Cumhuriyet yazarı Bağış Erten Leicester'ın Premier Lig şampiyonluğuna ilişkin "Bahisçilerin sezon başında Premier Lig’de şampiyon olma ihtimaline bire 5 bin verdikleri bir takım dünyanın en zor liginde nasıl şampiyon olur?" sorusunu sorarak, "Buna bir uzun uzun bakmak lazım. Brian Clough’ın Damned United (Lanet Takım) filminden daha etkileyici bir öykü bu. Ya da Wenger’in ‘Yenilmezler’inden. Düşünün Andy Murray’ın kızının Serena Williams’tan daha fazla Grand Slam kazanmasına bire 500, U2 solisti Bono’nun Papa olmasına bire 1.000, Kim Kardashian’ın 2020’ye kadar ABD Başkanı olmasına bire 2.000 veriliyordu; Leicester’a bire 5.000! En ünlü tezahüratları “Bu sezon da düşmedik” olan takımdan bahsediyoruz. " dedi.
Bağış Erten'in Cumhuriyet'te bugün ( 4 Nisan 2016) yayınlanan "Bu Masala Hiçbir Çocuk İnanmaz Başlıklı" yazısı şöyle:
Aslında bu yazıya şöyle girmem gerekiyordu, ama terbiyem elvermiyor: “Ne oldu, hani romantik futbol başarılı olamazdı? Hani futbolda güçlüler güçsüzleri hep yenerdi? Hani mucizeler sadece nostaljik hikâyelerden ibaretti. Hani bırakacaktık biz peri masalı ayaklarını…” Yok, Böyle yapmayalım, tatlı tatlı anlatalım. Çünkü hakikaten yeryüzünde futbolu seven herkes için nefis bir hikâye Leicester.
Yazıldı, çizildi ama yetmez. Bahisçilerin sezon başında Premier Lig’de şampiyon olma ihtimaline bire 5 bin verdikleri bir takım dünyanın en zor liginde nasıl şampiyon olur? Buna bir uzun uzun bakmak lazım. Brian Clough’ın Damned United (Lanet Takım) filminden daha etkileyici bir öykü bu. Ya daWenger’in ‘Yenilmezler’inden. Düşünün Andy Murray’ın kızının Serena Williams’tan daha fazla Grand Slam kazanmasına bire 500, U2 solisti Bono’nun Papa olmasına bire 1.000, Kim Kardashian’ın 2020’ye kadar ABD Başkanı olmasına bire 2.000 veriliyordu; Leicester’a bire 5.000! En ünlü tezahüratları “Bu sezon da düşmedik” olan takımdan bahsediyoruz.
Socrates Dergi’nin Mayıs sayısında Onur Erdem anlatıyor. Kasabian grubunun gitaristi sıkı Leicester’lı Serge Pizzorno, 2013’te verdiği bir röportajda o zaman Championship, yani ikinci kümede olan Leicester’ın Premier League’e çıkmasının bile büyük hayal olduğunu söylüyor. Bu ihtimal bile onun gibi deli taraftarların elini ayağını titretiyormuş.
Çok değil, altı sezon önce üçüncü kümedeydiler (League 1). Düne kadar tarihlerindeki en büyük övünç kaynağı 7 kez kazandıkları Championship şampiyonluğuydu. Son 50 yılda 9 kez küme düşmüşler. 132 yıllık tarihlerinin sadece 48 yılında birinci ligde olmuşlar. Ve bu Leicester City şampiyon ha! Hem de dünyanın en pahalı, en parasallaşmış, en zor liginde! Bu oyunu sevip de bu başarıdan mutlu olmayacak tek insan yoktur. (Tottenhamlılar hariç tabii.)
Herkes her yerde ‘peri masalı’ diyor ya, hakikaten öyle. Biliyorsunuz masalın güzel olması için önce bir çöküş sonra bir çıkış gerek. Çöküşün de kralını yaşadı Tilkiler. Geçen sezonun 30. haftasında, Mart 2015’te Nigel Pearson yönetimindeki Leicester [[Haber görseli]] City 19 puanla lig sonuncusuydu. Herkes kesin düştüler diye bakıyordu. O günlerde Cambiasso “Ligdekalmak bizim için kupa kaldırmak gibi bir şeydir”diyordu. Sonra mucizevi bir son düzlük performansı ve 9 maçta 7 galibiyet alan Leicester City lige tutundu. Hayatlarının en güzel günü zannettiler muhtemelen o günü. Bilememişler.
Aynı esnada Kulver Kalesi’nde İtalyan teknik adam Claude Ranieri ise muhtemelen Roma’daki evinde “Ben nerede yanlış yaptım” diye düşünüyordu. Kurt hoca Atletico’larla, Juventus’larla, Chelsea’lerle, Monaco’larla dolu kariyerinin en kötü günlerini Yunanistan milli takımında yaşamıştı. Kasım 2014’te Faroe Adaları’na bile yenilince kendisini kapının önünde buldu. Muhtemelen biraz dinlenirim diye düşündü. Uzaktan Leicester’ı izliyor muydu bilinmez… İşte bu Ranieri geldi, son anda küme düşmekten yırtmış takımı aldı, ilk yedi haftasında üç galibiyet alan takımı, son 16 maçında 11 galibiyetle şampiyon yaptı. Böyle bir masalla hangi çocuğu kandırabilirsiniz ki?
Ne kızıyorsun be başkan
Zafer sarhoşluğunu abartıp işi karikatürize ederek bitirelim: Sezon başı. Kümede zor kalan takım yeni sezonu planlıyor. Mikrofonlarımız sportif direktörün odasında.
Taylandlı başkana dert anlatıyor gariban:
- Başkanım diyorum ki takımın başına Yunanistan’dan kovulan Ranieri gelsin.
- Evet, şu Faroe’ye yenildi diye kovulan Ranieri.
- Biraz da para harcayalım başkan. 8 milyon Avro’ya Mainz’in forvetini alalım.
- Evet başkan, sizden sayılır, Japon olan.
- Avusturyalı Fuchs var bir de. Sakatlanıyor falan ama onu da alalım diyorum.
- Evet, sol bek.
- Huth vardı bilir misiniz? Hani şu Alman kapı gibi stoper? Ne dersin başkanım?
- Evet, genç yetenek diye bekledi yıllarca, sonra da olmadı. Ama iyidir o.
- Son olarak Fransa’da Kante var. Sağlam gözüküyor.
- Evet, iki sezon önce Fransa ikinci ligindeydi
.
- Fransa ikinci ligi demişken, iki sezon orada
oynayan Mahrez bu takımın yıldızı olacak. Kalsın bence.
- Bizim Schmeichel’ın oğlan da kalsın diyorum. Meşhur kaleci babasına hürmeten. Sonuçta isimdir, Manchesterlılara da forma satarız.
- Bi’de, bizim Vardy var ya, hani şu dört sene öncesine dek profesyonel liglerde oynamayan Vardy, hani geçinmek için ilaç teknisyenliği yapan…
- Hangi Vardy deme başkan, yav hani bir pub kavgasına karıştı diye ayağında elektronik kelepçeyle bir süre maçlara çıkan…
- Hah o işte, var ya bence o gol kralı olacak bu sene.
- Hatta bence biz bu sezon şampiyon da olabiliriz!
- Tamam, başkan kızma sen, çıkıyorum.
- Ama sen yine de bir düşün! Bu kadroyu kuralım, yüzde 0,0002 şampiyon oluruz.