T24 - Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, Mübarek rejiminin devrilmesinin ardından yaşananları incelemek amacıyla gittiği Mısır'da geleceğin cumhurbaşkanı adayları arasında gösterilen Nobel Ödülü sahibi El Baradey'le görüştü. Baradey, devrim sonrasında askerin tutumundan kuşkulandığını belirterek, “İşler aceleye getirilip Mübarek’siz bir Mübarek rejimi kurulmak istenebilir, uyanık olmak lazım. Görünüşte birtakım değişikliklerle eski rejimi devam ettirmek isteyenler var perde arkasında” dedi.
Hasan Cemal'in Milliyet gazetesinde "Barış ancak demokrasiyle yakalanır" başlığıyla yayımlanan (20 Şubat 2011) yazısı şöyle:
‘Barış ancak demokrasiyle yakalanır’KAHİRE
Nil ne güzel akıyor gözümün önünden, tembel tembel, usul usul.
Tımarhane benzeri Mısır trafiğinde bir o yana, bir bu yana korkmadan direksiyon sallayan şoför, “Nil nehri hayattır, Nil yoksa hayat da yoktur” diyor keyifle...
Kahire’de üçüncü günüm.
Mısır’da geleceğin cumhurbaşkanı adayları arasında adı geçen ve Nobel Barış Ödülü sahibi Muhammed el Baradey’e cuma akşamı giderken kafamda iki soru var:
Asker ne yapacak?
Müslüman Kardeşler ne yapacak?
11 Şubat Devrimi’nin iki güncel ve önemli sorusu. Amerikan ve Avrupa basınında, ‘İsrail lobisi’ne yakın çevrelerde daha çok Müslüman Kardeşler sorgulanıyor, rejimin geleceği konusunda.
Mısır, kendi Humeyni’sini sahneye çıkararak Ortadoğu’da yeni bir İran olabilir mi?
Nasır muhalifi
Bir başka deyişle:
Demokrasi, hukuk ve insan hakları diyerek tarih sahnesine çıkmış olan 11 Şubat Devrimi, Müslüman Kardeşler tarafından çalınabilir mi, yolundan saptırılabilir mi?
Ama dikkat ediyorum, aynı çevrelerde benzer bir soru ya da sorun Mısır ordusuyla ilgili olarak fazla dert edinilmiyor, gündeme pek o kadar getirilmiyor.
Oysa, devrimin Mısır’da ‘asker tarafından çalınması’, bir başka deyişle rayından çıkarılması uzak bir ihtimal değil.
Bu bakımdan Muhammed el Baradey de farklı düşünmüyor. Kuşkuları var. Yakın dönemde “Mübarek’siz bir Mübarek rejimi”nin kapıyı çalabileceğini, bu konuda uyanık olunması gerektiğini belirtiyor.
El Baradey 69 yaşında.
Hukukçu ve diplomat.
Kahire Üniversitesi’nde hukuk, New York Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okumuş. 1997 ve 2009 yılları arasında BM Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu Başkanlığı’nı yaparken Nobel Barış Ödülü’nü almış.
Mübarek rejiminin muhalifi olarak biliniyor. Bu yüzden hem kendisi, hem ailesi rejim tarafından cehennem ateşine tutulmuş, linç edilmek istenmiş medya kampanyalarıyla...
Devrim başlarken Kahire’ye döndüğü zaman iki gün boyunca gözleri bağlı ve bilekleri kelepçeli olarak ev hapsinde tutulmuş...
Bir hukukçu olan babası da 1950’li ve 1960’lı yıllarda Mısır’ın efsanevi lideri Nasır’ın askeri rejimine basın özgürlüğü, bağımsız yargı ve demokratik haklar alanında muhalefetiyle tanınıyor.
Muhammed el Baradey’le geçen cuma akşamı Kahire’nin biraz dışında, etrafı yüksek duvarlarla çevrili güzel villalardan oluşan bir sitedeki evinde Zaman temsilcisi Cumali Önal’la birlikte sohbet ediyoruz.
Eşi de bizimle birlikte. Türkçe bilen büyükannesinin bir tarafı Osmanlı’dan geliyormuş...
Tunus ve Mısır’la birlikte Arap dünyasında patlayan ‘politik tsunami’yi beklemediklerini kendisi de itiraf ediyor.
Ne kadar mutlu olduğunu da saklamıyor. ‘Değişim’in en nihayet Mısır’ın, Arap âleminin de kapısını çaldığını, bunun artık durdurulamayacağını, demokrasi ve hukuk devriminin eninde sonunda kazanacağını söylüyor.
Mısır halkı öğrendi
Tahrir Meydanı’na bakan kahvelerden birinde nargilesini fokurdatan bir işçinin bana, “Mısır halkı artık meydanlara inmeyi öğrendi, bundan sonra doğru yolu bulmasını kimse engelleyemez” dediğini nakledince, şu tepkiyi veriyor:
“Aynen katılıyorum. Evet, meydanlara inmeyi, sokaklara dökülmeyi öğrendi Mısır halkı... Bundan sonra demokrasiyi, özgürlüğü sevmeyenlerin işi çok güç Mısır’da... Şöyle bir makyajla eskiyi yaşatmaya kalkışacakların işi gerçekten zor artık.”
“Mübarek’siz bir Mübarek rejimiyle Mısır’da yola devam etmek isteyenlerin işi mi zor yani?” diye soruyorum.
“Evet onların... Çok kısa zamanda, ikiyle altı ay arasında seçimleri yaparak, muhalefeti hazırlıksız yakalayarak, bu arada bazı kozmetik değişikliklerle eski rejimi devam ettirmek için perde arkasında çalışmalarını devam ettiriyorlar.”
“Asker de işin içinde mi?”
Bu sorumu daha özenli bir üslupla yanıtlıyor el Baradey. Askere ilişkin kuşkularını saklamıyor ama daha sağlıklı değerlendirmeler için biraz beklemek gerektiğini belirtiyor.
Ama bu arada Mısır ordusunun 1950’lilerden bu yana gelen siyasetle ve rejimle ilgili bakış açısı çok net.
Asker merkezde
Özetle diyor ki:
“Ordu son otuz değil, altmış yıldır Mısır’daki otoriter rejimin, diktatörlüğün temel dayanağıdır. Bugüne kadar kendi içinden üç general (Nasır, Enver Sedat, Mübarek) çıkarmıştır ülkeyi tek elle yöneten... Mısır, ordu merkezli bir toplum olarak inşa edilmiştir. Merkezinde askerin yer aldığı bir devlet ve toplum...”
Şöyle devam ediyor:
“Örneğin Mısır’da vilayetlerin çoğunda valilik yapanlar, emekli generallerdir. Yine kamu kuruluşlarının, iktisadi devlet teşekküllerinin başında da emekli generaller yöneticilik yapar. Bu arada, ekonominin birçok alanında bizzat sahip olduğu, kendisinin yönettiği işletmeleri de vardır Mısır ordusunun... Öte yandan, her yıl Amerika’dan orduya yardım olarak gelen 1.5 milyar doların yıllardır nasıl harcandığı, Wikileaks belgelerine kadar yansıyan ve incelemesi gereken ayrı bir konudur.”
Kapalı kutu
Sokakta rastladığım Mısırlıların iki gündür askere hep muhabbet ve saygı beslediğini söyleyince şöyle diyor:
“Doğrudur, Mısır halkının gözünde asker genellikle İsrail’e karşı savaşmış bir kahramandır, bu nedenle sayılır. Ayrıca, asker değil polis ortalıkta gözükmüştür hep. Asker kapalı kutu olarak kalmıştır. Hakkında yıllardır yazılması yasaktır askerin. Lehte ya da aleyhte yazılamaz askerin... Diktatörlüğün esas dayanağıdır ama arka plandadır.”
Şöyle diyorum Muhammed el Baradey’e:
“Türkiye’de asker darbe ve müdahalelerle rejimin çerçevesini çizdi, kendi ‘kırmızı çizgileri’ni anayasalara yerleştirdi, sonra geri çekilerek sivillere buyurun yönetin dedi. Şimdi Mısır ordusu da buna mı hazırlanıyor?”
El Baradey gülümsüyor.
Hayır demiyor.
Ama şimdilik bekle-gör pozisyonunda.
Soruma yanıt ilk şöyle geliyor:
“Ama artık bu bakımdan Türkiye’de işler değişti, değişiyor, iyiye gidiyor. Ekonominiz de öyle, çok iyi gidiyor.”
El Baradey, Mısır’da da bir askeri vesayet sistemi kurulabileceği konusunda kuşkular besliyor. Bugün iş başında olan askeri idarenin, “Mübarek’siz Mübarek rejimi”ne yatkın olduğunu, muhalefeti hazırlıksız yakalayarak kısa zamanda yapacağı seçimle ‘devrimi yolundan saptırabileceği’ni gözardı etmiyor.
Şu sözler el Baradey’in:
“Bakın, eski rejimin anayasası kozmetik birkaç değişiklikle tekrar yürürlüğe sokulmak isteniyor. Eski rejimin sorumlularıyla ilgili olarak doğru dürüst harekete geçilmiş değil. Mübarek’in partisi yeni bir tabela altında canlandırılmak isteniyor. Her şey bu adamların ellerinde oysa... Medya, para... Kısa zamanda seçime gitmek demek, eski rejimin yeni bir yüzle tekrar sahne alması demektir.”
“Peki, eski tas eski hamama halk izin verir mi? Meydanlara inmeyi öğrenmiş olan halk bunu yer mi günlük deyişle?”
El Baradey, ‘halk faktörü’nün artık askerin manevra alanını da daralttığını, kendisine her şeyin öyle kolayca tepeden dikte edilemeyeceğini, ancak yine de uyanık olunması gerektiğini belirtiyor.
Kendisi Mısır için en azından bir yıllık bir yol haritası öneriyor. İki sivil ve bir askerden oluşacak bir Cumhurbaşkanlığı Konseyi ile birlikte bir geçiş dönemi, baştan aşağı yeni bir anayasayı yapacak bir kurucu meclis, arkasından anayasa için referandum, en az bir yıla yayılacak böyle bir süreçte yeni partiler ve seçimler...
Devrim mevrim kalmaz
El Baradey uyarıyor:
“İş öyle aceleye getirilirse, dört beş ayda seçimlere gidilirse, devrim mevrim kalmaz, eski rejim başka bir yüzle devam eder.”
Müslüman Kardeşler’e gelince...
Bu konunun politik olarak içte ve dışta öteden beri istismar edildiğini söylüyor. Mübarek’in, Batı’da bazı odaklarda olduğu gibi, yıllar yılı Müslümanlar Kardeşleri ‘şeytanlaştırdığı’nı, “Ben gidersem, bu radikaller gelir” propagandasını yaptığını söylüyor.
Bir tek Müslüman Kardeşler olmadığını, örgütün kendi içinde farklı çizgiler bulunduğunu, uzun yıllardır şiddetten yana olmadıklarını belirttikten sonra ekliyor:
“En iyisi onların da demokratik sistemin içinde yer almalarıdır. Oyunun kuralını herkes gibi onların da benimsemeleri tek çaredir. Ortada bilimsel araştırmalar yok ama oylarının yüzde 15-20’yi geçmeyeceği söyleniyor.”
Ve ekliyor:
“Barış ancak demokrasiyle yakalanır. Şimdi bütün Arap âlemini ayaklandıran politik tsunami de bir demokrasi hülyasıdır.”
Yazılar bir süre daha Kahire’den sürecek.
Artık ne yapacaklarını biliyorlar
Mısır halkı, meydanlara inmeyi öğrenmiş. Artık bir şeylerin yanlış gittiğini gördüklerinde ne yapacaklarını biliyorlar. Ellerinde bayrak, yanlarında eşleri ve çocuklarıyla geldikleri noktayı ifade ediyorlar.