Kuzey Irak’ta yapılacak referandumu değerlendiren Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han, "Mesud Barzani, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) içinde otoritesi daha fazla sarsılmadan Kürtlerin devlet kurucu lideri olma hevesinde" dedi.
"Yaşamda olduğu gibi siyasette de en önemli mesele zamanlamadır" diyen Han, "Barzani bölgesel siyasi iklime baktığında bundan daha uygun bir zamanın bir daha hiç gelmeyeceğini düşünüyor gibi geliyor bana. Kendisi açısından haklı da olabilir" ifadesini kullandı.
Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Han'ın açıklamaları şöyle:
Barzani’nin önünde hangi fırsatlar var ki?
IŞİD yeniliyor. ABD ilgisi -ki KBY’nin yaşamına devamının bu koşullarda en önemli garantörü olduğuna kuşku yok- bu noktadan sonra zayıflayabilir. Dahası Trump yönetimiyle gerilen ABD-İran ilişkileri de KBY’ye bu ikisini bir diğerine karşı oynama ve her iki ülkeden de destek alma imkânı veriyor. İlerleyen zamanın bu noktada ne getireceği, geçmişte olduğu gibi KBY’nin başka pazarlıkların konusuna -yeni dengelerin kurulması için harcanacak bir koza- dönüşmesi mümkün, diye de düşünüyordur. Irak merkezi yönetimi de, IŞİD sonrasında dengelerin değişecek olmasının neticesinde, KBY’ye ilişkin olarak uluslararası toplumla pazarlık yapmakta daha güçlü bir ele sahip olacaktır. Barzani bunu da istemez.
Peki ya Türkiye’yle olan ilişkilerinde?
Bu noktada da bugünün siyasi ortamında daha önce olmadığı kadar kolaylaştırıcı bir hava seziyor olduğunu anlıyorum. Ayrıca iç siyasette de sıkışıyor Barzani. Nihayetinde KBY’yi bugün olduğu noktaya getirmekteki en önemli unsur Barzani ve partisi KDP. Ama bir asrı saadet yaratmayı becerdiği de söylenemez. Ekonomik olarak bağımlı. Petrol kaynaklarını da karmaşık bir sistemle, adeta Bağdat’ın elinden kaçırarak ihraç ediyor. Irak merkezi yönetiminin uyguladığı ekonomik ambargo elini kısıtlıyor. Ve bu ortamda Goran Hareketi’nin ve bir biçimde Talabani’nin PUK’unun temsil ettiği muhalefet de güçleniyor. KBY nüfusuna bekledikleri ‘hediye’yi vererek artık ‘egemen’ bir devletin siyasi dengelerinin merkezine oturmak ve kaynaklarını kontrol altına almak ister. Zaman Barzani’ye yaramayacaktır.
2003’ten beri belli
Ve bugünleri, ‘amaç için son zamanlar’ olarak görüyor…
Evet. Şu anda fiilen Kerkük’ü de elinde bulunduruyor. Irak Anayasası’nın ‘tartışmalı’ bölgelerde referandum öngören 140. maddesini kendi öncelikleri doğrultusunda manipüle etmek için bundan daha elverişli koşulları da bir daha yakalayamayacağını değerlendiriyordur yüksek ihtimalle.
Beklemesini tavsiye eden tarafların hesabı ne?
Bu aktörler iki kategoriye ayrılıyor. Bunların birinci bölümü, bugün de açıkça bu karara karşı. İkinci bölümü de bugün çok yüksek sesle karşı değil ama ya ABD gibi, burada öncelik verdikleri işleri bitince “Bana ne” diyecekler ya da sözü edilen istikrar kurulunca olası bir KBY referandumunu ve sonuçlarını engellemek için daha kuvvetli bir pozisyondan hareket edecekler. Onlar da doğru zamanlamayı bekliyorlar bir anlamda. Muhtemelen bu da KBY’yi, en azından bir tarafın tam patronajını kabul etmeden, kazanma şansı pek olmayan bir silahlı çatışmaya sürükleyebilir. Elbette Barzani bunu da istemez. ABD’nin temelde KBY’nin bağımsızlığına karşı olduğunu düşünmüyorum. Sadece kendi öncelikleri bakımından “suyun bulanmasını” istemiyorlar. Öte yandan bu referandum anının geldiği 2003’ten beri belli. Olan biten bu manada kimse açısından sürpriz değil.
Referandumun en ateşli savunucusu İsrail Başbakanı Netanyahu...
İsrail açısından Arap olmayan, Batı ile yakın olmaya eli mahkûm, yalnız bırakılırsa İran’a yakınlaşması muhtemel, ama eğer yanında bulunulursa İran’a karşı, kısıtlı da olsa, bir ileri karakol imkânı sağlayacak, tarihsel olarak, hatta etnik-dinsel, kökenleri bakımından etki dairesinde bir Kürt devleti satranç tahtasında yeni bir imkân demek. 1960-1970 döneminde Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani İsrail ile yakın ilişkilere sahipti. 1975’te bu ilişkiler, zamanın İran Şahı’nın baskısıyla -ki o dönemde İran, İsrail’in yakın bir ‘iş ortağı’ydı, o kadar ki İran ve İsrail’in birlikte ortak oldukları bir petrol taşıma ve ticaret şirketleri bile bulunuyordu- ve 1990’larda Türkiye-İsrail ortaklığıyla, ‘saman altına’ ittirildi. Mesut Barzani de bu durumu temkinli biçimde devam ettiriyor.
Söyleşinin tamamı için tıklayın