-BAKAN ERGÜN'DEN OTOMOTİV SEKTÖRÜNE UYARI İSTANBUL (A.A) - 14.04.2011 - Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, otomotiv sektörünün ihracatçı olma özelliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek, "2008 yılında 5 milyar dolar, 2009 yılında 3,5 milyar dolar fazla veren otomotiv sektörü, 2010 yılında 373 milyon dolar dış ticaret fazlası veren bir sektöre dönüşüyor. Bu bir risk, bir tehdit değil mi? Bu tehdidi görmezden gelemeyiz" dedi. Ergün, otomotiv denince akla gelen ilk şehirlerden biri olan Detroit'in, artık bu özelliğini kaybettiğini, bu yüzden yüzden, "Bursa, Yalova, Kocaeli, Sakarya havzası neden yeni bir Detroit olmasın?" diye sorduklarını söyledi. Ergün, "Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı"nın açıklandığı toplantıda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin ekonomik gücünü artırması için dinamik, yenilikçi ve rekabetçi bir özel sektör oluşturulması, ülkede yapılan yatırımları nicelik ve nitelik olarak özel sektör eliyle artırmak gerektiğini söyledi. Özel sektörün gelişmesi, atılım yapması için ekonomi ve siyasette güven ve istikrar ortamını tesis etmenin büyük önem taşıdığını kaydeden Ergün, 2002'de göreve geldikleri günden itibaren ekonomi politikalarını özel sektörün ihtiyaçları doğrultusunda kurguladıklarını, mali disiplinden asla taviz vermediklerini, bütçe açıklarını, borç yapısını düzelttiklerini, bankacılık reformunu hayata geçirdiklerini, bu nedenle tüm dünyayı derinden etkileyen ve etkileri hala belli bir oranda devam eden küresel krize karşı önemli bir direnç gösterildiğini söyledi. Ergün, şunları kaydetti: "Türkiye, krizden en az etkilenen ülkelerden biri olduğu gibi, kriz sonrası dönemin de en başarılı ülkelerinden biri olmuştur. 2010 yılında yüzde 8,9 büyüyen ekonomimizle dünyada en hızlı büyüyen 5 ekonomiden biri olduk. Bu rakam, bizim önümüzdeki süreçte ne kadar önemli bir potansiyele sahip olduğumuzu göstermesi açısından da son derece önemli ve değerlidir. Bugün makroekonomik dengeler açısından dünyada yatırımcılara en fazla güven telkin eden ülkelerden biri Türkiye'dir. Hükümet olarak bundan sonraki temel amacımız; makro dengeleri korurken, mikro reformları da daha kapsamlı bir şekilde hayata geçirmek olacaktır. Artık Türkiye'de kimse şöyle bir tehdit algılamasına sahip değil. 'Türkiye'de acaba enflasyon yeniden çift haneli rakamlar ve büyüyen çift haneli rakamlara doğru gider mi?' 'Acaba Türkiye'de faiz oranları, gecelik faizler, yıllık faizler yine korkunç rakamlara ulaşır mı?' 'Yarın ne olur?' 'Döviz fırlar mı?' Böyle bir kaygı var mı? Yok." Dünyanın gelişmiş ülkelerindeki girişimcilerin hangi şartlar altında faaliyet gösteriyorsa, Türkiye'deki iş dünyasının da benzer şartlar altında çalışmalarını istediklerini ifade eden Ergün, "Eğer kamu, yatay alanlarda özel sektöre iyi bir zemin hazırlarsa, bizim özel sektörümüzün rekabet yarışında öne geçebileceğine inanıyoruz" dedi. -STRATEJİ BELGELERİ- Ergün, bu yılın başında 2011–2014 yıllarını kapsayan ve 72 eylemden oluşan Türkiye'nin "Sanayi Strateji Belgesi"ni kamuoyuna açıkladıklarını hatırlatırken, Sanayi Strateji Belgesi'ne paralel olarak bazı sektörler için sektörel strateji belgeleri hazırladıklarını, Otomotiv Strateji Belgesi'ni bugün, Makine Sektörü Strateji Belgesi'ni de önümüzdeki hafta kamuoyu ile paylaşacaklarını, demir-çelik, kimya, elektrik-elektronik ve seramik sektörlerine yönelik strateji belgelerini de bu yıl içinde tamamlayacaklarını duyurdu. Ergün, dünya ve Türkiye'de yaşanan önemli gelişmelerin bazı fırsat ve tehditleri de beraberinde getirdiğini, bu fırsatları değerlendirmek ve tehditleri bertaraf etmek için sakin, tutarlı ve makul yaklaşımlara ihtiyaç bulunduğunu ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Sürekli artan milli gelirimiz, orta sınıfın ekonomideki ağırlığını artırıyor, genç ve büyük nüfusumuzu dünyanın en dinamik iç pazarlarından biri haline getiriyor. Mesela 2002'de 91 bin otomobil satışı yapılan ülkemizde, 2010 yılında 510 bin otomobil satıldı ve 5 yıl içinde bu rakamın 1 milyonu yakalayacağına inanıyoruz. Böyle bir potansiyelimiz var. Türkiye, Avrupa kalitesinde gerçekleştirdiği üretimi, Avrupa ülkelerinden çok daha ucuza mal etmektedir. Belki fiyat rekabetinde Uzakdoğu ülkeleriyle yarışamıyoruz, ancak fiyat ve kaliteyi birlikte aldığımızda, İtalya ile Çin arasındaki bölgenin en rekabetçi ülkelerinden biriyiz. Yine otomotiv sektöründen bir örnek verecek olursak, Türkiye'de üretilen otomobiller, sıfır hata ile üretiliyor ve bugüne kadar bu ülkede üretilip geri çağrılan bir otomobile rastlanmamıştır." Bugün birçok küresel firmanın, bölgesel operasyonları için Türkiye'yi bir üs olarak seçmesinin bir tesadüf olmadığını belirten Ergün, Türkiye'ye bu başarıları yaşatan sektörler arasında otomotiv sektörünün özel bir yeri bulunduğunu, sektörün ekonomide kritik bir rol üstlenmesinde sektörü besleyen yan sanayinin çok geniş bir dağılım göstermesinin payının da büyük olduğunu vurguladı. Otomotiv sektörünün ihracatçı olma özelliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu belirten Ergün, "2008 yılında 5 milyar dolar fazla veren otomotiv sektörü 2009 yılında 3,5 milyar dolar fazla veren otomotiv sektörü, 2010 yılında 373 milyon dolar fazla veren bir otomotiv sektörüne dönüştü. 2008'den bu yana olan trend; iç pazar genişliyor, üretim artıyor, rakamlar da artıyor. Fakat 5 milyar dolar dış ticaret fazlası veren sektör 2010 yılında 373 milyon dolar dış ticaret fazlası veren bir sektöre dönüşüyor. Bu bir risk, bir tehdit değil mi? Tehditler karşısında panik yapmayacağız, soğuk kanlı bir şekilde hareket edeceğiz. Ama bu tehdidi görmezden gelemeyiz" diye konuştu. -İHRACATI ARTIRMAK VE İTHALATI AZALTMAK...- Türk otomotiv sektörünün ithalatçı pozisyonuna düşen bir sektör olmaması, mutlak ihracatçı pozisyonunu koruması gerektiğini vurgulayan Ergün, trendin yeniden yukarıya doğru dönmesi gerektiğini, bunun 2 yolu olduğunu belirterek, "İhracatı artırmak ve ithalatı azaltmak... Türkiye'de üretilen otomobillerin ürün gamını genişletmemiz gerekiyor, tüketicinin taleplerini daha çok dikkate alan yeni modeller, yeni tasarımlar ortaya koymak gerekiyor. Başka markaların da Türkiye'de üretimini teşvik etmemiz gerekiyor. Türkiye'de varolan modellerin iç pazardaki payını artırma çalışmalarına ihtiyaç duyuluyor" dedi. 2002 yılında 3,5 milyar dolar olan otomotiv sektörü ihracatının 2008 yılında 19 milyar dolar seviyesine çıktığını ve en fazla ihracat yapan sektör olduğuna işaret eden Ergün, "Sektör, küresel krize rağmen yıllık 2 milyon adet üretim ve 50 milyar dolar ihracat hedefini korumayı sürdürmüştür. Ancak her şeye rağmen bu ülkenin bir vatandaşı olarak, 50 yıllık tecrübemiz olan bu sektörün çok daha iyi bir noktada olması gerekirdi. Üretim, montaj ve dünyaya entegrasyon konularında sergilediğimiz başarıyı kendi tasarım, model ve markalarımızı oluşturma gibi alanlara da taşımamız icap ederdi" şeklinde konuştu. Ergün, 2000'li yılların, daha yüksek katma değer oluşturma ve sürdürülebilir rekabet gücü kazanma adına bir giriş evresi olduğunu, bu evrede otomotiv sektörüne baktıklarında üretimin Batıdan Doğu'ya doğru kayma eğilimi taşıdığını görebildiklerini ifade ederek, "Mesela otomotiv denince akla gelen ilk şehirlerden biri olan Detroit, artık bu özelliğini büyük oranda kaybediyor. İşte bu yüzden, 'Bursa, Yalova, Kocaeli, Sakarya havzası neden yeni bir Detroit olmasın?' diye soruyoruz. Çünkü otomotiv sektörümüzün kümelenmesi bu havzada" dedi.