15 Ekim 2015 21:57
Ankara'daki Barış Mitingi öncesinde meydana gelen ve 99 kişinin hayatını kaybettiği patlamaları değerlendiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, mitingi düzenleyen örgütlerin temsilcilerinin yeterli önlemi almadığını iddia ederek, "Güvenlik güçleriyle de temas kurarak faciayı önleyecek işbirliği yapmalarında fayda var idi. Aldığımız bilgilere göre böyle bir organizasyon kurulamadığı anlaşılıyor" ifadelerini kullandı.
Katliamla ilgili haberlere getirilen geniş kapsamı yayın yasağını "doğru" bulduğunu belirten Devlet Bahçeli, "Delillerin ortalarda gezmesine, istismarına izin vermemek lazım. Ama basın görevi sınırlandırılmamalıdır. Hükümet doğru bilgiyi basına vermeli, onlar da halka aktarmalıdır" dedi.
Ankara'daki katliamın ardından, istifa edip etmeyecekleri tartışma konusu olan Adalet ve İçişleri bakanlarıyla ilgili de konuşan Devlet Bahçeli, "Bir iki bakanın istifasının anlamı çok da yoktur. Esas istifa etmesi gereken hükümettir, ancak şunun şurasında 20 gün kaldı" yorumunu yaptı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yaptıkları koalisyon görüşmelerine götürdüğü siyah çantasıyla gelen Devlet Bahçeli, dört maddelerinin kabul edilmesi halinde bakanlıkların dağılımına kadar bütün hazırlıkları yaptıklarını belirterek, "Bu kadar ayrıntılı çalıştıktan sonra bunlar koalisyon kurmaktan kaçıyorlar, her şeye hayır diyorlar diyenleri millet iradesine bırakıyorum" diye konuştu.
Dolmabahçe görüşmelerinde kabul edilen maddeleri hatırlatan Bahçeli, "Kalkıyorsunuz, Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya geliyorsunuz, mutabakat metnine “evet” diyorsunuz. Türk devletinin önüne 10 maddeyle çıkıyorlar, iktidar iyi şeyler olduğuna dair işaretler veriyor. Bu 10 maddeyi kabul ediyorsunuz da MHP’nin anayasaya uygun 4 maddesine neden itiraz ediyorsunuz" dedi.
Habertürk canlı yayınında konuşan Devlet Bahçeli'nin konuşmasının satır başları şöyle:
"Bir katliamla karşı karşıya kalınmıştır. Hayatını kaybedenlere rahmet, yarlı kardeşlerimize de şifalar diliyorum. Öncelikle bir konunun altını çizmek istiyorum. Türkiye'nin terör tırmanış ortamında, şehitlerimizin il il gittiği bir dönemde, baı sivil vatandaşlarımızın hayatını kaybettiği bir ortamda teröre lanet toplantıları yapılması, milletimizin konuya ilgiisini çekmek açısından önemli olmuştur. Bir kısmı da barış mitingleri şeklinde kendini göstermiştir.
Ankara'da DİSK, KESK, TMMOB, TTB gibi birçok siyasi düşüncenin yan kuruluşu şeklinde STK olarak faaliyet gösteren, çok eylem yapmış bir topluluk, böyle önemli bir mitingten önce çok sayıda tedbir almalıdır. Bu kuruluşlar deneyimlidir, tedbirlidir. Terörün bu kadar tırmandığı bir ortamda, emek, barış için bir eylem yapılacaksa, tertip ekibinin hazırlıklı ve tedbirli olması gerekmektedir. Güvenlik güçleriyle de temas kurarak faciayı önleyecek işbirliği yapmalarında fayda var idi. Aldığımız bilgilere göre böyle bir organizasyon kurulamadığı anlaşılıyor.
Bir sonraki gün kimin hayatını kaybettiği belli olmadan bazı STK ve siyasi parti temsilcileri Sıhhıye'de konuyu gündeme taşıyarak ateşle gitmelerini sağlayabilecek şekilde davranmalarını yadırgadığımı belirtmek istiyorum.
Devletin bazı imkanları, terörle mücadelede önemli şahsıyetlerin olduğu Türkiye'de, bizim yorum getirmemiz doğru değildir. Sonuçları gölgeleyecek şeylerden de uzak kalmak lazım. İktidar, bu konuyu önemsediğini dile getiriyor. Böyle bir ortamda da hepimizin soğukkanlı ve sabırlı olmasında yarar vardır. Bazı örgüt isimleri vererek başka örgütleri saklamanın lüzumu yoktur. Arkasında kimler vardır, hangi örgütler vardır? Orta Doğu'daki örgütlerden midir, yoksa 20 Temmuz'dan beri Türkiye'yi kana bulayan örgüt müdür bunu söylemek lazım.
Sayın Başbakan mayıs ayında bu bilgiye ulaşmış ise 4 ayda tedbir almakta acziyet içerisine düşmüş demektir. Gelişigüzel konuşmalar, kendilerini konuyu biliyormuş gibi göstermek doğru değildir. Sayın Başbakan'ın biraz az konuşmasında yarar vardır.
İstifa kurumu önemli bir kurumdur, herkes tarafından kullanılması da zordur. Suçlamaları önlemek açısından da istifaya karşı olmak doğru değildir. Bu gibi durumlarda bazı kişiler fedakarlık yaparak istifa kurumunu çalıştırmalıdır. İl Emniyet Müdürlüğündeki görevden almalar toplumun vicdanını rahatlatmıştır. "Ben başaramadım, gerekli tedbirleri alamadım" diyerek istifa edene rastlanmamıştır.
Bir iki bakanın istifasının anlamı çok da yoktur. 44 ile şehitlerimizi yolladığımız bir ortamda TSK’nın aşırı gayretiyle Güneydoğu’da üstün başarıların sağlandığı bir ortamda hala örgütler görüştü anlaştı diye milleti kandırmanın anlamı yoktur. Esas istifa etmesi gereken hükümettir, ancak şunun şurasında 20 gün kaldı.
Sayın Başbakan çok yanlış konuşuyor. Olayları saptırarak konuşuyor. Gerçeklerin üstünü örterken siyasi kurumları tahrip edip zedeliyor. Süreci tam anlayabilmek için 7 Haziran seçim sonuçlarından başlayıp, gelişmeleri öyle ele almakta fayda var.
(Demirtaş’ın açıklamaları) Çok ciddiye almıyorum. Bu konuları gündeme getiren PKK’nın terör faaliyetlerinin arka kapısı.
(Cumhurbaşkanı’nın DDK’yı görevlendirmesi) Sayın Cumhurbaşkanı 10 Ağustos’tan bugüne ilk defa anayasal bir görev üstlenmiş. DDK’ya sorumluluk yüklemiş, bu hayırlı bir adımdır. Çalıştırırsanız çok önemli bir kuruluştur, birçok şeyin gün yüzüne çıkmasına yardımcı olur. Ne milleti ne de cumhurbaşkanını fazla bekletmesinler.
(Yayın yasağı) Kanaatimce doğrudur ama kapsamını iyi sınırlamak lazımdır. Delillerin ortalarda gezmesine, istismarına izin vermemek lazım. Ama basın görevi sınırlandırılmamalıdır. Hükümet doğru bilgiyi basına vermeli, onlar da halka aktarmalıdır.
Araştırmacı yazar arkadaşlarımız Türkiye’nin yetiştirdiği önemli kıymetler olabilir ama biz tanımıyoruz. Fazla bilgi sahibi değiliz. Her konuda uzman olmak mümkün değildir, bunlar her konuda uzman. Bir merkezden kamuoyu oluşturulması, kullanılan insanlar olarak görüyorum. Kendilerine çeki düzen verirlerse hayırlara vesile olur.
(Davutoğlu’nun görüşme talebi) Sayın Davutoğlu, gelişen olaylar karşısında sonuç alamamazlığının getirdiği sıkıntıyla bütün siyasi partileri ortak deklerasyon yayınlamaya davet ediyor. Böylece de siyasi partileri başarısızlığa ortak etmek istiyoruz. Bu doğru değil. Başbakan kendisi, mücadele yürüteceği yerde deklarasyon yayınlamanın ne anlamı var. Davutoğlu rahat olsun, terörle mücadelesini kararlı bir şekilde yürütsün. Başarılı olduğu takdirde biz gerekli desteği veririz. Asker ve polisin faaliyetleri takdire şayandır. Güneydoğu’da gördüğümüzü Başbakan’da da görürsek bu desteği veririz. İcraat yapsın, daha doğru olur diye düşünüyorum.
Çok yanlış terörle mücadele stratejisi. Türkiye’de yıllardan beri terör faaliyetiyle karşı karşıyayız, son yıllarda da Orta Doğu. Bütün bunların karşılığında da Türkiye’de önemli müesseseler oluşturulmuş. Emniyet’te, TSK’da birikimli insanlar var. Bunların arkasına sağlam bir irade koyulduğu takdirde terörden iz kalmaz bu ülkede. Yasa çıkarmak, kısıtlama yapmak, medyaya el koymak aldatıcı şeylerdir.
IŞİD, İslamiyet'i farklı yorumlayan ve canilik yapan bir örgüt. Bu örgüte katılımı azaltmak için de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yanında üniversitelerin içindeki ilahiyat fakültelerine ve hocalarına görev düşmektedir. IŞİd operasyonları yapılıyor, demek ki bunların varlığı biliniyor ama zamanlaması yanlış olmuş. Katliam gerçekleştirildikten sonra operasyon yapıyorsunuz, nokta bilgilerle. Madem bunu biliyorsunuz, neden daha önceden bunların tedbirini alıp terör faaliyetlerinin alanını sınırlamak devletin imkanlarındaysa… Bu örgütün henüz kim olduğunu daha netleşmeden kamuoyunda zihin kargaşalığına gerek yoktur. Devlet, gereği neyse yapmalı.
Diyanet İşleri yeni yeni gayret gösteriyor. Türkiye’deki ilahiyat fakültelerinde çok değerli bilim adamları var. Bu şahsiyetleri televizyonlarda IŞİD’le ilgili açıklama yaparken nadir gördük.
Camilerdeki faaliyetler siyasi amaçla yapıldığına dair toplumda kanaatler var. Oradaki din adamlarının konuşmalarından bir partiye mensup değilseniz rahatsızsınız. Hemen hemen camiler siyasallaşmıştır.
(Kılıçdaroğlu) Başbakan’dan bir davet almış ve gitmiştir. Biz o davete karşılık vermedik. Ama Başbakan aynı zamanda seçim zamanı varlığını kabul ettiği bir partiyi davet etmemiştir. Başbakan, Kılıçdaroğlu’nun toplantıdan sonraki açıklamalarını eleştirmiştir. MHP, zamanlama açısından Kılıçdaroğlu’nun davetinin uygun olmadığını söylemiştir. Başbakan’ın davetine katılmasak, ana muhalefet partisinin davetine katılsak toplumdan eleştiriler olur. Muhalefet partileri olarak bir araya geldik, dertleştik, sonra ne olacak?
Böyle bir görüşmenin kutuplaşmayı çözeceğine inanmıyorum. Bazı CHP milletvekillerinin MHP’ye ‘hayırcılar’ demesini kabul etmek de mümkün değildir.
İktidar partisi ve sözcüleri, konuşmacıları MHP’nin neye hayır dediğini tam tespit edip aktaracakları yerde hayırcılıkla suçlamasın. Ana muhalefet partisi de aynısını yaparsa kamuoyunda böyle bir kanaat oluşuyor. Bu bizim içimizde de var. Arkadaşlarımız, "biz neden her şeye hayır diyoruz” diye etki altında kalıp MHP’yi suçluyor. Neden koalisyon kurmadık diyorlar. Milletvekili adayı olarak kamuoyuyla temas kuran kardeşlerimize bu sorular yöneltilebilir, adayımız eğer bulamıyor ise 1 puan kaybetmiş demektir.
(AKP’yle görüşme) Saptırarak, kamu oyunu aldatarak bir partiyi itibarsızlaştırma çalışmalarında bulunmak doğru değildir. Tek başına bir siyasi partinin iktidarı söz konusu olmadı, bir alternatif azınlık hükümetiydi. AKP 18 milletvekilinin dışarıdan desteklemesini sağlayabilir, hükümet olabilirdi. Bunun uygun olmayacağını söyledik. Diğer alternatifler üzerine de durduk. Cumhurbaşkanı hükümetin kuruluşunu 21 gün geciktirerek Davutoğlu’na görevi vermiştir. Görevi aldıktan sonra CHP’yle temasa geçmiştir. Tabidir ve doğrudur. Daha sonra TBMM’de temsil edilen partilere ziyaret düşünülecektir. MHP de HADEP’ten biraz fazla oy alması sebebiyle 3. sırada ziyaret edilmiştir. Bize geldiklerinde 5 kişi bizden, 5 kişi onlardan vardı. Meclis’teki grup odasında görüşmeler oldu. Sayın Davutoğlu, faaliyetlerinden bilgi verdikten sonra CHP’yle olan ziyaretinden bahsedip bize de ziyareti geleneksel anlayış içerisinde yapmıştır. MHP, o gün orada 7 Haziran’da saat 1’i 10 geçe kamuoyuyla paylaşmış olduğu düşüncelerini tekrarlamıştır. Sizler çözüm süreci eksenli anlayışla 3 ya da 2 partilli koalisyonu kurabilirsiniz, bunu denemenizde yarar vardır, MHP de ana muhalefet görevini yürütecektir. Tebrik ettik ve başarılar diledik.
32 gün istikşafi görüşmeler sürdü. Sürenin dolmasına çok az kala, 17 Temmuz’da bizi yine ziyarete geldiler. Bu defa heyetler yerine Sayın Davutoğlu Faruk Çelik’i yerine aldı, ben de Semih Yalçın’ı yanıma aldım. Karşılıklı görüşmelere başladık. Bize, CHP’yle 32 gün süren görüşmeleri özetledi.
(7 Haziran gecesi) Bizim tekrar imkanının bulamadığımız ortamda, en fazla tekrarı yapanlar kamuoyunu etkiledi. Biz azınlık hükümetinin kurulmasının siyasi etik açısından doğru olmayacağını söyledik. 2’den fazla partinin koalisyon yönetebileceğini, Türkiye’de de 11 koalisyonunu kurulduğunu ifade ettik. Bunu yaparken de Türkiye’de 3 partinin beyannamesi ve söylemleri çözüme dayalı üsluplardı. O zaman bunlar bir araya gelerek koalisyon oluşturabilir mi dedik.
Birinci alternatif AKP-HDP koalisyonudur. İkinci alternatif AKP-CHP-HDP’dir. Üçüncü bir alternatif ise AKP-CHP koalisyonudur. Bütün denemeler içerisinde MHP çözümün kapsamını, amacını, uygulamalarını ve sonuçlarını görmek istiyor ve milletimiz ana muhalefet görevini veriyor. Rakamlar o, üç parti koalisyon kurduğunda bize ana muhalefet görevi düşüyor. Bu 3 partinin kapalı-açık neleri varsa, TBMM’de ülkeyi yöneteceklerini görelim, doğru bildiklerimizin yanında milletimize zarar verecek unsurların karşısında muhalefet görevi yürütsün. Bu görev, milli hassasiyet çerçevesinde yapabileceğimizi, koalisyon hükümeti kurulamazken, millet iradesine başvurmak en doğru seçenektir. MHP bunu hatırlatmıştır.
Geçmiş dönemlerde de bunun örneğini biz verdik. Hiçbir iç ve dış odak siyasi iktidarın belirleyicisi olma gibi bir görev üstlenme hakkına sahip değildir. Belirleyici unsur millet iradesidir. Biz bunu hatırlattık ama sonuçlar farklı şeylere vesile oldu. Hayırda hayır var. Neye hayır demişiz, azınlık hükümetine, erken seçime, seçim hükümetinin kurulmasında görev almaya. Anayasa’nın 116. maddesine göre temsil edilecekse HDP ile bir arada olmaktansa dışarıda kalmayı tercih etmişiz. Hükümet olmayı da düşündük tabii.
Görüşmeler çok sıcak ve samimi bir ortamda başladı. Sayın Başbakan, ülkenin gündemi üzerinde görüşlerini aktardı, terör faaliyetlerini anlattı, CHP-AKP görüşmelerinden bahsetti. Biz de samimiyetle daha evvel söylediklerimizi tekrarladık ve MHP’nin gelişmeler doğrultusunda nelere hayır dediğini teker teker saydık. Bir tanesinin erken seçim, ikincisinin seçim hükümetine katılmamak ve üçüncü olarak da azınlık hükümetine hayır dediğimizi belirttik. Temel ilke ve şartlarımızın kabulu halinde koalisyonun kuruluşuna katkı sağlayabileceğimizi ifade ettim.
Not vardı cebimde, çıkarttım. Sayın Başbakan, dedim. İlk olarak şu dört ilke üzerinde mutabık mıyız görmek isterim. Birincisi, Anayasa’nın ilk dört maddesine bağlılığın ispatı ön şartımızdır. İkincisi, çözüm sürecinin eksiksiz ve bahanesiz tümüyle tasfiyesi müzakere kabul etmeyen talep ve beklentimizdir. Çözüm buzdolaındaysa fişinin s-çekilerek çürümeye terk edilmesi gerekmektedir. Rüşvet ve yolsuzluk vakalarının 17-25 Aralık kapsamında üzerine gidilmesi tartışmasız isteğimizdir. Dört, anayasal yetki ve sorumluluklarını inatla çiğneyen Cumhurbaşkanı’nın meşru ve hukuki zeminde bulunması koalisyon için temel kriterimizdir. Kendisine cebimden çıkarıp teker teker okudum.
17-25 Aralık meselesini iktidara karşı bir darbe olarak nitelendirdiğini, Cumhurbaşkanı’nın koalisyon görüşmelerinde ele alınmasından yana olduklarını söyledi. Dediler ki, bu düşüncelerin burada kalmasını rica ederim. Ben cevaben bu konuşmalar odanın hafızasındadır, MHP’nin emanetindedir dedim. Kamuoyuyla da paylaşmadım. Özel olan kısmını yine de paylaşmıyorum. Bunları Sayın Başbakan ve Faruk Çelik Bey anlatabilir. Bu iki kişi kamuoyunu bilgilendirsin. Çözüm süreci, 17-25 ve Cumhurbaşkanı’yla ilgili bazı özel düşüncelerden bahsettiler, biz de bir şey demedik. Bir konuyu daha hatırlattım. "Sayın Başbakan, CHP’yle görüşmelerinizi sürdürdünüz ama sonuç alınamadı, bir kez daha görüşmenizde fayda vardır” dedim.
Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben anlayışına sahip biri olarak, Türkiye kutuplaşmıştır. Bunların önümüzdeki günlerde ortadan kalkabilmesi için siyasi iktidarla ana muhalefet görevini üstlenmiş kişilerin bir araya gelmesi, ülkemiz için ferayişlidir.
Dört şartı kabul ettiğiniz takdirde MHP taşın altına elini değil gövdesini bırakır. Çantamı açtım, bazı dosyaları Sayın Başbakan’la Faruk Bey’e gösterdim. Eğer bu dört şart kabul edilmiş olsaydı dosyayı size verebilirdim dedim. Onlarda da küçük bir çanta vardı, o da onu açtı. Bizimle olan görüşmeler sırasında nelerin üzerinde durabileceklerinin not haline getirilmiş dosyasını gösterdiler. Bu dosyalarda, çözüm süreci aldatmacasının sona erdirilmesi. PKK’nın siyasi uzantıları hakkında neden hiçbir işlem yapılmamıştır. Diğer dosyaların içerisinde milletvekilleri ve siyasi partilerin anayasa’nın 14. maddesine aykırı davranmaları halinde yapılabileceklere dair bilgi notu. Bunlar koalisyon sürecinde değerlendirilecekti. Açılım ve çözüm adı altında yapılan düzenlemeler. AKP’nin 13 yıllık iktidarında yapılan düzenlemelerin nesini kabul ederiz, nesini değiştirebiliriz. Kürt açılımı, demokratik açılım, milli birlik ve kardeşlik projesi ve barış süreci hakkında kronoloji. Açılım ve çözüm bloku, yani koalisyon hükümetini neden öncelikle AKP-HDP ya da AKP-CHP ya da AKP-CHP-HDP kurmalıdır. Siyasi partilerin beyannamelerinde çözüm sürecinde nerede anlaşılıyor. Açılım ve .çözüm adı altında yapılan düzenlemeleri de dosyaya koydum. Koalisyon protokolü için önerilerimiz de var dosyalarda. Bunlar, 57. hükümette koalisyon ortağı olmanın tecrübesiyle hazırlanmış bir dosyadır. Hükümet kurma çalışmaları bağlamına MHP’nin meseleye bakışı, ilke ve öncelikleri. Üçüncü konu ise bakanlık dağılımı ve mevcut bakanlar ile kurumlar.
Türkiye’de koalisyon zaruri hale gelmişse, dört ilke kabul edildiği takdirde taşın altına gövdemizi koruz. Çıkalım televizyonlarda Kuran-ı Kerim’e el basalım dedim. Farklı bir dosya da var, diğer siyasi partiler belki son aşamada tartışabilirler, MHP-AKP koalisyonunda bakanlı dağılımı. AKP-MHP koalisyonu yüzde 57 milli iradeye dayalı bir koalisyon olmuş olacak, milletvekili dağılımı olarak da toplam 358. Bunları tekrar gözden geçirdiğimizde, bakanlık sayısı dağılımına ulaşıyoruz. Başbakan artı 2 başbakan yardımcılığı belirlendikten sonra 21 bakanlık kalıyor. Bu tablo karşısında MHP 5.99, AKP 15.2 yani toplam olarak söylediğimizde 6 biz, 15 onlardan oluşacak 21 bakanlık. Bu kadar ayrıntılı çalıştıktan sonra bunlar koalisyon kurmaktan kaçıyorlar, her şeye hayır diyorlar diyenleri millet iradesine bırakıyorum.
Onlar bu dört şartın kabul edilemeyeceği düşüncesinden hareketle devam etmediler. Burada bir nokta daha var, onlar açıklasınlar. AKP-CHP görüşmeleri cuma tamamlandı, cumartesi günü bir önerge hazırlanır, erken seçim kararı. Bize gelişleri Biz koalisyonu nasıl kuracağımızı düşünüp hazırlık yaparken, onlar tek başına iktidar olabilecek bir zemini hazırlamak için Meclis’i erken seçime davet etmeyi düşünüyorlardı.
Bunlar ilkelerimiz. Koalisyon oluştuğu zaman önceliklerimiz bunlar. Bu görüşmeler hükümet programına dahil edildiğinde bunların hayata geçme şansı da vardı. Toplum çözüm sürecinin sonlandırılmasını istiyor, cumhurbaşkanının anayasal görevinin içinde kalmasını istiyor. Kaçak Saray’da bir araya geleceksen bu koalisyon değildir, yama hükümettir.
Sayın Başbakan’ın açıklamaları, bizim hayır cevabını aldığımızı gösteriyor. Görüşmeden sonra bir açıklama yapıp, malum demeçlerini verdiler. Bu laf söylendikten sonra algı yönetimi ele geçti. Yandaşlar, "MHP her şeye karşı" dediler. Şimdi kaçakçılık alışkanlık haline getirilmiş, onlara karşı duranlar “hayırcılık”la suçlanıyor.
(1 Kasım) Yeniden bir seçime giriyoruz. Şu an Türkiye^de seçim havası gözükmüyor, seçimin güvenliği konusu da tartışmalı. Televizyonlarda birtakım aynı araştırma şirketi sahibi var, her kanaldalar. Bunları dinliyoruz, sonuç çıkartıyoruz. Şimdi bunlar diyorlar ki, 1 Kasım’da herhangi bir değişiklik olmaz diyorlar. Değişmeyecekse, MHP’nin oylarını AKP’ye devşirelim, AKP 276’nın üzerine çıksın diyorlar. Oyun kuruluyor Türkiye’de. MHP’nin tek başına iktidarı için çalışıyoruz. Eğer 1 Kasım’da sonuçlar farklılaşırsa, Recep Tayyip Erdoğan Bey’İn yeni senaryolarına mı maruz kalacağız yoksa Türkiye’yi kurtaracak bir yapıyı mı oluşturacağız. 4 şartımız baki, HP dışında kim kabul ederse koalisyona hazırız.
Kalkıyorsunuz, Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya geliyorsunuz, mutabakat metnine “evet” diyorsunuz. Türk devletinin önüne 10 maddeyle çıkıyorlar, iktidar iyi şeyler olduğuna dair işaretler veriyor. Bu 10 maddeyi kabul ediyorsunuz da MHP’nin anayasaya uygun 4 maddesine neden itiraz ediyorsunuz.
PKK'nın alan hakimiyeti oluşturmaya çalıştığı iller bu tabloda var. Bu illere ilişkin oy ve milletvekili bilgilerine de baktığımız vakit, 2011’den 2015’e yüzde 41 artmış. Alan hakimiyetinin oluşturulduğu yerlerde HDP 57 milletvekili çıkarmış durumda. Barajı aşsın aşmasın, AKP iktidardan uzaklaşsın diye oy verenler, demokrasi olarak görenler. 57 milletvekilinin AKP’ye kayacağı bir zemini oluşturmaya çalışıyorlar.
Kapsadığı illerde, toplam mülki nüfus 8 milyon 644 bin 92. Türkiye nüfusuna oranı yüzde 11.12. İşte PKK, dört parçalı büyük Kürdistan’a erişmek için IRak ve Suriye’nin kuzeyinde oluşan ve Türkiye’de Kuzey Kürdistan’ın kurulması için seçtiği alan burasıdır. Büyükşehir olarak önemli gelişmeler orada sağlanmıştır. Dİyarbakır’a Van’ı, Mardin’i, diğer illeri dahil etmiş. Bu hedef olarak PKK’nın üzerinde çalıştığı alandır.
(1 Kasım) Milletimize karşı çok samimi ve dürüst anlatımlarda bulunuyoruz. Son sözü söylememiştir. Diliyorum ki bu sokakta olmasın, sandıkta, demokrasi içinde olsun. MHP’ye yönelişin olacağı kanaatindeyim.
Vali makamından çıkamıyor, emniyet müdürü odasında oturuyor, kaymakam sesini çıkaramıyor. Bağımsız bir Kürdistan’a gidecek bir kanalı açmaya çalışıyorlar. Polisimiz ve Mehmetçiğimiz şehit oluyor. Bu alanı PKK’dan sıyırmak, ayırmak lazım. Bunun için ayrıca bir şey söylemeye gerek yok. Hangi iktidar gelirse bunların ne yapacağını öğrenmek istiyorlar. Kimin için, Kandil için mi?
Türkiye’de terörden eser görmek istemiyorum, kökünü kazıyacaksınız dediğim takdirde, TSK’nın ve Emniyet güçlerinin yetkilileri vardır. Çözüm süreciyle Kürt sorununu özdeşleştiriyorlar.
Kürt kardeşlerimizin zihnini kimse bulandırmasın. BÖlünmeden kimseye bir fayda gelmez. İstanbul’da yaşayanlar Diyarbakır’dan fazla. Ekonomik, siyasi faaliyetlerin içindeler. Bağımsız Kürdistan adı altında toprak parçamıza devletçik kurmaya kalkışırlarsa buna kimse izin vermez. Herkes ana dilini evinde barkında konuşuyor, bir millet oluşumuna zorlayacak tekliflere biz karşıyız. Ana dilinizi konuşabilirsiniz ama Türkiye’de resmi dilimiz Türkçedir, bunda bütünleşeceğiz.
Devlet Bahçeli’yle MHP’yi ayırmak, akıllarınca bir zeka oyunu ama çok aptalca bir davranış. 47 yılını bu siyasete vermiş birini MHP’den nasıl koparacaksınız. MHP’yi benden koparmanın tek yolu, milliyetçi, ülkücü hareketin iradesidir. Kimse MHP’yi küçük görmesin. Bozkurtları her tarafta uluyan kişiler gibi görmesin. Kılıçdaroğlu Bey, Davutoğlu Bey bu konulara girmesin.
AKP’de milliyetçilik denen bir kavram yok, MHP’nin ne kadar oyunu alabilirim, Cumhurbaşkanı’nı nasıl koruyabilirim, iktidar imkanı nasıl sağlayabilirim. Bütün düşünceleri ve türküleri Recep Tayyip Erdoğan üzerinedir. Bunların hiçbirisi Türkiye’nin gelişmişliğinde bir ülkücüyü Recep Tayyip Erdoğan’ın kandıracağına ihtimal vermiyorum. Kanıyorsa zaten ülkücü değildir.
Sayın Türkeş Bey bize emanettir. Milliyetçi hareketin himayesi altındadır. Şimdi AKP’li olduğunu söylüyor, geçmiş zamanlarda da başka bir parti kurmuştu. MHP’nin gündeminde bu yoktur. İstanbul Büyükşehir adayımız, milletvekilimiz, meclis başkan vekilimiz, yine milletvekilimiz. 1 Kasım’da başvuruda bulundu, listeye girmedi. Listeye almayan benim. Ulu orta konuşulacak konular değil. Her konuma taşıdığımız insan sorgulanmıyor da, MHP sorgulanıyor. Hanımefendi biraz dinleneceklerdir.
(HDP daha fazla milletvekili çıkarırsa) Bakış açımızda değişiklik olmaz, flu görürüz ama oy veren insanlarımıza da saygı duyarız. MHP’yi HDP’yle karşılaştırmak, MHP’nin büyüklüğünü küçültür. Neden AKP dururken HDP’yle yarışalım.
Türk siyasi hayatında 3-4 partiyle meclis oluşmuştur, dönem sonunda 6-7 parti olmuştur. Neler olacağını herkes görecektir. Ama MHP Meclis’te ve imkan bulursa iktidarda olacaktır.
(Türkiye’de sağ-saol çatışması) Şu anda 80 öncesi ortaya konan olaylar çerçevesinde Türkiye’de sosyoloji açısından, siyasi açısından bir tahlil doğru dürüst yapılmamıştır. Herkesin kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirme yapmıştır. MHP, bu dönemi anlamaya ve geleceğini planlamaya çalışmıştır. MHP gençliği sokakta görmemektedir. Gençliğin elinde silah değil bilgisayar istemektedir. Silahın menzil alanı vardır, bilgisayar her yere ulaşmaktadır. Silahtan daha iyi bir teknoloji varken, silahı neden tercih edelim. MHP’nin hem gençliği hem de siyasetçileri tecrübeyle hareket ediyor, tehlikenin önünü görmeye çalışıyor, tedbirlerini alıyor, buna göre de hareket ediyor.
(Suriye’deki Türkmenler) Türkmenlerle MHP’nin irtibatları vardır. Bize gelen bilgilere göre acı durumdadırlar. Türkiye yeterli sahiplenmeyi ortaya koyamamaktadır. Suriye’de PYD ve PKK işbirliği, ABD’nin de açık işbirliğiyle Suriye’nin kuzeyinde bir Suriye Kürdistanı kurmaya çalışıyorlar. Bugüne kadar uygulanan Suriye politikası yanlış olmuştur. Esad’ı deviricem derken, Orta Doğu’yu kaynatıp Türkiye’nin başına sıcak su dökmenin lüzumu yoktur. Türkiye, Türkmenleri sahiplenmelidir.
© Tüm hakları saklıdır.