T24 - Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’den Türkiye’nin gündemine oturan bir gazeteci, Ahmet Şık’ın kitabı hakkındaki açıklaması, toplantılan kitabı internetten indirip okuduğu açıklaması hafta sonu boyunca tartışıldı. Ancak Ergün’ün, bir başka gazeteci, Hrant Dink konusundaki sözleri daha büyük bir tartışma çıkarmaya aday. Bakan Ergün, Türk Ceza Kanunu’nun 301’in maddesinde yapılan ilk değişikliğin, Dink cinayetinin önünü açan gelişmeleri tetiklemiş olabileceğini söyledi.
21. yüzyılda birçok şeyin yasak olmaktan çıktığını vurgulayan, yasal altyapının da buna göre kurgulanması gerektiğini belirten Ergün’ün ana mesajı şu;
İş yasaları yapmakla bitmiyor; Bunun bir de uygulama aşaması var.
Bakan Ergün’ün tartışılacak sözleri de, bu mesajı örneklerle somutlaştırdığında geldi.
Çünkü Ergün, sözlerini somutlaştırırken, Türkiye yakın tarihinin en tartışılan olaylarından birini, Hrant Dink cinayeti örnek gösterdi.
'PATIR PATIR 301 DAVALARI AÇTILAR'
“Bazen yasa imkan verse bile uygulamacı, iyi yorumlamıyor. Biz bunu, en önemli örneği Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi. Bu maddede hata yaptık. Dedik ki, savcılar mutlaka bu konuda özgürlükçü yorum yaparlar. Bu tür davaların açılıp açılmayacağı daha önce Adalet Bakanlığı iznine bağlıydı. Biz bunu 2005’te TCK’de kaldırdık. Dedik ki, savcılar baksınlar, açılması gerekiyorsa açsınlar, gerekmiyorsa açmasınlar.
Niçin Adalet Bakanlığı’na gelsin bu konular dedik. Ama savcılar patır patır 301 davaları açtılar...”
Ve Bakan’ın deyimiyle, “patır patır” Hrant Dink aleyhine açılan davalar, ortamı gerdi, provokasyonlara yol açtı ve sonuçta suikast gerçekleşti;
İşte Bakan’ın sözleri;
“Aslında Hrant Dink cinayeti ortaya çıktı. Eğer 301. madde ile ilgili 2005 yılında bu öngörü olabilseydi, ‘bizim savcılar pat pat dava açarlar, bu işi özgürlükçü biçimde yorumlamazlar, önüne gelen bu davalara muhatap olur’ diye bakmış olsaydık, Adalet Bakanlığı izni devam ederdi. Muhtemelen Adalet Bakanlığı da Hrant Dink ile ilgili konularda, onun yazdıkları, söyledikleri konularda izin vermezdi, büyük bir ihtimalle de böyle bir dava açılmazdı.”
Açılan davalar sonucunda, ciddi tepkiler, protestolar geldiğini belirten Ergün, şöyle devam etti;
“Kerinçsizler falan, protesto yaptılar, eylemler örgütlediler, yumurtalar attılar adamın üstüne. Acaip provakatif tablolar ortaya çıktı Hrant Dink’in yargılandığı davada. Provakatif eylemler, sonunda gitti gitti Dink cinayetine kadar vardı. Karşımıza böyle bir tablo çıktığını görmüş olduk.”
Ergün, sonradan 301’i yeniden gündeme aldıklarını ve bu tür davaların açılmasını yeniden Adalet Bakanlığı iznine bağladıklarını vurguladı.
Anayasa Mahkemesi’ne başörtüsü eleştirisi
Bakan Ergün’ün, yasaların özgürlükçe şekilde yorumlanması konusunda verdiği bir başka örnek de üniversitelerdeki başörtüsü yasağı.
“Bazen hukuki metin çok iyi olsa bile yorum özgürlükçü olmazsa, dar bir yorumla hareket edilebiliyor. Bunu herkesin iyi değerlendirmesi lazım. Anayasa Mahkemesi kararlarında da gördük bunu. Anayasa’dan çok şikayet ediyoruz mesela biz. Metninden de ruhundan da şikayet ediyoruz. Ama her şeyi kötü değil. O anayasada bile güzel şeyler var” dedi Ergün ve sözü, Anayasa Mahkemesi’nin üniversitelerde başörtüsünü yasaklayan kararına getirdi;
“Anayasa mahkemesi, anayasayı yorumlama tekeline ben sahibim diyor. İyi de, öyle kötü yorumluyorsun ki, anayasanın metni senin yorumundan daha iyi. O kadar kısıtlayıcı hürriyet bağlayacı yorumlama getirdi ki. anayasanın tanıdığı özgürlükler hepsi mahkemenin yorumuyla ortadan kaldırıldı. Anayasa daha fazla özgürlük tanıyordu. Mahkeme yorumlarıyla bu hürriyetleri tamamen ortadan kaldırdı. Üniversite öğrencilerinin üniversitelerde hürriyetlerinin kısıtlanmasının en büyük nedeni anayasa mahkemesinin kötü yorumudur.”
Bakan Ergün’e göre, başörtüsü yasağı öncelikle üniversitelerin 28 Şubat’ın ve 12 Eylül’ün etkisiyle yaptığı kötü uygulamalarla başladı. Ancak bu kötü uygulamayı kuvvetlendiren ise Anayasa Mahkemesinin, “özgürlükçü olmayan” yorumu oldu;
“Anayasa’nın kendisi böyle bir yasaklama getirmiyor. Anayasa o açıdan o yorumlardan uygulamalardan daha özgürlükçü bir anayasa. Anayasa kişilerin o hürriyetini güvence altına alan bir metin içeriyor. Bilakis 14. maddenin 2. fıkrası bu hürriyetleri ortadan kaldıracak şekilde anayasayı yorumlayacakları suçluyor. Ama bizim Anayasa Mahkememiz öyle bir yorum getirdi ki. Yorum yorum tekeline sahibim diye, daralttı daralttı, anayasanın sağladığı hürriyeti ortadan kaldırdı.”
Peki, Ak Parti’nin seçimlerden sonra gündeme getirmeye söz verdiği yeni Anayasa nasıl olacak? Daha mı basit? Daha mı yoruma açık?
Bakan Ergün, bu sorulara “evet” yanıtını veriyor. Ancak Anayasa basit de olsa, her zaman yoruma açık olacak;
“Kanunlar öyle net olsun ki hakimin insiyatifi çok geniş olmasın. Dünyada böyle bir hukuk yok, hakimin insiyatifi olmayan. Böyle bir şey olur mu? Hakimin önünde şu tür suçlar mesela; kişinin suçlu olduğuna karar verilir, 2 ila 10 yıl hapisle cezalandırılır, diyor. 2 mi 10 mu? Bu kadar geniş bir hakim insiyatifi olur mu? Olur. Kişi o suçu işlemiştir ama o kadar çok unsur vardır ki hafifletir, 3 yıl verirsiniz. Diğeriyle ilgili hiç yoktur,. İnadına yapmıştır 10 yıl verirsiniz. Bunu hakim görecek. Hakimin elinde böyle bir argüman olursa hareket edebilir. Olmazsa hafifletici bir çok sebebi olan adamla olmayan adama aynı cezayı vermek zorunda kullanabilir. Ama bir hakim bunu kötüye de yorumlayabilir. Hafifletici nedeni olmayan adama başka ilişkileri nedeniyle 2 yıl da verebilir. Böyle bir risk var. Ama bu risk var diye hakimin insiyatifini ortadan kaldırmak da doğru değil. Varsa o zaman yargının üst mekanizmaları bunlara gereken muameleye tabi tutarlar.”
ÇIKIŞLARI İYİ AMA DURUŞLARI DEĞİL
Yeni Anayasa’yı, seçimlerden sonra yeni parlamento yapacak. Ancak tartışmalar şimdiden başladı. Anayasa tartışmalarını da, TÜSİAD’ın ortaya koyduğu yeni Anayasa prensipleri alevlendirdi. Bakan Ergün’ün, önce yapılan çalışmayı kamuoyu ile açıklayıp, “hocalar hazırladı” diyen TÜSİAD’a eleştirisi var;
“Taslağı hazırlayanlar hocalar. TÜSİAD yöneticileri hazırlamadılar ama TÜSİAD yöneticileri anayasa çalışması yapılmasını sipariş ettiler. İstediler yani. Hocalar heralde kendi kendilerine gelip de bir araya toplanın bakalım, biz bir anayasa hazırlığı yaptık, demediler.”
TÜSİAD’ın daha önce de Anayasa değişikliği konusunda aktif tavır aldığını hatırlatan Ergün, şöyle devam etti;
“TÜSİAD bu gibi işlerde daha önce de hazırlığı olan bir organizasyon. Önceki anayasa tartışmaları sırasında da hazırlıkları oldu. 1990’lı yıllarda da çalışmaların içine girdi. Fakat son şeyde, iyi bir duruş sergileyemedi TÜSİAD.”
Ergün’ün TÜSİAD’a eleştirisi, sadece Yeni Anayasa taslağı konusunda değil. Örgütün, 12 Eylül referandumunda da “iyi bir duruş sergileyemediğini” söyleyen Bakan, bunu şu sözlerle açıkladı;
“12 Eylül paketi eksik bulunmuş, bazı unsurlarına katılmamış olabilir ama, ‘ben bu işlerin içinde yokum’ tutumu doğru değildi. Türkiye’nin anayasası değişiyor ve Anayasa yapıldığından beri en kapsamlı değişiklik yapılıyor ve halka sunuluyor. TÜSİAD gibi bir kurum içerikle ilgili tartışmalara katılmalıydı. İlle ‘benim oyum hayır’ demek mecburiyetinde değil kimse. Kimseden böyle bir şey istemedik. İçeriği ile ilgili tartışmalar katılsın. Oyu verecek olan halk. Halkın bu tartışmalar neticesinde kafası berraklaşsın. ‘hayır’ diyecek olan da berrak bir şekilde görsün de ‘hayır’ desin. ‘Evet’ diyecek olanlar da görsün ve ‘evet’ desin. TÜSİAD gibi organizasyonlar da bu tartışmalara katılsınlar, “iyi tarafları şu, eksik tarafları bu’ desinler. Çünkü öyleydi. Anayasa tartışmalarının ruhu öyledir.”