Gündem

Babacan'ı milletvekili adaylığına ikna eden Davutoğlu, Arınç'a teklif götürmedi mi?

'Üç dönemi dolmuş arkadaşları zaten müracaat etmiş saydık. Ama Sayın Arınç...'

22 Eylül 2015 23:10

T24

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun pazartesi akşamı yaptığı açıklamalar, üç dönem üst üste seçilen 24 kişiyi 1 Kasım'da tekrar milletvekili adayı gösteren AKP'nin, partinin kurucu büyüklerinden Bülent Arınç'a teklif götürülmediği yorumlarına yol açtı. Davutoğlu bu yorumlara dayanak olan açıklamasında, Arınç'ın daha önce "Meclis dışında kalmak istediğini" söyledi, ancak benzer mesajlar veren Ali Babacan'ı aday gösterdiklerini söyledi.

Davutoğlu, 21 Eylül Salı akşamı Show TV'de soruları yanıtlarken, üç dönem üst üste seçildikten sonra milletvekili adayı olamayanlara AKP Tüzüğü'nde yapılan değişiklikle tekrar adaylık yolunun açılmasının ardından, bu durumda olanlara adaylık sürecinde sergilenen yaklaşımı anlattı. Davutoğlu bu konuda şunları söyledi:

"Üç dönemlik arkadaşların hepsi çok büyük hizmetler vermiş kıymetli arakadaşlarımızdır. Hangisini alırsanız yeni bir başarı hikayesi yazar. Açık söyleyeyim. Ben üç dönemi dolmuş arkadaşların tekrar müracaat etmesini bile gereksiz bulduğumu söyledim. Onların müracaat etmesine gerek yok, biz onları zaten müracaat etmiş gibi telakki ettik. Mesela Cemil Çiçek müracaat etmemişti. Sayın Bülent Arınç Meclis dışında kalmak istediğini açıkça ifade ettiği için bu tarz bir durum oluştu. Ama Sayın Ali Babacan'ın böyle bir açıklaması olmadı. Zayıf birtakım kaygılarla bu önemli isimleri ekibe katmamak olmazdı."

Davutoğlu'nun bu sözleri, Babacan'ın da aralarında bulunduğu 24 üç dönemlik ismi tekrar aday gösteren AKP'nin, Bülent Arınç'a teklif götürmediği yorumlarını gündeme getirdi. Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a kameralar önünde açık eleştiriler yönelten AKP'deki tek ağırlıklı isim olan Arınç'ın aday gösterilmemesini, "Meclis dışında kalma isteğini" dile getirmesine dayandırdı. Ancak, yine Davutoğlu'nun açıklamasında durumu aday yapılanlara örnek gösterilen Ali Babacan da siyaseti bırakacağına dair mesajlar vermişti.

Babacan bu mesajlarından birinde, "İşi tadında bırakmak lazım, siyaset profesyonel bir işe dönüşmemeli" demiş ve "siyasetin beklediğinden uzun sürdüğünü ve özel sektöre, yani kendi işlerine döneceğini belirtmişti. siyasetin "hiçbir zaman siyasetin kendisi için bir mesleğe dönüşmesini istemediğini" vurgulamıştı. Zaman zaman siyasete devam konusunda açık kapılar bırakmakla beraber Babacan, kasım ayında, milletvekili seçilemese de "dışardan bakan olarak atanmaya" da sıcak bakmadığını, özel sektöre dönmek istediğini açıklamıştı.

 

Arınç'tan Erdoğan'a ilk açık tepki

 

Bülen Arınç, Hükümet Sözcülüğü görevini sürdürürken, dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın "kız ve erkek öğrencilerin aynı evlerde kalmasını önlemeye yönelik" projesi üzerine çıkan tartışmada tepki göstermişti. Kasım 2013'te, Bakanlar Kurulu toplantısından sonra "Hükümet Sözcüsü" olarak soruları yanıtlayan Arınç, "kız-erkek öğrencileri aynı evlerde kalamayacağı" yolundaki Erdoğan'a atfedilen haberleri yalanlamıştı. Ancak Erdoğan "konuştuğunu inkâr edecek biri olmadığını" söyledi ve "kız-erkek öğrencilerin aynı evde kalamayacağını, önlem alacaklarını, gerekirse yasal düzenleme yapacaklarını" açıklayarak Arınç'ı yalanladı. Erdoğan, izleyen açıklamalarında da kız ve erkek öğrencilerin aynı evde yaşadıkları hayatı "gayrimeşru" ilan etti. 

Erdoğan'ın yalanlaması üzerine,  Avrupa Konseyi Medya ve Bilgi Toplumundan sorumlu Bakanlar Toplantısı'na katılmak üzere gittiği Belgrad'da bakan olarak kendisine bağlı TRT'nin TRT Türk kanalına çıktı ve "Erdoğan'a sesleniyorum" diyerek "aralarında doğan çelişkinin sorumlusu olarak bu çelişkiyi izah etmesini" istedi. Arınç, sadece kendisini yalanladığı için değil, "ev sahibi ve kiracı anlaşmışlarsa karışamayacaklarını, özel hayatlara müdahale edemeyeceklerini" vurgulayarak da Erdoğan ile arasına kalın bir çizgi çekti. Erdoğan'ın tek başına yaptığı çıkışlara da önemli bir gönderme yapan Arınç, "Yeni bir tartışma noktasını toplumun içine koymak, alt yapısı olmadan böyle bir şeyi yapmak Başbakan olarak ileriye dönük bir vaat olabilir, ama bir Bakanlar Kurulu üyesi olarak böyle bir şeyden haberdar değilim" dedi. "Ben kum torbası değilim. Ben Başbakan'ı 24 saat izliyorum. Onun da görevi Hükümet Sözcüsü'nü izlemek olmalı" diyen Arınç'ın sözleri, AKP tarihinde Erdoğan'ı açıktan hedef alan en ağır eleştirileri ifade ediyordu.

 

Erdoğan'a ikinci açık tepki

 

Arınç, Hükümet Sözcüsü olarak Erdoğan'a ikinci açık ve ağır eleştiriyi, Cumhurbaşkanı olduktan sonra gösterdi. Erdoğan'ın çözüm sürecine yönelik eleştirileri ve "izleme heyeti" de dahil olmak üzere gelişmelerden haberdar olmadığı yolundaki sözlerine tepki gösteren Arınç, 21 Mart 2015'te kameralara karşı şı açıklamayı yapmıştı:

"Çözüm süreci konusunda bugüne kadar atılan adımların bir noktası da İzleme Heyeti'nin oluşturulmasıdır. Hükümetimiz bunu faydalı görmektedir. Çözüm sürecinin nasıl sonuçlanacağı konusunda bir yol haritamız da mevcuttur. Hükümet bundan sorumludur. Çözüm sürecini nihai sonuca ulaştırma konusunda sorumluluk alan hükümettir. Hükümetimiz bunu günü birlik işlerle değil kanun çerçevesinde yürütmeye çalışmaktadır."

"Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm sürecini başlatan ve bugüne getiren kişidir. 6 aydır Başbakan Davutoğlu ve hükümeti çözüm sürecini başarılı bir sonuca ulaştırmak için gayret sarf ediyor. Bugün geldiğimiz noktadan ve yarın geleceğimiz noktadan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın habersiz sayılması mümkün değildir ve her şeyi çok iyi bilmektedir. Başbakan Davutoğlu haftalık görüşmelerinde, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında veya ne zaman emretmiş ise kendisine bilgi sunulmaktadır. MİT Müsteşarı, Başbakan Davutoğlu ile görüşmelerinde ve çözüm sürecinde aktör olan bakan arkadaşlarımız ile görüşmelerinde bu konular kendilerine etraflıca arz edilmektedir. Dolayısıyla bu konuşma,  yani 'Ben bundan hoşlanmadım' veya 'Bu hoşuma gitmedi', 'Ben bunu soğuk karşıladım' , 'Bunu sıcak karşıladım' şeklindeki beyanları kendi hissi beyanlarıdır, kendi düşünceleridir. Hükümetimizin yürüttüğü süreç sorumluluk olarak hükümetimizin üstündedir."

"Bu konuşmaları kendi özgün düşünceleri olarak kabul edebiliriz. Buna da saygı duyarız. Ama siz de soruyorsunuz ve verilen cevap ve yorumlardan görüyorum ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu tür konuşmaları eleştirilere yol açabilir. Bu haklı veya haksız eleştiriler sebebiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan üzülebilir, yıpranabilir. Dolasıyla sadece bu olayda değil, bundan önceki başka olaylarda da Cumhurbaşkanımızın düşüncelerini ekran önünde ifade etmesi ve bununla hükümetimizi belki de eleştiriyor noktasına gelmesi hükümetimizi de elbette yıpratabilir. Dolasıyla bu konuşmaların kendi düşünceleri olarak Başbakan Davutoğlu'na doğrudan iletmesi, hükümetimize zaman zaman Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda da toplantılar yaptığımıza göre hükümetimize yöneltmesi mümkündür. Ama kendi düşüncelerini ekran önünde bir eleştiri... Ben şahsen hükümetimiz adına değil ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı çok sevdiğimiz için onun yıpranabileceği düşüncesiyle buna elbette uygun görmediğimi ifade etmek zorundayım."

"İzleme Komitesi'ne ihtiyaç olduğunu ve bunun faydalı olabileceğini düşünüyoruz hükümet olarak ve bunu uygulamakta kararlıyız. Sadece bu değil, bunun arkasından çok daha önemli yenilikler gelecektir ve biz buna da hazırız . Bu konuyu da çözüm süreci içinde yer alan aktörlerle dürüst ve bire bir ilişkilerimizi götürmek mecburiyetindeyiz."

"Mesela eğer dünkü (Erdoğan'a ait-T24) konuşma olmasaydı bugün İmralı'dan nevruz dolasıyla verilen mesaj acaba nasıl olabilecekti? Ben şimdi o mesajın içerisindeki çok olumlu noktaları düşünerek bunun çok daha iyi olabileceğini çok daha iyi bir aşamayı hedef gösterebileceğini de tahmin ediyorum. Ancak verilen mesaj bu haliyle bile olumludur. Ümit vericidir. Artık silah bırakılması ve Türkiye'ye dönük hiçbir eylem yapılmaması Türkiye'de kamu düzeninin artık yüzde 100 sağlanması noktasında bu mesajın verilmesini bile çözüm sürecinde hükümetimizin bir başarısı olarak görüyorum."

 

Erdoğan'a üçüncü açık eleştiri

 

Arınç, bu sözlerinden bir gün sonra, 22 Mart 2015'te de şunları söyledi:

"Elbette onun (Erdoğan'ın) seçimleri, onun gösterdiği yol, verdiği işaret bizim için çok önemlidir. Ama, hükümetimizin de sorumluluğu vardır. Hükümetimizin hem Meclis içerisinde denetime karşı, hem de halka karşı bir sorumluluğu vardır. Ülkeyi yöneten hükümetse, hükümetin alacağı kararlarda, hükümetin yaptığı icraatlarda elbette çok güçlü olması ve bu gücünün de halk tarafından bilinmesi gerekir. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın ikazlarına, irşadlarına, önerilerine, tekliflerine, yeri geldiği zaman da eleştirilerine şüphesiz ihtiyacımız var. Ancak eleştiri mekanizmasının gazetecilere karşı, ekran önünde, itham edercesine veya hükümeti güçsüz göstermek şeklinde bir kısım insanlar tarafından anlaşılabilecek şekilde yanlış anlaşılmalara yol açmaması lazım.(...) Herkes çok mutlu olsun, cumhurbaşkanımızı seviyoruz, onun gücünü biliyoruz, onun yapacağı hizmetlerin de farkındayız ama unutmayın bu ülkede bir hükümet var. Ve bu hükümet seçime gidecek, bu hükümet inşallah 7 Haziran'dan sonra da daha güçlü olarak yoluna devam edecek. Bu gücümüzün de herkes tarafından bilinmesi lazım."

Arınç, Erdoğan'la dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven'in “Dağda ölen PKK’lıya ağlamayan insan olamaz” sözleri, İsrail ile ilişkiler, “Ben de dağa çıkardım” açıklaması, Gezi Parkı süreci, Gülen cemaatine ilişkin yaklaşım konularında da zaman zaman ters düşmüştü.

 

Gül de kuruluş yıldönümüne çağrılmamıştı

 

Partiyi Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç'la kuran çekirdek kadroda bulunan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, 14 Ağustos'ta yapılan AKP'nin 14. kuruluş yıldönümüne çağrılmamıştı. Gül, 17 Aralık akşamı NTV'de soruları yanıtlarken, bu "unutkanlığa alındığını" söylemiş, kendisine yakın isimler olarak bilinen Beşir Atalay ve Ali Babacan gibi isimlerin 12 Eylül'de yapılan AKP'nin 5. olağan kongresinde partinin en yüksek merkez organı olan MKYK'nın dışında bırakılmalarını eleştirmişti.
Erdoğan, geçen yıl ağustos ayında cumhurbaşkanı seçildikten sonra, AKP'de yeni genel başkanın seçileceği olağanüstü kongreyi, Cumhurbaşkanlığı'ndaki devir-teslim töreninden bir gün önceye çekerek "Gül'ün genel başkan adayı olmasının önünü kestiği" yorumlarına neden olmuştu.
AKP'yi kuran çekirdek kadrodaki dördüncü isim olan Abdüllatif Şener ise, 2007 seçimlerinden önce AKP'den istifa ederek yeni bir parti kurmuş, son olarak da "siyasete CHP'de devam edebileceğini" açıklamıştı.