Sünni demeye başladılar, devlet de ülke de bölünme sürecine girdi. Türkiye’de bütün şehirler mesleki tanımla tanımlanamazlar. Her bir şehir bizden aziz hatıralar barındırır. Ecdattan yadigardır. Ne gerekiyorsa her türlü tedbiri alırız.

Amasya’dan çok güzel hatıralarla ayrıldık. Dünde Bakanlar Kurulu toplantımız öncesinde YÖK’ü ziyaret ettim, Kapsamlı brifing aldım ve özellikle yeni devreye sokulan akademik arşiv projesiyle ilgili bilgilendirmede bulundu arkadaşlarımız. Üniversitelerimizin milli ve evrensel birikimiyle ilgili kanaatlerimi paylaştım. Önümüzdeki dönemde ülkemiz yükselen güç haline gelecekse bunun anahtar kavramı eğitimdir, eğitimdir. Bizler küreselleşmenin getirdiği araçları en iyi şekilde kullanarak üniversitelerimizi gerçek ilim merkezine çevirmekte kararlıyız.

Kobani bahane edilerek yapılan şiddet ve vandalizmden sonra çözüm süreciyle ilgili kararlılığımızı ifade etmek istiyorum. Akil İnsanlar Heyeti, geçen yıl bu sürece vicdanlarıyla birikimleriyle katkıda bulunan kişilerden oluşuyor. Gerçek bir fikir harmanı oluşturuyor. Ben kendileriyle buluşmaktan memnuniyet duydum. Her birini hiçbir zaman sınırlaması koymadan dikkatlice dinledim. Eleştiri yapanlar oldu, onların eleştirilerini not ettim. Çözüm önerileri teklif edenler oldu, hepsini dinledim. Sonunda da kendi kanaatlerimi açık şekilde ifade ettim. Bir kez daha kendilerine teşekkür ediyorum.

 

'Milli, yerli ve özgün çözüm süreci'

 

Gerek basın toplantısında, basına açık kısımda, gerek toplantı esnasında vurguladığım hususu paylaşmak istiyorum. Çözüm süreci bu milletin kendi dinamikleri içinde oluşmuş milli, yerli ve özgün bir projedir ve sonuna kadar korunacaktır. Millidir çünkü bu topraklarda Malazgirt’ten bu yana oluşan harmanı barındırır. Yerlidir çünkü inisiyatif hükümetimizden gelmiştir. Ve hep yerli aktörler süreçte değerlendirilmiştir. Farklı siyasi görüşlere sahip olsalar da hepsi yerli aktörler olarak katıldılar. Bizim için özgündür, çünkü daha önce başka ülkelerde denenmiş modellerden farklı unsurları barındırmaktadır.

Bu süreç başarılı olduğunda Türkiye’nin ayağındaki prangalardan kurtulmak mümkün olacağı gibi, bütün vatandaşlarımız da tam bir özgürlük alanına kavuşacaklar.

Bu çerçevede çözüm sürecini biz konjonktürel kaygılarla başlatmadığımız gibi, konjonktürel krizlerle de bitirmeyiz. Çözüm süreci başlarken bu sürecin zorlu olacağını içerden ve dışardan bu milletin Türklerin Kürtlerin omuz omuza vermesinden rahatsız olanlar bunları provoke etmeye çalışacağını biliyorduk. Gördüğümüz ve bildiğimiz tehlikeden korkmayız biz. Provokasyonlara da boyun eğmeyeceğiz. Formülü şuradadır bu hedefin, ortak akıl önemli ama en önemlisi ortak vicdanı geliştirmek. Ortak eylem ortak söylem olmaz. Bütün partilere, STK’lara kanaat önderlerine sesleniyorum. Sesinizi yükseltin. Vandalizme karşı sesinizi yükseltin. Dostluğun ve milli birliğin yanında sesinizi yükseltin.

Bugün baktığınızda birçok siyasi parti var. Ama temelde iki siyasi eğilim var gördüğümüz. Son olaylar açık şekilde ortaya koydu. Bir tek tipçi, Baasçı, dayatmacı siyasi akım. İkincisi de demokratik çoğulculuğu benimsemiş her bir vatandaşına saygıyla bakan, empatiyle yaklaşan akım. Birincisinin temsilcileri belli, maskeleri düştü.

 

'Provokasyona çanak tuttular'

 

Farklılıklara tahammül edemeyen tek partici zihniyetini bugüne taşıyan bir CHP bir HDP var. Birlikte Türkiye’deki şehirlerin yanmasına sebep olacak provokasyona çanak tuttular. Biz hiçbir tekçi yaklaşıma izin vermeyeceğiz. Şehirlerimiz sokaklarımız köylerimiz aşiretlerimiz obalarımız ailelerimiz evlilik üzerinden en yakın akrabalıklarımız her bir farklılığı barındıracak şekilde muhafaza edecekler. Bu mücadeleyi sürdürmeye kararlıyız.

Onlar için kendilerinden olmayanın hayat hakkı yoktur. Bu olaylarda 40’a yaklaştı kayıplarımız. Ama sembol iki üç katledilen vatandaşımızdan bahsetmek istiyorum. Şehit olan Atıf Şahin’in evini ziyaret ettim. Tam bir metanetle karşıladılar bütün bu olayları. Hiçbir polis emniyet görevlisinin dilinde nefret dili duymadım ben. Gidin de şunları cezalandırın diye bir tabir duymadım. Aksine mütevekkil ve gayet vakur bir duruşla vatan sağ olsun, milletimizin arasına fitne girmesine izin vermeyin dediler. İşte bizim kültürümüz bu. Şehit edilen Atıf da Hüseyin de bu vandalizmin kurbanı oldular, 16 yaşındaki Yasin Börü de. O genç kardeşimiz, Kurban etini fakirlere dağıtmak istenirken üçüncü kattan atılarak başı taşla ezilerek şehit oldu. Türktüler, Kürttüler, Amasyalılardı, onlar bu zalimlerin karşısında her biri bir Hazreti Hüseyin’dir. Amasyalı Hüseyin bir kerbela şehidi gibi dayanışma içindeyken şehit edildi, Yasin fakirlere yardım etmek isterken şehit edildi. Allah onlara rahmet eylesin. Ama bu toprakları kerbela’ya çevirmek isteyenlere bir daha izin vermeyeceğiz. Katillere bu topraklarda yer olmayacak. Bunu böyle bilmeleri lazım.

Bizim için onların tavrının aksine her can azizdir, her insan korunması gereken kutsal bir emanettir. İnsanın hayatı özgürlüğü onuru nesli aklı malı canı emniyet altındadır. Bizim kadim kültürümüzde bu temel haklar evrensel hukukta da tekrar edilmiştir.

İşte biz bu açıdan baktığımızda özgürlük güvenlik dengesi dedik. Özgürlük güvenlik uyumu. İki taraflı denge değil, uyum mantığıyla yaklaşıyoruz. Kobani olaylarından sonra ülkemizin her bir yanından gelen seslere cevap verecek paketi hazır hale getirdik. Dikkat ediniz öyle bir ayrım yaşandı ki, sokağa çıkın çağrısı yapanlar dahi bu vandalizmi savunamaz hale geldiler. Madem ki bu manzaraları, o manzaraları çıkarmak için provokatif tweet atanlar dahi savunamıyorlar, getireceğimiz tedbirler için objektif yaklaşsınlar. Ön yargıyla yaklaşmasınlar. Siyasi istismar malzemesi yapmasınlar. Reformlar bir taraftan özel hayatın mahremiyetini korumaya, insan hak ve özgürlüklerinin tahkim edilmesine yönelik reformlardır. Diğer taraftan elektronik ticaret güvenliğinden iş güvenliğine kadar, uyuşturucuyla mücadeleden terörle mücadeleye kadar bu güven ortamını zedeleyeceklere karşı alınacak tedbirler var.

Birincisi, içişleri bakanlığımızla yaptığımız değerlendirmelerle, vatandaşlarımızın günlük hayatlarını kolaylaştırıcı bir adım adımlar atmaya karar verdik. Bunlar, doğum evlenme boşanma ve ölüm gibi hallerde, nüfus müdürlüklerine gitme zarureti ortadan kaldırılacak. En yakınımızı kaybederiz, cenaze hazırlıklarıyla uğraşırken, kağıt almaya çalışırız. Bizim devletimiz vatandaşına güvenmelidir. Bu çerçevede nüfus müdürlüklerine gitmeden bildirimle sağlanacak.

İkincisi, isim ve soy isimlerle ilgili mahkeme kararı artık olmayacak. İsim zati bir şeydir. Kişinin kendisinin seçmesinin en doğal hakkı olduğu bir husustur. Kimse izin alma zorunluluğunda olmayacak. Bu zati hak vatandaşlarımıza verilecek, vatandaşlarımız mahkemeye gitmeden tek bir dilekçeyle ben şu soyadını değil bu soyadını kullanmak istiyorum diyecek. Hiçbir mahkeme süreci olmayacak. Ben kendi kızımı kaydederken nüfus memuru hatırlıyorum, annemin adı, bunu kaydedemem demişti sene 88. Arapça bu isim demiştim. Baktım adı Mahmut, bu isim nece dedim. Ama ikna etmek 15-20 dakikayı buldu. Artık kimse çocuğuna vereceği isim konusunda, soyadı değişikliği isteniyorsa, kullanıldığında yüzü kızaran soyadları var, tek bir dilekçeyle değiştirme hakkı vereceğiz. Yine nüfus kayıt örneği ikametgah e-devlet üzerinden verilecek.

Pasaport ve sürücü belgeleri bunlar nihayette seyahat belgesidir. Bunlar emniyet genel müdürlüğünün işi değildir. Pasaport alacak olan bundan sonra nüfus işleri genel müdürlüğne gidecek. Böylece sanki pasaportla yurtdışına çıkan her vatandaş potansiyel suçluymuş gibi gidip emniyet kapılarında beklemeyecek. Bu da çok temel bir değişikliktir. Bir zihniyet değişimini yansıtır.

İçişleri bakanlığının yeniden yapılandırılması… Aldığım brifingten sonra bakanlıklarımızın yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç var. Önümüzdeki yeni Türkiye inşa edilirken kurumlarımızın kendilerini muhasebeden geçirmeleri gerekiyor. Bütün kurumlarımıza bu talimatı verdim. Bizzat da gidip herkesi dinleyeceğim. Reform yapılması gerekiyorsa o reformları yapacağız. Bunu Diyanet’te de YÖK’te de yaptım. Bundan sonra bizim her şeyi şeffaf şekilde tartışacak ülkemizin geleceğini ve demokrasimizin tahkim edilmesini teminat altına almamız lazım.

Emniyet genel müdürlüğünün etkinliğini ve esnekliğini güçlendirecek tedbirler alacağız. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kendi kurumsal yapısı içinde piramit bozulması olduğunu gözledik. Bunu düzelteceğiz. İhtiyaçlar karşılanacak. Ama biraz sonra üzerinde durduğum gibi her bir güvenlik mensubumuz da demokratik hukuk devleti kuralları içinde hareket etmeye yönlendirilecekler, güvenlik kültürü haline gelecek. Salt fiziki güçle ilgili bir husus değil.

Bu çerçevede çok önemli bir adım atıyoruz, devrim. Jandarma ve sahil güvenlik komutanlıklarımızın atamalarının doğrudan İçişleri'ne bağlanmasıdır. Şimdiye kadar, İçişleri’ne bağlı olmakla birlikte TSK içinde düzenlemeler yapılıyordu.

Askeri konular hariç, bütün diğer konularda yetkiler İçişleri Bakanı ve Bakanlığı'na veriliyor. Atama değerlendirme sicil ve bir çok konular. TSK şu ana kadar da gözbebeğimiz gibi korumamız gereken çok önemli temel kurumumuzdur. Önümüzdeki hafta doğrudan da brifing alacağım. Şu ana kadar da bir çok reform yaptık, bunları sürdürerek bir taraftan kurumlar üzerindeki sivil ve demokratik denetimi gerçekleştireceğiz, diğer taraftan da en yetkin hale gelmesi için ne gerekiyorsa destek vermeye devam edeceğiz.

 

Jandarmanın kıyafeti değişiyor

 

Ayrıca bunun beş alana yansıması için de bundan sonra jandarmalarımız İçişleri Bakanlığımızın tayin edeceği özel bir kıyafet giyecekler. Bu alanda hem idari işleyiş bakımından hem de toplumsal görünürlük bakımından demokratik sivil hayatın daha yakın unsurları halinde çalışmaya devam edecekler. Bu anlamda diğer tedbirlerden önce yapısal tedbirleri öne çıkardık. Devlet önce kendisine bakıyor ne yapılması gerektiği konusunda, sonra da insan hakları bağlamında atılması gereken adımları atıyor.

Yine üçüncü alan. Herhangi bir istihbarı faaliyet yapılıyorsa bunun da uyum içinde dengeleyici mahiyette denetimi yapılacak. İstihbarat teknik takip dinleme gibi yetkilerin, önce o birimlerde İçişleri Bakanlığı'nda Başbakanlık Teftiş Kurulu'nda denetimi yapılacak. Ayrıca TBMM’de 17 kişilik komisyona da rapor sunulacak. Dinlemeyle ilgili rahatsızlıkların hepimizi nasıl meşgul ettiğini biliyoruz. Ama eğer herhangi bir suçun önlenmesi için önleyici kısa süreli bir istihbarat dinlemesi yapılmışsa, bu yapılan dinlemelerin hepsi TBMM’de bütün partilerin katıldığı komisyonda değerlendirilecek, rapor altına alınacak. Kimse bu konuda şu şüpheye düşmesin. Verdiğimiz hiçbir özgürlükten geriye dönüş yaşatmayız. Son derece dinamik bir değişim çağında yaşıyoruz. Bazen yeni gelen teknolojik bir araç özgürlüklerimizi kısıtlayıcı sonuçlar doğurabiliyor. Yetki istismarına karşı her türlü tedbir bu çerçevede alınacak.

 

'Şiddete dönüşen her türlü eylem suç sayılacak'

 

Dördüncü alan, şiddet olaylarıyla, toplantı ve gösteri yapmakla ilgili. Eğer biri engelleyecek olursa, ben oraya gider toplantı ve gösteri yaparım. Ama toplantı ve gösteri yapma hakkı da hukuk devleti içinde kamu düzeni kuralları içinde gerçekleşir. Bu alanda sadece ben gösteri yaparım başkası yapamaz, her türlü şiddeti yaparım denilirse ses çıkarılır. Devlet nerede diye bir vatandaş sorarsa devlet de burada millet de burada.

Şimdi bu bağlamda toplantı ve gösteri yapanlara karşı her türlü saldırı engellenecek. Toplantı ve gösteri yapılıyor, bize karşı da olsalar, eleştirel de olsalar, güvenlik birimlerimizin görevi o gösteriyi yapanların can güvenliğini de teminat altına almaktır. Herhangi bir gösteriye dışardan bir saldırı olduğunda bu saldırı durdurulacak. Şiddete dönüştüren her türlü eylem suç sayılacak. Yani toplantı gösteri yapıyoruz, ne yapacaksınız fikirlerimizi ifade edeceğiz, edin.

 

'Molotofta kimseye takdir hakkı bırakmayız'

 

Ama elinize molotof aldığınız anda şiddet eylemi başlar. Ben gösteri hakkını kullanıyorum, bana müdahale edemez diyemez kimse. Bununla ilgili olarak geçmişte bazı düzenlemeler yapıldı. Patlayıcı yakıcı ateşli silahlar diye tanımlamalar var. Ama molotof konusunda öyle bir muğlaklık var ki, hakimlerin takdirine bırakıyorlar. Bu konuda kimseye takdir hakkı bırakmayız, Molotof bir saldırı aracıdır. Eğer bu molotofla ambulanslar yakılmışsa, kütüphanelere saldırılmışsa, Kur'an kursları yakılmışsa, polislerimiz yanmışsa, genç kızlarımız genç yaşta hayatlarını kaybetmişse bunun adı da özgürlük olmaz.

Tamamıyla AB ve dünya evrensel standartları esas alacağız. Şimdi birileri Avrupa, biz bunları kendi insanımızın güvenliği için alıyoruz. Avrupa’dan uzaklaşıyor muyuz diye soracaklarsa, ABD’de Kanada’da molotof bazı eyaletlerde suç sayılıyor.

Kuzey İrlanda ve Birleşik Krallık'ta, molotof bulundurmak ve kullanmak, hayati tehlikeye yol açacak şekilde herhangi bir patlayıcı maddeyi kullanmak, anlaşmak, patlama gerçekleşmese bile suçtur. Bu suçtan hüküm giyenler ömür boyu hapis cezasıyla cezalandırılır. Şüpheli biçimde sebebini açıklamadan patlayıcı madde bulundurmak iki yıla kadar hapisle cezalandırılır.

ABD’de kayıt dışı molotof bulundurmak üretmek satmak kullanmak yasaktır. Eyaletten eyalete değişmektedir. Michigan eyaletinde 4 yıldan, iki milyon dolardan ağır olmamak şartıyla cezalandırılır. Canına veya malına yönelik olması durumunda bu ceza artmaktadır.

 

'Kanada’da molotof yasaktır'

 

Londra’da molotoflu saldırı yapan PKK sempatizanı üç kadına 19 yıl üç ay hapis cezası verilmiştir.

Ben kendi değerlerine inanan bir insanım. Ama birileri için ki biz evrensel değerlere AB normlarına bağlıyız, birileri için tek norm dışardaki ülkelerdeki uygulamalarsa işte demokratik uygulamalar.

Bunu okudum, yabancı basın Türkiye otoriterleşiyor diye yaygara yapmaya kalkmasınlar. Önce kendi ülkelerine baksınlar sonra katledilen vatandaşlarımızın haklarını koruma konusunda kararlılığımız konusunda bize saygı göstersinler.

 

'Yüzünü kapatanlara izin verilmeyecek'

 

Şiddet işlemek amacıyla yüzünü kapatarak toplantı ve gösteri yapacağım iddiasında bulunanlara izin verilmeyecek. Okmeydanı’nda yüzünü kapatmış, elinde pompalı tüfek. Bu gösteri mi? Diyarbakır’da Batman’da ambulanslara saldıranlar, bu toplantı ve gösteriyle ya bunlar bizi yeterli akli yetkinlikte görmüyorlar yada milletin aklıyla alay ediyorlar. Bunlar toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü içine giremez. Toplantı ve gösteri yapmak isteyen kendisini gizlemeden söyler.

İşte ben Amasya’daydım. Binlerce vatandaşımız bir araya gelme hakkını kullanıyor. Hiçbirinde de maske yoktu. Çünkü orada bir hak kullanıyorlardı. Bu şekilde maskeler takarak, yüzlerini kapatarak şiddet amaçlı sokağa çıkanlar potansiyel suçlu muamelesini görürler. Gösteriye silahlı katılanların cezaları artırılacak.

 

'Ateşli silaha izin yok'

 

Gösteri için geldiğini iddia eden kişiden ateşli silah çıkıyor. Batı’da çakı çıksa uzaklaştırılır, gözaltına alınır. Gösteri ve toplantı meydanına girmeye izin verilmeyecek. Eğer böyle bir suç işlenirse, 6 aydan 3 yıla olan ceza, tutuklanmasını da teminen, potansiyel şiddeti vardır orada bu ceza 2,5 yıldan 4 yıla kadar artırılacak.

 

Gözaltı süreleri

 

Yine bu çerçevede, gözaltı süreleri. Bu da çok tartışıldı. Öylesine şiddet eylemleri oluyor ki. Birisi molotof atıyor, Molotof kokteyli de suç olarak görülmediği için, polis onu aldığında karakola götürdüğünde gözaltına alamıyor, kaydını yapıyor, o karakolun öbür kapısından çıkabiliyor. Gözaltı hakkı yok polisin. 6-7 Ekim olaylarında yaşananlar ki ben ilginç bir benzetmeyi, 6-7 Ekim olaylarıyla 6-7 Eylül olaylarına bakın aynı zihniyeti göreceksiniz. Aynı tekçi zihniyetin ürünleridir.

 

Polise 24 saat gözaltı süresi

 

Bu olaylara baktığınızda polis şiddet eylemini durdurmak istiyor, gözaltına alıyor fakat bir müddet sorna tekrar çıktığında yeni suç işleyenlere malzeme teşkil edecek bir tablo ortaya çıkıyor. Bu durumda biz polisimize 24 saat gözaltı yetkisi veriyoruz, savcılığa müracaat etme şartıyla. Her bir polise vermiyoruz bunu. Vali yardımcısı yada üst bir amirin kararı ve denetimiyle. Neden? Çünkü diyecekler ki Türkiye geri mi gidiyor. Şimdi sadece savcı tek kişi için 24 saat, toplu suçlarda 4 gün gözaltı yapabiliyor.

İngiltere’de polis 36 saat gözaltında tutabiliyor. Almanya’da 24 saat muhafaza amaçlı 48 saat adli amaçlı gözaltı var, polis tarafından. Fransa, polis 24 saat gözaltında, savcı 48 saat tutabiliyor. Avusturya polis azami 48 saat tutabiliyor. İtalya, polis 24 saat savcı 96 saat. Belçika polis 48 saat gözaltında tutabiliyor. Danimarka 4 güne kadar çıkabiliyor. Bulgaristan polis 24 savcı 72 saat.

 

'Savcı gözaltı süresini 48 saate uzatabilecek'

 

Şimdi bizim getirdiğimiz teklif, Avrupa’daki en düşük uygulamayı alabiliyoruz, polis 24 saat tutabilsin, savcı da 48 saate uzatabilsin. Şimdi Diyarbakır yada batman’dasınız. Oradaki emniyetten sorumlusunuz. Bir gösteriden bahsetmiyoruz 3 gün süren yaygın şiddet eyleminden ve her yerden yükselen ateşlerden bahsediyoruz. Bu durumda polis gözaltına alacak, savcıya soracak, o sırada savcıya ulaşamazsa, elinde Molotof olan birisi başka bir eyleme gidecek zamanı bulabilecek, buna izin veremeyiz. Kanunla bütün vatandaşların hukukunu korumak amaçlı çıkarılırlar.

Bana diyor ki, bu zalimler benim oğlumdan ne istiyor, durdurun bu zalimleri diyor. Bizim ona cevap vermek ahlaki siyasi hukuki bir görevimizdir.

 

'Verilen zarar suçluya rücu edilecek'

 

Verilen zarar suçluya rücu edilecek. Şimdi biz bu zararları tazmin ediyoruz. Ta ki bu Vandallar bu ülkenin sahipsiz olduğunu görsünler. Suçlu tespit edildiğinde, onlardan alınacak. Bu rücu için geçmişte olan zaman aşımı da uzatılacak. Bu rücu zaman aşımına tabii olmayacak. Bir sene de olsa suçlu tespit edildiğinde bu suçların doğurduğu zararlar tazmin edilecek.

 

Uyuşturucu işi yapanlara terör muamelesi

 

Bir başka uygulama. Bonzai ile ilgili, açıklamıştım. Bonzai ve diğer uyuşturucu işi yapanlar terör muamelesi görecekler. Her biri birer teröristtir. Gelecek nesilleri yok eden bir eylem içindeler. Bonzainin net olarak eroin sayılacağı düzenleme yapılacak. Her türlü uyuşturucu faaliyetinin okullara yaklaşması durumunda, zaten ağırlaştırılmış olan cezalar iki misli artırılacak. Oraya uyuşturucunun yaklaşmasına izin vermeyeceğiz. Sanal ortamda şiddete nefrete çağrı dili anlamına gelecek uygulamalar ifadeler yapılan bazı çalışmalar suç olarak telakki edilecek.

''Silahlı ayaklanmaya başlıyoruz herkes silahını alsın, silahlarınızla oraya gidin” bu tweetleri atmak özgürlük müdür? Böylesi tweetler Avrupa’da ABD’de, siyahları beyazlara karşı, beyazları siyahlara karşı, o şirketler bunu engellemezler mi? Biz de engelleyeceğiz. Nefret dilinin şiddet dilinin özgürlükle alakası olamaz. İlgili şirketler temel kurallara riayet ettiklerinde, sadece o tweetlere dönük tedbirler olacak. Ama yaygın şiddete dönüşen durum söz konusu olursa sanal ortamla ilgili tedbirler alınacak.

 

Kolluk kuvvetlerinin üst ve araç arama yetkisi

 

Kolluğun üst ve araç arama yetkisi tamamiyle hukuki denetime açık şekilde ve tabi gerekli izin prosedürleri de işlenerek yeni bir düzenlemeye kavuşturulacak. Hiçbir vatandaşımızın üstü aracı yada evi rastgele ve keyfi şekilde aranamaz. Çok güçlü bir delili oluşturacak hale dönüşmüşse, bunun içinde yargı süreçleri paralelinde işlemek suretiyle izin alındıktan sonra arama yapılabilecek.