İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın Tunceli'de 2020'den bu yana kayıp olan 21 yaşındaki Gülistan Doku'ya ilişkin grup toplantılarında yaptıkları açıklamalara tepki gösterdi.
Soylu, "Gerçeklikten ve hakkaniyetten uzak değerlendirmeler, ölüm üzerinden yaptıkları istismar, siyasi rant adına siyaset sorumluluğundan ve insani değerlerden ne denli uzaklaşıldığının; ilgili tüm birimleriyle yapılması gereken ne varsa yapan devletimize karşı bitmeyen bir öç alma duygusunun açık bir tezahürüdür" ifadesini kullandı.
Bakan Soylu, Twitter hesabından yaptığı yazılı açıklamada, üniversite öğrencisi Doku'nun 5 Ocak 2020'den beri kaybolmasının ardından milletçe büyük bir üzüntü yaşandığını hem ailesinin acısını paylaşmak ve kendilerine destek olmak hem de sorumluluklarının gereğini yerine getirmek üzere devletin tüm imkanlarıyla ve samimiyetle ciddi bir gayret ortaya koyduğunu belirtti.
CHP, İYİ Parti ve HDP'nin TBMM grup toplantılarında Doku'nun kaybolmasına ilişkin yapılan açıklamalara değinen Soylu, "Bu samimi çabaya rağmen Kılıçdaroğlu'nun, Akşener'in ve terör örgütünün siyasi uzantılarının da dün ve bugünkü grup toplantılarında yaptıkları gerçeklikten ve hakkaniyetten uzak değerlendirmeler, ölüm üzerinden yaptıkları istismar, siyasi rant adına siyaset sorumluluğundan ve insani değerlerden ne denli uzaklaşıldığının; ilgili tüm birimleriyle yapılması gereken ne varsa yapan devletimize karşı bitmeyen bir öç alma duygusunun açık bir tezahürüdür" değerlendirmesinde bulundu.
"Emniyet Genel Müdürlüğünce özel ekip oluşturuldu"
İçişleri Bakanı Soylu, Doku'nun kaybolmasıyla ilgili olarak ilk andan itibaren Emniyet Genel Müdürlüğünden bir istihbarat şube müdürü başkanlığında, KOM, istihbarat ve siber suçlar birimlerinin uzmanlarından oluşan ortak bir ekip oluşturulduğu bilgisini vererek, bu ekibin Tunceli'ye gönderildiğini ve eldeki tüm delil ve bulguları, İl Emniyet Müdürlüğü ekipleriyle koordineli şekilde sahada titizlikle takip ettiğini vurguladı.
Kayıp ihbarının alındığı ilk andan itibaren, 5 Ocak 2020'de Tunceli İl Emniyet Müdürlüğü tarafından arama çalışmalarına başlanıldığını, ildeki tüm giriş çıkış noktalarındaki MOBESE kameraları ve 863 araç geçişine ait PTS kayıtlarının tarandığını, soruşturma boyunca bilgi sahibi 219 kişi, 2 müşteki ve 1 şüpheli ile görüşme yapıldığını, araç kameraları ve HTS kayıtları dahil eldeki bütün alternatiflerin titizlikle incelendiğini belirten Soylu, şunları kaydetti:
"5 Ocak 2020 tarihinden itibaren yürütülen kapsamlı çalışmalar neticesinde; Gülistan Doku'nun en son olarak Uzunçayır Baraj Gölü üzerinde bulunan Sarı Saltuk Viyadüğü (Dinar Köprüsü) üzerinde görüldüğü, görgü tanıklarının beyanı ve araç kamerası görüntüsü ile tespit edilmiştir. Telefon sinyalinin köprü üzerinde kesildiğinin tespit edilmesi üzerine, su altı ve su üstü arama çalışmaları, Tunceli İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğümüz koordinesinde hızlıca başlatılmıştır. Arama çalışmaları kapsamında Uzunçayır Baraj Gölü birisi yarım, birisi tam seviye olmak üzere iki kez boşaltılmış, su seviyesinin teknik olarak mümkün olan minimum seviyesine kadar indirilmesi sağlanmıştır. Tüm bu çalışmalar, toplamda 261 gün sürmüştür. Bütün bunların yanı sıra Sarı Saltuk Viyadüğü (Dinar Köprüsü) civarı ile 1 kilometre üstü ve 1 kilometre baraj bendine doğru su altı ve su üstü arama faaliyetleri icra edilmiş, baraj gölü botlarla günlük olarak taranmıştır. 15 Ekim 2020 tarihinde Uzunçayır Baraj Gölü'nden başlatılan ikinci tarama; Öğretmenevi'nden Uzunçayır Baraj bendine kadar uzaktan kumandalı insansız su altı robotu (ROV) ve dalgıçlarla su altı araması şeklinde yapılmıştır."
"261 gün süren arama çalışmalarına 97 ekip, 545 personel katıldı"
Soylu, Doku'nun 261 gün süren arama çalışmalarına; 97 su altı ve su üstü kurtarma ekibi, 545 personel, 101 araç, 45 bot, 14 ROV, 6 drone, 7 sonar ve 3 köpekli arama ekibinin katıldığını aktararak, şöyle devam etti:
"Gülistan Doku'nun ailesinin yapılan çalışmalarla alakalı bilgilendirilmediğine dair yapılan açıklamalar da tamamen yalandır. Bu elim hadise, ilk anından bugüne kadar her aşamasında bizzat Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın takibinde olmuştur. Kendileri aile ile hem telefonla hem de Elazığ ziyareti sırasında bizzat yüz yüze görüşmüştür. Ayrıca Sayın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız ve İçişleri Bakanı olarak bizzat kendim, Elazığ'da, Ankara'da ve Tunceli'de aile ile defalarca görüşme gerçekleştirdik ve her süreçte bilgilendirdik. Ayrıca, valilerimiz, arama kurtarma birimlerimiz, arama çalışmalarının her safhasında; yine konuyla ilgili kurulan özel ekibimiz, yürütülen çalışmanın birçok bölümünde, aileyi sık sık bilgilendirmiştir. Bizatihi aile üyeleri, arama kurtarma çalışmalarını ve tüm detayları, olay yerinde de takip etmiştir.
İçişleri Bakanlığı olarak, arama ve kurtarma faaliyetleri için ayrı bir eğitim, ayrı bir yapılanma ve ayrı bir kapasite ayırdıklarına dikkati çeken Soylu, "Burada herhangi bir zafiyet söz konusu değildir. Son yıllarda üst üste yaşadığımız afetlerde de benzer arama kurtarma çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Rize'deki sel afetinde kaybolan 2 vatandaşımız için 65 gün, Giresun'da 4 kayıp vatandaşımız için 76 gün, Kastamonu sel afetinde kayıp 8 vatandaşımız için 100 gün, Sinop-Ayancık sel afetinde kayıp 6 vatandaşımız için 100 gün, Balıkesir-Manyas Gölü’ndeki kayıp vatandaşımız için 34 gün süren arama kurtarma çalışmaları gerçekleştirilmiştir" ifadelerini kullandı.
Bakan Soylu, devlet olarak görev ve sorumluluklarının farkında olduklarını ve bu yönde bir gayret ortaya koyduklarına işaret ederek, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"İftira ve yalanın kamusallaştırılması Türk siyaseti açısından kaygı vericidir"
"Ancak muhalefetin de bir görevi var. Bu görev, elbette ki sorumsuzca iftira atmak ve her meseleyi devlete, iktidara kara çalma vesilesi olarak görmek değildir. Bu açık bir haksızlıktır, vicdansızlıktır ve bu konuda gayret gösteren, günlerce suda arama yapan, sahada bu konuyu takip eden personelimizin hakkına girmektir. Bir kayıp olayını, tam da terör örgütünün ve uzantısı olan siyasi partinin stratejisine uygun şekilde siyasi sahaya çekmeye çalışmanın, eli direğe bağlanıp öldürülen masumlara, bombalı eylemlerde şehit olan bebeklere bir çift kelamı olmayanların çukurluğudur, 'işine gelen ölümlerden' beslenmektir. İftirayı ve 'yalan'ı sistematik hale getirmiş, rahatça iftira atabilsin diye kendisi için 'ajanslar' kurulmuş bir 'siyasi'den ve yıllardır siyasi sahada terör örgütünün sözcülüğünü yapanlardan 'etik davranma' ve 'hakkaniyet' erdemlerini beklemenin gerçekçi olmadığını elbette ki biliyoruz. Ancak Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi, Meral Akşener'in de İyi Parti'yi, terör örgütünün partisinin iftirasına payanda yapmaları, bulundukları kürsüleri de istismar ederek iftirayı ve yalanı kamusallaştırmaları, bunun için ayırt etmeksizin masum insanların acılarını istismar etmeleri, dekorasyonu terör örgütüne ait olan hafıza odalarında kaybolmaları, Türk siyaseti açısından kaygı verici bir görüntüdür."