Gündem

'Bana gazetecilik öğretmeyin'

Akif Beki'nin Maliye'nin Doğan Grubuna kestiği şok cezayı değerlendirdiği yazısı Hürriyet yazarı Ferai Tınç'ın köşesine konu oldu.

13 Eylül 2009 03:00

Akif Beki'nin bazı köşe yazarlarını hedef alarak 'Bedelini Aydın Doğan’ın ödeyeceği bir kavgayı başlatma, büyütme, sürdürme hakkı kimindir” sözleriyle Maliye'nin kestiği şok cezayı değerlendirdiği yazısı Hürriyet yazarı Ferai Tınç'ın köşesine konu oldu. Polemikçi bir gazeteci olmadığının altını çizen Tınç, Beki'ye "Bana gazetecilik dersi vermeye kalkışmayın" diye uyardı.

Tınç'ın (13.09.2009) tarihli 'Haber cinayet, gazeteci kiralık katil' başlıklı yazısı:

Çürüme kolay fark edilmez. Bizde de öyle oldu.

Süreç kimine göre olgunlaşma, kimine göre değişimin habercisi olarak değerlendirildi.

Son günlerde Doğan grubuna karşı başlatılan operasyona gerekçe bulmak için kıvranan meslektaşlarımı gördükçe mesleğimizde çürümenin boyutunu anlıyorum.

Ben polemikçi bir gazeteci değilim. Sevmiyorum, beceremiyorum.

Ama ilk kez bir meslektaşımın yazdıklarına isim vererek dikkat çekmek istiyorum.

İsim veriyorum çünkü o önemli bir görevden yeni ayrıldı.

Akif Beki. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eski basın danışmanı.

11 Eylül tarihli Radikal Gazetesi’nde Medya Efeleri’nin Raconu başlıklı bir yazısı yayınlandı.

Astronomik ceza miktarlarıyla Doğan yayın grubunu bitirme girişimini, “uçuk para cezasını bir defa çok abartılı buluyorum” dedikten sonra yazdıklarından bunun kendisi için şaşırtıcı olmadığını anlıyoruz.

Çünkü Beki, Aydın Doğan’ın çevresinde yer alanlar yüzünden bu duruma gelmesinin kaçınılmaz olduğunu düşünüyor

“Bedelini Aydın Doğan’ın ödeyeceği bir kavgayı başlatma, büyütme, sürdürme hakkı kimindir” diyor Beki.

Onun bunu yazması önemli. Çünkü o “kavga” başladığı sırada kendisi Başbakan’ın yanındaydı.

Demek, Doğan medyaya kesilen cezanın asıl nedeni vergi filan değil, “kavga”ymış.

Bu kavganın adı Deniz Feneri davası.

Bu öyle bir “kavga” idi ki, diğer basın patronlarına da gözdağı oldu.

Aydın Doğan’ın üzerine çökmekte olan ağır bedelin farkına varan diğer medya patronları da kendilerine ve gazetelerini hükümet karşısında çeki düzene soktular.

Başarılı bir yazı işleri müdürü arkadaşımız, gazetesindeki Deniz Feneri Manşeti yüzünden bir gecede apar topar işten atıldı.

Sonuç? Bugün konu gündemden düştü. Dava dosyasını aralayan bir tek gazete, olayın üzerine giden tek gazeteci yok artık. Resmi haber bültenlerinde ne yazarsa halk o kadarını öğreniyor.

* * *

BEKİ yazısında, etrafındakiler yüzünden Aydın Doğan’ın üzerine “gereksiz husumet çekildiğini” de söylüyor.

Kim bu “etraf” Doğan yayın grubunda çalışan yayın yönetmenleri, yazı işleri müdürleri, editörler, köşe yazarları, muhabirler, yani gazeteciler.

AKP’yi eleştirdikleri için, yolsuzluk davasını gündeme getirdikleri için patronlarının üzerine gereksiz husumet çekmişler...

Ama beni en çok şaşırtan Beki’nin Aydın Doğan’ı “efe”lik raconuna uygun davranmaya çağırdığı satırları oldu.

“Tuzak kurmayacaksın, pusu atmayacaksın? Arkadan hançerlemeyecek, kiralık katil tutmayacaksın!”

Kiralık katil?

Akif Beki, kiralık katil ile kimi kast ediyor. Hükümet ile kavgaya neden olan haberleri yazanları, yorumları yapanları, manşetleri atanları. Yani bizi. Gazetecileri.

Bu ne biçim gazetecilik anlayışı?

Bana gazetecilik dersi vermeye kalkışmayın. Tabii ki eksik, yanlış haberleri savunmuyorum. Ama artık estirilen bu korku ortamında, haberin eksiğini tamamlamak bile mümkün değil.

Çünkü haber cinayet, haberci kiralık katil gibi görülüyor.

Deniz Feneri olayının üzerine gitmeyi cinayet işlemekle bir tutan bu zihniyetin hakim olduğu ülkede, özgür habercilikten, eleştiri hakkından, demokrasiden söz etmeye devam edebilir miyiz hâlâ?

Evet çürüme böyle oldu, göz yumduk, ıslık çaldık, havaya baktık, baskılara, hükümetlerin sansürlerine, andıçlara kulak tıkadık buraya geldik.