Gündem

Balbay'dan okurlara mektup

Ergenekon Davası'nda 47 gündür tutuklu bulunan gazeteci Mustafa Balbay, okurlarına bir mektupla seslendi.

21 Nisan 2009 03:00

Ergenekon davası kapsamında tutuklanan ve 47 gündür cezaevinde bulunan Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay'dan mektup var.

Tutuklandığı günden bu yana köşesi boş çıkan Balbay, gönderdiği mektupta okurlara "Yalnız değilim" dedi. İşte Balbay'ın köşesinde (21 Nisan 2009) okurlarına mektubu

Merhaba...

Mart ayının ikinci yarısından itibaren günlük gazetelerin 7’sini düzenli olarak okuma olanağına kavuştum. Zaman da bol olunca gazetelere daha ayrıntılı bakma fırsatım oluyor. Cumhuriyet’in farkını değişik koşullarda bir kez daha görüyorum.

Şu anda yalnız kalıyorum. Ancak önemli olan benim içeride yalnız kalıp kalmamam değil, dışarıda yalnız kalıp kalmamam. Gazetem Cumhuriyet’ten görüyorum ki, yalnız değiliz. Bu anlamda teşekkür etmem, selamlamam gereken o kadar çok kişi ve kurum var ki...

Gazetemden başlamak istiyorum. Başta yazıişleri ve tüm çalışanlar olmak üzere herkesin çabasına değinmem gerekiyor. Yazarlarımızsa bir başka duyarlılıkla kucakladılar. Aslında tümünün adını tek tek saymak isterdim.

Başta Ankara Büromuz olmak üzere Anadolu’dan gelen haberler de ayrıca sevindirdi beni.

Gazetemizin içinden bir adım dışarı çıktığımızda kiminle karşılaşırız?

Cumhuriyet okurlarıyla, yani o güzelim CUMOK’larla...

Onlara ne desem bir eksik kalır. Cumhuriyet okuru sıradan bir okur olmadığını, gazetesine, gazetesinin yazarlarına yürekten bağlı olduğunu bir kez daha gösterdi.

Hani diyorlar ya “Balbay’ın yanı başındayız”...

Hani diyorlar ya “Balbay çıkacak, yine yazacak”...

Bunları okuyunca içim nasıl doluyor anlatamam... Bu buluşmanın içinde yer alan tüm kuruluşların temsilcileriyle, CUMOK’larla yeniden yüz yüze olacağım günleri dört gözle bekliyorum.

Şu anda odamdan gökyüzünü görüyorum. Tüm CUMOK’lara yerden gökyüzüne kadar selam olsun...

Burada aile bağlarımın hemen sonrasında bana en büyük gücü gazetem Cumhuriyet ve onun okurları veriyor...

29. yılına geldiğim meslek yaşamımda 3 şeyi iyi yapmaya çalıştım:

1. Gazetemin Ankara Temsilciliğini..

2. Köşe yazarlığı ve haberciliği...

3. Kitap üretimini...

Zaten bu üçü dışında benim başka bir yaşamım ve hedefim yok.

Geçen temmuz ayında ben de soruşturma kapsamına alınınca kendi kendime şu muhasebeyi yaptım:

“Arkadaşım Balbay, sen hep ne diyordun; ‘Önce Türkiye’nin birliği, sonra Avrupa Birliği ve öteki birlikler’. Sen ne diyordun; ‘Atatürk, yaptıklarıyla ve ürettikleriyle 21. yüzyılda, en az 20. yüzyıl kadar güncel’. İşte bu temel ilkelerin doğrultusunda gazeteciliğine, çizgini bozmadan devam et.”

Bana yakışan da bu olurdu.

Mesleğimizi anlatan en iyi sözlerden biri şudur:

Gazeteci, yaşadığı çağın tanığıdır.

Ben de bunu en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Gel gör ki; benim tanıklığım, sanıklığa dönüşüyor.
İddianamedeki benimle ilgili bölümler bunun başlıca kanıtı. Bana atfedilen notlara kısaca değinmek istiyorum. Bir söz vardır:

Durmuş bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterir.

Gerçekten de öyledir. Ya bozuk saat?

O hiç doğruyu göstermez. Gösterse de ne zaman göstereceği belli olmaz.

İşte benim çok değişik zamanlarda yaptığım kimi görüşmelere ilişkin notlar, kimi haber kaynaklarından hızla telefonla aldığım bilgi parçaları bir araya getirilmiş ve bir anlam yüklenmeye çalışılmış. Üstelik bu notların önemli ölçüde güncelliğini yitirdiğini, gerekli olanların zaten gazetede haber ya da yorum olarak yayımlandığını düşünüp en az iki yıl önce iptal etmiş, silmiştim. Bu notlara, yürütülen soruşturmayla hiç ilgisi olmayan gazete içi bilgiler de eklenmiş. Ben bunu saat örneğiyle anlatmak gerekirse bozuk bir toparlama olarak görüyorum. Üstelik öyle bölümler var ki; tanıyamadım desem yeridir.

İlk aşamada bana omuz veren kimi meslektaşlarım bu notlardan sonra ya fikirlerini değiştirdiler ya da susmayı yeğlediler. Kimileri, “Bu, haber kaynaklarıyla gereğinden fazla yakınlıktır... Meslek sınırı aşılmıştır” dediler.

Benim gazetecilik üslubuma ilişkin eleştirileri anlayışla karşılıyorum. Bütün eleştirilere açığım, zaten öyle olmam gerekir. Ancak beni yakından tanıyanlar bilirler, benim genel davranış biçimim bu. Görüşlerine çok karşı olduğum kişiyle bile eğer ortam uygunsa belli bir samimiyet içinde olurum. Bu yapımı eleştiren dostlarım da olmuştur.

Devletin en tepesinden bürokrasinin en uç noktalarına kadar geniş bir yelpaze ile diyalog kurabilmemde şunlar etken oldu:

1. Bana çok güvendiler. Yazmamak üzere söylüyoruz dediklerinde bu sözü tuttum. Bu, dışarıdan normal bir durum gibi gelebilir ama, bir gazeteci manşetlik haber aldığında yazamazsa içi içini yer. Ama ben bu sözüme hep sadık kaldım.

2. Bir bilgi aldığımda bunun haber değeri taşıyıp taşımadığını, muhatabımın yüzüne çok açık söyledim. Haber değeri taşıyan konuyu da çarpıtmadan, eğip bükmeden aynen verdim.