Ezgi Başaran
(Radikal, 1 Mayıs 2012)
Bir yandan işaret parmağını sallıyor, bir yandan da ‘Mürebbiye gibi parmak sallayarak kimsenin milli iradeye yol çizemeyeceğini’ söylüyordu.
Milli irade: İçi boşaltılıp, meşrebine göre tuhaf bir hırs ve şevkle doldurulmuş fetiş kavramımız.
Bir yandan kalabalığa doğru gövdesini geriyor, bir yandan da tiyatroculara sesleniyordu: “Bu ülkede tiyatro sizin tekelinizde mi? Sanat konusunda söz söyleme ehliyetine sahip olan sadece sizler misiniz? Tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum. İşte buyurun özgürlük, istediğiniz oyunları istediğiniz gibi oynayın. Biz de hükümet olarak beğendiğimiz oyunlara sponsor oluruz.”
**
Ne denebilir…. Bırakınız yapsın, bırakınız özelleştirsin.
Kamu hastanelerini CEO’larla birbirine bağlasın, hastaları müşteri yapsın.
Tiyatrolardan da belediye desteğini çeksin, kendi haline bıraksın.
Güzel de… İnsan beyni kanlanınca tutup sorabilir:
Madem öyle, benim vergilerimle bir televizyon kanalı yahut bir haber ajansı niye var?
Madem her şeyi özelleştireceksin, en ‘laissez faire’ci oldun, sosyal devlet neymiş bilmedin…
Özelleştirmeyi niye hükümetleştiriyorsun, iki arada bir derede, son anda bir önergeyle?
(Geçen Cuma öğrendik ki, BDDK ve TMSF yönetiminin görev süresini düzenleyen yasa teklifine sürpriz bir önerge eklenmiş. Buna göre yargıdan dönse bile özelleştirmede son söz Bakanlar Kurulu’nun olacak. Vay vay vay! Bunun adı ‘Bırakınız sadece biz geçelim’ olmaya?)
**
Tiyatroların devlet desteğiyle fakat özerk kalması gerektiğini, İngiltere’den, Fransa’dan, Almanya’nın küçük kasabalarından filan örneklerle anlatacak değilim.
Bugün biri özelleştirir, yarın biri gelir değiştirir. Ülke vakit kaybeder, o kadar.
Fakat şimdi nesillere sirayet edecek asıl tatsızlığı konuşmak gerek.
Başbakan elindeki devasa gücün verdiği müdanasızlıkla, milli irade fetişizmiyle
‘bir kısım Türkler’ diye bir kavram icat etmiş oldu. Etrafında dönüp dolaşıyor.
Kendini rejimin sahibi sananlar, beyazlar, İstanbullular, seçkinler, kibirliler, devri kapanmış olanlar, artık susması gerekenler, size yıllarca eziyet etmiş olan nobranlar…
Milli iradeyi, daha doğrusu kendisine oy vermiş kesimi, bu diğer gruba karşı kışkırtıyor.
“Daima ezen” olarak, beyaz olarak, İstanbullu olarak, seçkin olarak hangi halktan bahsettiği, Türkiye Cumhuriyeti’nde kimin daima egemen olduğuyla ilgili argümanını hangi tarihi ve somut verilere dayandırdığı bir muamma. Olsun. “Milli irade” anlıyor ustanın kimden, hangi sembolik kimlik ve kurumlardan bahsettiğini. Alkışlarla anlaşıyorlar.
**
Gerçi bir bakıma herkes anlıyor. Çünkü hitabet yeteneği sayesinde ziyadesiyle anlatıyor Başbakanımız: Onun sevdiği ve sevmediği vatandaşları var artık. Sevdiklerine, halini tavrını beğendiklerine sponsor oluyor, sevmediklerini seveceğe kıvama gelene dek ayazda bırakmakla tehdit ediyor.
Yeni nesiller bu fikriyatla yoğruluyor.